29 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

20 HAZİRAN 2008 CUMA Uğraş DurmuşYusuf Çamalan: Yeni Çokseslilikte ‘İmece’ ve ‘Taşların Sessizliği’ Uğraş Durmuş, İmece ve Koro Modal üyeleri Yansımalar Şefik KAHRAMANKAPTAN [email protected] anatta gelenekle çağdaş anlayışı birbirine düşman göstermeye çalışanların yüzünü kızartacak bir çalışmanın daha tanığı olduk... Bilkent MSSF’nde öğretim görevlisi, yüksek lisansını yaptığı Hollanda’da çeşitli ödüllerin sahibi genç besteci S. Uğraş Durmuş’un (d.1978), son çalışmalarını dinlettiği bir “kompozisyon konseri”ydi bu. Durmuş’u genel olarak “yeni müzik” diye adlandırdığımız, anlaşılması için biraz gayret sarfedilmesi gereken, klasik anlayışa bağlı olmayan, iyiye denemesınama yöntemiyle geliştirilerek ulaşan, belirgin kuralları olmamakla birlikte zaman içinde kendi kurallarını oluşturmaya başlamış müzik türündeki çalışmalarıyla tanıyoruz. Bu tür, ezgisel müziğe alışkın kulaklarca henüz benimsenmemekle birlikte akademikentellektüel çevrelerde hem izleniyor hem tartışılıyor. 21. yüzyılın müziğinde ezgisellik dinleyici ve icraNaif yontucu Yusuf Çamalan S cılar açısından yaşamını sürdürüyor ancak besteciler ezginin akışından çok, sesin fiziksel özellikleri, yoğunluğu, değişik tınılardaki çalgıların birlikteliği gibi konuları araştırıyorlar. Uğraş Durmuş da makamsal müziğimizi, geleneksel Türk çalgılarıyla Batı çalgılarını, kendine özgü biçim anlayışı içinde yoğurmaya çalıştığı bir programla karşımıza çıktı. Ara sesleri de söyleyecek bir gönüllü koro oluşturulmuş ve adı da Koro Modal (Makamsal Koro) konulmuştu. Programın akışı İkili Muhayyer Kürdî Taksim’le başlatılmış, Saba Ney Taksimi ve Hüseynî Kanun Taksimi’yle geçişler sağlanmıştı. Durmuş’un sopranopiyano, klarinetpiyano, koro için parçalarını dinledik. İçlerinde özellikle Yunus Emre’nin “Yine yüzünü gördüm” dizeleri üzerine yapılmış koral beste dikkati çekiciydi. Ama esas örnek çalışma konserin sonunda seslendirilen “İmece” başlıklı kanun, ney, klasik kemençe, tanbur, klarinet, keman, viyolonsel ve vurmalı çalgılar için müzikti. Durmuş, bizim çalgılarla Batı çalgıları arasındaki dengeyi sağlamak için volümden çok ses rengine dayalı Türk çalgılarını ön sıraya, Batı çalgılarını ise ikinci sıKartal raya koyarak orkestrayı yerBaşlı leştirmişti. Bu parçada maKibele kamsal müziği yer yer birebir, yer yer deforme edilmiş biçimiyle ve yeni yaklaşımla işittik. Salt yeni müziğin ses oyunlarını da kullanmıştı besteci. Ortaya geleneksel ve çağdaşın dostça dayanışması içinde kendine özgü bir sentez çıkmıştı. Yapıtın adındaki “imece” kavramının, seslendirme çalışmasının da özünü oluşturduğunu görmek doğrusu çok memnuniyet vericiydi. Bilkent’in içinden orkestracısı, öğrencisi, hocası seslendirme için biraraya gelmiş, kendilerine dışarıdan bazı arkadaşlarıyla geleneksel sazların ustaları da katılmıştı. Bu özverili kadroyu burada saymadan geçemeyeceğim: Tahir Aydoğdu (kanun), Cihat Gencer (ney), Didem Aydemir Tuncer (klasik kemençe), Aydemir Tuncer (tanbur), Ayşegül Kabal (klarnet), Nazlı Avcı (keman), Yiğit Ülgen (viyolonsel), Can Ünlüsoy (kudüm ve bongo), Gökçe Çağlar (solo soprano), Eren Başbuğ (piyano), Çiğdem Aytepe, Ece Delikçi, Gökçe Altay, Eda Özer, Atilla Çağdaş Değer, Serkan Acar, Ömer Com ba, Engin Deniz Tanır, Oğuz Mert Doğan (Koro Modal). Bu konserin “örnek” alınacak bir yanı da “dayanışma”nın sözde kalmayıp yaşama geçirilmesiydi. Uğraş Durmuş’un üyesi bulunduğu Besteciler, Orkestra Şefleri ve Müzikologlar Birliği’nin (BESOM) başkanı, değerli bestecimiz Muammer Sun (d. 1932) ile genç üyelerden pek çoğu dinleyiciler arasındaydı. Besteciyi, imece üyelerini, dayanışmacılarını gönülden kutluyorum. TAŞLARIN SESSİZLİĞİ Bu “yeni” çoksesliliği nasıl merak, dikkat ve sonunda da zevkle dinlediysek, “Taşların Sessizliği”ni de ilgi ve keyifle seyrettik. “Taşların sessizliği”, bir emekçinin, “naif yontucu” Yusuf Çamalan’ın (d.1958) ilk kişisel sergisinin adı... Emekçi nitelendirmemiz, taşa emek verdiğinden değil, Batıbirlik Konut Yapı Kooperatifleri Birliği’nde işçi olarak çalışmasındandır. Çevresi Hititler’den kalma kabartma ve heykellerle dolu ÇorumBoğazkale’nin Yazır köyünde doğan Yusuf Çamalan, daha küçüklükten itibaren “taş”a karşı bir sevgi duymuş. Beğendiği taşları toplar, “çul”un içinde eve taşımaya çalışırmış. Ailesi de bu meraka hoşgörüyle bakar, ona yardımcı bile olurmuş. Gel zaman git zaman, ilkokul mezunu bir “vasıfsız işçi” olarak geçimini sağlamaya çalışırken 1993 yılında heykeltraş Mehmet Aksoy’la tanışmış, onun atölyesinde bir süre gene işçi olarak çalışmış ama önünde de “taş sevgisinin yontuya dönüştürülmesi” ufku açılmış. Tam bir naif bizim Yusuf... Ne tarihin ne bir ekol veya sanatçının mukallidi... Tümüyle kendi sezgileri, duyarlılığı ve gözlemleriyle, hâttâ el yordamıyla yontuyor heykellerini... Konuları köyünden, mitolojik söylencelerden, günümüz gerçek ve olaylarından esinli... Örneğin; “tsunami” ve “dağcılar” heykelleri bu anlamda çok özgün. Kartal başlı Kibele, yunuslar, daha niceleri, hepsi özgün.... İlginçtir, çoğu heykelin kâidelerini de taştan yontuyor... Kimilerinde heykelkâide bir bütün, kimilerinde ayrı ayrı... Serginin küratörü İbrahim Karaoğlu’nun “Son Hititli” diye nitelendirdiği bu naif yontucunun sergisi Ümitköy 8. Cadde No: 111’deki Batıbirlik Sanat Galerisi’nde 28 Haziran’a kadar açık. 18
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear