26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

SAYFA CUMHURİYET 16 TEMMUZ 2012 PAZARTESİ A2 ANKARA Kültür Sanat CSO’nun en kıdemli üyesi Atilla Şentin okul yıllarını ve anılarını anlattı: OKURKEN Türey KÖSE tureykose.blogspot.com ‘Memlekette herkes sanatçı’ SELDA GÜNEYSU tureykose@cumhuriyet.com.tr Klarnet ustası Atilla Şentin, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın (CSO) en kıdemli üyelerinden. Meslekte 40 yılı geride bıraktı. Bugün 63 yaşında ve emekliliğine sadece 18 ay kaldı. 40 yılda CSO’da pek çok olaya tanıklık etti. Meslek yaşamındaki pek çok anısı hafızasında tazeliğini koruyor. Şentin’i bugün kızdıran tek şey de herkesin kendine “sanatçı” demesi. Hobi olarak da saksafon çalan Şentin ile konuştuk: ¦ Siz de konservatuvarda yatılı okuyanlardansınız... Nasıl karar verdiniz müzik eğitimi almaya? 1964 yılında girdim Ankara Devlet Konservatuvarı’na. Aslen Amasyalıyım. Amasya’dayken de sanat okulunda okuyordum. Babam da keman çalardı. Amasya Musiki Muallim Cemiyeti’nin ilk kurucularındandı ve başkanıydı. Ağabeyim de müzisyendi, kanun çalardı. O daha sonra burada, Devlet Klasik Müzik Korosu’nun şefliğini yaptı. yurttaşların size yaklaşımı nasıldı? O zaman da ‘çalgıcı bunlar’ gibi sözler ediliyor muydu? (Gülüyor) Halkın bize karşı ilgisi çok büyüktü. “Bunlar sanat yapıyorlar” diyorlardı. O dönem, klasik müzik de çok yaygın değildi. Parmakla gösterilirdik. Şimdi de Anadolu’da bizi öyle karşılıyorlar aslında. Yurtiçi ve yurtdışı turnelerimizde çok ilgi görüyoruz. Bir de bugün bazı şeyler çok değişti. Şimdi herkes sanatçı. Herkes kendisine sanatçı diyor. Oysa ben bu kavramın bu kadar çok kullanılmasına karşıyım. Ben sanatçı değilim. İcracıyım ben. İyi ya da kötü çalabilirim bir eseri, o benim yeteneğimle ilgili. Lakin sanatçı olmak başka. Sanat, yaratıcılık gerektirir. Dünyaya bir daha gelsem, yine aynı işi yapardım. Edebiyat sığınağından hayata atlamak ntonio Tabucchi’nin Pereıra İddia Ediyor A romanı, faşizmin kol gezdiği bir ülkede edebiyatla içi çe yaşayan ve politikaya uzak duran bir gazetecinin dönüşümünün hikâyesi. Roman, “Faşizmi ne kadar görmezden gelebilirsiniz?”, “Ne kadar edebiyata saklanabilirsiniz?” sorularına yanıt ararken, sıradan bir insanın içinden nasıl bir “kahraman” çıkarabildiğini de anlatıyor... Kahramanımız, İspanya’da iç savaş, İtalya’da faşizm, Portekiz’de Salazar diktatörlüğü hüküm sürerken; Lizbon’da bir akşam gazetesinin kültür sayfasını hazırlayan Pereıra.Yıl 1938. Pereıra Balzac, Daudet çevirileri yapan, ölmüş yazarlara ilgili anma yazıları ve yaşayan bazı yazarlar için önceden hazırlanmış ölüm yazıları ile ilgilenen bir gazeteci. Evde de her gün ölmüş karısının fotoğrafıyla konuşuyor. Hayattan çok ölüme yakın görünüyor. Birden yaşamına Monteiro Rossi adlı genç sevgilisi giriyor. Rossi’yi bazı yazarlar ölüm yazıları yazması için stajyer olarak işe alıyor. Oysa yazılarını yayınlanır bile bulmamıştır. Genç adamın yazıları politiktir. Rossi’nin, direnişin içinde olduğunu sezeriz. Bu genç adam ve sevgilisiyle ilişkisi kahramanımızı hayatını sorgulamaya itiyor. “Eğer onlar haklıysa, benim yaşamımın anlamı yok olur, Coimbra’da edebiyat okumuş olmanın ve hep edebiyatın dünyada en önemli şey olduğuna inanmış olmanın anlamı kalmaz” diye düşünmeye başlıyor. Pereıra’yı bu gençler kadar, doktoru Cardoso da kitapların arasından hayata, kitaplardaki geçmiş zamandan bugünkü zamana çağırıyor. Doktor Cardoso “Bırakın geçmişle uğraşmayı, gelecekle görüşün” diyor. Doktor, Pereıara’nın “Yılanların deri değiştirmesi gibi üstün ben değiştirdiğini, bunun yaşamını değiştireceğini” de söylüyor. Nitekim haklı çıkıyor. Gençler Pereıra’nın kafasına sorular sokarken, müdürü de sansürü dayatarak bunaltıyor. Müdürü, Pereıra’nın kültür sayfasında yayımladığı Alphonse Daudet’in “yaşasan Fransa” diye biten 19. yüzyıl öyküsünü sakıncalı buluyor, sayfalarında vatansever Portekizli yazarlara yer vermesini istiyor. Roman, Pereıra’nın “en” samimi, cesur, meydan okuyan, özgür ölüm yazısıyla sona eriyor. Ülkesinde faşizm hüküm sürerken edebiyat ağacının gölgesine sığınmış bir gazetecinin günün birinde “ölüm” den “hayat”a, “teslimiyet”ten “meydan okuma”ya uzanan üstelik bunu öyle çok büyük cümlelerle değil, doğallıkla yapanPereıra’nın romanı gazetecilerin baskı dönemlerinde verdiği sınavlar için çarpıcı bir örnek. Celal Üster, kitap ekinde bu kitabı anlatırken İtalya’da muhalefet, iletişim ve medya dünyasının büyük bölümünü elinde tutan Berlusconi’ye karşı direnişin Tabucchi’nin bu yapıtının çevresinde yürütüldüğünü aktarmıştı. Münir Göle’nin çevirdiği bu küçük roman, dokunaklı, hüzünlü bir öykü. Baskı dönemlerinde suya sabuna dokunmadan yaşamak, edebiyata sığınmaksaklanmak kolay değildir. Hayat, apolitik bir gazetecinin içinden usul usul bir kahraman çıkarabilir... Pereıra İddia Ediyor, Antonio Tabucchi, 167 sayfa. ‘Rüzgârdan uçan bavulları gördük’ ¦ Ailece müzisyensiniz yani... (Gülüyor) Tabii... Ancak, benim konservatuvara girmem biraz tesadüftür. Konservatuvara girdiğim yıl Ankara’ya gelmiştim tatil için. Tatilden dönerken de konservatuvarın sınavına girdim, birdenbire aklımda belirdi bu fikir. Çok değerli hocam Hayrullah Duygu sınavda sordu; “Nefesli sazlarda ne istiyorsun” diye... Saksafon çalmak istediğimi söyledim, ezelden beri ilgim vardır saksafona. Hocam, “Bizde saksafon bölümü yok, seni klarnete verelim” dedi. Klarnet öğrencisi oldum. ¦ hani şu bale, keman, piyano gibi bölümlere erken yaşta başlayanlar için. Konservatuvarın o zamanki mevcudu da, tüm bölümler dahil, 175 kişi civarındaydı. ‘Her ihtiyacımızı devlet karşılardı’ Sizin öğrencilik yıllarınızda nasıldı konservatuvar? Yatılı okunuz sonuçta, ilişkiler nasıldı? Her şeyden önce o dönemlerde devlet bize çok sahip çıkardı. Yatılı okuduğumuz için üstümüzden başımızdan yiyeceklerimize değin her şeyi düşünürdü, geniş imkânlar sağlardı. Hatta aylık da verirdi bize. İki büyük yatakhanemiz vardı. Biri kızlara diğeri erkeklere ait. Geniş, uzun bir yatakhane... Bunun yanı sıra bir de küçükler için ayrı bir yatakhane vardı, ¦ ‘Kaç kişinin evinde piyano var?’ ¦ Unutamadığınız yatakhane anılarınız var mı? Tiyatro bölümünde okuyan arkadaşlarıma ilişkin anılarımı unutamıyorum mesela. Onlarla çok kavga ederdik. Kavgamızın nedeni ise gürültü. (Gülüyor) Biz, enstrüman bölümünde okuyanlar, akşam erken yatar erken kalkardık. Sabah saat 06.00’da uyanırdık; 07.00’de kahvaltı verirlerdi; o zamana değin çalışırdık. Tiyatro bölümü öyle değildi. Onlar gece geç saatlere değin ezber yaparlardı. Bu nedenle de geç gelirlerdi yatakhaneye. Büyük bir gürültü çıkardı o an. Ondan sonrası da kavga tabii... Ama bir şey söyleyeyim mi, çok güzel bir ortam vardı. Biz orada bir aile olmuştuk her şeyden önce. Konservatuvar üniversiteye bağlanınca çok şey değişti. Koptu gitti her şey... Ayrıca biz o dönem derslerimize hep konservatuvarda çalışırdık; buna yaz tatilleri dahil. Şimdi saat 17.00’den sonra okula girmelerine izin vermiyorlar çocukların. Oysa düşünün bugün kaç kişinin evinde bir piyano, kontrbas var? Bizim zamanımızda da yoktu, bu nedenle konservatuvar bize olanak sağlardı. Bu 40 yılda mutlaka başınızdan komik bir olay geçmiştir? Geçmez olur mu? Örneğin bundan 20 yıl kadar önce Rusya’ya turneye gidiyorduk. O zaman orkestranın otobüsleri vardı Mercedes marka. O otobüslerin de bagaj kısmı otobüsün üstündeydi. Buradan yola çıktık, havaalanına gittik. Bagajlar verildi, uçağa bindik Moskova’ya indik. Otele geldik, bir de baktık ki 3 arkadaşımızın bavulları yok. Ne iş derken, öğrendik ki biz otobüsle havaalanına gelirken rüzgârdan uçmuş. (Gülüyor) Gece konser de vardı. Ne yapacağız derken, Rusların orkestrasından kıyafet temin ettik. Bir arkadaşımız vardı Selim Öğüt diye, ufak tefek, viyolonselci. Rus orkestrasında da ufak tefek adam bulmak zor tabii. Ona bir kıyafet vermişler, konser sırasında dikkatimizi çekti. Selim’in giydiği ayakkabının arkasında 2 parmak boşluk oluşuyor. (Gülüyor) Bir frag vermişler, üzerinden yerlere değin uzanıyor. Çok gülmüştük, bir süre aramızda dalga geçmiştik. ¦ ‘Seviyorum müzisyenliği’ ¦ Konservatuvarda okurken, Sizce kim iyi saksafon, klarnet çalıyor? Hüsnü Şenlendirici’yi beğeniyorum ben, bazıları eleştirse de... Tabii o klasik müzik icra etmiyor belki ama bugün klarnetin, saksafonun tanınmasına aracılık etti. Bence iyi de etti. Ahşap heykeller şekillenmeye başladı Çankaya Belediyesi tarafından “Çankaya Yazı” etkinlikleri kapsamında düzenlenen “Uluslararası Heykel Sempozyumu”nda sanatçıların yaptığı heykeller şekillenmeye başladı. Heykeltraşlar, seçtikleri ahşapların kabasını atölyede alıp, Sakarya’ya gelmeye hazırlanıyor. “Çankaya Yazı” etkinlikleri, belediyece, “kent merkezine can katmak, yaz aylarında başkentte kalmak zorunda olan Ankaralılara, sanatın taze soluğuyla nefes alabilecekleri mekânlar oluşturmak” amacıyla düzenleniyor. Sakarya Caddesi’nde 4 yıldır halka açık alanda gerçekleştirilen heykel sempozyumunda bu yıl ahşapların şekillendirilmesi işi belediyenin atölyelerinde gerçekleştiriliyor. İlk keski darbelerini sempozyumun açılış günü Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık’la birlikte yapan sanatçılar, ilk etaptaki şekillendirme çalışmaları hızar, elektrikli el testeresi ve benzeri aletler gerektirdiği için çevre sakinlerinin gürültüden tozdan etkilenmemesi için atölyede çalışmayı tercih ettiler. NEREDE NE VAR dek Ziraat Bankası Mithatpaşa Sanat Galerisi’nde. (417 84 58) M.C. Escher resim 5 Ağustos’a dek Cermodern Sanatlar Merkezi’nde. (310 00 00) Koleksiyondan karma resim 31 Ağustos’a dek Galeri Polart’ta. (439 14 80) Baskı Resmin Ustaları resim 13 Eylül’e dek Arete Sanat Galerisi’nde. (440 08 81) Yaz Karması resim 28 Eylül’e dek Atlas Sanat Galerisi’nde. (468 59 04) Yaz Karması resim, heykel, 30 Eylül’e dek Krişna Sanat Merkezi’nde. (418 02 53) Mustafa Ayaz resim 30 Eylül’e dek Mustafa Ayaz Sanat Galerisi’nde. (285 89 98) Ahmet Güneştekin resim yaz sonuna dek Güler Sanat’ta. (236 21 22) KONSER If Performance Hall’de, Zakkum’un vereceği konser, 19 Temmuz’da saat 00.30’da, Dengesiz Herifler’in vereceği rock konseri, 21 Temmuz’da saat 21.00’de. (418 95 06) EŞYA ARAYANLAR 2. EL kitaplarınız 0535 253 81 05 alınır. SATILIK KONUT SAHİBİNDEN Maltepe’de 3+1 5.katta yapılı daire 210.000 TL 0532 238 01 39 FİLM GÖSTERİMİ SERGİ Hatice Tabakoğlu Kütahya el sanatları sergisi 17 Temmuz’a dek Ankara Vakıf Eserleri Müzesi’nde. (311 49 25) Ufuk Tolga Savaş seramik 20 Temmuz’a Sahibi Cermodern Sanatlar Merkezi’nde, “Çılgın Bir Gece/Date Night” adlı filmin gösterimi yarın saat 21.00’de, “Aramızda Casus Var/Burn After Reading” adlı filmin gösterimi 24 Temmuz’da saat 21.00’de, “Aşk Dersi/An Education” adlı filmin gösterimi 31 Temmuz’da saat 21.00’de, “Yeryüzündeki Son Aşk/Perfect Sence” adlı filmin gösterimi 7 Ağustos’ta saat 21.00’de, “Zamana Karşı/In Time” adlı filmin gösterimi 14 Ağustos’ta saat 21.00’de, “Gir Kanıma/Let The Right One In” adlı filmin gösterimi 21 Ağustos’ta saat 20.00’de. (310 00 00) : Okan AKYÜREK : Kerim TAŞKAN : Osman ÖZER Telefon Eposta 16 Temmuz 2012 Pazartesi C M Y B C M Y B : Cumhuriyet Vakfı adına Orhan ERİNÇ Genel Yayın Yönetmeni : İbrahim YILDIZ Ankara Temsilcisi : Utku ÇAKIRÖZER Sorumlu Müdür : Miyase İLKNUR Sayfa Editörü Reklam Müdürü Satış Koordinasyon Yazışma Adresi : Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosu,Ahmet Rasim Sokak No:14 06550 Çankaya : 0312 442 30 50 : ankcum@cumhuriyet.com.tr : Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Basıldığı Yer : DPC Doğan Medya Tesisleri Dağıtım : YAYSAT Yerel ve süreli yayın Yayımlayan
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear