Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 23 MAYIS 2012 ÇARŞAMBA Pembe şehir: ine, yeniden Hindistan yollarındayım. Bu sefer rota Jaipur namı diğer pembe şehir, hedefim Holi Festivali’ne katılmak. Sağlık, barış ve mutluluk için ben de renklere boyanmak istiyorum. 1 milyar 200 milyon insanın heyecanını hissederek önce dersimi iyi çalışıyorum. Büyük, uzun, karmaşık efsaneler ülkesi Hindistan’dan tabii ki Holi için de uzunca bir hikâye var. Bu hikâyeler bilinmezse, bizler gibi bu medeniyetin dışında olan insanların yaşananlara gördüklerimize yükleyeceğimiz anlamlar çok yüzeysel kalır. Efendim; Hint mitolojisindeki hain kötülükler kralı Hiranyaka JAİPUR şipu, tanrı Brahma tarafından ölümsüzlükle ödüllendirilir. Herkesin kendisine itaat etmesini emreder. Asi oğlu Prablah itaat etmeyi reddeder ve olanlar olur. Çılgına dönen kral birçok kere oğlunu öldürmeye çalışır. Ama büyük tanrı Vişnu asi oğlanı hep kurtarır. Hain kralın bir de güzeller güzeli bir kızı vardır. Prenses Holika. Prablah ve Holika çok iyi anlaşan iki kardeştir. Bir gün ablasının kucağında uyuyan Prablah babasının saldırısına uğrar ve diri diri yanmaya başlar. Üzerinde yanmayan bir şal taşıyan Holika kardeşini kurtarmak için kendi canını feda eder. Şalı Prablah’ın üzerine örter ve kendi yanarak ölür. Çılgına dönen tanrı Y ZE Y NE P D N Z Vişnu, hain kralı öldürür ve yerine oğlu Prablah’ı geçirir. İyinin kötüye karşı zaferini simgeleyen Holika’dan esinlenerek Holi adını alır festival. Her yıl baharın gelişini, ilk dolunayda kutlarlar. Özellikle Holika’nın kül olduğu sahneyi yaşatmak için her mahalle toplanıp sokak başında ateş yakar ve ateş yanarken bütün kötülükleri def etmek için hep bir ağızdan HOLİ HAİ diye bağırılır. Küller ve kalan parçalar toplanır, evlere nazarlık olarak götürülür. Nazara çok inanan bir toplumun üyesi olan ben de tabii ki hemen Holika’nın küllerinden nasibimi aldım. Ertesi gün artık eğlenme zamanı ama önce tapınağa gidilecek, kim hangi tanrıya yakaracak adak adayacaksa inanılmaz bir sakinlik içinde vazife tamamlanacak. Durun daha masal bitmedi. Bu koca ülkenin kocaman yürekli insanları koca bir festival için hikâyeyi bu kadar kısa bırakmazlar. Neden herkes boyanır? Onu da anlatacağım. Efendim Hint tanrısı Lord Krişna, ki kendisinin temsili figürünü çok severim. Delhi’de iki kere ziyaret ettiğim el sanatları müzesinde harika örnekleri vardır. Arkadaşı Ratha’yı teninin rengi çok güzel diye kıskanırmış. Krişna bunu annesine söyleyince anne yüreği bunu dayanır mı, hemen oğlunun tenini istediği renge boyamış. İşte bunca insan bu ana oğulun hikâyesini paylaşmak için yüzlerini boyarlar. Her rengin de bir anlamı var tabii ki, kırmızı; masumiyet, yeşil; enerji, mavi; sakinlik, sarı; dindarlık. Herkese Happy Holi… Bir a k hava m zesi anl urfa yor. Dünyanın en eski ibadethanesi olma özelliği taşıyan tarihi, yaklaşık 11 bin 600 yıl öncesine dayanan Göbeklitepe, avcıtoplayıcı paleolitik çağ insanının tarım ve hayvancılıkla birlikte yerleşik yaşama geçerek köyler, kentler kurmaya başlamasını yeniden tartışılır hale getirdi. 15 yılı aşkın süredir devam eden kazılar gösteriyor ki tarihte tarım ve hayvancılığın başlaması ile birlikte yerleşik yaşama geçen insanların daha sonra tapınaklar yaptığı kabul görürken Göbeklitepe’de kendisine kentler kurmadığı düşünülen insanlar inanma gereksinimiyle mükemmel bir ibadethane kurmuş. 12 bin yıllık tarihin göbeğine oturan Urfa’daki Göbeklitepe insanlık tarihine ışık tutu C A NA N C O KU N Harran Ovası eski günlerine dönüyor Göz alabildiğine uzanan Harran Ovası’nın üzerinde ünü yurtdışına taşmış kubbeli evler yer alıyor. Halk arasında “kümbet evler” denilen bu yapılar; gül yağı, yumurta akı, saman ve pişmiş topraktan yapılıyor. Bu evlerin bir benzeri İtalya’nın Bari bölgesinde bulunan tarihi kasaba Alberobello’da yer alıyor. İbni Sina ve Farabi gibi birçok önemli ismin öğrenim gördüğü dünyanın ilk üniversitesi de Harran’da kurulmuş. Güneydoğu Anadolu Projesi dahilinde Şanlıurfa’nın yaklaşık 50 kilometre güneydoğusunda bulunan Harran Ovası, tarihteki o çok verimli günlerine döndürülmeye çalışılıyor. D n y a n n e n e sk i ib a d et h a n e si ProntoTour, ülkenin tanıtımı kapsamında Güneydoğu Anadolu Kültür turlarını incelemek üzere gazetecileri medeniyetler beşiği Mezopotamya’nın günyüzü görmemiş yapıtlarıyla ünlü Şanlıurfa’yı gezdirerek tarihi mirasını tanıttı. Şanlıurfa’ya indiğiniz anda mistik bir şehre geldiğinizi anlıyorsunuz. Tarihi yapılarıyla günümüz yapısının en güzel bir şekilde harmanlandığı bir yer peygamberler şehri Urfa. Şanlıurfa’nın 20 km. doğusunda yer alan Göbeklitepe’nin bulunma hikâyesi kendisi kadar ilginç. 1980’li yıllarda Göbeklitepe’de tarlası bulunan Mahmut Yıldız buluyor dünyanın en eski tapınağını. Yıldız, bir gün tarlasını sürerken kireç taşından yapılmış iki minyatür heykel buluyor. Bulduğu kalıntılardan utanan Yıldız uzunca bir süre evinde saklıyor bunları. Daha sonra yolu Urfa’ya düştüğünde bulduğu kalıntıları müzeye götürüyor. Bu tarihten sonra tarlasında hummalı bir çalışma başlıyor. Alman Arkeoloji Enstitüsü Orient bölümü uzmanı ve Erlangen Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Klaus Schmidt’in 1995 yılında başlattığı kazı çalışmaları gösteriyor ki: Göbeklitepe’de bulunan kalıntılar, insanlık tarihinin bilinenden daha eski dönemlerine ışık tutuyor. Kazılar ve ölçümlerin sonucunda ulaşılan yapılar, Göbeklitepe’nin neredeyse 12 bin yıl öncesinde insanlığın önemli bir buluşma merkezi olduğunu ortaya Tatil beldesi Halfeti Tarihi ve kültürel kalıntıları içerisinde barındıran, Birecik Barajı’nın yapımından sonra büründüğü tatil beldesi kimliğiyle Halfeti, önemli bir turizm potansiyeline sahip. Kentin simgesi haline gelen siyah gül yerli yabancı tüm konukların ilgisini çekiyor. Aziz Nerses Kilisesi’nin, Bar Şavma Manastırı’nın ve daha birçok tarihi yapının yer aldığı Rum Kale, Birecik Barajı’ndan tekne ile geçenleri tüm heybetiyle selamlıyor. Sular altında kalan Savaşan köyünde gün batarken köyün tek sakininin demlediği kaçak çayı içmeden dönmeyin. çıkardı. İngiltere’de bulunan Stonehenge taşlarının 7 bin 500 ve Piramitler’in ise ancak 6 bin yıllık olduğunu düşünürsek Göbeklitepe’nin dünyanın en eski ibadet mekânı olduğunu söylemek zor değil. Arkeologlar şimdiye kadar Göbeklitepe’de, 15 metreye varan, dairesel, üç alan ortaya çıkarmışlar. Kazı yerinde, üzerlerinde çeşitli hayvan kabartmaları ya da bunların taşa kazınmış figürlerinin bulunduğu ‘T’ biçimli, 16 destek ve kireçtaşı tabakası bulunmuş. ‘T’ biçimli heykellerin insan figürü olduğu belirtilirken, burada elde edilen izler çeşitli yiyecek kalıntılarının da olduğunu, heykeller üzerindeki hayvan kabartmalarının ise dini ritüelleri gerçekleştirirken tanrılara bu hayvanlardan sunmuş olabilecekleri de ifade ediliyor. Göbeklitepe’nin günümüze kadar bu denli korunmuş şekilde kalması ise arkeologların cevaplayamadığı bir diğer konu. Yapılış yılından yaklaşık bin yıl sonra onlarca ton toprak ve çakmaktaşları ile tamamıyla gömüldüğü bilinen Göbeklitepe’nin niye gömüldüğü de cevabı bilinmeyen sorular listesinde yer alıyor. Mezopotamya’nın kapısı olma özelliğiyle, Balıklıgölü’yle, Halfeti’siyle, göz alabildiğine uzanan Harran Ovası’sıyla ve bereketli hilal de denilen Şanlıurfa adeta bir açık hava müzesi. Tarihi MÖ 8 binlere dayanan Urfa’nın simgesi ise Balıklıgöl. Rivayete göre dönemin Babil hükümdarı Nemrut Hz. İbrahim’i putlara savaş açtığı için şimdiki Urfa Kalesi’nin olduğu yerden mancınıkla ateşe atıyor ancak ateş göle, odunlar ise balığa dönüyor. Urfa’nın Gümrükhan Çarşısı kesinlikle görülmesi gereken yerlerden biri. Yöresel kıyafetlerin de bulunduğu bu çarşıdan menengiç kahvesi içmeden çıkmayın. Çarşıda ipekli dokuma kumaşlar da bulmak mümkün. Şanlıurfa’da mutlaka yapılması gerekenler listesinde sıra gecesi belki de ilk sırada yer alıyor. Sıra gecelerinde türküler eşliğinde yöresel yemekler ikram ediliyor. Mönüde, Urfa’nın meşhur isot biberiyle yapılmış çiğ köfte, lahmacun, içli köfte ve Urfa kebabı yer alıyor. Tatlı olarak da yufka, ceviz ve şerbetle hazırlanan şıllık tatlısı sunuluyor. Sıra gecelerinde alkollü içki ikramı ise yapılmıyor. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Editör: Hayri Arslan Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74, Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Tel: 0 212 251 98 7475 Tel: 0 232 441 12 20 Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Cumhuriyet Gazetesi’nin Ekidir Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri. C MY B C MY B