26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

iz, kuşak olarak tangonun ölümüne yetiştik. Hızını kesmış, durağanlıktan yenı yenı kurtulmuş ınsanoğlunun yeni atılımlanna uygun çagdaş mUzikle, boogiewoogie'lerle yer değistiriyordu. Fehmi Ege'ler, Celal tnce'ler, Yaşar Güvenir'lerle Selçuk Kaskan'lar, Secaettin Tanyerll'ler türün son temsUciliklerini ince bir hüzün sisi içinde sürdürmeye çahşıyorlardı. B nin, bütün geleneklere, göreneklere karşı çıkaı giyim kuşamlarıyla, toplumların, özellikle gem kuşakların tam bilınçlenmeye yöneldiklerı biı dönemde, bu çılgın, bu çarpıcı, beyin dövücü aynı oranda sorunlardan uzaklaştırıcı, boşal tıp doyuran müzik; egemen guçlerin işine ge liyordu. Pop müziğini bilerek, ısteyerek destek lediler, yaygınlaştırdılar, modalaştırdılar. op müziği çok şeyin, çok kişinin ba sını yedi. Gereksinmcli müziğin pa pucunu dama attı. Tangonun sözü bile edilmez oldu artık. Tangoculaı dağıldılar, çözüldüler. Pop müziği onların ayak uyduramayacağı kadar hızlıydı, güçlüydü. Yenildiler. Şimdi arada bir radyodan, uzak anıların sesi olarak "hoş bir seda" gibi duyuluyorlar. Ama tango dünyasının kubbesi falan yok. O yüzden söylenenler de, çalınanlar da bir anda yitip gidiyor. Tlpkı "Cafetin de Buenos Aires" gibi. • lkıncı Dünya Savaşı'nın sonrasında yığınların müziği daha da hareketlendi. Bu hareketlilik, olağanüstü bir dinamizmle birlikte, gıderek yalnızca elektronik vurgulamalara yüklenen, ezgisiz, çoğu kez anlamsız, akılda kalmayan garip bir gürültüye dönüştü. Ballad'larla cazın karmasına dinsel müziğin de bulaşması sonucu ortaya çıkan zenci folk kökenli soul nıuzik, pop müziği karşısında tutunamadı. Çunkü bir başkaldırıydı; çünkü başkaldın, bir gcreksinimi cevapbyordu: Ezgileri ile, yırtıcı, utanmaz güfteleriyle, çalıcılarıyla söylecileri P Sınavsız eğitim!. Okul sınav yapılan yer değil, öğrenme sevgisinin aşılandığı yer olmalıdır. öğrenme sevgisi, okul ve öğretmenle sınırlı kalmayıp, yaşam süresince devam ederse eğitim amacına ulaşmış olur. ZİNDE KÎP * D TUrkiye bir sınavlar ülkesi oldu. Araç bile olması gerekmezken, sınavlar amaç haline dönüştü. Otuz iki yıllık öğretmenlik yaşamımda sınavların getirdiği stresi öğrencilerimle birlikte duydum. Sınavlara gereğinden fazla değer verilmesinin hatalı sonuçlarını gördüm. Bilim okyanusunun enginliğinde sınav yapanla sınava giren arasındaki fark, sonsuz karşısında bir ve ikı sayıları kadar küçüktür. Gerek birin, gerekse ikinin sonsuza oranları sıfırdır. Okul, sınav yapılan yer değil; öğrenme sevgisinin aşılandığı yer olmalıdır. öğrenme sevgisi, okul ve öğretmenle sınırlı kalmayıp, yaşam süresince devam ederse eğitim amacına ulaşmış olur. Sınav korkusundan uzak bir ortamda, kişisel yeteneklerın ortaya çıkarıldığı, mesleğe yöneltmenin bılimsellikle göz önüne alındığı okullarda, öğrenciler, not almak, bilgiye ders gözüyle bakmak için değil, konulara ilgi duyduklarından, yaratıcılıkları geliştiğinden, ekip halinde calışmayı öğrendiklerinden, anlamlı bir işe giriştiklerini farkedeceklerdir. Oysa bugün görünen nedir? Tüm eğitim kurumlarında, çok özel dıırumlar dışında, aktarılan bilgiler ezberlenmekte, sık sık yapılan sınavlarla ezberlenmiş bilgiler not veya puana dönüşmektedır. Sınavın ve sınavda başarının ön plana geçtiği eğitim modellerinde kazanılmış bilgiler sınav crtcsınde büyük ölçüdc unutulmaktadır. Böyle bir öğretım ortamında sınavda elde edilecek başannın ne anlamı vardır? Test tipindeki sınavlara hazırlanan öğrenciler bilimsel konuların teorilerini, ilkelerini, hipotezlerini bir yana atıp, sadece sonuçlarıyla ilgilenmektedirler. Zihinleri mekanik bir biçimde ışlemekte, doğru yanlış ikilisine göre koşullanmaktadırlar. Tüm yaşamlarını etkileyecek dar düşünme biçimlerine itilmektedirler. örneğin, bir geometri probleminde kanıtlanması gereken bir teorem sadece bir sonuç gibi ele alınmaktadır. Benzer şekilde bir okuma parçasında yazann duyurmak istediği derin anlam veya güzellık, yerıni, doğru yanlış araştırmasına bırakmaktadır. Şimdi akla gelen, 'sınav yapmazsak bilenle bilmeyeni nasıl ayıracağız' sorusudur. Bu, yanlış konmuş bir sorudur. Çünkü amaç, bilmeyenleri bilen haline getiren ortamı yaratmaktır. Kişinin gizli kalmış yeteneklerini ortaya çıkarmak, bu uğurda bilimsel çabaları geliştirmek, bireyi en fazla randıman vereceği, en başarılı, 'Mazi kalbimde bir yaradır' Tangonun sözü edilmez oldu artık. Tangocular dağıldılar, çözüldüler. Pop müziği onların ayak uyduramayacağı kadar hızlıydı, güçlüydü. Yenildiler. TARIK DURSUN K. D afetin de Bucnos Aires.." Bu adı bir yerlerden hatırhyordum ben, ama nerdendi? Film mi, bir roman mı, yoksa çocukluğunla ilk gençliğimin o kıyı kentindeki limanına zaman zaman sıraianmış Güney Amerika bandıralı gemilerdcn birinin altında mı yazıyordu? Sonra çıkardım: Eski bir tangoydu bu, çok eski biı tango... Kaçlardan? Belki 1925'lerden, belki daha sonralardan. Tutuk, ağır ezgisi iç bayıltan, yakarıcı sözlerle dolu bir tangoydu "Cafetin de Buenos Aires." Oözlerimin öndne Sdçuk Kaskan geldi, iri, olağanllstU geniş, tombul yanaklı, Harold Llyod gözlüklü, yumuşak (ve) tam tango sesli Selçuk Kaskan. Mikrofona eski bir sevgilinin omuzbaşına sokulur gibi sokulmuş, Orhan Avşar'ın orkestrası eşliğinde radyodan "Cafetin de Buenos Aires"i söylüyordu. Aşağı yukarı aynı gunlerde, yine radyodan Seyyal Hanım'dan, Nedret Hanım'la yetmış yaşının aldatıcılığına karşılık hançeresinin tango bulbüllüğune toz kondurmamış Şecaettin Tanyerli'den tangolar çalındı, tangolar söylendi: "Sevdim Bir Genç Kadını", " O Güzelim Gamzelerın", "Suna, Bakışların Çok Yaman", "Kemanımla Ona Bir Ses Verebilseydim Eğer" le "Kadın, Nedir Senin Adın" birbiri ardına, şimdi artık çok gerilerde kalmış, gitmiş günleri yeniden yaşatma çabasındaydılar. Bir tangolar çağı yaşanmıştı: Insanlar kucak kucağa, müziğin eşliğinde hafif bir sallantıyı da sürdürerek hiç acelesiz, tedirginliğe, kuşkuya kesinlikle yer vermeden bugünün ınsanına çok şaşırtıcı gelen bir dunyada yaşıyorlardı. Güney Amerika kökenli tango, bir salgın gibi yedi iklim dört bucağı sarmıştı. Kadınlar; ansızın tannçalann mitolojik erişilmezliğine varmış, erkekleri peşleri sıra koşturtarak yalvar yakar etmişlerdi. Tangoların güftelerini hatırlayın: Baştan sona, kadına türlü yakarılarla, türlü övgüler, çağnlarla doludur. "C dolayısıyla en fazla mutlu olacağı etkinlik turüne yöneltmektir. Sınavların bir zorunluk haline gelmesinin temel nedenlerinden biri de bazı uğraş alanlarının yapay bir şekilde gözde meslek haline getirilmesidir. Oysa her meslekte iyi yetişmişlere gereksinim vardır. Son yıllarda küçumsencn felsefe, edebiyat, güzel sanatlar insanı insan yapan ve gelişmek isteyen bir toplumun vazgeçemeyeceği uğraş alanlarıdır. Şu anda Türkiye'nin en fazla gereksinim duyduğu kişiler matematik disiplini almış felsefeciler, yazarlar ve sanatçılardır. Onların sayısını çoğaltırsak, yaptığımız işlerin, planlarımızın, tasarımlarımızın temelinde bir sıstemin, felsefi bir düşüncenin bulunmasının gerektiğini daha iyi kavrayabiliriz. Yazarlar ve sanatçılar toplumun beğeni düzeyini yUkselten öncülerdir. Sınavsız bir eğitim ve mesleğe yönelim d ü | zeni kurulmalıdır. Sınav, gereksiz ve acımasız bir yarışmayı pompalamakta, kişinin başarısı büyük ölçüde başkalarının başarısızlıklan üstünde yükselmektedir. Kişiler arasında bulunması gereken sevgi ve yardımlaşma bağları, sık sık yapılan sınavlarla bir öne geçme, ılk derecelere girme savaşımına dönüşmektedir. Ülke sorunlarını, bilimsel sorunlan düşünmesi gereken gençler sınav yönetmelikleriyle uğraşmaktadır. Sınavlar, başarının kaynağını oluşturan yaratıcılığı, hayal ve sezgi gücünü öÛ çememektedir. | Meslek türlerinin zengin çeşıtlilıği ve kişile^ rin yetenek farklılığı arasında olumlu yönde bir ilişki vardır. Yapılacak şey, bu ilişkiyi değerj lendirmek, herkesi en iyi yapabileceği işe yö^ neltmektir. Böyle bir doğal akış içinde sınava gereksinim kalmayacaktır. D (*) 32 yıllık emekli öğretmen 26
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear