26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

"Caz müziğini dünyaya yayan" Nesuhi Ertegün ile yarım kalmış bir söyleşi Geçen yılın nisan ayında, arkadaşımız Şebnem Atiyas, bir "caz dizisi" çerçevesi içinde Nesuhi Ertegün'ün anılannı derlemeyi düşünmUş ve bu amaçla kendisiyle uzun söyleşiler yapıp, dılşundUğü caz dizisinin iki bölümünü hazırlamıstı... Biz de bu hafta, Nesuhi Ertegün'ün hastalığının ve ölümünün ardından yarım kalan bu çalışmayı, yarım kaimış da oisa, okurianmıza ı s t e d l k 'Cazla beraber büyüdük' "Beraber büyüdük, caz benden biraz önce başladı," diyordu Nesuhi Ertegün. Ve 1940'lardan başlayarak ABD'de cazın bugünkü devlerini keşfedişini dile getirirken, "Bunlar kimseye anlatmadığım şeyler" diyordu. duğu New York Mounl Sınai Tıp Merkezi'ndc, geçen hafta sonu aramızdan avrıldı... ABD'de, "Cazı dünyaya tanıtan adam" olarak bilinen Nesuhi Ertegün, 1940'lardan başlayarak cazın bugünku dev sanatçılarını keşfedişini, cazın gelişip evrenselleşmesinde oynadığı rolli, bugün bütün dünyanın tanıdığı bu sanatçıların özel hikâyelerini Manhattan'da Ruckefeller Center'da bulunan Warners Communications binasındaki ofisinde, "Caz merakım, 6yle bir merak işte... Mantıki bir sebebi yok, o zamanlar başka meraklısı da yoktu" sözleriyle anlatmaya başlamıştı geçen yılın nisan ayında... Ve biz de ardı ardına sorularımızı yöneltiyorduk kcndisine: Uzunea bir /amandır Amerika'dasınız, babanız Munir Erlegün'iin büyükelçilik göreviyle Washinglon'a gelmiştiniz degil mi? "Babam 34'te Washington'a geldi sefir olarak. 1944'te orada öldü. Harpten evvel geldik, harbin hemen hemcn sonuna kadar babam sefirdi. Yanı 45 sene önce geldik buraya; çocuk, yani gençken. Şiındi 70 yaşındayım. Yedi yaşında ayrıldım Türkiye'den. Türkiye'de hiç mektebe gitmedim, babam hep sefirdi. Ondan sonra Paris'te okııdum" Cazın, blues'un, kısacası müziğin bütün bu gelişmeslni içinden yaşadınız, her şey gözünüzıin önünde oldu degil mi? "Hayatım vecaz... Beraber büyüdük gibi yani; caz benden biraz evvel başladı, ama o başka. Yani en başlarda yoktum; ama o kadar ilıtiyar değilim! Ancak son 45 senedir beraber büyüdük. Çünkü ben harpten evvel, Paris'te talebeydim, o zaman çok merakım vardı. Bir dolu müzisyenlcr vardı orada; siz bilmezsiniz, mesela Django Rcinhardl adında bir Fransız gitaristi vardı. DUnyanın en büyük gitaristi. Çingene, ama Paris'te çalıyor, sonra Amerikalı siyah müzisyenler gelirdi, Coleman Orkins, Benny Carler. Orada hepsini duydum. Yani Amerika'ya gelmedcn evvel bile bilirdim; orada merak başladı. Ix>ndra'da radyo çok iyiydi. 1930'larda çalardı radyoda caz filan" VVashinglon'da kimler vardı o zaman? Babanızın tutumu nasıldı, slzln bu renkli arkadaslarımz karşısında? "O zamanın en büyükleri Lester Young, Sidney Block (Sandy), Erroll Garner... Büyük müzisyenler; hepsi tabii gençti. Ben de gençtim, onlar da. Biz konserlere giderdik. Babam karşı değildi; ama kendisi konsere gitmezdi. Merakı yoktu, ancak hiçbir zaman yapma filan demedi. Katiyen. Hatta bir defa, State Deparlmenl'ten (Amerikan Dışişleri) birisi gelmiş. Gayri resmi olarak, resmi bir ziyaret degil. Demiş ki sizin oğullarınızın çok siyah arkadaşları var... Belki biraz dikkat etınek lazım filan demiş... Babam, 'Benim ogullanmın arkadaşlan, onlann işi; ben katiyen karısmam' demiş. Böyle şeyler de vardı; ama tabii korkuyorlardı açıkça söylemeye. Onun için biz de arkadaşlığımıza devam ettik. 0 zaman Washington'da konser düzenlemek çok güçtü. Sonra yavaş yavaş düzeldi. tlk koııserleri, siyahbeyaz karışık ben yaptım. Hepsi arkadaşlarımdı, kulüplerde tanışmıştım ya da Duke Ellington filan, orada tanıdığım birisi beni ötekilerle (anıştırmıştı. Böyle böyle gelişti işte!' Bu siyahbeyaz ayrımı nasıl aşıldı? "Dediğim gibi, o zaman Washington'da çok zordu; siyahbeyaz karıştırmazlardı. Renk önyargısı vardı. Muazzamdı. lnanamazsınız nasıl olduğuna. Ben Duke Ellington'ı bir lokantaya götüremezdim. Yani düşünün, Amerika'da bu asrın en büyük kompozitörü; ama imkânsızdı işte... Ya o sefarete gelir ya ben onun oteline giderdim. Yahut da bir siyah lokantasına giderdik ki onlar da beyaz görmekten pek hoşlanmazlardı aynı şekilde... Kulüplerde bile zordu. Ben giderdim tabii, sonra gideıek tanıdılar beni, alıştılar. Pek beyazların gitmediği yerlere giderdim, rahat bırakırlardı. Sonra bir konser yaptım, müzisyenleri New York'tan getirdirrj; şart olarak da sahnede siyah beyaz karışık olmasını istedim... Hem de beraber oturarak. O zaman bu imkânsızdı; seni hapse atarlar dediicr bana. Atsınlar dedim; altı ay uğraştım. Bir ycr bulmak için. Yani öylc bir yer olacak ki müşteri heın parayı verecek yerıne oturacak hem de siyahbeyaz karışık müzısyenlere aldırmayacak... VVashington burası, başkent değil mi? Altı ay tuttu yer bulmak, harp zamanında siyahla beyaz beraber oturamıyor... (Nesuhi Ertegün, 'siyah' ycrinc, sürekli 'Arap' kelimesini kullanıyor.) Yaptık sonunda... Bir şey de olmadı. Ondan sonra dört sene konser yaptık sürekli; en iyi müzisyenleri getirdik New York'tan. Tabii öyle çok para kazanmak diye bir mesele yoktu; adam başı 1 dolar... Amatalih yardım etti. Böyle şeylerde, talih hep yardım ettü' İlk plak şirketiniz Kaliforniya'daydı degil mi? "Sonra Kaliforniya'ya gittim. Bir plak nıağazası açtım: Jazz Man. Ayrıca dcrs verdım Ucla'da. Üstclik mclcliksi/ olarak. tlk yaptığım plak, New Orleans'tan. Şimdi ısıııini pek kimse bilmez: Kid Ory... Louis Armslrong'un tromboncusuydu. Onunla bir plak yaptım. Uzun bir hikâyc... O plağı borçla yaptım mesela. !yi oldu. İyi çıktı vcTime Dergisi plak hakkında bir sayfa yazdı. Yani dünyanın en kuçük markası; daha o zaman bir tane plak yapmış bir şirket ve Time Dergisi, 'Bu çok miihim bir plak' diye bir koca sayfa ayırıyor. Bu talih işte! Yani beğendiler plağı. Kazara. Hatta ben onlara göndermedim bile. Bir arkadaşım Nevv York'ta; Time Dergisi'ndekilere göstermis plağı, 'Bakın' demiş, 'Bunu eleşlirmeninize göslerin, belki begenir' demiş. Adam o kadar beğenmış ki bir sayfa yazmış, üstelik geldiler bir de resmimizi çektiler, röportaj yaptılar ve satıldı. Böyle reklam, Amerika'da çok mühim; hele başlangıçta! aktarmak Şebnem Atlyas/New York eçen yılın nisan ayında, Nesuhi Ertegün, Sovyetler Birliği'ne gitmeden önce ofisini yepyeni bir heyccanla yeniden düzenliyordu. VVarner Inlernational'ın (WEA) uluslararası direktörlüğünü bırakacak, bundan böyle yeni kurduğu EastWesf Plak Şirketi'nde kendi zevkıne görc plak yayımlarnakla meşgul olacaktı. Abidin Dino'nun tabloları da daha Fransa'dan New York'a yeni ulaşmışlardı. Tabloların sağsalim eline geçmesinden memnun, hangisini hangi duvara nasıl yerleştireceğini düşünuyor; yüzlerce kez baktığı tablolara tekrar tekrar bakarak "ne kadar muazzam" olduklannı tekrarlıyordu. Cumhuriyet Gazetesi'nde, kendi ağzından, caz dünyasının öyküsüne ilişkin bir dizi fikrini sevmişti. Eskiden beri gazctcye duyduğu saygıyı dile getiriyor; artık uzakta olmakıan ötürU gazeteyi göremediğini belırtiyordu. "Bunlar kimseye anlatmadığım şeyler" diyerek anlatmaya başlamıştı bile. Ama sonu gelmedi; ilk iki röportajı bitirdikten sonra araya önce hayat, ardından ölum girdi. Nesuhi Ertegün, kanser nedeniyle geçirdiği mide amelıyatından beri acıl bakımda bulun G Yıl 1941, VVashıngton'da caz eleştirmeni, yazar ve fotojraf sanatçısı VVıllıam P. Gottlleb'in evi: Soklan sağa, Ahmet Ertegün, Duke Ellıngton, evsahıbı Gottlıeb ve Nesuhi Ertegün . Yıllar sonra, Nesuhi Ertegün arkada$ımız Şebnem Atıyas'a şunları aktarıyordu: "Modern Jazz Ouartet, EastWest'ten son çıkardıgımız plakta, Duke Ellington'ı işledı Adı da zaten, "For Ellıngton" Altı parça Ellington tarafından, ikısı de John Lewıs ve Milt Jackson tarafından. Onlar da birer atıf yazdılar Ellıngton'a..." 19
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear