Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Umberto Eco 'nun romanı "Gülün Adı" beyazperdede Ortaçağ dehlizleri "New York Magazine", yönetmen Annaud'yu Eco'nun rahıplcrini "kâbus figtırleri"ne dönüştürdüğü gerekçesiyle eleştirirken, DerSpiegel bu etkinin yönetmen tarafından bilinçli olarak yaratıldığım savunuyor. Annaud'nun kendisi Ortaçağ rahıplerini bugünkülerden yabancılaştırmak, onlara sert ve ııç bir ifade vermek istemişti. "Parlak porselen dişlerle dolu ağızlar, bugune ail puruısuı yuıler filmde tarihe aykırı düşmek olurdıı," diyor Annaud. İtalyan semioloji profesorıl Umberto [Îco.l980'de ya/dığı ilk romanı Gülun Adı'nda, 1327 yılında Kuzey ltalya'daki bir manastırda meydana gelen cinayetler seıisinden yola çıkarak Avrupa Ortaçağının yaşam ve inanış tarzına dile getiriyor. Manastırdaki rahipler, cinayetleri şeytanın, dinsizlerin işi olarak görür ve kıyametin işaretçileri olarak yorumlarken, Eco'nun kahramanı Baskervillelı VVilliam bir dedektif gibi iz sürer ve mantığırıın yardımıyla olayları çözümler. William'ı canlandıran James Bond filmlerinin tanınmış oyuncusu sean Connery ve çomezi Adson rolündeki Amerikalı genç oyuncu Clıristian Şlater biriikte cana yakın bir ikılı oluşturuyor. Cinayetlerin i/indeki Sherlock Holmes ve onun safdil, her şeyi bilmek isteyen yardımcısı Dr. VVatson hemen akhnıza geldi değil mi? •Paylaştıkları veleyip rcslorc edebiliriz. üysa Ortaçag'da yapılan binulan hulâ kullanıyorıız. Bugün bizi uğraştırınaya dıvaııı tdcn karnınşık sorıınlar Orlavağ'da ortaya v'kmıştı, ınodcrn baıtka sistemi, denıokrasi fikri, üniversitelcr, se'ndikalar, ıılııs devlellcri ve sınıf mücadelesi. Ortaçağ bi/inı için hiç bitınodi." Filmlerinin çoğunda olduğu gibi Guluıı Adı'nda da "William" lolüyle geıçeğin pevııde ko^aıı Sean Connery ıle, bunun kendi kişiliğı ile bir ilgisi olmadığını bclirterek, "Honce gerçeği aramak nafilc bir çaba!" dıyor. "Buskervilleli NVilliam" rolüyle gelecek yıl Oscar'ı ka/anıp ka7anamayaı.vı ğı yolundaki bir soruya ise, "Asla! Beniııı ba^ın ajanım yok ve onsuz da Oscar kazanılmaz!" yamtını verıyor. "Çomez Adson" rolundekı Amerıkalı genç oyuncu Christian Slaler çekimler sırasında en çok kilerde bir koylu kızıyla sevişme sahncsinde zorlandığını söylüyor. Slateı, "Kendimi Romandaki manastırın bir benzerini bulabilmek için yönetmen Annaud ile Eco, birlikte bütün Avrupa'yı dolaştılar. u, bir zaman yolculuğu. Yönetmen JcanJacques Annaud sizi alıp 1327 yılına göturüyor ve Italya'nın kuzeyındeki bir Benedikten rahiplen manastınna bırakıveriyor. Umberto Eco'nun ortaçağına hoşgeldiniz! Fransız yönetmen Annaud, Eco^ nun "Gülün Adı" romanından uyarladığı filminin daha ilk görunlulerinde, seyirciye bir başka dunyada olduğunu hissettiriyor. lnsan ayağı değmemiş tepelikler, ıızaklarda bir manastır ve henuz fethedilmemiş, jetleıle parçalanmamış görkemli bir gökyüzü... Burası bereketsiz hasatların ve kıtlıkların damgasını vurduğu Avrupa Ortaçağının, 14. yüzyılın soğuk dünyası. Yönetmen Annaud, seyirciye, "Altı buçuk yüzyıl önce Apeninler'in tepesindcki bir manastırda, rahip olmanın ne anlama geldiğini fiziksel olarak hissettirınek" istcmiş. Hikâyeyi ve kuhramanlarını omu/layan ufak tefek her olay, her esya bu amaca hizmet ediyor: Şımdinin "çıtkırıldım nesli"nde "alerji" yapacağı her halinden belli sert kumaştan eski usul dikilmiş cübbcler. Duvarları yalayan soğuk. Sabah duasmı okuyan rahiplerin ağızlarını her aoşuula yukselen beyaz bulut.Kucaklarında kesilmiş domu/ tutan adanılaı ııı yüzüne sıçrayan kanın kokusu ve tadı. Sadecebirkaç mum ve mangaldaki korların aydınlattığı bir ziyafelin verdiği hüzunlü rahatlık... Seyirciyi avucunun içine alan ve onu olayların "labirentlerinde" tıpkı romanın yazarı Umberto Eco gibi peşı sıra sürükleyen yüzlerin de aşağı kalır yanı yok. "Yaşlı, tüysüz, kabak kafalı, iri gök mavisi gözlü, ince, kırmızı agızlı, bcyaz (enli, kafasının derisi tıpkı sütte saklanmış bir mumyanınki gibi, kal'alasına yapışmış bir adamdı." Umberto Eco Frarısisken rahibi "Ubertino de Casale"yi romanında da böyle tanımlıyordu. Ubertino'nun uzun süredir görnıediği "Baskervilleli William"la (Sean Connery) karşılaşması filmde oyuncu VVilliam Hickley tarafından da aynen böyle sergileniyor. Her yeni oyuncuyla birlikte perdeye başka bir yüz zenginliği yansıyor. "Kiitüphaneci IVlalachias" rolündeki Volker Prechtel'in yırtıcı kuşu andıran profili, mermere benzeyen kafasının üzerinde saçaklanmış bir hale gibi duran keli. "Eşcinscl rahip Berengar"ı canlandıran tüysüz, yağlı ve bembcyaz tcnli Michael Habeck. Feodor Chaliapin'in otorite korkusunu baltaladığı için insanlann gülmesinden nefret eden ve sonunda manastırdaki cinayetlerın kaynağı olduğu ortaya çıkan yaşlı fanatik "Jorge de Burgos'a verdiği ürkütücü hava. Yaşlı bir yaban domuzu gibi alt çcncsinden fırlayan iki dişi, az pişmiş yumurtayı andıran lenslerle perde inmiş izlenimi verilen gözleri. Hepsi ayrı bir zenginlik. daracık hücrede, sert kerevetlerin üzerıne uzanmış soğuktan titreyerck maddi ve nıanevi aşk üzerine fikir yüruttukleri, o henı gülıinç hem de dokunaklı sahne özellikle görülmeye değer. Derleyen Eco gibi Ortaçağa meraklı olan Fransız yönetmen JeanJaeques Anr.djd.Gulün Adı'nı filme almaya bir uçak yolcu AYSIT GENÇ luğu sırasında karar vermişti. Romanın Fransızca baskısı için yazılan kısa giriş, okur okumaz bunun kendisi için önemli bir fırsat olduğunu duşünmüştü. Gülün Adı'ndakı manastırın benzerini bulabilmek için Eco ile birlikte Avrupa'yı dolaşan Fransız yönetmen aradığını bulamayınca Roma'nın dışındaki dağlık arazide 30 metrelik kulesiyle sert plastik ve betondan oluşan bir kilise yaptırmıştı. Dış çekimler burada, iç çekimler ise Hesscn'deki bir kilisede yürütülmüştü. Çekimler sırasında Annaud'nun yanında bulunan Umberto Eco Stern muhabirinin "Eserinin lahrif edilip edilmediği" yolundaki sorusuna, "Annaud yıllarca Ortaçağ üzerinde çalışlı, bir külüphane dolusu kitap okudu. Aynı çalışmayla Sor "Çömez bonne'a profesor olabilirdi" yamtını veriyor. Filmde Ortaçağ Adson" yaşam tarzının abartılıp abartılmadığı konusunda ise, "Ben (Christian nasıl metinlerin kolajını yapıyorsam, Annaud da gerçek obSlater), jelerin kolajını yapıyor. Bu nedenle onun eserinin benimkinden daha fazla Ortaçağ kokması normaldir" diyor Umberto kilerde köylü Eco. Eco, kendisinin Ortaçağa bu kadar ilgi duymasını ise şöyle kızıyla açıklıyor: "Ortaçağ Avrupa'nın kaynağı. Bu nedenle Ortaça tevişiyor. ğa karsı, mesela Antik Çağ'a karşı takındığımızdan farklı bir tavır alıyoruz. Antik Çağ artık geçmişte kaldı; onun konser' hildim hileli soyuıımaktan nefret ederim. Filmde bu kızla birlikte çırılçıplak görünecektim. Sean'e gidip çok sinirli olduğumu, kızların karşısında sık sık çıplak oynayan deneyimli bir oyuncu olarak bana akıl vermesini istedim. Sakin olmamı ve her şeyi akışına bırakmamı söyledi. JeanJacques, iyi bir fikir buldu ve çekim giyinik olarak başladı. Kız önce kendisi soyundu, sonra da beni soydu. Böy lcce soguk taşların iizerine hiç çmlçıplak yatmamış olduk ve duygularımızı da kendi akışına bırakabildik," diyerck anlatıyor bu sahnenın çekımini de... U 31