26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

•BAZARIN PENCERESİNDEN Selçuk Erez Yalnız eğlence mi gelmeli akla? 185657 yıllarında yani Kınm Harbi zamanında lanei Askeriye için Patrikhane'den yollanan bir yazıda Beyoğlu'nda 1444 nüfustan bahsedilir. Nüfus aile reisi anlamına gelir. Böyle hesaplarsak o tarihte Beyoğlu'nun Rum sakinlerinin sayısının 7220 civarında olduklarını çıkarırız. Kalyoncu Kulluk'ta 9 Nisan 1861'de tamamlanan kilise de ihtiyacı karşılamayınca Sultan'a başvurulur; ferman alınıp 1867'de bugünkü kilisenin temeli atılır. "Evimlz kltap doluydu" Doktor, evinin kitap dolu olduğunu, okuma zevkinin "dedesınden intikal ettiğini" de anlattı. Babası da operaya meraklıymış, bol plağı, gramofonu bir piyanolası ve bir de laternası varmış... Giovanni Scognamillo'nun "Bir Levantenin Beyoğlu Anıları"na bakıyorum (Metis Yayınları, 1990): 1930 yılında, Beyoğlu'nun arka sokaklarında develer, Feriköy tepelerinde kışları kurtlar dolaşırken Asmalımescit'teki evinin üçüncü katındaki ufak bir penceresiz bir odanın kitaplar, dergilerle dolu olduğunu, bu kitapların büyük bir bölümünün dayısından kaldığını, gerisininse kitapsız dergisiz bir yaşam düşünmeyen, yaşamamış olan ve bu tutkusunu kendisine aşılamış olan annesinin gençliğinden kaldığını anlatıyor. Doktor Dimitri Havyaropulos (küçük fotoğraf), "Beyoğlu" derken yalnız eğience mi gelmeli akla sorusunun canlı bır yanıtı Scognamillo, eski adı Librarie Mundiale olan Hachette KİUbevi'ni, ttalyan Kitabevi'ni, St.Louis veya Park Otel'in arkasındaki Cennet Bahçesi'ne inen yokuşun başındaki Sacre Coeur Kilisesi'nin kitaplığından ödünç kitap verdiklerini, akrabalarının, eşinindostunun, Giuseppe Garibaldi Kraliyet Okulu'ndaki sınıf arkadaşlarının hiç birinin evinin kitapsız, kütüphanesiz olmadığını anımsıyor. Havyaropulos da böyle şeyler anlatıyor: Ahbabımız olan Katanoslar'dan bir tarihte Mısır'dan gelmiş üç sandık kitap satın almıştım.. lçlerinde önemlileri vardı: 1900 baskılı VilleHardouin'in "Conquetede Constantinople"u.. Bu şehrin Haçlılar tarafından fethini anlatır.. Kitaplarının bir kısmını Tünel'in köşesindeki Sergiades'ten bir kısmını da Tünel'in karşısındaki Patrlarhias'tan almışmış.. Tarlabaşı'ndaki evi son yıllarda yıkılınca apar topar Kurtuluş'taki İcatına sığınmış.. Daha tam anlamıyla yerleşememiş.. Bu evinin iki odasını da kütüphane dolduruyor. Dr.Havyaropulos'u dinleyince, Scognamillo'yu okuyunca nlıyoruz ki Beyoğlu, kahvelerin, meyhanelerin, otellerin ötesinde, öncesinde yoğun bir külturün merkeziydi. Bu yeri sadece bir eğlence merkezi, bir ticaret bölgesi olarak algılamak tanımının yanlış ve eksik yapılmasına yol açar. 19. yy. sonlarında, bu yüzyılın başlarında burada oturanlar çok okuyan, bilgili, kültürlü kimselerdi.. O kadar ki bugün bile eski Beyoğlu'nu aramak, tanımak istediğimizde, o zamanın insanlarına başvuruyoruz: Dr. Havyaropulos'u dinliyor, Scognamillo'yu, Said Duhani'yi (TuringO.Kulübü Yayın 1984) t.V.Karavia'yı (1933 Merkez Kitabevi, Ist.) okuyoruz.D G eçenlerde Beyoğlu'nun tramvaylı, sadeceyayalara açık bir kültür ve ticaret merkezi haline dönüştürülmesi için düzenlenen temel atma töreninde meşhur "Beyoglu" kitabının llelişim Yayınlan yazarı özdemir Arkan bu bölgenin çeşitli dinlere mensup insanların, mabetleriyle kendilerine özgü nitelikleriyle içiçe, yanyana hoşgörüyle, kardeşçe yaşadıkları bir alan olduğunu, bu ahenk içinde süren çok sesliliğin Beyoğlunu belirleyen özelliklerden biri olarak kabul edilmesi gerektiğini vurguladı. Törende özdemir Kaptan'dan sonra Dr. Dimitri Havyaropulos söz aldı: "Yetmiş yıl önceki Beyoğlu'ndan söz etmek istiyonım", dedi. "önce bulunduğumuz yerden başlayahm: Çiçek Pasajı, o zaman Hristaki Efendi Pasajı olarak bilinirdi. Bu pasajın sahibi Hristaki Efendi Zografos, Saray'a ve et süt sağlayan bir tüccardı.. Bu kimse, karşı sırada sokak içinde bulunan Zografyon Lisesi'nin kurucusudur.. Bu kültür müessesesinin kurulması için onbin altın hibe etmişti." Demek ki Dr. Havyaropulos'a Çiçek Pasajı'nda söz açmak her şeyden önce Hristaki Efendi'yi ve onun kültüre hizmetini anımsatıyor. Bu, bana Murat Belge'nin bundan üç yıl önce, Yeni Gundem dergisinde (25 Ekim, 87) yayınlanmış "Beyoglu" başlıklı bir yazısını hatırlattı: Beyoğlu'nun Kıta Çini dibindeki Hong Kong'a benzetiyordu... Burası lstanbul'un, daha doğrusu imparatorluğun Batı'ya açılan en önemli penceresiydi.. Belge, eski Pera'yı, Beyoğlu'nu kültürel bir gümrüğü olarak tanımlamıştı; denetimi hiç de sıkı olmayan bir gümrüktü burası. Ancak, altmış lardan sonra Beyoğlu, Türkiye dışından geleneklerin değil Türkiye içlerinden gelenlerin buluşma yerine dönüşmüştü, kültür gümrüğü işlevi de Beyoğlu'ndan başka yerlere taşınmıştı. Jak Deleon, "Istanbul Barları, Meyhane Üzre Ruzname, Bodrum Barları" başlıklı (Cep Belgesel 1989) adlı güzel yapıtında 19 yy.TJeyoğlusunu buna benzer bir şekilde "Kuçuk Avrupa" olarak tanımlar ve Edmondo de Amicis'in bu bölgeye "Avrupa Kolonisinin VVcslKnd'ı dediğinı nakleder. Dr. Havyaropulos'un konuşması Dr. Havyaropulos temel atma törenindeki konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu handa fazla çiçek dükkânı yoktu. Cadde de iki katlı Japon Pa/arı, Nakamura ile başlardı. Bu dükkânda Japonya'dan ve Çin'den gelme çay fincanları tabaklar, biblolar, tahta kutular satılırdı. Sonra pasajdan ayrılıp Opera Sineması'nın yanındaki yerine taşındı. Daha sonra kapanan Oryant Sineması'nın yerine yapılan büyük dükkana geçti. Bugün Nakamura yok; ama Japon Magazası Balo Sokağı'nın girişinde çalışıyor.. Balık Pazarı tarafından sol da bir züccaciye, sağdaysa undan yapılmış börekler çörekler satan bir dükkan vardı. Bu kapının karşısında Avrupa Pasajı yer alırdı.." Konuşmasını bitirdikten sonra doktora gittim, "Sizle bu konularda daha ayrıntılı konuşabilir miyiz?" diye sordum. Çarşamba günü beni Kurtuluş'taki evinde kabul etti. Dedesi Sultan Hamid'in dişçisi Ligor Havyaropulos'tu. Babası ve amcası da dişçiydiler. Amcası Hidiv'in dişçisiydi, Kahire'de otururdu. Doktor 81 yıllık Beyoğlu'ydu. "Çocukken Hammalbası'nda otururduk. Fatin Rüştü Zorlu'nun anne tarafına ait bir evdi bu... Hâlâ vardır. Ne ilginçtir ki kuşak kuşak dişçi yetiştirmiş bir aileyi barındıran bu evin çocuğu Fatin Rüştü, önceleri dişçı olmak isteyecek, ancak annesi Giizide Hanım'ın ısrarıyla diplomat olacaktı.." Doktor, liseyi Zografyon Okulu'nda okumuştu. Okuduğu lisenin tarihini ve Zografyon'dan önceki ecnebi okullarını ve Rum okullarını şöyle anlattı: Yabancılar çeşitli din ve tahsil binalan yaptırdılar. Meseia Saint Benoit, Saint Plerre, Saint Michel, Saint Jean Baptiste gibi... Saint Antoine ve Santa Maria kıliseleri, Sakızağacı'ndaki kilise ve okul binalan gibi... Bu semtte 19 yy. başına kadar Rum kilisesi ve okulu yoktu. Ancak 18O4'te Sultan Selim'in fermanıyla önce Panaia Kilisesi yapıldı. Bu kilise bu bölgede bir ccmaatın teessüsüne yol açtı. Bu cemaat oluşmadan Fermeneciler ve Abacılar tarafından yönetilen bir ilkokul varmış. Bu okul galiba 1831 yangınında kül olmuş. 1833'te kilisenin yöneticileri, avluda yüz öğrencilik bir okul yaptırdılar. 1835 yılındaysa Parmakkapı Pembe Çıkmazı'nda yüzellişer öğrenci kapasiteli iki okul yapıldı. 1845 yılında bu binalar yetmediğinden 2000 kuruşa bir arsa ve eski bir ev alınıp 480,000 kuruşa iki ahşap bina ve bahçe yapıldı. Bu binalar şimdiki Zografyon Lisesi'nin yerinde bulunuyorlardı. 1849'da cemaat bir kız okulu açmağa karar verdi. Bu, Merkez Kız Lisesi'nin başlangıcıdır. Î4
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear