29 Eylül 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 Kendini yenileyen şehir: 19 EKİM 2011 ÇARŞAMBA Bir teneke mahallesinde Eskişehir İKBAL KAYNAR Öğrencilik yıllarımın geçtiği Eskişehir’i bir yazıda anlatmak mümkün değil. Hangi birini anlatayım bir çırpıda... Her yerde karşınıza çıkıveren heykelleri, Porsuk Çayı’nı, eğlence yerlerini, mesirelik yerleri, tarihi yerleri, Eskişehir denilince akla gelen hamamları, çiğ böreği, lületaşını, doğa aktivitelerini, kültür merkezlerini, ilk otomobil deneyimimiz Devrim’i ve farklı kültürlerin zenginliğini bir yazıya sıkıştırmak zor. Bu nedenle şimdilik üç başlıkla yetineceğim. Yunus Emre olur da aşk ve sevgi olmaz mı bu kentte? Anadolu Üniversitesi’nin varlığı ve önce rektör sonra büyükşehir belediye başkanı olan Yılmaz Büyükerşen’in kattığı güzelliklerle bu şehir adeta yeniden doğmuş gibi taze, bakımlı ve estetik. Benim öğrencilik yıllarımda Sümerbank Fabrikası’ndaki boyanan kumaşa göre renklenen Porsuk şimdi genç kız edasında görünüyor. Adalar denilen şehir merkezindeki yerde Porsuk boyunca her yer yemyeşil ve çiçeklerle dolu. Kafeler, restoranlar ve gezen insanlarla cıvıl cıvıl. Hele Köprübaşı sizi mutlu eden heykellerle dolu. Balıkçısından tutun da çiçek satanına, boyacısına kadar farklı insan figürleriyle yüzünüze bir gülümseme oturtuveriyor. Gondolla gezmek için Venedik’e gitmenize gerek yok. Porsuk üzerinde de gezebilirsiniz. Kentpark ise ayrı bir cennet. Porsuk yine salına salına akıyor, bir bölümünde kocaman kırmızı balıklar var ve size hiç yabancılık çekmiyor. Burada yapılan plajda deniz özleminizi giderebiliyorsunuz. Ya heykeller, yine size merhaba diyor parkın her yerinde ve daha yeni heykellerin yapılacağı söyleniyor. Bir de benim zamanımda sebze hali olan yer Haller adını alarak gençlik merkezi olmuş, Londra’daki Covent Garden’dan esinlenerek yapılmış, içinde Şehir Tiyatroları ve Tepebaşı Sahneleri, şarap evi, türlü publar ve alışveriş yerleri ile farklı bir ortam. ODUNPAZARI’NIN TARİH KOKAN ŞİRİN EVLERİ Osmanlıların son dönemlerinde varlıklı ailelerin oturduğu Odunpazarı’nda insanlar daha modern bir yaşam için buradaki evlerini terk edince kente göç edenler vs bu evlere yerleşmişler, bakım da olmamış. Öğrencilik yıllarımda salt eski evler gibi görünen bu evlerin şirinliğini, Safranbolu, Beypazarı evlerini aratmayan mimari özelliğini restore edilince fark ettim. Odunpazarı Belediye Başkanı Burhan Sakallı’nın çalışmalarıyla ahşap süslemeleri, cumbalı pencereleri, kıvrımlı yolları, minik çıkmaz sokakları o zaman daha çok sevdim. Eskiye dair o kadar şey var ki bu semtte, sokak adları bile adını esnafın yaptığı işlerden almış. Karşınıza çıkıveren camiler, külliyeler, türbeler ve çeşmeler derken tarihin içinde yolculuk yapıyorsunuz. Şimdi sanat atölyelerinin, lületaşı, gümüş ve geleneksel el sanatlarının sergilendiği ve satıldığı, restoran ve kafelerin olduğu güzel bir yer. Çağdaş Cam Sanatları Müzesi de Odunpazarı’na sonradan kazandırılan bir yer. KÜLTÜR VE SANATIN TUTKU OLDUĞU BİR YER: TEPEBAŞI Eskişehir denilince aklımıza gelen diğer bir konu sanata ve kültüre olan tutkunluğu ve yatkınlığıdır. Tepebaşı Belediyesi Başkanı Ahmet Ataç sanatsal etkinliklere gösterdiği yoğun ilgiyle Eskişehir’in kültür sanat yaşamına ışık tutuyor. Aklınıza gelmeyecek kurslar, atölyeler Tepebaşı Belediyesi’nin açtığı kültür merkezlerinde hayata geçmiş. [email protected] yaşamak LEYLA TAVŞANOĞLU Kars’a yolum sıklıkla düşüyor da hazin geçmişli ilçesi Sarıkamış’ı hiç görmemişim. Bu seferki Kars yolculuğumda hayalimde masalsı bir noktaya oturttuğum Sarıkamış’a gitmek için sabırsızlanıyorum. İki saati aşkın bir araba yolculuğunun ardından sol tarafta çam ormanları görünüyor. Nefis bir manzara. Bir kilometre kadar gidip sonunda Sarıkamış’a varıyoruz. Ama o da ne? Derin bir düş kırıklığı... Yine çarpık yapılaşmanın egemen olduğu bir Anadolu ilçesindeyiz. Sağlı sollu, inanılmaz çirkinlikte beton yığınları gözümü tırmalıyor. Rant peşindeki kimi cingözlerin yarım bıraktıkları binaların damlarında umut filizlerini görmek mümkün. Hiç kuşkusuz kat arttırımı planı çıkmasının bekleyişi içindeler. ’93 Harbi’nden sonra Rus işgalinden kalma Baltık mimarisi tarzında yapılmış yapılar Kars’ta olduğu gibi burada da var. Bunların büyük kısmı hâlâ Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kullanıldığı için mükemmel biçimde korunuyor. Geri kalanlar ise kaderlerine terk edilmiş. Hele bir Katerina Köşkü var ki... Rus işgali döneminde Çar Nikolay tarafından yaptırılan ve karısı Çariçe Katerina’nın adıyla anılan bu canım yapının bugünkü hali insanın içini acıtıyor. Geniş bir çam ormanı içindeki köşk üç kanattan oluşuyor. Biraz ötesinde ise harap haline karşın yine bakmaya kıyılamayacak güzellikte bir müştemilatı var. Her iki binanın dış cephesinde ağırlıklı olarak tahta kütükler kullanılmış. Bacaları tuğladan. Ne yazık ki kapıları, pencereleri sökülmüş. Köşkün bir bölümü içeriden göçmüş. Köşkle ilgili çeşitli söylentiler var. Kimi Çar Nikolay’ın burayı av köşkü olarak kullandığını, kimi Çariçe Katerina’nın burada zaman zaman dinlenmeye geldiğini, kimi de oğulları Prens Aleksey’in akciğerlerinden hasta olduğu için çam ormanı içindeki köşkte tedavi gördüğünü söylüyor. Ancak köşkün hangi amaçla inşa edildiğiyle ilgili kesin bir bilgi ya da belge yok. Orada öylece durmuş bir zamanlar oya gibi işlenmiş bu iki yapıya bakarken hangi hakla böylesine bir tarih ve kültür mirasının böylesine ihmal edilebildiğini sorguluyorum. Neme lazımcılığın bu kadarına da pes doğrusu derken perişanlığın bununla da bitmediğini görüyorum. Bir tepe üstüne inşa edilmiş köşkün alt kotlarında bir teneke mahallesi var. Evet, yanlış okumadınız. Çürümüş teneke evlerin içinde insanlar yaşıyor. İşte, necip milletimin insana, dünya kültür mirasına, tabiat ve kültür varlıklarına verdiği değer. Haydi! Hafta sonu balık yemeye Trilye YILDIZ ÇELİK “Benim kasabamın isminin geldiği söylenen iki rivayet vardır. Birincisi, MS 376 yılında Hıristiyan din adamları İznik’te toplanmışlar. İznik Konsülü diye bilinen bu toplantıda din