Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
16 NİSAN 2010 CUMA SAYFA 5 Köy Enstitüleri yarın 70 yaşında MEHMET YILMAZ Karanlıktan aydınlığa atılan ilk adım olan Köy Enstitüleri’nin kuruluşu yarın 7. kez kutlanacak, kurucular anılacak. Elbette saygıyla anacağız onları. Bilenler bilir neden saygı gösterilmesi gerektiğini. Gelin biz bir kere de bilmeyenler için anımsatalım o günleri. 1940 ve daha öncesinde karasabanın arkasında çalışıp terini toprağa akıtan köylü ne yapsa aç ve perişan. Ağanın emrinde ve hizmetinde, her dediğini yapıyor. Başka çaresi de yok. Köyde okur yazar oranı yok denecek kadar az, bazı köylerde hiç yok. Tüm ülkede cehalet kol geziyor. Toprağı işleyen, üreten köylü, perişan olan da köylü. Her şey ağanın kontrolünde. Ağaya karşı sesini çıkaramıyor, başkaldırması söz konusu bile değil. Düzen böyle kurulmuş devam ediyor, çıkış yolu bulmak çok zor, ağaya karşı gelinmez, tavır konamaz... Böyle bir düzende H. Ali Yücel ve İ. Hakkı Tonguç, iki yurtsever karanlıktan aydınlığa çıkış yolu bulmak için harekete geçiyorlar. Geniş bir proğram hazırlıyorlar. Bu hazırlıklar günlerce sürüyor. Nasıl yapılacağı tartışılıyor ve harekete geçiliyor. Ülkenin her köşesinde okuma yazma seferberliği başlatılması için 17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüleri kuruluyor. Kısa zamanda aralıklarla 21 Köy Enstitü’sü açılıyor. Öğretmen ve öğrenci işbirliği ile okulun eğitim ve öğretime açılması ön planda tutuluyor. Tüm imkansızlıklara karşın deneyimli idareci ve öğretmenlerle kısa süre içinde faaliyete geçiriliyor. Enstitülerde, toprağın işlenmesi, duvarın nasıl örüldüğü, demire nasıl şekil verildiği, ağaç işleri ve çeşitli meslek dalları, hepsinden önemlisi sevgi ve saygının önemi, bu ülkenin nasıl aydınlanacağı konusunda bilgiler aktarılıyor, aşılanıyor daha sonra köylere öğretmen olarak gönderilecek öğrencilere. Köy Enstitülü öğretmenler kısa zamanda gittikleri köyün kalkınmasında büyük mesafeler aldılar. Köylüye kendilerini, okumayazmayı, eğitimi, öğrenmeyi sevdirdiler. Köylünün bir ışığı vardı artık kendini, çevresini aydınlatan. Ancak zaman ilerledikçe aydınlanmaya karşı sesler yükselmeye başladı. İlk önce köyün ağaları tepki göstermeye başladı. Çünkü artık sözü tutulan ve güvenilen öğretmen vardı. Ağa ve politikacı ikinci plana düşmeye başlamıştı. Bundan hiç hoşnut değillerdi. Gün geçtikçe saygınlıkları daha da bitiyordu. Köydeki öğretmenler hakkında gerek ağa ve gerekse politikacılar karalama kampanyasına giriştiler. Kıyasıya bir mücadele başladı. Zamanın iktidarına hiçbir ülkede örneği gösterilemeyecek bir baskı yapan ağalar ve kötü siyasetçiler Köy Enstitüleri’ni 1954 yılında kapattılar. Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, ülkemizin şu anda yaşadığı ekonomik, siyasal ve eğitimle ilgili sorunların yaşanmayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Eğer Köy Enstitüleri en azından birkaç kuşak daha devam etseydi bu gün bambaşka bir Türkiye’de yaşıyor olurduk kuşkusuz. Kadınların töreye kurban edilmediği, on binlerce can alan, anaları ağlatan terör belasının yaşanmadığı, etnik kökenin tartışılmadığı, dinin siyasete alet edilmediği, kadınların okuma yazma bildiği, kızların okula gönderildiği bir Türkiye’de. Atatürk devrimlerini özümseyen, halka en iyi şekilde aktaran Köy Enstitülü öğretmenlerin eğitim verdiği bir toplum olmamız kaçınılmazdı elbet. Bunu bildikleri için enstitüleri kapattıran kara kafalı, yobaz düşünceli zihniyet bilmelidir ki, Köy Enstitülü çıkışlı öğretmenlerin ve onların öğrencilerinin, yani Atatürkçü düşüncenin bu güne dek gelmesini engelleyemediler ve hiçbir zaman da engellenemeyecek. Daha nice yetmiş yıllar Köy Enstitülerini konuşmak ve yazmak dileğiyle. Öğretim üyelerine, “Veri Manipülasyonu” suçlaması FAKÜLTE “FİRMA” MIDIR? ÇETİN YİĞENOĞLU Gazetecilik mesleği satır aralarını iyi okumayı öğretir insana... Biz de ÇÜ Rektörlüğünün balıkçıların avukatı İsmail Hakkı Atal‘a gönderdiği yazıyla ÇÜ Su Ürünleri Fakültesinin İSKEN’le yaptığı sözleşmeyi o gözle okuduk... Okuyunca bakın neler gördük: Rektörlüğün Avukat Atal’ın dilekçesine verdiği yanıtın 8. maddesinde Su Ürünleri Fakültesince İSKEN’den “tartışmalı proje” kapsamında herhangi bir ayni yardım alınmadığı, aynı fakültenin öğretim üyelerinden Doç. Dr. Cem Çevik’in önderliğinde 2009 yılının Şubat ayında başlatılan “...Caulerpa taxifolia...”yla ilgili proje kapsamında alındığı bildiriliyor... Ne var ki bizim ulaştığımız bulgular hiç de böyle demiyor... Çünkü, Çevik’in konuyla ilgili makalesi Sicence DirectEsturaine Coastal and Shelf Sicence isimli bilimsel derginin 16 Temmuz 2007 tarihinde yayınlandı. Dergiye 22 Aralık 2006’da gönderilen makale, dergi yönetimince 21 Mayıs 2007’de kabul edilmişti... Yani İSKEN’le yapıldığı söylenen sözleşme tarihinden yaklaşık iki yıl önce... Bu durumda şu soru gelmez mi insanın aklına: Ayni yardıma bir dayanak bulamayan fakülte yönetimi Cem Çevik’in bilimsel bulgularını bu olaya kılıf olarak mı kullandı acaba? Bunun yanı sıra daha önce dikkat çekici bulunan Cem Çevik adının tekzip metninde neden yer aldığı sorusu da Rektörlüğün bu savunmasıyla birlikte değerlendirildiğinde bir önceki tümcede dile getirdiğimiz kuşkumuzu güçlendirmekte bizi haklı çıkarmaz mı? ÇÜ Su Ürünleri Fakültesi ile İSKEN arasında yapılan sözleşmelere gelince... Onlar da çok şey anlatıyor: Sözleşmelerde deniz suyu sıcaklığı ölçüm istasyonlarına ait koordinatlarla yerleri belirtilmesine karşın, raporların hiçbirinde yer almaması çok ilginç. Koordinatlarla yerlerin sadece termik santral suyunun deşarj edildiği bölgede bulunması ise konuyu daha da ilginç kılıyor...Bu, deniz suyunun sadece deşarj bölgesinde ölçüldüğü, elde edilen verilerin denizin başka yerlerindeki verilerle karşılaştırılarak aradaki farkın ölçümlenmediği anlamına gelmez mi? İlk dört sözleşmenin 5.9. bölümünde, 2008 sözleşmesinin ise 5.10 ve 5.10.1 bölümünde belirtilen ölçüm istasyonlarının farklı olması da bir başka dikkat çekici nokta... Sözleşmenin 6.8 bölümünde belirtilen ışık ve sıcaklık ölçümü için belirlenen DL 1, DL 2, DL 3 isimli üç istasyondan örnekleme yapılmadığı anlaşılıyor. Deşarj bölgesi dışındaki bu üç istasyondan alınacak örneklerle suyun ne kadar ısındığı anlaşılabilecekken görüldüğü kadarıyla bu yapılmamış. Acaba neden? Avukat Atal’ın Bilgi Edinme Yasası kapsamındaki başvurusuna ÇÜ Rektörlüğünün verdiği yanıtın 4.5. bendinde yazılanlar da çok ilginç... Rektörlük yazısında “2547 Sayılı Kanunun 53/c1 fıkrası uyarınca ‘yürütülen bir soruşturma bulunmamakta, inceleme devam etmektedir” deniliyor. Hukukçular işte bu ifadeyi yasaya aykırı buluyor. Avukat Atal da bu görüşte. Buna göre 2547 sayılı yasanın 53/c1 maddesi işlendiği öne sürülen bir suç için “ilk soruşturma”yı zorunlu kılıyor. Çünkü, ancak ilk soruşturma üzerine son soruşturma açılıp açılmayacağına karar verilebiliyor. Ayrıca, İSKEN raporlarının kamuoyundan gizlendiğinin zımnen kabul edildiği yazıda ise “Biz bu raporları İSKEN’den başkasına vermek zorunda değiliz” ifadesi de Yüksek Öğretim Yasasının 12. maddesine aykırı bulunuyor... İSKEN’le ÇÜ Su Ürünleri Fakültesi arasında imzalanan sözleşmenin en komik yanı ise Su Ürünleri Fakültesi’nin sözleşmede “FİRMA” diye anılması... Yani fakülte değil, bir “ekonomik etkinlik birimi”, “ticarethane”, “tecimevi” anlamlarında... Bu kavramlar doğal olarak “bezirgan” sözcüğünü çağrıştırıyor... Türkçe sözlüklerde bezirgan şöyle tanımlanıyor: “Tüccar, alışverişte aşırı kâr amacı güden kimse, mesleğini yalnızca kazanç için, para için kullanan kimse” Pazar ekonomisinin çok şeye egemen olduğu bir dünyada bir bilim yuvası, yöneticilerince “FİRMA” diye anılıyorsa doğrusu söyleyecek çok fazla bir şey kalmıyor. İSKEN tartışması sürüyor ADANA (Cumhuriyet Bürosu) ÇÜ Su Ürünleri Fakültesi’nden 4 öğretim üyesinin geçen hafta yayımladığımız “cevap ve düzeltme” yazısına balıkçıların avukatı İsmail Hakkı Atal’dan yanıt gecikmedi. Atal, öğretim üyelerini “veri manipülasyonu” yapmakla suçladı. Atal, “Çok karmaşık olan verileri mahkemenin rahat değerlendiremeyeceğinin farkında olan ilgililer bu olanaksızlığı kötü niyetle kullanmışlardır” dedi. Av. Atal’ın konuyla ilgili açıklaması şöyle: “I)Tekzip metninde ‘…ortalama sıcaklık değerleri 20042005 yılları arasında 28,56 C’den 26,49 C’ye düşerken ...’ denilmiş. Oysa ki, projeye başlangıç değerlerinin alındığı 2004 yılında her nedense deniz suyunun en sıcak olduğu 12.00 ile 15.30 saatleri arasında toplam 12 istasyondan alınan örneklemenin ortalaması 28.56 C’dir. 2005 yılında ise her nedense bu defa deniz suyunun en soğuk olduğu 7.30 ile 9.00 saatleri arasında toplam 12 istasyondan alınan örneklemenin ortalaması 26.49 C’dir. Yani gerçekte 2004 yılından 2005 yılına gelindiğinde deniz suyu sıcaklığı düşmemiştir. Gerçek bir ölçümlemeden bahsedebilmek için parametrelerin aynı olması gerekir. Tabii, Su Ürünleri Fakültesi yetkililerinin akademik ünvanlarına bakıldığında , parametrelerin aynı veya benzer olması gerektiğini bilmiyor olmaları düşünülemez. Burada olsa olsa başlangıç yılı olan 2004 yılı verilerini deniz suyunun en sıcak olduğu saatlerde ölçümleyerek, sonraki yıllara hazırlık yapma ve İSKEN’i aklama yönünde bir çaba olduğu gözükmektedir. Böyle bakıldığında, 2004 yılında her nedense deniz suyunun en sıcak olduğu 12.00 ile 15.30 saatleri arasında toplam 12 istasyondan örneklemenin ortalaması 28.56 C, (2004 yılı raporu sayfa :79) 2005 yılında ise her nedense bu defa deniz suyunun en soğuk olduğu 7.30 ile 9.00 saatleri arasında toplam 12 istasyondan alınan örneklemenin ortalaması 26.49 C (2005 yılı raporu sayfa:124) 2006 yılında ise 7.30 ile 9.20 saatleri arasında toplam 12 istasyondan alınan örneklemenin ortalaması 28.50 C olmuştur, (2006 yılı raporu sayfa :116), 2007 yılında ise 8.10 ile 9.34 saatleri arasında toplam 12 istasyondan alınan örneklemenin ortalaması 28.30 C olmuştur, (2007 yılı raporu sayfa :141), 2008 yılında ise 7.28 ile 8.57 saatleri arasında toplam 12 istasyondan alınan örneklemenin ortalaması 28.46 C olmuştur, (2008 yılı raporu sayfa :161); Görüldüğü üzere, sadece 2004 yılında öğlen suyun en sıcak olduğu zaman diliminde örneklemeler alınarak, deniz suyu sıcaklığının ne kadar arttığı kamufle edilmek istenmiştir. 2005200620072008 yıllarında ise sabah saattlerinde ölçüm yapılmıştır. 2004 yılı sabah saatlerinde örnekleme alınmadığı için 2004 yılının gerçek değerleri bilinmemektedir. Ancak 20052008 sonuçlarına bakıldığında 2005 yılında 26.49 olan deniz suyu sıcaklığının 2008’de 28.46’ya çıktığı rahatlıkla görülmektedir. II ) Ağır metallerden çinko, balıklarda 4 yılda 10 kat artmışgibi kurşun, kadmiyum ve krom metallerinin Bakanlığın belirlediği sınırlar içinde olduğu söylenemez, çünkü ölçüm yapılmamıştır. Tekzipte dahi bu şekilde manipülasyon yapılması , iddialarımızın haklılığını göstermektedir. tır. Kaldı ki, tekzipte yer alanın aksine bu raporlarda sadece demirçinko ölçümlemesi yapılmış; kurşun, kadmiyum ve krom metallerinin ölçümü yapılmamıştır. Kaldı ki, İSKEN’le Su Ürünleri Fakültesi arasında yapılan 5 sözleşmede de, 4.6. maddeye göre sayılan ağır metallerin tamamı ölçümlenmek zorundadır. Su Ürünleri Fakültesi (sözleşmedeki ismiyle firma) neden kurşun, kadmiyum ve krom metallerini ölçmemiş, İSKEN ölçülmeyen bu ağır metallere rağmen neden raporları kabul etmiştir? Yoksa bu metaller görmezden mi gelinmiştir? Dolayısıyla tekzipte belirtildiği III) Bu raporlar kamuoyundan gizlenmemişse, neden 05.11.2008 tarihli Bölge Gazetesi’nde ve 6.11.2008 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan haberlere kadar (biz dahil) kimsenin bu raporlardan haberi yoktu. Bu raporların sadece İl Çevre Müdürlüğü’ne gönderilmiş olması kamuoyuyla paylaşıldığını göstermez. 5 yıl boyunca bu raporlar hiçbir şekilde kamuoyunun bilgisine sunulmamış, adeta köşe bucak kaçırılmıştır. IV) İSKEN çevresindeki araştırmalar 2009 yılında da yapılmış mıdır? Yapılmışsa kamuoyuyla paylaşılmış mıdır?” Büyükşehir’de ara dönem ? Baştarafı 1. Sayfada İçişleri Bakanlığı’na tartışmaların incelenip incelenmediğini öğrenmek istedi. Bu sıra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, hakkında imar rantı ve yolsuzluk suçlamasında bulunulan Durak’ın partiden istifasını istedi. 17 Mart’ta Adana Adliyesi’ne gelen Durak, hakkında ortaya atılan iddiaların araştırılması ve Tuncel’in cezalandırılması için Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunarak MHP’den istifa ettiğini açıkladı. 18 Mart’ta savcılığın gündeme getirilen savlarla ilgili inceleme başlattığı duyuruldu. Kendi olanaklarıyla savunmaya geçen Durak ise AKP’li yandaş medyanın linç kampanyasına boyun eğmeyeceğini açıklarken 26 Mart’ta ise Tuncel hakkında ‘hakaret’ suçlamasıyla savcılığa şikayette bulundu. diye Meclisi’ni 1 Nisan’da başkanvekili seçmek üzere toplantıya çağırdı. Bu süreye kadar başkanvekilliğini Durak’a yönelik imar rantı ve yolsuzluk suçlamasında bulunan, aynı suçları kendisinin de işlediğini açıklayan Meclis 1. Başkanvekili Mustafa Tuncel’in yürüteceği açıklandı. 30 Mart’ta bir açıklama yapan Durak ise Türkiye Belediyeler Birliği’nden hukuksuz bir şekilde görevden alındığını, Danıştay’ın lehine karar verdiği için başkanlıktan elçektirildiğini bildirdi. diye Başkanı Yıldıray Arıkan’ı aday gösterdi. CHP’li üyeler şaşırttı 7 Nisan’da yapılan oturumda Tuncel aday olduğunu ancak oylamaya katılmayacağını ilan etti. Seçimde ise AKP adayı Çelikcan 12, MHP adayı Coşkuntuncel 11, CHP adayı Arıkan 10 oy aldı. Toplam 34 üyenin bulunduğu mecliste 1 oy da boş çıktı. Yasalara göre ilk iki turda meclis üye tam sayısının üçte iki çoğunluğuna ulaşamayan adaylar için 9 Nisan’da yeniden seçim yapılmasına karar verildi. O gün yapılan seçimin ikinci turunda da AKP’li Çelikcan 13, CHP’li Arıkan 11 ve MHP’li Çoşkuntuncel 10 oy aldı. Gerekli çoğunluk sağlanamadığı için oturum ertelendi. 13 Nisan’da yapılan seçimin üçüncü tur oylamasında Çelikcan 13, Coşkuntuncel 11 ve Arıkan 9 oy aldı. Yasal olarak üçüncü turda gerekli çoğunluk sağlanamadığı için en çok oy alan iki aday için dördüncü tur oylama yapıldı. Köy Enstitüleri’nin kuruluş yıldönümü kutlanıyor ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Köy Enstitüleri’nin 7. Kuruluş Yıldönümü Adana ve Mersin’de düzenlenecek etkinliklerle kutlanacak. Adana’da EğitDer’in öncülüğünde, ADD, ÇYDD, Eğitimİş ve Çukurova Üniversitesi’nin (ÇÜ) desteğiyle gerçekleştirilecek etkinlikle ilgili bilgi veren EğitDer Şube Başkanı Zeki Büyükyılmaz, “Köy Enstitülerini iyi anlamak için 1940 Türkiyesinin iyi anlaşılması gerekir. Biz de bu fikirden yola çıkarak ‘Köy Enstitüleri Haftası’ adı altında çeşitli etkinlikler yapacağız. Çeşitli televizyon programları ve konferanslarla hem enstitüleri anlatacağız, hem de bugünkü eğitim koşullarımızı ele alacağız” dedi. Büyükyılmaz, 17 Nisan cumartesi günü (yarın) 11.00’da ÇÜ Mithat Özhan Amfisi’nde gerçekleştirilecek konferansta, “Köy Enstitüleri ve Köy Enstitülüler” konulu söyleşilerin gerçekleştirileceğini, etkinliğin akşam 19.30’da EğitDer binasında Köy Enstitülü öğretmenlere verilecek yemekle sona ereceğini anımsattı. Köy Enstitüleri’nin kuruluş yıldönümü Mersin’de de yapılacak etkinliklerle kutlanacak. ADD, ÇYDD, Eğitimİş, İçel Sanat Kulübü ve Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği’nce düzenlenen ilk etkinlik yarın 11.00’da Cumhuriyet Meydanı’ndaki Atatürk Anıtı’na çelenk konulması ve saygı duruşu ile başlayacak. Mersin SMMMO toplantı salonunda 14.00’da başlayacak konferansta ise eski YÖK Başkan Vekili Prof. Dr. İsa Eşme ile Prof. Dr. Ata Tezbaraşaran, “Kuruluşunun 70. Yılında Köy Enstitüleri ve Anadolu Aydınlanması” konusunda söyleşide bulunacak. CHP aday değiştirdi 1 Nisan’da ‘başkanvekilliği seçimi’ için Tuncel’in başkanlığında toplanan mecliste, CHP’li Halil Tüm, MHP’li Fethi Coşkuntuncel ve AKP’li Yüreğir Belediye Başkanı Mahmut Çelikcan’ın aday olduğu duyuruldu. Ancak, Meclis seçim yapılamadan dağıldı. Bu oturumda yasalara göre AKP’li Çelikcan’ın aday olamayacağına ilişkin tartışma yaşandı. İçişleri Bakanlığı’na merkez ilçe belediye başkanlarının aday olup olamayacağının sorulması için meclis oturumu 7 Nisan’a ertelendi. İçişleri Bakanlığı’nın Çelikcan’ın adaylığı önünde engel bulunmadığına ilişkin açıklama yapması üzerine CHP de Halil Tüm’ün adaylığını geri çekerek Çukurova Bele üyelerin bazılarının AKP adayını desteklediği ortaya çıktı. Dördüncü turda eşitlik bozulmadığı için çekilen kurada ise Çelikcan’ın adı çıktı ve AKP amacına ulaşarak başkanvekilliğini ele geçirmiş oldu. Böylece belediyede ara dönem başlamış oldu. Süreç Yüreğir Belediyesini de etkiledi. Çelikcan’dan boşalan koltuğa Hıdır Bahçe başkanvekili sıfatıyla oturdu. Öte yandan, yargıya başvuran Durak’ın göreve dönmesi durumunda Adana’daki sürecin nasıl boyutlanacağı Adana’nın bundan sonraki gündemini oluşturdu. Ve Durak görevden alındı 29 Mart 2009 yerel seçimlerinin yıldönümünde, bir pazar günü Durak, İçişleri Bakanlığı’nca görevden uzaklaştırıldı. Makam arabası elinden alınan Durak’ın makam odası da mühürlendi. Bunun üzerine açıklama yapan Durak, Türkiye’de krallık olmadığını vurguladı ve yargıda hesaplaşacağını ilan etti. Adana Valisi İlhan Atış, Büyükşehir Bele AKP amacına ulaştı AKP’li Çelikcan ve MHP’li Coşkuntuncel’in yarıştığı seçimde CHP’nin MHP adayını destekleme kararına rağmen adaylara 16’şar oy çıktı. Sayımda 1 oyun boş 1 oyun da geçersiz olduğu gözlendi. CHP’li Durak: Sıra partilere de gelecek ? Baştarafı 1. Sayfada “Sayın Başbakan bana ‘Aday olma’ dedi. Beni bazı hatalı, kusurlu belediye başkanlarıyla karıştırdı. Ben onun sandığı gibi biri olmadığım için aday oldum. ‘Kazanmasın’ dedi, kazandım. ‘Seçimde hile var,’ dedi, cevabını Yüksek Seçim Kurulu’ndan aldı. ‘Şaibe var’ dedi, müfettişler görevlendirdi, onbeş aydır denetleme yaptırdı bir şey bulamadılar. Kendi bakanları ‘Bir gün bakarsınız ki görevden alınmıştır’ türünden demeçler verdi. Beni de Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer beyle Nurettin Sözen gibi bitirmek istediler. Ama bu kolay olmaz... Benim bu şehirde 47 yıllık geçmişim var.” Aytaç Durak, kısa bir süre önce konuyla ilgili görüştüğü CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a söylediklerini de aktarırken AKP’nin yargıyı yürütmenin emrine sokmaya çalıştığını, tutumunun ise faşizm olduğunu, Adana olayının sadece Adana’yla sınırlı kalacak kadar basit olmadığını vurguladı, “Hele bir Anayasa’yı değiştirsinler herkes, herşey AKP’lilerin iki dudağı arasında olacak, sıra siyasi partilere gelecek” diye konuştu. C MY B C MY B