30 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 6 EKİM 2010 ÇARŞAMBA TURİZM C Doğuda parlamayan bir yıldız: SARIKAMIŞ MUZAFFER ERGÖZ [email protected] BU KADAR OLUMLU TEPKİ ALACAĞIMI BİLMİYORDUM… Turizm konusunda yazdığım yazılar eposta adresimi kilitledi adeta. Spor yazarken bu kadar okuyucu tepkisi almadığım için önce şaşırdım, sonrada sevindim. Demek ki turizm camiası daha duyarlı. Okuyucularımın çoğunluğu neden Sarıkamış’ı yazmadım diye o kadar sitem ettiler ki onları kıramadım. Önce Sarıkamış ile ilgili kimsenin hayır diyemeyeceği tespitlerimizi yapalım daha sonra meramımızı anlatalım. Sarıkamış muhteşem bir doğaya sahip mi? Evet. Ülkenin hiçbir yerinde kar bulunmazken Sarıkamış’ta mevsim en uzun 155, en kısa 125 gün mü? Evet. Karın kalitesi muhteşem mi? Evet. Gelelim madalyonun öbür yüzüne. Yıllardır iki yüzün biraz üzerimdeki yatak sayısı arttı mı? Hayır. İki saat ötedeki Erzurum’da olimpik yarışmalar yapılırken Sarıkamış’ta ne var? Erzurum’da yatırımcılar her yıldızdan otel yaptırırken Sarıkamış’ta orman tahsisli iki otelin dışında otel var mı? Yok. Bunun nedenini soran veya araştıran var mı, ben bilmiyorum, elbette bir bilen vardır. KARS VALİSİ HÜSEYİN ATAK VE SARIKAMIŞ BELEDİYE BAŞKANI CAHİT ARBAK Zamanın Turizm Bakanı ve İstanbul Ticaret Odası Başkanı Sayın Mehmet Yıldırım bizi uçağa doldurduğu gibi Kars’a oradan da Sarıkamış’a götürdü. O günkü vali ve belediye başkanı kayak turizmine ve yatırımcıya öyle sıcak davrandılar, öyle ilgi gösterdiler ki hemen, hemen herkes sözbirliği etmişçesine aman ormandan kimseye yer vermeyin, biz paramızla satandan yer alıp yatırım yapalım dediler ve yerleri de satın aldılar. Ne zaman o vali ve o belediye başkanı gitti, Sarıkamış’ta yatırımın önü tıkandı. Başka bir deyişle yatırım gelmesin diyen bir yönetim varmış gibi yatırımlar bir türlü gelmedi. Şehir küçük olduğu için yaya gezmek mümkün. İsterseniz kredi kartınızla kamu bisikletlerini de kiralayabiliyorsunuz. Bisiklet istasyonlarında bulunan otomattan kart alıp işlem yapıyorsunuz. İlk yarım saat ücretsiz. Sonraki her bir saat 1 Avro. Bisiklet almamıza yardımcı olan görevlinin bize tavsiyesi her yarım saatte bir bisiklet değiştirmek ve böylece işi bedavaya getirmek oldu. Ancak bisikleti geri vermemeniz halinde kredi kartınızdan 150 Avro çekiliyor. Lüksemburg’da lüküs hayat BERZA ŞİMŞEK LÜKSEMBURG Diyelim ki, hani olmaz ya, dük ve düşessiniz. Yediniz içtiniz, gezdiniz tozdunuz, yaşadınız gördünüz, yaşınız kemale erdi. Emekli de oldunuz. Peki şimdi nereye gideceksiniz? Tabii ki Lüksemburg... Lüksemburg Büyük Dükalığı, Avrupa’nın ortasında denize kıyısı olmayan 2 bin 586 km2’lik küçücük bir ülke. Toprakları Fransa, Almanya ve Belçika ile çevrili. Ülkenin yüzde 80’den fazlası ormanlarla kaplı. Başkenti ve en büyük yerleşim birimi de ülkeyle aynı adı taşıyan Lüksemburg şehri. 19 Nisan 1939’da bağımsızlığını kazanan Lüksemburg, anayasal monarşi ile yönetiliyor. Dük Henri ve Düşes Maria Teresa da ülkede pek seviliyor. Lüksemburglular yönetim sistemlerinden memnun. 1919 yılında yönetim şeklinin değişmesine ilişkin yapılan referandumda “hayır” çıkmış, o zamandan beri de bu konu bir daha sorgulanmamış. Stratejik konumunun sonucu olarak tarih boyunca Batı Avrupalı ülkeler arasında al gülüm ver gülüm alınıp verilmiş olan Lüksemburg’un şimdiki tek isteği bağımsızlığını ve egemenliğini sürdürerek, çok kültürlü bir toplum temelinde ulusal kimliğini korumak. Kısacası, Lüksemburglular “Lüksemburglu” olmaktan oldukça memnun. Ne Fransa’nın, ne Almanya’nın ne de başka bir ülkenin parçası olmak istemiyorlar. Bu yüzden “Mir wëlle bleiwe wat mir sin” cümlesi ülkenin sloganı haline gelmiş. Yani “Olduğumuz gibi kalmak istiyoruz”. 2. Dünya Savaşı’nda Almanya tarafından işgal edilen Lüksemburg’da Lüksemburgca direnişin dili haline gelmiş. Lüksemburgcayı kısaca Alman pastasının Fransız kremasıyla süslenmiş hali şeklinde tanımlayabiliriz. Bunun dışında Fransızca ve Almanca resmi diller. Her üç dil de okullarda öğretilmekte. Ülkenin en çok satan gazetesi “Luxemburger Wort” her üç dilde haber ve köşe yazılarına yer veriyor. Toplam yarım milyon insanın yaşadığı Lüksemburg Dükalığı’nda nüfusun yüzde 40’ını göçmenler oluşturuyor. Portekizli göçmenler çoğunlukta olsa da, ülkede 160’tan fazla milletten insan var. Yerli halkı Kelt kökenli, ancak Fransız ve Alman ırklarıyla da tarih boyunca karışmış. Lüksemburg, büyük güçlerin arasında kaybolup gitmiş gibi görünse de, adı haberlerde pek sık geçmese de, aslında Avrupa Birliği’nin, NATO’nun ve Birleşmiş Milletler’in kurucu üyelerinden. Kömürçelik endüstrisiyle zenginleşen Lüksemburg’un, AB’nin ilk basamağını oluşturan Avrupa Kömür Çelik Topluluğu’nun kurucularından olması da tabii ki şaşırtıcı değil. Hatta Avrupa Birliği’nin fikir babalarından Robert Schuman (29 Haziran 1891 4 Eylül 1973) da burada doğmuş. Başkentteki evi tarih meraklıları için bugün müze olarak ziyarete açık bulunuyor. Lüksemburg şehrinin Kirchberg bölgesinde de AB kurumları konuşlanmış. Komşu ülkelerden insanlar da AB kurumlarında çalışmaya günübirlik buraya geliyor. Lüksemburg’da özellikle 1980’lerden sonra Avrupa bankaları baş göstermeye başlamış. Ülke şimdi ise bir nevi İsviçre’nin AB’ye üye versiyonu. Gayri safi yurtiçi hasılaya göre AB’nin en zengin, dünyanın da üçüncü en zengin ülkesi. Lüksemburg dünyadaki tek dükalık olduğu için, buraya Lüksemburglu olmayan dük ve düşes olarak gelmeniz zor, hatta imkânsız. Ancak buraya turist olarak gelirseniz, kendinizi dük ve düşes olarak hissedeceğiniz kesin. UNESCO dünya mirası Ortaçağın büyülü atmosferinde yaşarken günümüzün lüksüne sahip olduğunuzu düşünün. İşte, UNESCO’nun dünya mirasları listesinde olan Lüksemburg’dasınız. Bir yandan kaleler, ormanlar, saraylar, taş köprüler arasındasınız, diğer yanınızdan Porche arabalar, Hermès çantalı kadınlar geçiyor. Hem de kavga dövüşler tarihe gömülmüş. Özgürlükler de geniş bir şekilde yaşanmakta... Lüksemburg’u üç özelliğiyle özetlemek gerekirse; burada herkes zengin, her yer yeşil ve her şey sakin. Lüksemburg şehrinin merkezindeki başlıca meydan, “Place d’Armes”, turistik kafe ve restoranlarla çevrili bir yer. Her ayın ikinci cumartesisi burada bitpazarı kuruluyor. Ülkenin başlıca müzesi olan “Lüksemburg Ulusal Tarih ve Sanat Müzesi” de hemen yakınlarda. Daha sonra ilk önce gidilecek yer “Lüksemburg Şehri Tarih Müzesi” olabilir. Hazır oraya gitmişken de bahçesindeki manzaralı Café am Musée’de bir kahve içilir. Şehir merkezinin bir diğer önemli meydanı da “Place Guillame II.” Dükalık Sarayı da hemen oracıkta, ancak Dük Henri ve Düşes Maria Teresa şehir dışında yaşıyor. Dük Henri burayı ise ofisi olarak kullanıyor. Tüm diğer kamu binalarında olduğu gibi sarayın önünde de “yoğun güvenlik önlemleri” alınmıyor. “Avrupa’nın en güzel balkonu” olarak bilinen “Chemin de la Corniche” yukarıdan, Alzette Nehri’nin yakalarına yapışmış Grund semtine bakıyor. Pétrusse Vadisi’ndeki Grund, Avrupa İstatistik Kurumu’nun altındaki kocaman süpermarkette dizi dizi ve bölme bölme dünyanın her yöresinden şarap var. Hatta hatırı sayılır bir de şampanya seçkisi... Şarapların fiyatları 3 ile 8 Avro arasında değişiyor. Kırmızı kravatlı çalışanlar da şarap tavsiyesi vermek için halihazırda sizi bekliyor. Lüksemburg üretimi güzel bir beyaz şarap almak için kendilerine şahsen danıştım. L&R Kox markasının Pinot Gris’ini önerdiler. ATİLLA KOÇ VE SARIKAMIŞ’TA ÖZEL BİR ÖRGÜTLENME… O zamanki yatırımlar Genel Müdürü Sayın Şenol Aydemir ve tüm ekibi Sayın Atilla Koç’un talimatıyla geldi ve ciddi bir uzman gözüyle durumu yerinde tespit etti. Sarıkamış’ta giden gidene, göçen göçene. Güzelim evler, Ruslardan kalma taş binalar bomboş duruyordu. Bu ekip çözümü Avusturya Modeli Pansiyonculuk ile Sarıkamışlıların turizmden doğrudan nemalanmaları ve gelir elde etmeleri şeklinde kısa ve sonuç alınacak bir projede birleştiler. Ancak bunun için yerelde bir örgütlenme ve işlerin yerelden takip edilmesi gerekiyordu. Daha doğrusu ülkenin öbür turizm merkezlerinde var olan ve Turizm Bakanlığı’nı mesken tutan örgütler ile rekabet edecek bir yapılanma gerekiyordu. Ancak zamanın valileri ve belediye başkanları böyle bir çalışmaya yanaşmıyordu. Sarıkamışlı işadamları ve ileri gelenleri bu boşluğu doldurmak için bir dernek kurup işleri takip etmek istediler ancak başarılı olamadılar. Böylece Sarıkamış’ta pansiyon olabilecek 150 ye yakın boş ev ve proje yeniden kaderine terk edildi. Batıya göç ise hız kesmedi. TURİZM BAKANI SAYIN ERTUĞRUL GÜNAY ÇOK İSTEDİ AMA… Sayın Günay Sarıkamış kalkınsın ve kış turizminde yerini alsın diye çok arzu etti ama ne yapacağını ona kimse söylemedi. Çünkü ne yapacağını bilen herkes birer birer yerlerini boşalttılar. Bana göre giderken de bu bilgileri birlikte götürdüler. Sarıkamış’ın umudu, belki Sayın Bakan hâlâ bu arkadaşların birkaçını bulup bu projeyi hayata geçirir ve adı tarihe geçer. 356 yıllık tarihi konak turizme açıldı Turizm Eki Çorum Boğazkale’de turizme yönelik yatırımlar sürüyor. Yıllardır konaklama sorunu bulunduğu için günübirlik turistlerin geldiği Boğazkale ilçesinde, son yıllarda turizm adına güzel gelişmeler yaşanıyor. Son gelişme ise ilçede bulunan tarihi bir konağın turizme kazandırılması oldu. Kaplandölarslan ailesine ait 356 yıllık tarihi konak turizmin hizmetine dahil ediliyor. HasanRasim Kaplandölarslan kardeşlere ait tarihi Dulkadiroğlu Konağı yapişlet modeli ile 15 yıllığına ilçe kaymakamlığına devredildi. İmza töreninde Vali Nurullah Çakır, ilçe Kaymakamı Murtaza Dayanç ve Belediye Başkanı Ali Rıza Soysat da hazır bulundu. dar sokakları, şirin evleri, keyifli restoran ve barları barındırıyor. St. Esprit caddesindeki asansörle buraya inmek mümkün. “Pétrusse Express” isimli küçük tren de vadiyi gezmek için oldukça neşeli bir seçenek. Tarihte büyük güçlerin karşılaşma alanı olan Lüksemburg’daki kayalara oyulmuş cephanelikler ve sığınaklar da burada. Merkezdeki Notre Dame Katedrali, gölgeleriyle şehri ele geçiriyor. Hemen karşısındaki 1. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybedenler adına dikilmiş altından kadın heykeli “Gëlle Fra” ise şimdilik EXPO 2010 fuarındaki Lüksemburg pavyonu için Şanghay’da. Ne içelim? Lüksemburg içecek açısından oldukça umut verici. Benim gibi bira sevmeyen biri bile Mousel ve Bofferding isimli Lüksemburg biralarını lezzetli bulduğuna göre oldukça başarılı olsa gerekler. Ülke, Moselle Vadisi’nde yetişen üzümlerden üretilen özellikle beyaz şaraplarıyla da ünlü. İş çıkışı bir bira için uğranacak yer şehir merkezindeki “Urban”. Grund semtindeki “Scott”un nehre bakan bahçesinde gençler günün her saati bir araya geliyor. Yine Grund’deki “Café des Artistes” ise dekorasyonu için görülmesi gereken bir yer. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear