26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

HAFTADAN H A F T A Y A Mh e Kml emd e a Dizgi yanlışlarında iğneyi kime batırmalı?.. Eskiden 'mürettip hatası' diyorduk, şimdi 'dizgi yanlışı'... Dızgi yanlışı, mürettip hatasının yerini tutuyor mu? Hayır, tutmuyor. Dizgi yanlışı, sadece dizgi sırasında oluşan yanlışları içeriyor. Oysa mürettip hatasının içinde dizgi yanlışı, sayfa düzenlemesi, resimaltları, çerçeveler, şunlar bunlar var. Kolayca dizgi yanlışı deyip geçiyoruz; ama doğru değill Mürettip, düzenleyenin adı. Eskiden satırlar, el dizgisi idi. Dizgiciler (mürettipler) genellikle basımevlerinin bodrum katlarında, hurufat kasalarının önünde, ellerinde kumpaslar ve cımbızlar, durmadan dizerlerdi. Çok çilekeşti mürettipler. Parmaklarından başlayıp, nefes borularından kana karışan kurşunoksit zehirleri de cabası... El dizgisinin yerini zamanla makine dizgisi aldı. Entertype'ler, Lynotype'ler dediğimiz dizgi makineleri geldi. Bu makinelerde dizenlere mürettip değil, 'operatör' deniyordu. Harfler tek tek dizilmiyor, matrislerin düzenlediği kurşun satırlar oluyordu. Kurşun zehirleri bu çalışmada da vardı. Operatörlere süt verilmeye başlandı. Süt ya da yoğurt verme zorunluydu. Bu makinelerde dizgi yanlışları oldu mu, satır baştan sona değiştiriliyordu. Onun için de yanlışsız yazmaya çalışılıyordu. Makineler geldikten sonra, eski mürettipler yavaş yavaş piyasadan çekildiler. Kendilerini yeni •s. düzene uydurabilenler kalıyordu. Entertype'ler, Lynotype'ler yerine bir süre sonra ofset tekniği geldi. Artık satırlar kurşunlarla dizilmiyor, daktilo makinesi gibi araçlarla doğrudan sayfaya yazılıyordu. Punto, kadrat hesapları unutulmuştu. Yerini yeni ölçülere göre satırlar alıyordu. Enver Gökçe nin basımevi işçilerinin sıkıntısım belirleyen bir şiiri vardı: 'Mürettip Hasan deyip de geçme Punto hesabı, kadrat hesabı' Bu şiir de, teknolojinin değişmesinden sonra anlamını yitirdi. Punto da, kadrat da çoktan ortadan silinmişti. Basım teknolojisi hayli gelişti. Bizim gibi eski kuşaktan olanlar artık ardından yetişemiyor. Genç yazarların bilgisayarlarla yazılarını evden gazeteye yazdırdıklarına tanık oluyoruz. Eski yazarların buna erişmeleri zor olur. Benim, dizgi yanlışlanna ertesi gün düzeltme koyma huyum yoktur. Düzeltseniz de, hangi okur, ertesi gün bu yanlışı, bir gün önce bir kenara atılmış olan gazetede düzeltir? Ama titiz yazarlar titizlikle yanlışları düzeltirler. Dizgi yanlışı kimindir? Yazarın mı, dizenin mi, orası da pek açıklıkla ortaya çıkmaz. Yanlış oldu mu, dizgi yanlışı denilir, dizgicinin üstüne atılır. Abdülhamit dönemi yazarları, dizgi yanlışları üstüne türlü öyküler anlatırlar. Kimi sözcükler varmış ki kullanılması yasakmış. Örneğin 'tahtakurusu'; çünkü buradan bir harf kaydı mı, 'tahtın kurusun' okunurmuş. Bu da padişaha neler anımsatmaz. Bir de 'şevketlu' sözcüğü var; 'şu kötü' okunabilirmiş. Şevketlu padişah yerine şu kötü padişah, yazarının başına neler getirmez? Ulus gazetesinde çıkan bir dizgi yanlışı öyküsü vardır. Bunda resimaltları değişmiş. Bir resimde Gazi Paşa, Keciören Çocuk Yuvası'nda görünüyor; altında, 'Gazi Hazretleri çocuk yuvasında öküzlerle' yazılı. ötekinde, damızlık öküzler gelmiş, Tarım Bakanı bu öküzler arasında resim çektirmiş, altında, Tarım Bakanı yeni getirilen öksüzlerle beraber' yazılı... Hemen farkına varıyorlar, bütün gazeteleri toplatıyorlar. Ama bir tanesi Köşk'e gönderilmiş oluyor. Gazi Paşa'nın ne diyeceği korkusu yüreklere doluyor. Ama Paşa, bu yanlışlığa gülüp geçiyor. Son zamanlarda kimi Arapça sözcükler yanlış yazılıyor. Bunlar tevkifat, şefkat gibi sözcükler. Harfler yer değiştiriyor; tevkifat, tevfikat; şefkat şevkat oluyor. Ertesi gün de bunu, Bir dizgi yanlışı' diye düzeltiyorlar. Oysa bunlar dizgi yanlışı değil, bal gibi bilgi yanlışıdır. Eskiden olsa mürettiplerin üstüne yüklerlerdi, bugün kimin üstüne atacaklar? Dizginin tekniği değişti, yanılgısı da değişti. Dil alışkanlığı öyle deyip geçiyorlar. El dizgisinin tarihe geçmiş nice yanlışları olduğu gibi, yeni teknolojinin de tarihe geçecek nice yanlışları olacaktır. Onları da sırası geldiğinde, genç kuşaklar yazacaklardır. Geçende, bizim gazetede, birinci sayfada kocaman bir tarih yanlışı vardı; bereket bayram telaşına geldi de unutulup gitti. İğneyi önce kendimize... M Ben adamın anasını bellerim SAİRLER SİlRLER Gel gel türkülerde söz kalsın ayrılık gel bitsin kentlerde bu kapılmışlık gel korunakları kırılsın, tel tel dökülsün hüzün gel kınlmasın çiçekler hoyrat ellerde gel sevdaların da acıları var yüreklerinde NAZİF YEŞİLLİK Alkışlaym onu Haziran şiiri sarışın yel buğday tarlalarının hasatlık yüzü göğsümü yanaklarsın kaçamam senden sevişken ve bilge olmalıyım çünkü sağılır kaburgalanm dudaklannla süt gibi tirşelenir körpe çubuktan çerçi sepetidir gövdem aşk dolu içi dolaşırım dünyayı mavi yongalar saçarak alnımdan UMUT GERMEÇ Alkışlayın onu Bitirdi şarkısını Sakin vedasıyla, Ve yalnızcâ Kendisinin olan boşluğa Bıraktı bedenini. Ay gülümseyecek Kimi geceleri Artık başucundal Alkışlayın onu Uzun uzun, yağmur gibi Gözyaşlanndan şarkısını Bitirdi, Devam edecek Bıraktığı yerden Umudun şarkısı. MUZAFFER KALE Şiiri okumak "Şiiri dümdüz okur geçersek, bu bize bir şey vermez. Şiirin kabasını anlamak bile mümkün olmaz bu durumda. Oysa şiir, okumaktan öte, içine girilecek, üzerinde yoğunlaşılacak, tartışılacak, biçimi nedense okurlar arasında en az önemsenen kısmıdır üzerinde kafa bile patlatılacak bir şeydir. Şiir okumak kolay değildir, çünkü şiir yazmak kolay değildir. O sevgililerimize ya da etkilendiğimiz bir olay karşısında doktürdüğümüz dizelere şiir demek mümkün değildir. Buna ancak şiir taslağı denilebilir. Esin bazı kimselerin tekelinde olmadığına göre, şiir taslağını herkes yazabilir. Ancak onu şiire herkes dönüştüremez." M. Coşkun Cangöz böyle diyor mektubunda. İki de şiir göndermiş Cangöz. Bu şiirlere bakarak bir yargıya varmak zor. Ama Cangöz, iyi bir şair olamasa bile iyi bir şiir okuru. Bu da az şey mi? D Cumhuriyet DERCl'nin notu: Kimi okurlar, Mehmed Kemal de bu sayfada yazdığı için, "Şairler... Şiirler"i Mehmed Kemal'in hazırladığım düşünüyorlar ve şiirlerini onun adına gönderiyorlar. Bu köşenin Mehmed Kemal'le hiçbir ilgisi olmadığını, okurlarımızın bilmesinde fayda gördtik. Sevgi sana dokunuyorum içimdeki sevgi sığmıyor parmaklarıma Sırdaşın olsam bilsem suskunluğunu oturup anlatsan derdini çökerdi hanesinde acılann ustası ayrılık direkleri Sırdaşın olsam bilsem suskunluğunu oturup anlatsan derdini öperdim gözlerini nefretinin dumanlı merceğinden silinirdi alagün Silinirdi... TURAN PARLAK öperdim gözlerinl Bugünlerde 24 saat Beynimin içi başlama vuruşunu senin yaptığın savaş alanı gibi gerçekliğini kaybetmemiş düşsellik kaçırmış gibi son kalkan özgürlüğü kapalı gözle bakıyor bana Ve hâlâ yaklaşmaya, yok etmeye ve yok olmaya doğru hergün 24 saat ellehne ellehne ve kalbine yığmak istiyorum bu denli aydınlık bir karaltıyı hergün 24 saat aklımdan çıkıyorsan eğer uykudayımdır kusura bakma NEVZAT TEKİN AYTEN MUTLU r Şehir I IıIIIII I I"IIII I I l ılMl Bir şehir istiyorum. Üzeri sevgi yazılı, Annemin kucağı gibi sıcak. Bir şehir istiyorum Geceleri ninni söyleyen Kuşları olsun. Sabahlan gün ışığında Balıkçılar giderken işlerine Şarkı söyleyip, gülümsesin. Bir şehir istiyorum. Yalan olmasın. Yalancı sevgi olmasın. Üzeri sevgi yazılı Annemin kucağı gibi sıcak. TUNA ANGÜÇ 20
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear