Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
MERT ALİ BAŞARIR D undan 50 bin yıl kadar önce, insanlar her türlü uygarlıktan uzak, avladıkları hayvanlarla, bitkilerin yaprak ve kökleriyle karınlarını "bazıınsızlık çekmeden" doyurup, ev sahiplerinden uzak, mağara ve ağaç kovuklannda "mütevazı bir seldlde" ikâmet ederjerdi. Değişmeyen hava durumuna göre sürekli soğuklann kaydedildiği o günlerde "yontma tas modası" hayvan postları giyilir, taş ve kemikten oluşan "konvansiyoael silahlar" kullanılırdı. Dünyadaki silahlanmanın başlangıcında atalanmız, kopardıkları ağaç dallarını sivriltmek için birbirlerine sürterlerken bunlardan önce duman çıktığını görmüşler, daha sonra bu duman, uygarlığın müjdecisi olan "ateş"e dönttşmüştur. Oysa günümUzde iki odunu birbirinc sürterek, ateş çıkartmamız "oduncular yüzündeo" mümkün değildir. Zaman zaman çıkan korkunç yangın felaketleri de maddi ve manevi kayıplara yol açtığından, insanoğlunu ateşi bulduğuna pişman etmiştir. Daha sonralan çelik parçasını çaknıak taşına sürterek ateş elde edilirken, kibrit, mum, gaz ocağı, petrol, elektrik, havagazı, tUpgaz gibi "teknolojik bclalarla" yangınlar her geçen gün biraz daha artmıştır. Yangın sebeplerini incelemeden önce yanguılan, çıktıkları yerlere göre resml yangınlar ve gayn resml yangınlar olmak Uzere iki ttst ba$lıkta toplayabiliriz. Resml yangınlar deyince devlet dairelerinde çıkan yangınlar anlaşıhyor. Bu tür yangınlar daha çok "burokraslden dolayı" çıkıyor. O da şöyle oluyor; görevli memurlar bodrumdaki arşivden, "bilmem kaç tarlh ve sayüı dosyayı" binlerce tozlu dosya arasında ararlarken, sıkıntıdan birkaç paket sigara tüketiyorlar. Ancak bu hengâmede mutlaka izmaıitlerden birisi çıkartılan evraklarla birlikte dosyalanıyor. Zaten devlet dairelerindeki birikmeler de bu tür yangınlar sayesinde "bilgisayara geçilmis gibi" tasnif edilebiliyor. Aksi takdirde "arsiydeki farelerin" bu dosyalan tek başlarına tetkik ederek, bunlarla başa çıkmaları mümkün olmuyor. Ancak yangından sonra bürokrasi tekrar başlıyor. Cevabı bulunacak tek soru; "Acaba yangın hangi dosyadan baslayarak dlfter doıyiüara sirayet etmifür?" Gayn resmi yangınlar ise çok çeşitli şekillerde oluyor. Bunlardan biri, nesli gitgide azalan ve "mevzuattan dolayı çıkan" yangınlardır ki, bunlar tarihi eser sayıldıkları için Anıtlar Yuluek Kııralu tarafından yıkımına izin verilmeyen köşk, konak ve yalı gibi ahşap yapılarda meydana geliyor. Bu tür binalar yıkılamaz, ama herhangi bir sebeple pekala yakılabilirler ve yerlerine asansörlü, hidroforlu, diafonlu, uydu antenli, "Ikind derece tarihi eser sayılan" süper lüks, dubleks daireli bloklar inşa edilebilir. "BUe bile dikkatsiziik" diye nitelendirilen yangınlar literatürde"sigorta yangınlan" olarak geçer. Piyasadaki para darhğı nedeniyle biraz "nakit sıkıntısı çekmekte" olan yangın sahibine, böyle bir afetle karşılaşacağı içine do B ğuyor ki, güzel bir tesadüf neticesi evine ya da işyerine birkaç gün önce en yflksek primden yangın sigortası da yaptınyor. Çok eski devirlerin yangın sigortalan ise evlerdeki saçaklann alüna asılan "Ya Hafız", "Ismi Celâl", "Hüyeyi Mnhammed" gibi levhalardır ki bunlar yağmur dualan gibi rağbet görcn "yugın dualan"dır. "Padişah yangına gelirse yangın söner" denüirdi ki bu daha çok padisahtan ihsan alanlann bir fetvasıydı. Yangınlar "alryapual sebeplerden" dolayı da çıkabilir. Bu yangın çeşidinde "Atetle barul yanyana dıırmaz" sözü gecerliliğini yitirmiştir. Çttnkü çoğu zaman "barnt fıçısı fttpgadaria" evlerimizden 1520 metre uzaklıktaki tam otomatik "benzin istasyonlanyla" yanyana yaşamaktayız. Mutfağınızda tüpgazınız yoksa "hiç üzUlmeyin" salonunuzdaki televizyonunuz da zaman zaman tüpgaz gibi "fonksiyonel bir duruma" geçebilir. Yangından sonra elektrik tcsisatçınızın "2.5luk tel kulbuımadıgını" yerinde saptayabilirsiniz. Hatta pantolonunuzu ütülerken "bir kua drvre" o gün pantolon giyemeden, kendinizi sokakta bulmanıza yol açabilir. Kandilin, mumun devrilmesi, gaz lambasının parlaması T.E.K. öncesi ve tabü sonrası iptidai yangın sebeplerini olusturuyor. Yangınlarda rol oynayan etkenlerin biri de "Damak zevkidir". Bu tür yangınlar yaz aylarında mutfakta kabak, pathcan kızartırken tavadaki yağın tutuşmasıyla başlar, "perderaf gttzerginıyla" yoluna devam eder. Hepimiz çocukluğumuzda itfaiye arabalannın siren seslerini taklit ederek itfaiyecilik oynamışızdır, bu hevesle yangın yerine de itfaiyeden önce varmışızdır. ttfaiyecUik fedakârlık isteven mesleklerin en başında gelir. İtfaiye fikri ilk kez Mısır'da ortaya çıkmıs. oradan Ati na'ya, Roma ve Mezopotamya'ya sirayet etmistir. ttfaiyeciler kendi canlan pahasına, ba$kalarının canını malını kurtarmak için gözlerini kırpmadan ateşin üzerine yurürler, yanmakta olan bir yapının içine tereddüt etmeden girerek, mahsur kalanlan dısanya çıkarırlar, bu ugurda yanarak can veren, yaralanan ya da yıkıntı altında kalan "nice itfaiye fehidinıiz" vardır. Yine evimize su bassa, kedinin biri damda kalsa, çocuğun biri kuyuya düşse baş vuracağımız yer yine itfaiyedir. 1714'lü yıllara kadar Istanbul'da itfaiye ile ilgili bir teşkilât kurulmamıs oldugundan, kent zaman zaman "bir kfil yıgını" haline gelmiş. 1579 yıünda lstanbnl Kadısı tarafından yürürlüğe giren fermana göre, "herkesln evlnde, blnanın damına çıkabilecek bir merdivenle (o devrin yangın merdiveni oluyor) bttyttk bir fıçı su bolandannalan zonralu kılınnus." Yangınlar tulumbadan önce sarmçlardan, kuyulardan, çeşmelerden taşınan kova kova sularla söndürülmeye çalışüırdı. Ancak "tasıma suyla değinnenin dönmedlfl, yanguun ise hiç sonmedigi" görüldü. Türkiye'de ilk yangın tulumbasını 1714 yıhnda yapan Fransız Musevisi David, bu tulumbayı adamlan ile birlikte Tttfekhane ve Ibphane yangınlannda kullanmı$,^iinini değiştirdiği gibi de adındaki i ttnlüsünü, bırakıp a UnlüsünU alarak Damd adıyla "daha Unltt" olmuş. Sadrazam Damat 1brahim Paşa tarafından Yeniçeri asker ocağına bağh olarak, ilk resmi itfaiye teşkilatı olan Yangın Tulumbacılan Ocagı" kurulmuş, bunun başına da ağa unvanıyla Davud getirilmiştir. Davud'un yaptığı ilk tulumba, madeni borulardan dolayı çok ağjr olup, 130 kilo idi ve bunlara "dldon" adı veriliyordu. Daha sonra bunlann biraz hafifleri ve kuyudan su çekilebileni Bostancılar Ttalambacılarbasuı tarafından Fatlh 'te bulunan İtfaiye müteslnde İlk tulumbadar, taburuna kadar olan dönemUrdekl Ufalyeci kıya/t ve resimler görülebilir. 'Yaark UfalytcUtr, 24 saat çahfip, 48 saat dinlenlyortar ve hemtn hepsi "kırmıv ve san den pek hoşlanmıyorlar. Itfaiyedler arasmda evi yanmış olanlar, çocukluklannda fazla hafir neftr olanlar da var. renkltrMbrltl* Uç asırlık nara ıı Türkiye'de, "Yangın var!" sesl olmaktan çıkıp, ilk örgütlü itfaiy 1700'lere dayanıyor... "YAAAN GUUUN VAAAA! BEGOOOLUNDA GALYONCU GOLLUGUNDAAAAA!.." Bu bağırışlar 1923'den öncesi tstanbul sokaklannda köşklülerin ve mahalle bekçilerinin "yangın ihbar ve ilanlanndan" biri... Yangını İstanbul semtlerine "Köşklü" denen haberciler duyururdu. Başlarında fesleri, kırmızı ceketleri, tokalı kemerleri ve ellerindeki "Kargılaria" çok hızlı koşan köşklüler, mahallelere gelip bekçilere haber verirler, sonra başka mahallelere doğru koşarlardı. Yangını mahalleliye de bekçi duyururdu. Semtten semte burnundan soluyarak koşan köşklüye "Yangın nerede?" diye sormak; ona açmaz vermekti. Köşklü bu soruyu sorana karşıhk olarak, yangının "çok uygunsuz bir yerde" olduğunu söylerdi. Bu yüzden yangın yerini öğrenebilmek için köşklüye "Ugur ola" demek gerekiyordu. Mahallelerdeki tulumba sandıklanrun başına bir reis gctirüir, diğer tulumbacılara "usak" denilirdi. Aynca ikind reis, fenerci, hortnmcu ve boracn da bulunurdu. Iblumba sandığı birinci reise zimmet edUirdi. Fenerci gece yangınlannda elinde fener önden yürür, borucu da "su fifkırtma borusu" taşırdı. Tulumbacı kıyafetleri ise o devrin modasına göre degişir Y "KOmür kıvşması" İçin Fatih'e giderken "baflangıç" tabtr edOen 3 itfaiye çıknk. 2 tona yakın su püskürtÛUrek tehlike önlendi. aracıylayola angını İstanbul semtlerine, "Köşklü"denen haberciler duyururdu. Şemtten semte koşan köşklüye, "llğur ola!" diye seslenilirdi 16 yapıldı, bu tulumbalara da "dldon bozması" denildi. Acemioglanlar arasından sağlam yapılı, boylu poslu, hızlı koşabilenler tulumbacı olarak seçılırdı. Bu tulumbacı neferleri başlarına "kalaylı tas" bulunur, tasların üzerinde de neferin numarası yazılırdı. Üzerlerindeki kolsuz gömleği iliklemezler, dize kadar uzanan don giyerlerdi. Ayakları ise çıplaktı. Tulumbacı Ocağı 110 yıl kadar devam etmiş, 1826 yıhnda Yeniçeri Ocağı ile beraber kaldınlmıştır. Ancak bu boşluktan "Hocapasa yangın felâketl" yararlanmıştır. Daha sonra mahalle tulumbacılıgı kurulmuştur.