23 Kasım 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

H AFTANIN KONUĞU Türk sinemasının 75. yılında Tunç Başaran anlatıyor: 'Gün yirmi dört saat sinemayı yaşardık' Altmışlı yıllarda başladığı sinemaya uzun süre ara verdikten sonra yeniden ve adına yaraşır yapıtlarla geri dönen Tunç Başaran, dünyanın her yerinde 'iyi sinemacı' olacak yönetmenlerimizin bulunduğunu, ama dışarıda tanınan tek ismin hâlâ Yılmaz Güney olduğunu belirtiyor. "O bize bir kapı açtı, biz ise o açık kapıdan yalnızca bakıyoruz" diyen Başaran, uzun bir süre Yılmaz Güney 7e birlikte çalışmış ve o dönemi aktarırken günün 24 saati sinemayı konuşup sinemayı yaşadıklannı dile getiriyor. Nurl Dikeç ürk sineması yettniş beş yaşında. Fugt Uzkınay'ın Ayastefanos Rus Anıtı'nın yıkıhşını çektiği belgeselle başlayan, uzun bir yolculuk sonrası geldiği gUnUmuzde ise nerede olduğu tartışılan Türk sineması... "Türk sineması en parlak günlerini yaşıyor;', "Türk sineması krizde...", "Dışa açılıyoruz", "Hayır hayır Türk sineması öldü" ya da benzeri başlıklar altında sürdürülüp duran tartışmalar... Bu pazar sohbctimizin konuğu, sinemamızın ünlü ve önemli yönetmenlerinden Tlınç Başaran... 6O'lı yıllarda başladığı sinemaya uzun süre ara verdikten sonra, yeniden ve adına yaraşır yapıtlarla geri dönen Başaran... Sinemayla yakından uzaktan ilgili herkesin böylesine tozu dumana kattığı günlerde, yaşamının otuz yılını sinemaya vermiş TUnç Başaran'ın da söyleyeceği şeyler vardır herhalde!.. • TUnç Başaran, Fuat Uzkınay'la başladığı kabul edilen sinemamızm 1914 yıhndan bugüne geldiği noktadan başlayalım isterseniz sohbetimize. • Sinemanın en çabuk girdiği ulkelerden biri TUrkiye. llk yıllarını bir kenara bırakırsak bence Türk sineması Muhsin Ertugrul yerine keşke Lıitfıi Akad'la başlasaydı; bugüne çok daha çağdaş bir sinemanın sahibi olurduk! Muhsin Ertuğrul'a verilen yetki ve ekipman tüm olarak o devrin en iyi malzemesiydi. Ama, sinemada asıl oyan yönetmen; işte onun için Lütfü Akad'ın ismini veriyorum. Hiç sevmediğim halde ve üzülerek 'keşke' diyorum on beş yirmi yılı geri dönebilseydik Lütfü Akad adına. Çağdaş sinemaya daha çabuk kavuşurduk. Bence gerçek ulusal sinemayı başlatandır Akad... Her şeye karşın yine de sincmamızın bugün geldiği yer son derece sevindirici bence... • Ama son yıllarda çok yaygın olan ve ister istemez hepimizin kullamr olduğu Türk sineması bitti, bitiyor sözlerine pek katılmıyor gıbisiniz?.. • Sinema battı, batıyor savına kesinlikle katılmıyorum. "Turk sineması bitti, ölüyorf diyenler üretim yoksunu olanlardır. Çünkü üreten kişınin böyle konuşacak zamanı yoktur önce... Batılı sinemacının başarısı, daha çok çalışmak, daha çok öğrenmek ve daha çok üretmekle oluyor. Bizde bunların sanki hiçbiri yok!.. Üretmek illaki film çekmek değildir. Bugün Avrupa ve Amerika'da adam iki, hatta dört yılda bir bile film yapıyor; ama hiç de aynı 'isyanJarı' yaşamıyor. Çünkü o, zamanı çalışarak geçirmış adam... Bizde bugün, "sinema bitti bitiyor" diye bağıranlar, gene üzülerek 'keşke* diyeceğim; keşke kötü ve çok film çekildiği günlerde gösterseydiler bu isyanı... Hem, çekilen film sayısına bakarsak da, pek öyle inandırıcı değil bu sav. 198889 sezonu çekilen film sayısı yüz dört... • Ama gene de sinemamızı zorlayan, 2000'li yıllara yaklaşırken ve AT'ye girme aşamastnda sinemacının karşısına çıkan engeller?.. • Bu engellerden söz ederken, sanırım önce ve ilk olarak "sansür" ileri surülen. Türkiye'de gerçek anlamda hiçbir film sansüre takılıp kalmadı, bugüne kadar. Mutlaka bir yolunu bulup çıktı. Sovyetler Birliği'nde, Fransa'da, Amerika'da sansüre takılan film orada kalır!.. Bizdeki asıl engel, otosansür... Sansür bizde yönetmenin kafasında başlıyor önce. • Sinema hakkında, söyleyecek çok şeyiniz olduğunu biliyorduk. Pek T yamlmamamışız. Biraz da TUnç Başaran'a dönelim... • Ben Fatihliyim. Çocukluğum o zaman ki sinemalar semti Şchzadebaşı'nda geçti. Entre, Turan, Ferah, Ege, Yeni Sinema, benim okulumdu sinema adına. Çok olmuştur dersin ortasında ayağa kalkıp, hocamın "nereye" sorusuna karşın, sinemaya diyerek, okulu terk ettiğim... Cebimdeki son on kuruşu Balat'taki bir sinemanın kapısında duran görevliye verip yalnızca son otuz saniyesini seyrettiğim film ve gördüğüm yalnızca batmakta olan güneş ve perdenin iki yanından gelerek birbirine yaklaşan ve öpuşen bir adam ve bir kadın sonra da 'Son'... Hani gazetecilik mesleği için kullanılan bir söz vardır. "Gazeteci olunmaz, gazetcci doğulur," diye; bence aynı şey bizim meslek için de en doğru olanıdır: "Sinemacı olunmaz doğulur." Yani ilk filmim olan ve I964'te çektiğim "Hayal Kavgası"ndan çok önce başlamıştım ben sinemaya... • Ya çocuklukta başlayan sinema aşkı ile, Hayat Kavgası" arasında geçen ve yaşanılan sinema dönemi? • Çocukluğum olsun, gençlığım olsun, hiç aksatmadan hep sinemayla yaşıyordum ben. Önceleri film hikâyeleri yazarak başladım sinemanın kapısını aralama çabalarına. llk gittiğim Memduh Ün... Bcni tanıdığı ilk guıı oldukça olumsuz konuştu; ama üç gün sonra, asistanı olmuştum Ün'ün... Yıl 1960.. Memduh Ün, Halit Refig, Atıf Yılmaz, Krtem Göreç ve Lütfü Akad gibi ustaların yanında geçen dört yıllık bir asistanlık dönemi ve sonra yönetmen Tbnç Başaran. Bugüne kadar kırk film yaptım. Çektiğım filmlerin tumündc kent yaşamını ve kent insanını işledim. Sonra 70'li yıllarda terk ettim sinemayı. Bazı prodüktörlerin işten çekilmesi, en önemli etken oldu bu terk edişte. O devrin prodüktörleri şimdi olsa, çok daha iyi yerlerde olurdu si Tunç Başaran, 1938 Bandırma doğumlu. Aslında doğum yeri istanbul, Fatih, ama nüfus cüzdanı Bandırma'dan çıkartılmış. Fatih Ilkokulu, Gelenbevi Ortaokulu ve Vefa Lisesl'ndeki eğitimi sonrasında, bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi... 1960 yılında Memduh Ün'ün yanında başladığı asistanlık ile girdiği sinemada, llk yönetmenlik yılı, "Hayat Kavgası" İle 1964 te rastlıyor... 8
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear