26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Savaşta bombardımanda yıkılan kiliseyi olluğu gibi korumuşlar, yıkık duruyor. Yalnız anına en modern biçimde mavi bir kilise konlurmuşlar. Camlardan süzülen doğal ışıklar oş bir mavilik içinde kiliseyi aydınlatıyor. Berlin'in 750. yılı kutlamyordu. Kutlama'i yansıtan Türkçe broşürde, Berlin için şunar yazılıydı: "Tarih, Almanya'nın hiçbir yeinde Beriin'deki kadar canlı degUdir. Bu kenin özelligi, kendini araştırması ve gelenekle1ni siirekli olarak yenilemesldir. Degişik kötenli insanlann birbiriyle karışması, bir aref* gddiklerinde ohışan açıklık ve hoşgörü, bu lcentin yaşam hikflyesini bugün de etkilemekte ve gelecek için bir guvence taşımaktadır." FEDERAL ALMANYA HAMBURG DEMOKRATIK ALMAN CUMHURIYETİ Berlln'de döner ve lahmacun Berlin'de nüfusu en kalabalık olan azınlık Türklerdir. tki milyonluk kentte 100 bini aşkm Türk yaşıyor. Türklerin oturduğu birkaç mahaüe var. Bunlardan en ünlüsü Kreuzberg'dir. Türkler öteki semtlerde Yunanlılar ve Yugoslavlar'la karışık oturuyorlar. Aralarında hiçbir dırıltı olmazmış. Berlin bizimkilere elbette çok şey vermiştir. Peki, bizimkiler Berlin'e ne vermişlerdir? Hamburgerleri ile Unlü Berlin kenti, şimdi Türklerden öğrendiği döner ve lahmacunu yiyor. Caddelerin her boşluğunda bir dönerci var. Bunlar Türk olduğu gibi Alman'dır da... tşin kârlı olduğunu gören Almanlar da dönercilik yapıyor. Güzelim, görkemli caddelerde kızların, delikanlıların, kadınlann, erkeklerin ellerinde "ekmek içi döner" yiyenlere bolca rastlanıyor. Kimse de yadırgamıyor. Hele Unlü Viyana kahveleri önünde dönerci dükkânını ve döner yiyenleri ben yadırgadım dersem, kimse alınmasın... Pasaporttaki resim Buraya gelmişken, "duvann dışındaki" Doğu Berlin'i de görelim istedik. Metro ile giriHyor, kapılardan yürüyerek geçiliyordu. Fakat nedense arkadaşlar arabayla gitmeyi sahk verdiler; hem vakitten kazanırdık hem de çok yer görürdük. Türkiye'den gitme bir sendikacı dostumuz var, otomobilini verdi. Üniversitede iktisat okuyan bir delikanlı da şoförlüğümüzü yapacak. Sözleştik; bilmem ne caddesinde buluşacağız; oradan da "Checkpoinl Çarli Kapısı"ndan Doğu Berlin'e gireceğiz. Checkpoint Çarli Kapısı, Amerikan Işgal Bölgesi'nde. Adından da anlaşıldığı gibi, Amerikanvari bir kapı. Kaç gündür buradayım, yönleri bir türlü çıkaramadım. Hangi yöndeyim, kuzeyde mi, güneyde mi? Geldik kapıya, sıraya girdik. öteki sıralar hızlı işlediği halde bizim sıra ağırdan ilerliyor. Polisin önüne geldik. Pasaportlan pencereden uzattık. tki pasaport; biri benim, öteki Uniyersiteli gencin. Girişteki polis, pasaportlan incelediktcn sonra tam gen verecek, delikten bir Universiteli delikanlıya bakıyor, bir elindeki pasaporta, süzdü, evirdi, çevirdi, bir anlam veremedi ki, "Gel buraya!" diyerek küçük pencere önüne çağırdı. Bir daha baktı. "Şöyle kenara çekilin" dedi. Sıradan çıktık, kenara çekildik. Universiteli delikanlı anlatıyor: Bundan altı, yedi yıl önce almış pasaportu. Pasaporttaki resim, epey eski resmi; geliştiği için kendine benzemiyormuş. Bunca yıl içinde, ne olsa gclişmiş. Yüz çizgileri daha belirgin olmuş, saçları önden dökülmüş. Onun için resmi pek kendine benzemiyormuş. Birkaç kez böyle çevirmişler, bekletmişler, sonra geçiş izni vermişler. Bu kez de verirlermiş. Hele biraz beklemeli imişiz. Vakit geçsin diye bunları anlatıyor, ben de dinliyorum. Vakit de bir türlü geçmek bilmiyor. Bir yandan da kızıyor, pırpırlamyorum; ama belli etmiyorum. Bagajdaki blldlriler Derken delikanlı bir öykü daha anlattı: Gene böyle bir kez buraya gelmişler. Her şey tamamlanmış, sıra bagajın aranmasına gelmiş. Bagajı bir aramışlar ki, bir alay bildiri, orada kuzu gibi durmuyor mu? Doğu Alman polisinin en pirelendiği iş de kaçak para bir, bildiri iki. Gene arabayı böyle kenara çekmişler. Hepsini indirmişler. Bir odaya almışlar. Bildirilere de el koymuşlar. Bekle babam bekle... Herhalde bildirileri bir yerlere götürüp çevirtmişler. Çünkü bildiriler Türkçe imiş. Sonunda bir Alman polisi gelmiş. Çok iyi Türkçe biliyormuş: "Bir daha böyle önemli MldirUerintd ulu orta, önüniize gelen yere koymayın!.." diye bir öğüt vermiş. Bildirileri almış, bunlara yol vermiş. Delikanlı bunlan anlatıyor, ben dinliyorum. Ama pasaporttan daha bir haber yok. Yeniden çağırdılar küçük pencereden. Ben anlamıyorum, Almanca bir şey konuşuyorlar. Diyesi olmuşlar ki: "Başka bir kimligin var mı?" O da araba ehliyetini göstermiş. Araba ehliyetindeki resim daha çok kendine benziyormuş. Kimliği aldılar, biz gene bekliyoruz. Canım da burnumun ucuna geldi. Derken işaret ettiler gene camdan. Universiteli bir koşu gitti. Geçmemize izin, pasaportlan da geri verdiler. Baktım pasaporta, hiç de bizim oğlana benzemiyordu. öyle kızdım ki, "Adam şunu tutar değiştirir" dedim. "Nasıl degişUreyim ağabey" dedi, "Pasaportu konsolosluga birversem, bir daha geri vermezler. Onun için elimde tutuyorum. Baksana şu pasaporta, vize için danüacık yer kalmadı". Baktım, pasaportun her yanı doluydu. Gitmediği Ulke de kalmamıştı... Sıraya girdik, şimdi gUmrük denetimi yapacak lar. "Sende de bildiri falan bulunmasın?" diye takıldım. "Yok agabey, iyice aradım" Gümrük polisi geldi. Her halinden belli, ukâla, yasadışı bir şeyler arayan işgüzarlardan. önce benim kim olduğumu sordu. Sonra baştan ayağa dikizledi. "Kapıyı aç" dedi. Açtım. Torpido gözUne baktı. tçindekileri çıkarttı. Inceledi. Birkaç kâğıt vardı orada, onlara bakü. Sonra yürür gibi yapü, geri döndü. "Bagajı açın!.." diyortnuş. Arkadaş indi, bagajı açtı galiba. Ben önde oturuyorum. Derken aralarında, anlamıyorum, konuşmanın tonundan çıkanyorum bir tartışma başladı. O söylüyor, öteki söylüyor. Bir bağırış, çığırış gidiyor. "Çekin arabayı..." dedi herhalde. Bizimki bir manevra yaptı, arabayı kenara çekti. Gümrük polisi elinde bildiri gibi kâğıtlar söylenip duruyor. Delikanlı, "Hay Allah kahretsin gene bildiri..." dedi. Gümrük polisi ile birlikte karşıda bir kapıdan içeri girdiler. Ben bekliyorum. Ne kadar bekledim bilemiyeceğim. Vakit öğleye doğru yaklaşıyor. Bileğimde saatim de yok. Bizim delikanlı karşı kapıdan çıkıp geldi. "Ne bildirisi?" "İyice de aradım. Vallahl bildiri varmış. Orada bir harita var, onun altında. Bir oraya bakmamtştım." "Ne bildirisi bu?" "BlaJm arkadaş Necati, sendikada işçi temsilciligi için adaylıgını koydu. Çalışanlar için Türkçe, Almanca bildiriler hazırlamış, onlan buldular. önemli bir şey değil ama, çevirtip bakacaklar. Biraz beklememiz gerekiyor" "Hani bildiri için dikkatliyim diyordun" "Dikkatliyim ama, haritanın altına koymuş, göziim oraya takılmadı" ''Ne yapacağız şimdi?" "önemli bir şey degil, okutıuiar, kendilerini UgUendirmeyen bir şey olduğunu anlarlar. Geri verirler." Bekleyip duruyoruz. Geri dönüş Kızgınlıktan patlayacağım. Hay Dogu Almanyası da, DDR'si de olmaz olsun. Susuyorum. Bizim Universiteli susuyor. Belli ki onun sinirleri de bozuk. GUmrük polisi çıktı geldi. Bu kez aralarında tartışıyorlar. Ne diyorlar birbirlerine bilmiyorum. Sonra arabayı geri çıkış, yani dönüş yönüne çevirtiyorlar. Yeniden sıraya girdik ama, tersinden. Bekliyoruz. Pasaportları, bildirileri geri verdiler. "Ne diyorlar?" "Hiçt" "Ne hiçi yahu? Anlatsana şunu!" "Bildirilerde bir şey yok, bir daha yanınıza almayın böyle şeyleri.. Şimdi çıkın gidin, dışarda bir yerlere atın, gelin yeniden bu kapılardan geçin, diyorlar" "Yok, artık dönelim. Ben bir daha bütün bu sıkıntılan göze alamam. Memur vize parasını geri verdi, geçmediğimiz için. Checkpoint Çarli'ye geldik. öteki polis, "Kimllkleriniz" dedi. Gösterdik. Selam verdi, "Geçin..." dedi. Sanki beri yana alınmadığımızı biliyor gibiydi... D Unter den Linden'ln ıhlamurları 1936'da dlkiliyor. Brandenburg Kapısı Rus askerteri Checkpoint Charlie kapısında, Amerikan askerierinin resmini çekiyorlar 11
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear