26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

G ü n l ü k Ece Ayhan Bodrum'da bir kışın geçmesill 31 Aralık 1983 Sabah. İşte şık bir sabah! Seyhan Hanım ve oğlu Mehmet bana, Azmi'nin pansiyonuna geldiler. Benim Şadırvanlı'ya gerçek adı Meydan kahvesidir, sahibi Selahattin gittik; Adliye Camisi'nin karşısında, hem gölgelik ve gazete dergi dağıtıcısına çok yakın. Orada Faik Ağa ile Gümüşlük Moteli işini konuştular, sorun çözülürse sözde öncelik tanıyacakmış falan! Akşam. Üçümüz Azmakbaşı'nda Eylül lokantasındayız. Ayla Hanım da geldi yılbaşı ya! Pamuk Prenses giyiminde ve havalarında. Ama biraz irice bir Pamuk Prenses! Ne yapalım, o kadar da olacak. Pamuk Prensesi Mehmet'e yakıştırdık şakadan. Gece. Sonra Mavi'ye geçtik. 24'ü orada geçiriyoruz. Sunar Kural (Siyasallı, TRT'de çalışır, dün onun yanıldığını yaznnşım deftere, "Gerçek pek öncmli değildir, önemli olan 'çoğunluk'un yanında ycr almaktır" kuralı onda da geçerli olmuş demek ki. Neyse. Olur böyle şeyler, olacaktır da) ile Aydın (ODTÜ'de matematik okutur) geldiler bir ara. Sonra Engin Karadeniz geldi 'yalnız'. Gerçekten 'yalnız' bir adam mı acaba? Yağmur yağıyor. Şemsiye bozuk, açılmıyor. Seyhan Hanımı o dağılmış şemsiyeyle, kaldığı Dinç pansiyona bıraktım. Şemsiyenin (gülünç) durumuna gülüyorduk. Bir bekçi de arkamızdan arjcamızdan geliyor, çok canı sıkılıyor galiba. Kafes, II. Mehmet (Fatih) zamanında Divan Hümayun'a konmuş, konur. "Yeıli ahaliyi yok ederek, onların yerlerine geçerler." "Hilâl'i haça benzetmiş. At kuyruğundan yapılan t u ğ ! " "Rumca ferman!" "Hakaret için bir erkeğe kadın elbisesi gonderilir." "Meleklerin ayak basmaya kıyamadıklan yere budalalar üşüşür." "Kendisinin Şii olduğunu itiraf eden memuru çavuşlara dövdurmuştür Alpaslan." "Durbaş, savulun!" "Karanlığın kalınhğı." Vedat Turkali Mavi Karanlık romanında "galatlar, tirandiller, aynakıçlar, libertalar" diyor. (Kimi çağcıl ve çağdaş başka düzyazarlar da şimdi aklıma düştü; Vüs'at O. Bener, Leyla Erbil.. gibi.) 'Uçan Kale': Bu deyiş lkinci Dünya Savaşı'ndan kaldı. Evet, AylaHanımın kardeşi Arda'yı fakülteden tanıyorum. Ankara. turmuş Idris Küçükömer'i, müzik tarihimizde besteci olarak çok önemli bir yeri olan tlhan Usmanbaş'ı ya da bir açıdan 'Siinni bir Rimbaud' denebilecek şair Sezai Karakoç'u mu?) "Kentlinin onaylayacağı öğeler folklor sayılır" deniyor. Boratav ise "yanlış bir sanı" diyor, "Nasrettin Hoca'nın öyle mUstehcen metinleri vardır ki..." " G ö r m ü k " = "Tiyatro": Uygurca. Metin And: " O n beş yıl süreyle aralıksız tiyatro seyrede seyrede bu işten bezginlik getirip bırakmıştım." (Yazın yaşamımızda daha genç iken dahi bıkmış nice adamlar da var aynca!) "Tiyatronun öîeki dilleri." "Bu iki resimde jonklörler tabut labutlara benzer birtakım nesnelerle oynamaktadırlar .. Metin okunursa ve bu yılda lran'la savaş durumu bilinince bu resimler kolaylıkla anlaşılır." " . . Işık, bir sanat yapıtı olarak estetikte yeri yokken hem kurarmal hem uygulamada, ışık başlı başına bir sanat olarak düşUnülebiliyor. Oysa Osmanlılar bunu en etkin bir biçimde dörtbeş yüzyıldır böyle benimseyerek uygulamışlardı." (Sezer Tansuğ da zaman zaman böyle çıkışlar yapar: "islam'ın Rönesansı!" ya da "Selçuklular'da, Osmanlılar'da resim vardır!" gibi.) Şu dikkatimi çeker; geçmişteki olayları böyle yontanlar kullandıkları dili de pek umursamazlar. Yıllar önceydi, Halide Edip Adıvar da bir konuşmasında "bir yazar için dilin önemi olmadığı"nı söylemişti. A.Kadir de nedense 'dil'e, 'mil' derdi. Vs. 2 Ocak 1984 Mehmet Taner'den mektup, 'Yeni Defterler'in telif ücretinin öndeliği ve sözleşmesi gelmiş. Bankaya uğrayarak çeki bozdurdum. Akşam 6'da Seyhan Hanımlar tstanbul'a gittiler, 2000. Ankara'yı sordum 1700. "Boşluğa asılmış gibi duran ay." "Ay göğse doğru çevrili." İlk Osmanb sikkelerini Orhan bastırmış. Yakup Ece (ya da Karesili Halil Ece): Eceabat'ta Ece Ovası'nın sonlarında (bir gazyağı ve yol sorunu yüzünden şimdi Gelibolu'ya bağlı, Saros Körfezi'ne yakın) Karnabeli köyünde, yukarda yüksekte. Bir türbede yatar. Ece Baba da derler. Arkadaşı Gazi Fazıl Ahmet ise Ece Ovası'nın başlarında, Akbaş da (Yalova köyüne yakın) yine yukarda, bu kez iyice yüksekte, bir turbede. Oraya Tekke derler. (Tepede direkte hiç indirilmeyen bir bayrak vardır! Çaııakkale Boğazı'nın orasından geçen sefineler, şilepler bayrağı düdük çalarak selamlarlardı. Şimdi bu ahşkanlık, tabii bu arada 'tarih' de unutuldu.) Jön Türklerin bir anlamda yeni adı olan laikler ise ancak Sestos dersek anlayabilirler, yani Aphrodite rahibesi Hero'nun yeri. Marlovve'un Hero ile Leandros söylencesi üzerine yazdığı yarım kalmış şiiri bana 1979'da Ortaköy'e Mina Urgan getirmişti. Byron'un Abydos Gelini şiirini ise hepten unutmuşum. Leandros'un Anadolu yakasındaki Abydos'una şimdi Naraburnu diyorlar. Evet ayrıca Akhilleus'un Leandros adlı bir atı da varmış!) Şair Nuri Pakdil. (1982 şubat sonlarında ben Ankara'da Mülkiyeliler Birliği'nde kalırken 'edebiyat' dergileri ve yayınları gelmişti). 3 Ocak 1984 1 Ocak 1984 Torba koyune gittik Seyhan Hanım, oğlu Mehmet ve ben. Erdoğan Beylerde Şensu'larda ya da 21.30'a kadar oturduk. Benim nedense çok canım sıkıldı, belli etmedim. Pertev Naili Boratav: "Ben, Ülken (Hilmi Ziya) sayesinde folklorcu oldum." "Olağanüstii bir insandı Ülken." "Benim alanıtn ne yazık ki ülkemizde çorak!" "Amatörlerin bilinçsizce çabaları da folklor olarak bilime zarar veriyor." "Folklor anlamını yitirdi." ((Kesinkes! Kalılıyurum bu yargıya.) "Folklor denilince akla yalnız halk dansları, halk oyunları geliyor." (Devletler arasında yapılan ekin anlaşmaları hep bunlar üzerinedir: At imzayı! Hiç tehlike ve sakınca yok! Şimdi devlet olarak bir de sözgelinıi 1955'lerdeki 'Alonal şairler'i, 'Marjinal sairlcr'i dış ülkelere mi gönderelim yani? Ya da Cumhuriyet düşünce dünyasında ilk ve gerçek 'sıçrama'yı oluş "Beş yıldır kısa kollu gömlek giyiyor." Aklıma Aktedron Fikret (Andoğlu) geldi. Yoksulluğunu ve yokluğunu belli etmemek için yaz aylarında dahi pardesu giyerdi; hiç uyumadığı bir odacığı varmış kiralık. (Şair Hayalet Oğuz'un (Alplaçin) ise bir odası bilc olmadı. Tezer Özlü Kıral ona 'Çocukluğun Soğuk Geeeleri' romanında 'kelebek gibi' der. Hey! 'marjinaller' hey! Nedense ve nerede olursa olsun birbirinizi bulursunuz!) Erken kalkmışım, karanlık! Karşımdaki pencere ve sağ yanımdaki pencere karanlık vesessizlik.Baktım masa saati yeşil, sol yanımdaki komodinin üstündeki el feneri de yeşil! (Kaldığım bu odayı 'yukardan' çizmiştim.) Karanlık yüzünden (o kadar sevdiğim) bahçeyi, denizi ve Istanköy'ü filan görmüyorum. Seyhan Hanım şimdilerde lstanbul'a varmak üzeredir. "Kski hamam içinde Dans le vieux hammam/ Evvel zaman içinde Dans les temps anciens/ Kalbur saman içinde Le crible etait la paille/ Develer top oynarken Les chameaux jouent â la balle" Develerin bir yıkık hamam içinde top koşturmaları olgusunu düşündüm. Biraz karabasanlı bir düş gibi değil mi? Ya da Şait Faik'in Alemdağ'da Var Bir Yılan'ındaki kimi hikâyeler gibi. Ama şairlere, hele sıkı şairlere ne etkimiştir bu kitap? (Sait Faik'in, Cumhuriyet şiir tarihinde, bir şair olarak da, çok önemli bir serüveni olduğu kanısındayımdır.) llhan'la öğlen evden çıkmıştık. Yol üzerinde Bobo adlı bir yere uğradık. lsa Çelik'in fotoğrafları sergilenmiş, onlara bakıyoruz. Fotoğraflar Ruhi Su üzerine. Bobo aynı zamanda bir pansiyonmuş. "Hiç degilse tavandaki avizenin örtiisü alınsın!" öylesine loş. Muzaffer Uyguner, Şukran Kurdakul'un Şairler ve Yazarlar Sözlüğü'nde bir bölüm ekleyeyim: vurguluyor. (Kendi adıma bir şey ekliyeyim: Otuz şu kadar yıllık şiir serüvenim içinde ben en çok Pazar Postası gazetesinde ve Yeni Dergi'de yazmışım, yazdım.) 4 Ocsk 1984 'Deniz altı riizgârları.' Sevim Burak, 30 Aralık cuma 1983 tarihinde ölmüş; belki Haseki Hastanesi'nde. 1950'de Ulus Gazetesi'nde 'Hırsız', 'Manken' ve 'Her Şey Beyazdı' hikâyeleri yayımlanmış. 1951'de de Yeni tstanbul Ga zetesi 'Dünya Hikâyeleri Yarışması'nda (New York Herald Tribüne'le birlikte düzenlenmiş) 'Büyük Günah' adlı bir hikâyesivar. 'İşte Baş, İşte Gövde, İşte Kanatlar' Devlet Tiyatroları'nda 15 yıl beklemiş! Londra'da kalp ameliyatı geçirmişti; 74, 75 mi? Perşembe 5 Ocak 1984'te Kuzguncu camisinde kılınacak namazdan sonra Nakkaştepe'ye gömülecek. 45. llkokulu bitirmiş. Benden henüz ikiüc yaş büyüktü. • 21
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear