Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
N I Mehmet Başaran 926 yılında juleburgaz'ın leylanköyü'nde doğan Aehmet Başaran, 'köğrenimini köyünde ve Jzunköprü'de yaptı. (epirtepe Köy znstitüsü'nü ve fasanoğlan Yüksek Köy Enstitusü'nü bitirdi. \ntalya Aksu Köy Enstitüsü'nde 'yğretmenliğe başlayan Başaran, 1946 seçimlerinden sonra uygulanan politika sonucu askere alındı. Askerlik dönüşü gezici başöğretmenliğe atandı. 1961'den sonra edebiyat öğretmenliği yaptı. TuS'ün kuruluş çalışmaJanna da katılan Başaran çeşitli kademelerde görev aldı. İlk şiir ve yazıları Köy Enstltüleri Dergisi'nde yayımlanan Başaran, Köy Enstitüsü çıkışlı yazarlann en başanlılanndan sayılır. Şiir ve öykülerinin yanı sıra anılannı ve izlenimlerini anlattığı yazılanyla da tanınan Başararfın sayfalanmızda yer alan "Ey Ağustos, Hangi Eylülü Hazırlıyorsun?" başlığını taşıyan anısını, son yazdığı ve Çağdaş Yayınlan'nda yeni çıkan "Vasaklı" adlı kitabından aldık. Ey Ağustos, Hangi Eylülü Hazırlıyorsun? llerimde ağır bavullar, kalabalıkta güç ğini bilemeyen şaşkın bir karınca.. Keşke gitlükle ilerlemeye çahşıyorum.. Üf be, mesine razı olmasaydım.. dünyaya insan yağmış!.. Yüzlerini görBirden tanklan, tomsonlu askerleri görüyomüyorum, sürtünüp geçiyorlar.. Arada rum.. Yer yarıldı da yerden mi çıktı bunlar? savrulan saçlar, bayıltıcı bir koku.. Ama hepsi Ne gürültülerini duydum, ne.. Namlular burde yalnız, hepsi de suskun... Uçaktan mı in numa burnuma uzanıyor. Soğuk terler boşadik?. Ne kadar yolcu bu böyle!. Nereye gidi nıyor sırtımdan. Bağırsam, yararı olur mu.. yorlar? Ya biz?.. lsveç diye, yanlış bir yere mi geldik acaba? Anladığıma görc burada da sıkıyönetim var. RadBavulların sapı cllerimi acıtıyor: "Yahu, ne doidurdun bunların içine böy yolar, televizyonlar, sokağa çıkma yasağı.. Ya Elif'i yakalayıp götürdülerse... le? Taş gibi ağır.. Yürüyemiyorum işte." Kaba etimde bir acı.. Sesini çıkarmıyor. On adımda bir durup soluklanmak zorunda kalıyoruz. ö b ü r yolcular . "Yürü!" diyor süngülü adam, yanında kırmızı yüzlü, telsizli olanı, sesleniyor bir yerleuzaklaşıyor, kimsenin umurunda değil. "Bir taşıyıcıya veremez miydik bunları?" re: "Alo, Alo, Scrçe!.!'Sonrasını duyamıyorum, ama kuşkusuz "Aranan bulundu, Elif'in sesi bi yabancı: "Taşıyıcı yoktur bu ülkede.. Herkes yükü getiriyoruz" demiştir. Deneyli bir Ulkenin halkındanım ben, işin nerelere varacağını bilirim. nü kendisi taşır." Üf, kocaman ıslak bir timsah ağzında mıyım.. "Hıh, taşıyıcı yokmuş! Yani şimdi ensesi kalınlar, yüksek görevliler nian da mı.. Am SüngU mü batıyor bir yerlerime.. Burada tekma iş be! Desene, adamlar bambaşka bir dü nik daha ileri olmalı.. Verdiler mi ceryanı sorzeye ulaşmışlar, insana yaktşmayan kimi uğ guda, gayrı yıldızları saydırırlar bana. önce raşıları kaldırmışlar.. Daha kimbilir neler yok kimlik saptaması.. Ceplerimi yoklamaya çahşıyorum gizlice, ne pasaport ne kimlik!.. tur bu ülkede öyleyse.."a Yandım ki yandım? Vardı oysa, kim aldı be"lyi dedin. Dilenci yok örneğin, burnu Kaf dağında yönetici yok.. Krallan bile senin be nim yeşil pasaportumu? Tarzancayla nasıl anlatabilirim kim olduğumu?.. nim gibi yürüyerek, otobüs ya da tramvayla Karanhk bir tünel ağzı.. Herhalde Dante'evine gider. Sonraaa, evi, isj olmayan yok. Bizim dert bellediğimiz, bunaltıcı sorun saydı nin cehennemine gidiyordur. Korkunç çığlıklar geliyor derinlerinden, yeri göğü yırtan çığğımız pek çok şey.." "Bir masal Ulkesinde miyiz yani? Hani ner lıklar.. Dünyadaki sorgulama teknikleri cehende uçan halılar, yürüyen merdivenler, dokun neme de yansımış olmalı.. Gayya kuyusu, Sıduğun yerde güller açtıran sihirli değnekler?.." rat köprüsü, eski kafaların ilkel buluşu sayıKalabalık akıp gitmiş, bomboş bir alanda lır gayrı... Hemen yanıbaşımda hızır gibi belirivcren bikalakalmiitık. Ne bir şey sorup danışacak kimse, ne taşıt gürüllüsü, ne de. Havaalanın ri.. A, a!. Ekmekçi değil mi bu? Göz kırpıdaysak, nerde yabancılara karşı sıkı önlem yor bana. "Paşayla görüştüm" diyor arkamler?.. Niçin bir yerlere tıkıp tepeden tırnağa dakilere, "Bu adam serbest bırakılacak.." "Sıvış" işarcti yapıyor kaşları, gözleriyle.. aramıyorlar bizi, bavullanmızın içindekileri yerlere yaytnıyorlar?.. Çamaşırlarımızın dikiş Uçsuz bucaksız kırlarda, düşe kalka koşmayerlerine filan bakmıyorlar?.. Havaalanı, sı ya başlıyorum.. nır kapısı demek değil mi? Ulan. sınırınızı geBavulları bıraktığımız yere geliyorum, baçiyoruz be garip adamlar! Biliyor musunuz ki vullar yok.. miz biz? Ha, belki, belki sınır bekçisi de, alo "Eliiif, Eliiiif!..." diye sesleniyorum. Elif alolu telsizler de yoktur burada... yok... Saçımm her telinin dibi ayrı sızlıyor.. ölOrtalık kararıyor, zaten doğru dürüst gökyUzünü de görrnedik ya. Dışarda kalamayız el mek bundan iyi.. Evet, evet... Koca dünyada bir yitiğim ben.. bet. Kent hangi cehennemde? Nenin nesi bu üstümüze abanan ıssızlık... Yorgunum. Yü Ülkelerden, insanlardan uzakta. "Bırakılsın" reğim sıkıştırıp duruyor.. Bu değişik ülkenin demiş paşa.. Nasıl bırakılmak bu! Issızlığın gözleri, görünmez köşelerden bizi gözetleyip ağında kımıldanıp duran bir nokta.. eğleniyor mu yoksa?.. Umarsız umarsız giderken, yandaki çukur"Sen bavulların yanında dur, ben kapıya gi da bir inilti.. Korka çekine sokuluyorum. Dipdeyim. Belki Demir özlüler, Hasanlar ya da te tortop olmuş, acıyla kıvranan bir canlı.. Dokunuyorum, bana dönüyor.. "Elif, sen miylnciler, belki Kurtizler, biri biri muhakkak orada bizi bekliyordur. Diyelim bir terslik ol din! N'oldu sana böyle?" diye çığlığı basıyodu, hiç değilse yardım edecek birini bulu rum.. Her yanı yara bere, saçları ap ak... Kesik kesik hıçkırıyor: rum.." "Yaralıyım galiba, yanımda olsaydın..." Dikilip kalıyorum öyle.. Gittikçe uzaklaşan, Hey tannm! Neydi bu başımıza gelenler... küçülen bir karaltı Elif.. Ya o da yitip gider se, n'aparım ben? Koskoca alanda, ne edeceBiraz açılır gibi olunca anlatmaya çalışıyor: E "Demir, Ulla, lnci, öbür arkadaşlar uzun uzun beklemişler.. Ulla bir oda hazırlamış ikimize. Telefon etmiştik ya, birlikte geliyoruz sanmışlar. Senin uçaktan indirilip karakola gittiğini öğrenince..." Demek, uçaktan indirilip karakola götürülmüşum ben!.. "Ne çok yolunu gözledim. Yabanelde birbaşına kalmak öyle zor k i ! " "Kim yaraladı seni" diye soramıyorum. GözUmün önünde cehennem ağzı o kara oyuk.. Kulaklanmda korkunç çığhklar, yeri göğü yırtan acılı sesler... Elif kulağını toprağa dayıyor: "Duyuyor musun kızın sesini? Ta ötelerden bizi çağırıyor.. Ama nerden duyacaksın, polisler alıp götürmedi mi seni? Belki de bir yerlerde sorgulardasın şimdi.. Acıdan hayal görüyor olmalıyım.. Seni öyle özledim ki.. Bak bak, gene seslendi kız.. Tut elimi de çıkayım şu çukurdan.." Uzanıyorum, tutamıyorum... Sarsıhyor, geriliyor vücudu. Toprağı tırnaklaya tırnaklaya doğruluyor, sesin geldiği yana koşmaya başlıyor sonra... Beynimi biçiyor çığlığı: "Deniiiiiz!.. Deniiiiiz! Bekle geliyoruuuum!.." Bi gözlerimi açıyorum ki, yatağım terden göl.. Bi zaman, nerede olduğumu kestiremiyorum. Neden sonra çatı arasının bölmeli tavanı ağarıyor. Diptc Elif'in küçuk masası, ayna.. Oh be! Düşmüş.. Çok şükür düşmüş... Düşünüp kalıyorum... Ankara'dan döneli neredeyse on beş gün oluyor.. Nerde olumlu ya da olumsuz bir yanıt?.. Sözde.. Iki üç akşamda bir telefon açıyor Ekmekçi: "Birkaç gün daha dışini sık arkadaş!. Sıkıyönetim, mahkemeler... Adamlann dertleri başlarından aşkın yahu. Dün gece konuştum Salahattin Paşa'yla. 'Emir verdim inceleniyor, yakında arkadaşın lsveç'e gideeek' dedi. lstersen ufak tefek hazırlığa başla sen.. Salahattin Paşa yaparım dedi mi yapar.." Ağustosun sonu nerdeyse.. Her şeyleri eritip göz kamaştırıcı aydınlığa dönüştüren ağustos, Kimileri için yüreklere değişik serinlikler ekleyen deniz türküsusün Kimileri için de umutsuz bir hasat, Ya da cezaevinde korkunç birfırın ağzı... Mahkeme kapılanndan içeriye de sızar mı sarı sıcağın? Ey ağustos, Yazm körüğünü çeken guzel çingene lyi dövdiin örsünde beni Kirpiklerimi yaktı kıvılcımtann Ey yazm sıcak karnı Nasıl bir eylülü hazırlıyorsun... D 21