Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
G ÜNLÜK Salâh Birsel Bir lokma ekmek için insanoğlunun gönül darlığına uğraması da şairimizi naralandırır. Bu yüzden cömert ellerden aldığı bağışlara da yuf şimşekleri yollar. Derde dermana el attığı vakit de yine Bağdatlı örneği, sağa da sola da yuf aparkütleri indirir: Hastalar inler durur, saglar didinmekten biter Çok raudur, nefretle dersem, derde yuf, dermana yuf Şairimiz en sonu, ilgi alanını iyisinden genişletir. Geride kalafatlanmadık, voyvo çekilmedik bir şey bırakmaz: llme yuf, irfana yuf, namusa yuf, vicdana yuf "Voyvo" yirminci yüzyılla düşmüştür dillerimize. Yuh gibi, yuha gibi olaylara ve insanlara tetik düşürmez ama hamşoları, görgüsüzleri, lafın kösteğine vuranları, utanma perdesini yıkanları, kâseyi taşırtanlan, yukarı kulpa yapışanları, zingirdekleri ve fingirdekleri uyarır, hizaya getirir, onların kızgın sac üstünde, yok yere, paltoyorgan tir tir titremelerine engel olur. Ahmet Rasim bir yazısında da 'hampir'den açar ki o da üç aşağı beş yukarr'voyvo' anlamındadır. 25 Mayıs 1990 Ueniz Başafan 2 Aralık 1955 Cuma günü dünyamıza yumuşak iniş yapmış ve 33 yaş yaşadıktan sonra 3 Ağustos 1989'da ömür dersine kendi eliyle son vermiştir. Deniz'in şiirleri var. Günlükleri var. Mektupları var. Hoşça Kal Dünya adlı kitapta toplanmış kimileri. tlk günlük 25 Kasım 1984'ten: BugUnden başlayarak zaman zaman günlük tutmaya karar verdim. Nedir, günlüklere daha önce de el atmış olmalı ki 18 Şubat 1981'de babasına (Mehmet Başaran) yazdığı bir mektupta: "Ara ara günlük olayları saptayan, basit anılardan öteye geçmeyen bir şeyler çiziktiriyorum günlüğüme" diyor. 3 Mayıs 1981 günlü mektubunda da şu bilgi var: Günlüğümü düzensiz olarak sürdürüyorum. Aynı yılın 13 kasımında ise: Günlüğüme daha çok okuduğum kitaplar uzerine düşüncelerimi yazıyorum. Hoşça Kal Dünya'da Deniz'in "yazıp yok ettiği birçok şiirden nasılsa" Mehmet Başaran'da kalan 13 şiir de yer almış. Günlükleri gibi tümü de "bir yaprağın ucunda iki damla çiğ" gibi titreyen bir gönülle yazılmış: Günler ki kararmakta ara ki bulasın ısıtan sözcükleri giltikçe okunaksız her şey görünmiiyor yiiziin geçmişten üşiitiiyor dagları bile yaklaşan sessizlik Yuf Borusu 2 Nlsan 1990 llefik Ahmet Sevengil, okurken ayılıp bayıldığı o yer gök göturmez yapıtları yazmış, dokuz kapının zilini çalmadan kalemi eline alniamış insanları tanımanın, onları abakebe ile sarmalamanın, buyruklarını baş ve göz üstüne oturtmanın soluk kesen bir güzelliği olduğuna inanır. Ona göre sanatçılar büyükten büyük, olağanüstü, kimseye benzemez, dinleyenleri ağzına baktırır yaratıklardır. Bunlara geçen gün Hüseyin Rahmi üzerine yazdığı kitabı okurken vardım. Sevengil çocukluğunda "hayli cesaret gösterip" ünlü yazarlara ayrı ayrı mektuplar döşenmiş, kırtasiyeci dükkânlarından "galiba" beşer kuruşa satın aldığı sanatçı resimlerini (kartpostallarını) imzalayıp geri döndermeleri ricasıyla onlara postalamıştır. Diyor ki: Bu koleksiyonu yoksulluğum yüzünden güçlükle sağlamıştım. Ama sayısı pek çok olan kitaplarım kadar, dahası bunu o zamanlar kendime de itiraf etmek istemiyordum belki onlardan da değerli sayıyordum. Sevengil, kitabını Gürpınar'ın ölümunden (1944) 67 yıl önce yazmıştır. Ama Hüseyin Rahmi, kitabının yayımlanacağını duyunca parlamıştır: Jlginize ve çabanıza teşekkür ederim. Değer miydi bilmem. Ama çok rica ederim bu kitabı çıkarmayınız. Herkes sizin, benim dostum olduğunuzu biliyor, siz onu yayımlarsanız, 'Hüseyin Rahmi kendisini reklam etmek için bu kitabı yazdırdı' diyecekler. Aman üstadım, sizin sayısı yaşınıza yaklaşan yapıtlarınızdan sonra hâlâ reklama gerek duyar mısınız? Derler, Refik Ahmet Bey derler. Vazgeçiniz, çok rica ederim. llle çıkaracaksanız ben öldükten sonra çıkarın. Ne denir, çokların kafası elektrik ışığı değil, lamba ışığı alır. 19 Mayıs 1990 llhan Selçuk Cumhuriyet'teki 'Pencere'sinden yuh'u, ya da yufu, bir tepkiyi, bir düşkırıklığını, bir üzüntüyü, bir kınamayı vurgulayan tek heceli, yürekten kopan bir sözcuk olarak tanımlıyor. Sonra da Bağdat'lı Ruhi'nin yuflu şiirine uzanıyor. Bağdatlı'nın en Cim Londos yanı bir yandan çağın yani devranın fesat ateşine yuf çekerken, bir yandan da gülüne, gül bahçesine yuf yağdırmasıdır. Çileli sevgililerle onların tepesine külünk gibi inenler de aynı potada kaynatılır. Şiirin güzelliği, içeriğin yanı sıra biçime de değer verilmesinden gelmektedir: Ikbaline yuf fllemin, idbarına (lers talihine) hem yuf lzmirli şair Tokadizade Şekip'in de bir yuf oturtması vardır. Dünyanın gidişindeki körlüklere tos vurduktan sonra o da 1932 yılında, ölümunden az önce, yuflara bol bol el atan bir şiir düzmüştür. "Yuf Borusu" adını taşıyan şiirinde mayası güçlü olanlann alçaklığı kabul etmediklerini ve de aç kalmaya evetlik gösterdiklerini dile getirir ve bir kemik karsısında kuyruk sallayan alçaklara da yuf dağıtır. Erdemden, hakseverlikten doğan zıkkımın peki de yuftan payını alacaktır. Mertleri, mert olmayanlara ezdiren, horlatan mika suratlı dünya da Bağdath'da olduğu gibi ince yuftan geçirilir. Ne var Tokadizade kendilerini, şeytanlıklarını saklamadan açığa vuranlara saygı sunmaktan geri kalmaz. O, ancak şeytan olduğunu gizlide tutup 'Ben Cebrail'im' diyenlere yuf döşenir. oşça Kal Dünya'yı yayına Mehmet Başaran hazırlamış. Kitapta onun da şiirleri var. Çoğu 1982'den. Meşe Seli'nden. Severim o kitabı. Bu kez o şiirlere bir yenisi eklenmiş: "Uyudum". Altında yine Meşe Seli'nden alındığı belirtilmişse de bulamadım. Yoksa adı mı değişti? Baktım o da değil. Ama ötekiler denli aslan kükreyişli. tçinde binlerce kuş: Korkuları, tedirgin kalabalıgı binlerce iğneyi yorgun yiiregime^batıran acıyı, uyanıkken yürüduğüm yolları dönemeçlerini çıkmazlannı o yollann; sana dokununca beynimde çınlayan yıldızları, hiç yanımdan ayrılmayan yalnızlığı öfkeyi uyudum Hoşça Kal'da, Deniz'in ardından yazılanlar da var. Ben en çok Ülkü Uluırmak'ın 'Bir Buz Parçası' adını taşıyan yazısını (ağıtını) tuttum. Uluırmak, Deniz'in evine gelmis, kapıyı çalmış çalmış, az önce onunla telefonda görüştüğü halde kapı açılmamış. Bahçede, pencerelerde zaman diye bir şey yokmuş artık. Yazar anlar ki açık pencereden son kez çıkıp giden rüzgâr, Deniz'den başkası değildir. Bu acıya dayanılır mı? Uluırmak: Dayanmalıyım. Ama nasıl? Arayacağım. Bir gün bulur muyum bu "dayanma" nın nasıl bir şey olduğunu. Bilmiyorum. Aralıkta Tekir Kedi de bahçeden silinmişlir. Basamakları tırmanrnış, antresini bir sıçrayışta pencereden içeri salmıştır: Ateşim var, ellerim yanıyor. Bir buz parçasını bir elimden öbür elime geçiriyorum durmadan. Hızla eriyor. D H 27 Mayıs 1990 15