27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Cumhuriyet Ankara 245/13 Mart 2009 BujorHoinicFazılSay: “Hayırlı Damat”ile “HasEvlât”... B. Hoinic ve opera solistleri Karadeniz Konseri’nde Y Yans malar Şefik KAHRAMANKAPTAN sefik@kahramankaptan.com erel müziklerin, evrensel bir dille ele alınarak tüm dünyanın anlayıp dinleyebileceği biçimde bestelenmesi ülkemizde de, Cumhuriyet sonrasında yoğun olarak denenen, bilinen bir yöntem. Bunu genellikle “evin oğulları” yapar. Evde “yabancı damat” olarak bulunan biri yaptığında ise, işin değeri daha da artıyor. Ankara Operası koristlerinden Ayşe Bilal’la evlenip Türkiye’ye damat olan Romen besteci ve orkestra şefi Bujor Hoinic, 24 yıllık deneyimiyle artık “içimizden biri” olarak öyle bir “Karadeniz Rapsodisi” besteledi ki, Rizeliler başta olmak üzere tüm Karadenizliler de beğendi, yabancılar da! Ben de özellikle kemençe ve tulumun birer solo çalgı olarak kullanıldığı yapıtı ilginç, renkli bir çalışma olarak değerlendiriyorum, “Bir daha dinlemek ister misin?” diye sorarsanız, cevabım “evet” olur. Ortalama bir dinleyici için, “insanda yeniden dinleme arzusu uyandıran müzik, iyi müziktir” benim tanımımca. Karadeniz Rapsodisi’ni bestecinin yönetimindeki Ankara Opera Orkestrası’ndan dinledik. Kemençede Mehmet Çıracı, tulumda ise genç konservatuvar öğrencisi Volkan Aslan vardı. Genel Anadolu ezgileri içinden geçerek Karadeniz horonuna ulaşan Bujor Hoinic’e yapıtı Rize Dernekleri Federasyonu ısmarlamıştı. Kendilerini bu girişimlerinden ötürü kutluyorum. Her yöremizin sivilgönüllü kuruluşlarından bu tür girişimler gelse keşke. Geçtiğimiz yıllarda Ankaralılar Vakfı, Ankara türkülerini çokseslendirtmiş, Murat Karayalçın da belediye başkanlığı döneminde beste siparişleri vermişti. Bunlar kalıcı işler. ‘ROMEN DAMAT’TAN MEMNUNUM Rize’nin 91. kurtuluş yıldönümü anısına düzenlenen konserin programı rapsodiden ibaret değildi. Bujor Hoinic “Ben Seni Sevduğumi”, “Oy Trabzon”, “Karadeniz Türküsü”, “Galevera Deresi”, “Asiye”, “Divâne Aşık Gibi” türkülerini de çokseslendirmiş, aynı işlemi Azerî “Yalgızam” ve “Aygız” için de yapmış, Ulvi Cemal Erkin’in Köçekçe’sini de programa koymuştu. Türküleri sop rano Feryal Türkoğlu, mezzozoprano Zeynep Halvaşî, tenor Aykut Çınar ile basbariton Mithat Karakelle, gayet duygulu ve başarılı biçimde seslendirdiler. Zaten Halvaşî ve Çınar o yörenin çocuğuydu. Konserde hep rahmetli tenor, sevgili arkadaşım Ömer Yılmaz’ı andım, Ziganalı olan ve çalışmalarını bir yandan operaya, bir yandan da türkülerimizin operatik yorumla tanıtılmasına adayan Ömer’i yitireli 7 Nisan’da tam üç yıl olacak. Operacılardan her türkü dinleyişimde anıyorum onu. Bu konserde de ruhu şâd olmuştur. Peki “Romen damattan memnun musun?” diye sorarsanız, kendi hesabıma memnunum. Çünkü kızımızı hoş tutuyor. Bilkent’te hocalık yaparak başta oğulları Artun olmak üzere pek çok genç besteci yetiştirdi. TerciKorad Gitar İkilisi için konçertolar yazdı. Operada gereksinim duyulduğunda şef olarak her müdürlüğün yardımına koştu. Başkent Oda Orkestrası gibi amatör bir kuruluşu boş bırakmadı, çalıştırdı, konser verdi. Bu topraklar esinli orkestra ve kadınlar korosu için “Angora” poemi, koro ve orkestra için “Gordion” kantatı gibi yapıtları da bulunuyor. Daha ne olsun? Romenler de memnun Bujor Hoinic’ten... 24 yıldır burada ama bağlarını kuvvetlice koruyor, ülkesi için de eserler yazıyor. En son Obua Konçertosu’nun prömiyeri bir dönem Bilkent’te de çalan Adrian Petrescu tarafından yapıldı... Son konserinden hemen önceki günlerde de Romen Dışişleri Bakanlığı tarafından, ülkesini Türkiye’de başarıyla temsil ettiği, bir kültürsanat köprüsü oluşturduğu için “Kültür Elçisi” ilan edildi. Romanya’nın Ankara Büyükelçisi Ion Pascu tarafından, yakın dostlarının bulunduğu sade bir törenle kendisine bu konudaki diploma sunuldu. benim anımsadığım Boğaziçi ve Bilkent Üniversiteleri “Onursal Doktora” unvanı vermişti. Geçtiğimiz akşamı da, yaptırıp devlete armağan eden hayırsever in adını taşıyan Bolu’daki İzzet Baysal Üniversitesi’nde Fazıl’a Rektör Prof. Dr. Atilla Kılıç, kendi elleriyle onursal doktoranın ak cüppesini giydirdi. Başta Ahmet Say olmak üzere Ankara ve İstanbul’dan pek çok dost bir araya geldik bu tören için Bolu’da... Tek eksiğimiz, Işık Kansu ile birlikte bu törene katılmayı planlayan Mustafa Balbay’dı. Mustafa malum biçimde zorla götürülüp tutuklatılınca, Işık da gelememişti. BİR DÜNYA SANATÇISI Fazıl’a onursal doktora verilmesi Eğitim Fakültesi Müzik Bölümü’nce önerilmiş, Senatoda kabul edilmişti. Müzik Bölüm Başkanı, Anadolu Güneşi topluluğunun kurucusu ve kemancısı Doç. Uğur Alpagut’un konuşmasında vurguladığı şu nitelikler, kimilerinin Fazıl’ı niye sevmediğinin de gerekçesi gibiydi âdeta: “Say’ın özgün vasıfları, kendini sürekli yenileyen, sürekli yeni projeler üreten, kendi alanında daima ‘ilkler’i ortaya koyan bir sanatçı profilini sergiler. Fazıl Say, müzikteki anlatımıyla yetinmeyip, insanlığın ve özellikle yurdunun sorunlarına çözüm arayan bir sanatçı olarak halkımızın gönlüne yerleşmiş, bugüne kadar Edirne’den Diyarbakır ve Erzurum’a, Samsun’dan Hatay’a kadar 37 ilimizde verdiği konserlerde, besteci ve piyanist olarak sanatını halkla bütünleştirmiştir. Fazıl Say’ın müzikte öne çıkardığı göstergeler, halk müziğimizin, hatta âşık geleneğimizin temalarına yönelmek; divan musikimizin usulleriyle klasik müziğin ritmik sistemini birleştirebilmek; kendi eserlerinde ney, kudüm, darbuka, bendir, köy davulu gibi geleneksel çalgılarımıza piyano ile birlikte yer vermek; klasik müzikle caz sanatını kaynaştırabilmek; Amerika’dan Güney Afrika’ya, Asya’dan Güney Amerika ve Avustralya’ya, Avrupa’dan Uzakdoğu’ya kadar bütün kültürlere yakınlık göstermek; ve bilgisayar teknolojisiyle piyanistliği birleştirebilmek gibi ‘ilk’lerdir.” Simgesel cüppeyi giyip, içten ve özlü şükran konuşmasını yaptıktan sonra verdiği resitali, piyanonun hemen arkasında çember biçiminde konuçlanmış müzik bölümü öğrencileri adeta “cezbe” halinde dinlediler. Âşık Veysel’in ruhunu Fazıl’dan daha çok ve sık şâd eden var mıdır, bilemiyorum. Fazıl yıllık ortalama 160 konserin arasında beste yapmayı da kesintisiz sürdürüyor, hem de büyük bir aşkla... Sabah kahvaltıda lâflıyoruz biraz. “İstanbul” başlıklı bir senfoni besteliyor bugünlerde, Ekime tamamayacak... İlk seslendirmesi Alman WDR Senfoni Orkestrası’nca yapılacak. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinliklerine yakışır bir proje ama orası çok karışık. Hükümetin adamı her şeye itiraz ederek çalışmaları sekteye uğrattığı için, sivil toplum temsilcileri istifa etti geçenlerde. Daha AKM’ye çivi bile çakılamadı! Bu karışık ortama karşın, Fazıl “hükümet kurumlarıyla işyapma konusunda çok tedbirli” davranarak çalışmasını sürdürüyor. Ne de olsa, bizim Evin İlyasoğlu’nun dediği gibi “dünyanın ortasında bir Türk ve Türkiye’nin ortasında bir dünya sanatçısı” O... FAZIL’IN HAKKI FAZIL’A Gelelim “has evlât” Fazıl Say’a... Onu yurt sevgisi ve açıksözlülüğü nedeniyle bu ülkeden kovmaya kalkışanlar bile oldu ama Fazıl cebinde ayyıldızlı lacivert “turistişçi” pasaportu, Türkiye’nin dünyada tanıtımına büyük katkıda bulunmayı sürdürüyor. Fazıl’a bugüne kadar Bolu’da Fazıl Say’a onursal doktora töreni 18
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear