Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Bir dere ne ki? Sâdâbad'dan Kâğıthaııe'ye Bir dere ne ki?.. Bazen çok bir şey. Kâğıthane deresini arıyoruz, Bir dere ki zamanlar aynasmda tatlı su levreklerini yansıtırmış. Şimdı yok olan bir derenin aynasmda, sanayi ejderi yansıyor. YAZI: MEHMED KEMAL FOTOĞRAFLAR: ERGLN ÇAĞATAY Bir dcrc nc ki? Bir dere ne söyler insanlara? Bir dere ki, bir zamanlar aynasmda sazan balıklarını, tatlı su levreklerini yansıtırmış... Bir dere ki, eğlenceler, gezme, dolaşma yerleri imiş... Bir dere ki, padişahlan, paşaları, beylerieğlendirirmiş... Bir dere ki, şimdi yitmiş, yok olmuş, gitmiş... Yozlaşmış bir sanayileşme, görkemli bir dereyi yutmuş... Bir varmış bir yokmuş... Bir dere ne ki? Kâğıthane deresini arıyoruz. Tarih, Kâğıthane deresi için şöyle yazar: Terkos Gölü doğusunda Karatepe'den çıkarak Kemerburgaz'dan geçer, Belgrat Ormanından gelen kolları alır, Silahtarağa'da Ali Bey Deresi ile birleşerck Haliç'e dökülür. Işte bu dereyi arıyoruz. Sanayi çarşısı altında mezarlık var, bütün bir yamacı kaplamış... Yamaçtan iniyorum. Solumuzda kirli, pis su akıyor. Ne deresi bu? Hayır dere değil, lağım patlamış ağır ağır akıyor. Leş gibi de kokuyor. Yavaş yavaş burnumuz kokuya alışıyor. Burada bütün oturanların burnu gibi.. Okullar ikili öğrenim yaptığı için, giden dönen öğrenciler lağımdan, derenin üslünden atlıyorlar. Atlayamayan küçükler dereye yuvarlanıyorlar. Kimi öğrenciler de çamurlu çizmelcrini lağım suyunda temizliyorlar. Sular taşıyor, gecekondulara doğru ulaşıyor. Kadınlı erkekli konducular ellerinde kazmalar, kürekler taşkını önlemeye çalışıyorlar. Yer yer setler yapıyorlar. Su, setleri yıkacak gibi oluyor, gene yapıyorlar. Kondulara, durumlarına bakıyorum. Anadolu'nun herhangi bir köyündeki evler bunlardan bir kat daha bakımlı. Gaz tenekelerinden, naylon bidonlardan duvarlar yapmışlar. Su yok, tuvalet yok, elektriği ulama birbirlerinden alıyorlar, kaçak... Her kondu birbirinin içine girıniş, birbiriyle kucaklaşmış gibi... Hepsi de henışeri, hepsi de bir yerli... Yalnız biri çift minareli, öteki daha yapım durumunda iki canıi kundular arasında bütün görkemiylesalınıyor. Her kondunun bulunduğu bölgede yapılmakta olan bir camiye raslıyoruz. Hastane, dispanser yok, ama cami var. Patlamış lağım sularını izleyerek Kâğıthane deresini arıyoruz. Tarih yazıyor, ama Kâğıthane deresini biz coğrafyada bulamıyoruz. XVIII. yüzyılda III. Ahmet'in Vcziri Ibrahim Paşa zamanında laleleri ile tanınan döneme 'Lale Devri' denildi. Versay bahçe ve köşklerinin planlanna göre padişah ve vezirlere altmış kadar köşk yapıldı. Köşklerin en^nlüsü Sadâbâd Kasn'dır. Uzun sure bu semt Sâdâbâd diye anıldı. Palrona Halil ihtilalinde köşkler, kasırlar.bahçeler yıkıldı. Patlamış lağım dcresinin ardından gidiyorum. Bir köprünün altından geçiyor, yeniden kayboluyor. Hurda demirden çekme tel ve çivi yapan fabrikanın dibinde ucu göründü. lstanbul Kimya Sanayi'nin önüne gelen iki tepe arasında pis suların oluşturduğu bir boşluk var. Su birikintisinde yüzlerce martı, iri kar taneleri gibi bir konuyor, bir yükseliyor. "Bu martıların burada ne işi var?" demeye kalmadı, bir mandra göründü. Ay boynuzlu mandalar bataklıklar içinde dolanıyorlar. Mandaların artıklanna gelmiş martılar. Madeni toz ve boyanın önünde iki cadde kesişiyor. Birinin adı Talat Paşa, ötekinin adı Ismet Paşa... Bacalardan çjkan koyu dunıanlar vadiyi örtüyor. Çevre kirlenmesinin bir çırpıda nasıl oluştuğunu gelip burda görmeli. Ham bir yol bulduk, buradan vadideki iki tepeden birine tırmanıyoruz. Belli, buralar bir zamanlar çamlıkmış, kuytulara sığınmış tck tük çam ağaçlarına raslıyoruz. Bir çoban çocuk beş on tane keçi ve koyundan oluşan sürüsünü, çamların altındaki yaınaçta otlatıyor. Vadi altımızda sanayi sitesinin oluşturduğu Eskllerln anlattığı Sâdâböd âlemlerl "Sâdâbad, son yüzyıldaki adıyla Kâğıthane âlemleri günden güne bayağılaşmaya başladı. II. Abdülhamit döneminde bir aralık Avrupa işi zarif arabaların, Avrupa tipi ince sandalların katılmasıyla buralar canlandı. Çarşaflı hanımların yerini feraceli hanımlar aldı Fakat nerede o Kâğıthane âlemleri? Kadınlar ellerine su sürahisini alırlar, bir su tası ve seyran sepetiyle ehram içinde salına salına yürürlerdi. Nerede o endamlı kadınlar? Nerede Kâğıthane sefası için yapılan yalancı dolmalar, söğüşler, helvalar? Nerede ağaçlarda salıncak kuranlar? Nerede o hokkabazlar? Kâğıthane leblebileri, şekerleri nerede? Şakır şakır akan çağlayanlar? imrahor Köşkü'nün altındaki çınarlar? Sandailar, süslü arabalar? Nerede gece oynayan köçekler?" Lağım sularının, fabrika, dökümhane, atölye artıklannm karıştığı Kâğıthane deresini sonunda llaliç V kavuşturduk. Vaktiyle su köprüler altından akarmış. Şimdi köprülerin altından akacak su kalmanııs. Köprüler terk edilmis olarak duruyor. Altında keçiler, koyunlar otluvor.