adamları arasında yorum farkı çıkmış. Bunlardan üç papaz, Aya Yani, Aya Yorgi ve Aya Satri başpiskoposla anlaşmazlığa düşünce aforoz edilirler ve onlar da benim kasabama Trilye’ye gelirler. Latincede ‘tri’ üç, ‘İeLie’ ise ‘Aziz’ anlamına geldiği için buraya gelen üç papazdan dolayı bu ismi alır. Diğer rivayet ise Latincede ‘Trilye’ kırmızı balık barbunya anlamına geliyor. Dere ağzında da bol miktarda barbunya balığı bulunurmuş. Hatta buradan Doğu Roma imparatorlarına barbunya balığı götürülürmüş. Bundan dolayı da benim kasabama bu ismi vermişler” diye anlatıyor, Trilyeli gönüllü rehber Hasan Bey. Trilye’de, bir kısmı harap olmaya yüz tutmuş evlerin asıl sahipleri, 24 Temmuz 1923 tarihinde yapılan Lozan Antlaşması şartları gereği mübadele yoluyla Yunan adalarına göç eden Rumlar... Şimdiki sahipleri ise o dönemde Yunan adalarından gelen Türkler. Hasan Bey ailesi de bu ailelerden biri. Onu sahilde bırakıp biz Trilye’nin ara sokaklarına doğru yol alıyoruz. Trilye, BursaMudanya’nın çok sakin bir kasabası... Bursa’ya 40, Mudanya’ya 10 kilometre uzaklıktaki Trilye’de herkes kendi halinde... Evlerin pencerelerinde, kapı ağızlarında teneke saksılarda çiçekler.. sokakta dolaşan kediler... Dikkat çeken bir kasaba Bir televizyon dizisi olan “Melekler Adası” çekildikten sonra daha çok dikkat çeken bir kasaba... Ara sokaklardan ilerlerken karşımıza ilk çıkan; Fatih Camii oluyor. Daha önce St. Stephanos Kilisesi iken camiye çevrilmiş. Daha sonra yolumuzun üzerindeki sütunları İskenderiye’den getirilerek dünyada duvarına resim yapılan ilk kilise olduğu kabul edilen Panagia Pantobalissa Kilisesi’ni (Kemerli Kilise) geziyoruz. Yolumuza sokak aralarından devam ederken, eski Kıbrıs Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’un evi ve onun okuduğu ‘Okul Binası’ (Taş Mektep) karşımıza çıkıyor. Evlerin arasında biraz daha yukarı çıkıp alabildiğine önümüzde uzanan Marmara Denizi’ne bir de tepeden bakıyoruz. Yeni bir turizm cenneti olma yolundaki Trilye, dünyaca ünlü kendine has tadı olan “Trilye zeytini” de bu topraklarda yetişiyor. Türk, Bizans ve Rum mimari örneklerinin bulunduğu kerpiç, kâgir, ahşap, cumbalı evlerin arasından çıkıp anayola indiğimizde, yol boyunca evde yapılmış zeytinyağı satan dükkanlar ve evlerinin önüne koydukları masaların üzerinde el emekleri zeytin ürünleri satan güler yüzlü Trilyelilerle karşılaşıyoruz. Yemek deyince ilk akla gelen, yörede çıkan taze balıklar oluyor. Sahil boyunca balık lokantalarında mevsimine uygun tekir, pisi, mezgit, kalkan, hamsi, sardalye, dil balıkları yiyebilirsiniz. Deniz ürünleri yiyebileceğiniz bu lokantalarda pide ya da kırmızı et çeşitlerini de bulabilirsiniz. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Editör: Hayri Arslan Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74, Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Tel: 0 212 251 98 7475 Tel: 0 232 441 12 20 Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Cumhuriyet gazetesinin ekidir Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear