26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

S A 6 L I K Erdal Atabek RASGE LERaıf Ertem Heyecanlı dönemlerimiz.., Çocukluktan gençliğe geçişimizde erkek çocuklar şaşkın, sarsak, atak, heyecanlı, sevinçli; kız çocuklar ise suskun, içe dönük, aşırı duyarlı, tepkilidirler. Çünkü heyecanlı bir dönemdir bu. nsan hayatının dönemeçleri vardır. Çocukluktan gençliğe gecişimiz böyle bir dönemeçtir. Kız çocuğumuz artık genç kız olmaktadır, erkek çocuğumuz artık genç erkek olmaktadır. "Delikanlı" deyimimiz sadece erkekler için kullanılır, ama oğlumuz kadar kızımızın da kanı dellenmektedir. Onlar, şimdi "delikanlı" olmaktadır. Çocuklarımız değişmektedir. Hayatlanrun önemli bir dönemi başlamaktadır. , Bu etki nereden gelmektedir? • * Cinsel hormonlardan gelmektedir. Kız çocuklarında "östrojen", erkek çocuklarında "testosteron" salgılanması başlamıştır. Artık çocuklarımız, çocukluktan çıkmakta "kadın" ve "erkek" olmaya adıın atınaktadırlar. Bu gelişim, yetişen insanı alt üst eden bir dönemeçtir. Erkek çocukları şaşkın, sarsak, atak, heyecanlı, sevinçlidirlcr. Kız çocukları biraz suskun, içe dönük, aşırı duyarlı. tepkilidirler. Bu dönemlerinde çocuklanmızı anlamakta kimi zaman güçluk çekeriz. Heyecanlı bir dönemdir bu. Erkek çocukları evdcn çıkıp sokakları gezerler. Ku çocukları bir defter alıp yazmaya baslarlar. Cinsellikleri mi başlamaktadır? Hayır. Bilmemiz gcrekir ki.insanın cinsclliği doğumuyla başlar, ölumüne kadar da sürer. Burada başlayan dölleme ve döllenme yeteneğidir. Erkek çocuklan arlık bir çocuk yapabilme yeteneğini, kı/ çocuklan da bir çocuk doğurma yeteneğinı kazanmaktadır. Başlayan, cin&eltik değıl, çocuk yapabilme yeteneğidir. Duyulan heyecan, bu bilinmeyen, farkına varılmayan gucu kazanmanın heyecanıdır. Gençler, doğanın onlara verdiği bu gücü bilmemekte, sadece heyecanını duymakta, ııe yapacaklannı da bilememektedirler. Sonra ne yapabıleceklerini öğrenirler. Cinsel baskılar altında bunalan toplumumuzda bunların nasıl öğrcnıldiği de üncmlı bir sorunumuzdur. Bunu da pek bilmeyiz, bümek de istemeyiz. Sonrası mastürbasyonlardır, gizlikacamak sevişıneleıdır ya da daha başka yollardır. Kimi zaman da bunalımlardır, sıkınlılardır, nevrozlardır. Bu donemeç, koşullara bağlı olardk iyi ya da kötü geçiliı. Sonra, heyecanlarm yatıştıgı u/ıın yıllar dönemi yaşanır. Bu heyecan yatışmıştır. Başka hcyccanlar yaşanabılir, ama bu heyecan dönemi gerıde kalmıştır. Evlcnilır, çocuklar doğar, büyür. Hayat sürer gider. Insan olgunlaşır, hayatını kurar, çalışır, yıliar gelıı geçer Vc ureıkerılığin bıttiği yeni bir donemcç gelir. Kadında bchrgin, crkckıe sılık, yem bir dönem. Kadının "mcnopoz" döncmıdır bu. Olgun kadının âdet görmeleri du/ensi/leşir, âdel görmc zamanları düzenini kaybeder, araları uzar, azalır. Kadın menopoza girmekıedir. Burada öııemlı nokta, kadının cinselliğinin bitmediğinin bilinmesidir. Ama ülkemizde hâlâ pek çok kadın, kendı cinsel hayatının bıttiğinı düşün C I mektedir. Oysa biten, kadının cinsel hayatı değil, çocuk yapma yeteneğıdir. Neden gene cinsel hormonlardır. Kadının çocuk yapma yeteneğını sağlayan "östrojen" hormonlannın salgılanması azalmıştır ve bitecektir. Kadın, kendisi ıçin sıkıntılı, yeni bir dönemece girmektedir. Sıkıntılan olmakta, yüzüne sıcaklık basmakta, elleri tcrlemekte, hiçbir yerde duramamaktadır. Duyguları, heyecanları gene alt ust olmuştur. Bu dönemeçte sevinçli heyecanlar yoktur, bilemediği bir karışıklık, hayattan zevk almanın azalışı vardır. Erkek, buna benzer bir dönemcci daha yavaş,, daha silik, daha az heyccanla yaşar. Erkeğın "andıopoz"u, kadın kadaı kesin bir dönemeç değildir. Erkekte "tesiosieron" salgılanması kadın gibi kesinlikle bitmez, azalır. fcrkekler de hayaltan daha a/ /evk almaya baş kıı lar, çevreye ilgileri azalır. Erkcklerin yeni cinsel heyecanlar aradığı dönemdir bu. Kimi zaman onu da aramaz ve hayata bu anlamda küscr. Bu donemeçler, hepimizin ya>ddığı evrelerdir, heı insanın yaşamak zorunda olduğu evrelerdir. Tıp bılınıı, bu evrelerı "puberte", "rnenopo/", "andropoz" olarak nıteler ve hormonal değişimlere uygun çareleı arar Menopoı doneminde öl çıılıı bir oslroıen sağaltımı, dndmpo/da testostr ronlar durumun çö2ümü gibı Rörunur. Kanımca, olajııı sadece bu bıçunde yorıımu ek siktır. Bu dönemleıın özellı£ini dıkkatle göıursek, "uretım"le ilgili oldugunu anlan/. Bu donemler, insanın "yeni bir ıiksarı ürelme gucıf'yle ılgılıdır. Bu o/ellığı, insanın topluins.il hayatıyla ılgılendirerck yorumlamamız gcrckıiği kanısındayım. Bcn, toplumsal hayatta "ılretken olaıı ınsun"ın, cinsel urctimın bitisini daha iyi karşılayacağı dtışuncesındeyim Bu, sadece bir düşünce değil, meslek hayatımdaki gö/lemlenmın de sonucu. İnsanın toplumsal hayatı sağlığını doğrudan et kılıyor. Bu gerçek, hekitnl rin aynı zamanda toplumbılımle ılgılcnmesinin, antropolojiyle ilgilenmesinın, sosya! psıkolojıyle ılgılenmcsinin kesin zorunluluk olduğunu ortaya koymaktadır. Toplumunu bilmeyen hekim, hastasını da anlayama/. Hekimlerimizin hastalara yeterince yardımcı olamamalannda da bu gerçeğin önemlı payı var. Meslek gözlemim şudur: Toplumsal hayatında bencıl olmayan, hayatın genişliklerıniderinliklerim kavramış, yaratılmış değerlerın farkına varmış, kendisi dc değerler yaratabilmiş, uretkenliğe katılmış, her zaman üretken olmanın değerini anlamış kadınlar vc erkekler bu dönemin bunalınılarını ya şamıyor ya da daha az yaşıyor. Ama hayatı, kendine dönük geçmiş, hep alarak mutlu olduğunu sanmış, hiçbir şey urctmeden, sadece uretılmış değerlerden kendine dönük paylar alarak yaşamaya alışmış insanlar, kadınlar ve erkekleı, bu dönemecı çok sıkıntılı, ağır kayıplı, tükenmış olarak yaşıyorlar. Bu yazımla, "pubcne", "menopoz", "andropoz" olayının sadece bir tıp olayı oİmadığını, olayın "inplumsal" bir nitelik taşıdığını söylüyorum. Tıpsal çö7unıleıın yetersu kalmusı da bundan İnsanın bu dönemeçleri, toplumlarının kültür >apısıyla, sosyal yapısıylu yakından ılgılı Bu donemcçler bıyolojiyle sosyolojinın keMşlığı noktalar Çözüınü nasıl gördıığümü de anlatmak istiyorııın: • Çocukluktan başlayarak, gençlcrc ve aını toplııma doğtu bu tınsel egıtım vcrnıck. • İnsanın her yaşında, her <,ağında uretkeıı ola uagı bır toplumsal yapı kurmak Foplum böyle bıı yapıya sahip değıKe bı/de değil; kışının keııdı üret kenlığını ^elıştııcccgı bır yaşama bıçiminı gosternıek • Mutluluğun, sadece kendi çıkarlanyla sağlaıumdyaı.ağını, tnutlulufun (oplumsal mutluluğa kaıkıyla gercekleştirileceğını ınsanl.ıı.ı anlatmak ve boyle bır yaşama bıçıınımn sağlıkla doğrudan ilgisıni gösterebilmek. Inancım, ınsan bilıncınin "östrojen"ler ve "androjen'Mer kadar, onlardan da önemlı olduğudur ^ umhuriyet DERGl'nin 135. sayısında okumusunuzdur. Pek keyif almadan okumaya çalıştığı "Rasgele" yazılarımıza değinerek soruyor Orhan Buldak: "...Sürakli olarak doftayi korumaklan, yurdumuzda ya$ayan hayvaolann glttlkçe azalmaundan yakınıyor." "...Elinde tüfegi ik bu doganıo bozulmasına katkıda buluouyor. Bu, yaptığı işle bir çelifkl" değil mi?.. Buna benzer bir soruyu, daha önce de sormuşlardı. Yanıtlamıstım. Yine yanıtlamak istedim. Konumuz. YerytlzUne canlı düştUğündenberi ölme ve öldurme olgusu vardır. Canlılar, bırbirlerini yiyerek yaşamlannı sürdürürler. Doğa yasası! Değiştiremiyoruz. Yoksa canlı kalmaz. Yaşam kavgasının sporu bu. üoğayı asıl koruyanlar, biraz da doğadan yararlananlardır. Yararlanma ile koruma birlikte yürür. OUnyayı çöle çevirenler avcılar değildir. Doğayı, doğa kaynaklarını yok eden olgu, canlımn barınma ycrlcrınin ortadan kalkmasıdır. Yakılan ormanlar. Derelere, denizlere akıtılan sanayi artıkları. Tarlalara atılan ilaçlı tohumlar, yapay gübreler. Yaban otlarını tcıruzlemek için atılan ilaçlar. Denizlerimizde dolaşan çöp yüklU gemiler. Katı yakıt diyeonları ülkemize getirenler... Yasalara, kurallara uygun avlanma dengeyi sağlar. öldürme olgusunu da taşıdığı doğru. ölmc öldürme olgusundan kaçamayız! Besleyip kesliğimiztavııklaıı, koyunları, kuzuları, sığırları yerken de aynı soru aklımıza geliyor mu acaba? Yoksa onları beslemiş olmanın ayrıcalığı mı sayıyoru/?.. Bilmiyorum, tavukların kcsildiği yerc hiç gittiniz mi? Anlatayım. favuklan ayaklarından şeritlere bağlıyorlar. Şerit dönüyor. Altında eli bıçaklı iki Uç adam duruyor. Tavuklar başları asağıda önlerinden geçiyor. Alttakiler bıçakları çeki çekiveriyorlar. Kafalar düşUyor. Hayvanlar savruluyor, bırbırine karışıyor. Tenleri soğumadan yolunmaya alınıyor. Büyukbas hayvanların kcsimi daha da iç burucu! Ama üretim ve yoğaltım birlikte yürüdüğü için denge bozulmuyor. Doğa yaratıkları da öyle. Üreme alanlarını yok etmezsek, ııreme /amanlaıında avlanmazsak, avcılık dcngcyi bozmaz. Yaratır. Kırım yapan sanayi avcılarmı avcı sav mıyorum!.. Avcılığı doğal yaşama zarar verici olarak düşünenleri yadırgamıyorum. öğretısi yok bı/de avcılığın. Ya»ul dü/enlemesi yok. Tcskere verilirken gerekli bilgisi, piskolojik yapısı araştırılmadan verilıyor. Bu kışıler, ava çıkınca da yasa kural dinlemıyor. Açık söyleyeyim. Yasak avlanma yöntcmleri yabancılardan geldı bi/e. Bantla bıldırcm uvlamayı, ışıkla çulluk. halyanlar gctirdı Şimdi alabıldiJinesutUyor Komı geltnişken değineyım. Sayın Necati Cumalı'mn gözlomlctiylc bitirmek istiyorum ya/ımı Sayın C'ıınıalı, ("Rasgele' adlı kitabımla ilgili yazdığ1. bir yazıda)avla avcı arasındakı vasaııı ölıım iliy kısını irdeleyerek şu sonuca vaııyor: ""Sonuc ularak, e^illik cıkı>or av ile aveı arusında. Yaj)ama savaşı içinde kariilaşıyor, boliişüyorlar olııın olasılı^ını." ••(,'arsıdan, pazardan eli, halıgı alıp ye•nekten daha durusl bir davranıs avcılık."* Eline sağlık? Rasgele!.. (') "Yaşamın Tadı", ZOOO'e Doğru, 26/7/87 Avcılık ve doğacılık 13
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear