26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

da birer yıldız olacak. Yıldızlar pır pır edecek, yanıp yanıp sönecek. Ve günlük turlar. Kaş'a gelen herke's, mutlaka bu turlar la bir Kekova yolculuğu yapar. Tekneler, kıyıda dizi dizi durur. Tekncciler, Kaş'a yeni geldiğinizi anlar anlamaz gelir yanınıza, yarınki Kekova yolculuğunu kendi tekneleriyle yapmanızı isterler. Kimi 7.500 lira der, kimi 4.500; seçim, size kalmış. Teknecileri gözünuz tutarsa, tekneyi gezersiniz. Dostluk, yolculuktan bir gece önce kurulur teknecilerle. Göz, Akdeniz; kaş da bizim Kaş... K Meis: Yasak ada... Tekne, tur için sabah onda hareket eder. Ama önce, kaptana adınızı, soyadınızı, baba adınızı, doğum yeri ve yılınızı yazdırmak zorundasınız. Bu uygulama, sadece Türkler için. Tekneciler, "Çünkü, o denli çok kaçma olayı yaşandı ki son zamanlarda" diyorlar. Kaptan, isimlerin yazılı olduğu kâğıdı kaptığı gibi karakola götürür. Koşarak geri döner sonra. " T a m a m " deyince, salına salına yol ahr tekne. Teybe kaseti koyar Ramazan Aliçavuşoğlu: "Uyku kardeşim ver elinll" Meis'in yanıbaşından geçer tekne. Bunca yakınlığa İcarşın, Kaş'tan Meis'e, Meis'ten de Kaş'a gitmek yasaktır. Sadece, Meis'ten belli günlerde ya San Nicol ya da Yorgi gelir Kaş'a. Kumanyayı alır, giderler. Çoraktır Meis. Kaş'tan götürülür yiyecek içecek. Teknede, her biri yabancı ülkeden olan insanlar, tek bir yürektir artık. Tekneci Yusuf Kanmış, Hüseyin Dolu, Ramazan Aliçavuşoğlu ve kaptan, ellerinden gelen her şeyi yapar neşeli bir yolculuk için. Ve oyunlar oynanır. Molalarda, dünyanın en guzel mavisine dalınır. öğle yemeği için tekne, ya Üçağız'da, ya da Kaleköy'de durur. Tekneci, Üçağızlıysa Uçağız'a götürür sizi. Yok Kaleliyse, Kale'de yenir öğle yemeği. Bizim "Kumsal"cılar Üçağızlıydı. Yemeği, Üçağız'da yedikten sonra gittik Kale'ye. Tekne, köye yanaşırken, kıyıdaki lokanta adları arasından biri dikkatimizi çekti. Tabelasında, kocaman "Sinema Restoran" yazıyordu. Gülemedik. Kaleköy'Un çok eski çağlardaki "Simena" kenti olduğu sanılır. Bir "küçük" yanlışlık olmuştu anlaşılan. Kaleköy'de yıkık dökük evlerin, beyaza boyanmış "cafe'Merin, yemeni ve şalvar satan köylü kızların arasından geçip Kale'ye ttrmandık nefes nefese. Başdöndürücü bir güzellik vardı karşımızda. "Bıından daha giizeli olamaz" dedirten büyülü bir gUzellik. Şıkır şıkır deniz, büyüklü küçüklü adalar, eski, çok eski yapılar, denizin ortasında bir Likya mezan. Buralarda bir "batık kenf'söz konusu. Müthiş bir depremle, eski kentin bir bölümünün denize kayıp sular altında kaldığı sanılıyor. • *^| Aslında Kekova, bir ada. Ama, bu^Sd* tüm bölgeye adını vermiş. Kekova, "Kttüik Adası" demek. Charles Texier, 1836'da giltiği Kekova'yı anlatırken, "Gerçekten de öyle, karşılaşügıınız tek canlı yaralık keklikler," diyor. Şimdi de, keklikler dolaşıyor mudur, bilmem. Kalenin içinde, kayaya oyulmuş bir minik tiyatro var. Arka yamacındaise, kalın gövdeli çok eski zeytin ağaçları ve bir sürü Likya mezarı. Oldukça ürkütücü bir görüntü. Azra Erhat'ın sorusu geliyor aklımıza: "Bunlar sadece kral mezarı olamaz. Bu kadar çok kral bulunamaz. öyleyse, herhangi bir yurtt'aş da mı böyle anıtlar yaptırıyordu kendine?" Teknenin kalkış saati gelince, bir telaş alır herkesi. Kolay mıdır, bu güzelden ayrılmak? "Bir dahaki yıla yine geliriz" denir, "Ama, mutlaka gelelim" diye üstelenir. Son bir kez dalıp gidilir mavide. Balıkçı, "Akdeniz'e ak derler. Fekat, ak idiyse, herhalde aklık, maviye sevgisinden, kendini mavinin içine atmış ve mavilerde şeker gibi eriyip mavi olmuştu" der. Kaleye çıkarken de inerken de bîr gün buraya yine gelineceği düşlenir. Cengiz Bektaş da 8.10.1975 tarihli güncesine şu notu düşmemiş midir? "Kaleye tırmandık, güneşi batırmaya. Doyulmuyor reis bu ülkeye. Eğer 'Nasıl olsa bir daha gelirim' diye düşünmesem, ne yapardım bilmem? Yureğim kabarıyor. Burnumun dircği sızhyor." • Kaş'ta, üç dört yıl önceslne oranla cumbalı evler azalmış; Ikl Oç katlı oteller, panslyon ve dükkânlar artmış. aş'ta en çok rastlanan isim, "Andlfll." Sanki, her şeyin adı Andifll'dir Kaş'ta. Kaş'ın ilkçağlardaki adı, Antlphellos imiş; sonra Yunanca Andifli olmuş. "Antlphellos", Phellos'un karşısı demek. Peki Phellos neresiymiş? Pek kesin olmamakla biriikte, Felen Yaylası adlı tepenin Phellos kenti olabıleceği sanılıyor. Onun tam karşısındaki Kaş da Phellos'un iskelesiymiş o zamanlar. Orhan Duru, Kaş'ı anlatırken şöyle diyor: "Dağlardan, yaylalardan elde edilen ürünler, ormanlardan indırılen tomruklar teknelere blndirllir ve uzak ülkelere taşınırdı burdan. Ancak böylesine çift yerleşim yerleri için başka bir varsayım düşünülebilir. Bugün de sürdürülen bir gelenek var bu bölgede. Halk genellikle iki yerleşim yerinde yaşıyor. Biri deniz kıyısında, biri yaylada. Kışı deniz kıyısındaki köylerınde geçıriyorlar; yaz geldi mi yayladaki Ikinci köylerine taşınıyorlar topluca. Kısacası, deniz kıyısıyla dağlar arasında sürekli bir gıdıp gelme, bir göç Bu yüzden, yazın kıyılardakı köylerın çoğu boş. Bu gelenekte, göçebeliğin yanı sıra yüzyılların etkisi de olsa gerek. Deniz kıyıları hiçbir çağda güvenli olmamıştı insanlar için, özellıkle yaz günlerinde. Bir yandan korsanlar, bir yandan sivrısınek ve sıtma saldırırdı kıyıda yaşayanlara. Bu nedenle olacak, yazları dağlara, güvenli ve serin bolgelere çıkmak gerekıyordu. var: Kuçuk Çakıl (ustte) ve BüyOk Çakıl Ikisi de kocaman, bembeyaz çakıltaşlanyla kaplı. Böylece çift yerleşim yerleri, aynı adı taşıyan ya da bırıne 'anti' ön takısı takılan kentler çıktı ortaya." Evet, Antiphellos'tan sonra Andifli, Andifli'den sonra Kaş. Çünkü bir kaşa benzetmişler Kaş'ı. Oylece, Kaş olmuş adı Göz Akdeniz, gözün hemen altındaki çukur da Meis imiş Madem yine Akdeniz dedik, bırakalım Hallkarnas Balıkçısı anlatsın bize Akdeniz'i. Dınleyelım bakalım, neden Akdeniz demişler Akdeniz'e? "Akdeniz, kimi zaman plankton denilen mikroskobik yaratıkların suda yüzerek sevişip çogalmasıyla öylesıne uyanıp aydınlanır ki; suyunun her damlası, zından karanlığında, bir elektrik ışığı damlacığı kesilir. Zaten her ana rahminde küçücük yumurta, canlı bir yavru olma ışıne gırişmesiyle, birden düğmesme basılan bir ampul gıbı, bir ışık taneclği olarak parlar. Sessizlikte kulağın ansızın çınlaması gibi. (. .) Aşkla çakan küçücük yaratıklardan dolayı, karanlıkta Akdeniz, boylu boyunca ışıklı bir can engını, yüzlerce kulak derinliğince de bir can uçurumu olur. Yaşamın ışıklar içinde titreşımidır, hayata agaran şafağıdır bu Kutuplarda Orora Borealis ya da kutup ışığı, gökte sanki nabız durmamacasına çarpar yürekten yüreği cevaplıyormuşçasına, karanlık ve buz içindekı ikı kutup, manyetik pusulalan çıldırtarak zangır zangır titrer Akdeniz'de de enginin ışığı göklere vurur da sanki 'gece' uykusunda uyurken, hayatın düşünü nur içinde görür de hayatı sayıklar. işte bunun içindir ki, Akdeniz 'Akdeniz' (Bahri Sefid) adını alır." l J Kaş'a giden otobüste. birden Meis Adası'nı görürsunüz Bir Yunan adasının bu denli yakında olması insanı şaşırtır. 19
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear