Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
31 AĞUSTOS 2025
4
Bir roman değil
bir yaşam
Kuşakları büyüten yazar Gülten Dayıoğlu, 90 yıllık ömrünü ve direnişini kitabında topladı.
imi yazarlar vardır, sadece
u Fadiş ile başladığınız yolculuk, yıllarca
kitaplar yazmazlar; bir okurla birlikte evrildi. Peki bu kadar yıl
milletin çocukluğuna sonra, Fadiş’in ardından yeniden kaleme
sarılma ihtiyacı nasıl doğdu? Bende
sesiyle, sözüyle, kalemiyle
Kalmasın’ın yazılma motivasyonu neydi?
K dokunurlar. Gülten
Fadiş okurları acının, sevincin,
Dayıoğlu, işte bu yazarların en ön
umudun, neşenin tadına, elle tutulup
saflarında yer alır. Onun kaleminden
gözle görülürcesine vardılar. Çünkü
dökülen her cümle, çocukların büyüme
ben kitabı yazarken hep öylesine gerçek
sancılarına, gençlerin düşlerine,
GÜVEN
bir konumdaydım. Bu nedenle hepsi de
annelerin suskunluğuna temas eder.
BAYKAN
Fadiş ve Hasan’la özdeşleştiler. Beni en
“Fadiş” gibi bir romanla, yalnızca bir
çok sevindiren, kent kökenli çocukların
karakter yaratmadı yaralı ama direngen
da Fadiş’i içtenlikle bağırlarına basmasıydı.
bir çocukluk halini ölümsüzleştirdi. Bugün, 90’ına
Bu nedenle “Fadiş sen misin”, “Fadiş kız,
yaklaşan bir bilgelikle okurlarının karşısına bir kez
buruk geçmişten 2025’lere kadar neler yaşadı”,
daha çıkıyor Dayıoğlu. Bu kez elinde bir roman
“Çocukluğunda olduğu gibi epey bir zaman tepe
değil, bir yaşam var: “Bende Kalmasın”. Bu kitap,
üstü, yüz üstü mü, yoksa tırmanışla mı geçti.
yıllardır sorulan “Fadiş sonra ne yaptı” sorusuna
Tırmandı da nerelere gelebildi”, “Tüm bunları
verilen samimi, yer yer sarsıcı ama her satırıyla
nasıl başardı” gibi sorularla kuşatılıyordum.
sahici bir yanıt. Dayıoğlu ile yazmak, hatırlamak,
Ben 1971’de başlayan bu sorulara alışkındım.
direnmek ve helalleşmek üzerine konuştuk.
Onlara çokluk şu yanıtı veriyordum: “Bir gün
u Çocuk ve gençlik edebiyatının öncü kalemlerinden
sorularınızın yanıtını içeren, tüm yaşamımı sizler
biri olarak kuşaklar boyu okurlarla güçlü bir bağ
için yazacağım.” Bende Kalmasın’la sözümü
kurdunuz. Sizce bir yazarın yıllar içinde değişmeyen
yerine getirdim.
ama dönüşen bir okur kitlesiyle ilişkisi nasıl kurulur,
nasıl sürdürülür?
GÖKYÜZÜNE KEMENT ATAN KIZ
Okur kuşakları arasındaki dönüşüm, yazarın,
u Bu kitapta kırklı yıllardan itibaren Türkiye’nin
çocuğa görelik, gence görelik ilkelerinden hiç
toplumsal dokusuna dair gözlemler de var. Bende
kopmamasıyla gerçekleştirilebilir. Kuşaktan
Kalmasın’ı yazarken bireysel hatıralarınızla
kuşağa okurlar kitabı okurken bu ilkeleri algılar.
toplumsal hafızayı nasıl dengelediniz?
Yazarın yeni kitaplarına o algıdan edindiği
Toplumsal hafızayı, gözlem izlenim, araştırma,
adeta bir yaşam iksiri oldu. değil, kendimi bileli yaşam biçimi edindim.
izlenimler ve güvenle yaklaşır.
aşamalarından geçirerek, belleğimdeki anıları,
u Özellikle “fırındaki bebek”, “kayıp Fadiş” ya u Son olarak, Bende Kalmasın hem edebiyatla
derli toplu okurlarıma sunmaya özen gösterdim.
u Eserlerinizin merkezinde hep çocuklar vardı ama
da “yatağı olmayan kız çocuğu” gibi bölümler çok hem yaşamla helalleşen bir kitap gibi duruyor. Bu
İki yıl dolu dolu süren bu çaba sonunda, ereğime
bu çocuklar, yalnızca yaşları küçük karakterler değil,
sarsıcı. Tüm bunları yazarken içinizde en çok neyle kitabın sizde bıraktığı duygu ne oldu?
aynı zamanda büyük acılarla büyüyen bireylerdi. Sizin ulaştığıma inanarak, kitabı yayınevine götürdüm.
yüzleştiniz? Bu kitap sizin için bir tür içsel arınma
İçimden gelen güçlü bir dürtüyle son bir
için çocukluğu anlatmak ne anlama geliyor? Deneye yanıla, yüzleşe yüzleşe bu günlere
mıydı?
paylaşım daha ekleyeceğim izninizle: Ece, Defne,
Çocukluk herkesin başından geçen bir evre. eriştim. Bu kitap, tüm yaşamımla yüzleştiğim
Kitabın bende bıraktığı duygu, yaşam boyu
Güneş Gülten adlarında 20’li yaşlarını aşmış,
Kiminin anneli, babalı, nineli, dedeli, ağabey bir can gibiydi. Kimi yerde üzüldüm ciddi
tadına doyamayacağım iç rahatlığı oldu.
yükseköğrenimle tamamlayıp, elleri ekmek tutan
ve ablalı bir çocukluğu oluyor. Kimilerinin ciddi. Kimi yerde sevinip gönendim. Yazarlıkta
Annemin dediği gibi gökyüzüne kement atan
torunlarımı da anmadan geçemeyeceğim. Biraz
arap saçı gibi karma karışık yaşamları. kazandığım başarılar maddi manevi omurgamı
kız olarak, her şeye karşın yaşayıp bu günlere
övünerek de olsa “Ne mutlu bana” demekten
Çocukluk, yetişkinliğin temelindeki köşe taşı oluşturdu. Dik durmayı öğrendim. Hele ki iki
erişmek. Toplum tarafından sahiplenilmek.
kendimi alamıyorum. Cumhuriyet kadını
bence. Çocukluğu anlatırken insanı insan kılan oğlumuzun büyümesini izlemek, sabırla çalışan
Saygın ortamlarda, yerli, yabancı, değerbilir
olarak son sözüm: 90 yaşımda elde ettiğim
ilkelerden yola çıkıyorum. Acılar, sevinçler, ve ailemizi yeniden ayağa kaldırmayı başaran
kişi ve kurumlar tarafından ödüllendirilmek.
içsel dinginliği giderayak, Türkiye’m için elde
coşkular, umutlar ve tam anlamıyla çocuk olmak sevdiğimin çabalarına tanık olmak... Ve 322’nin
İçsel arınma bilincini, sadece bu kitabı yazarken
edebilsem öte yakaya gözlerim açık gitmeyeceğim.
kavramlarıyla dokuyorum. başarılarıyla gururlanmak... Bunlar, benim için
İZMİR’İN ÖNEMLİ İLÇESİ, BİRÇOK DÖNEMDEN İZLER TAŞIYOR
Bergama’da tarihin
ORHUN
katmanlarında yürüyüş ATMIŞ
okaklarında yürürken kafanızı tıp ve sağlık tanrısı Asklepios’tan alan bu bir tur atabiliyorsunuz, İskenderiye’deki
kaldırdığınızda karşı tepede yapıda hastalar su, çamur, şifalı otlar ve kütüphaneden sonra dünyanın en büyük ikinci
önce sadece birkaçı ayakta duran telkin gibi yöntemlerle tedavi ediliyordu. kütüphanesinin ayakta kalamayan kalıntıları
sütunlar gözünüze çarpıyor, Rüyaların yorumlanması ve hastaların hüzünlendiriyor. Çoğu yapı yabani otların
S sonra ne kadar dik olduğuna psikolojik olarak iyileştirilmesi de tedavinin arasında, Bergama Akropol’ü bana kalırsa
şaşırdığınız bir antik tiyatro. Yürüyüşünüzde önemli bir parçasıydı. Kent merkezinden büyük bir restorasyon çalışmasını sonuna
ilerlerken kırmızı tuğlalarıyla dikkat Asklepion’a, iyileşmek için gelen hastaların kadar hak ediyor. Bugün üzerinde “Zaman
çeken devasa bir tapınakla, yani Kızıl kullandığı “Kutsal Yol” adı verilen bir yol yolculuğu” yazan ekranlar ve levhalar
Avlu ile karşılaşıyorsunuz, büyüklüğüne vardı. İçinde tapınaklar, tedavi (uyuma) çalışmıyor, üzerlerine isimler yazılmış,
şaşırıyorsunuz. Antik dönemin en görkemli odaları, havuz, kütüphane ve bugün yürüdüğünüz yollardaki kimi tahtalar
yapılarından biri olduğu kesin, bir de beyaz dahi oyunların sahnelendiği bir tiyatro çürümüş, ayağınız boşa basıyor. Yine de
mermerli yapıların hâkim olduğu o dönemde bulunuyordu. Asklepion sadece bir hastane bunlar gözünüzde canlandırmaya çalıştığınız
kıpkırmızı bir eski pagan tapınağının nasıl değil, aynı zamanda antik tıp biliminin ve antik kentin kalıntılarından etkilenmenize
gözüküyor olabileceğini hayal edin... felsefesinin geliştiği kutsal bir merkezdi. Eğer engel değil.
Yürüyüşümüz hâlâ ilçenin şu anki Bergama’daysanız Asklepion’la ilgili birçok Bu tepede Bergama’yı 360 derece
merkezinde sürüyor. Bergama’nın havası şehir efsanesi duyacaksınız. izleyebiliyorsunuz. Aşağıdan bakarken
Akropol
sıcak, bir çınarın altında soluklanmaya çalışan gördüğünüz sokakları bile ayırt edebilirsiniz.
TARIHIN BÜYÜK KRALLIĞI
insanların arasındaki yerinizi alıyorsunuz. Bugünkü ilçe merkezini izlerken biraz daha
Asklepion’un bulunduğu tepeden, yazının
Burası Çınarlı Kahve, bugünkü Bergama’nın ilerde daha minik tepeler gözünüze çarpıyor
başında söz ettiğimiz o etkileyici antik kentin
bir nevi nabzının attığı yer; genci, yaşlısı ve ve evet, onlar da tümülüsler. Bergama’da
konumlandığı Kale tepesine sıçrayalım...
turistiyle burada dinleniyorsunuz. Yeterince bulunan dinsel ve sosyolojik birçok yönü olan
Yüksek bir tepe, bugün ulaşımı yol ve
soluklandıysanız dar ara sokaklar sizi kendine tümülüsler, antik dönemin gömü geleneğinin
teleferikle sağlanıyor. Girişi biraz aşağıda
çekiyor, Bergama’daki tarihi dokunun daha Hellenistik dünyadaki nadir örneklerinden
kalıyor, hediyelik eşyacılar ve kafeyle
yeni ve önemli bir parçası olan Arasta’ya biri. Kentin anıtsal görünümünü pekiştiren
vedalaştıktan sonra tahta döşemelere basarak
yöneliyorsunuz. Bu tarihi Osmanlı çarşısı en önemli öğelerden. Gerek Hellenistik
sağlı sollu kalıntıların arasında “Şu an keşke
geçmişte pabuççular, semerciler, sepetçiler gerekse Roma dönemi Bergama’sında soylu
zamanda yolculuk yapmış olsaydım” diye
gibi farklı zanaat dallarından esnafın ve zengin aileler tümülüsler şeklinde görülen
düşünmeden kendimi alamıyorum.
bulunduğu bir ticaret merkeziydi. Bugün hâlâ gömü geleneğini sürdürmüşler. Bu nedenle
Akropol, antik Pergamon kentinin
canlı bir çarşı Arasta. Bergama’nın çevresinde birçok tümülüs
en yüksek noktası ve tarihin en önemli
bulunuyor.
ÖLÜMÜN GIREMEDIĞI YER
arkeolojik alanlarından biri. Dik bir tepe
Arkasında bugün baraj gölü bulunan
Ara sokaklarda kaybolduğunuzda karşınıza üzerine kurulmuş olması sayesinde, sadece
Akropol’e çok uzaklardan basınçla su
tek başına duran bir minare çıkıyor. muhteşem bir manzara sunmakla kalmıyor,
taşınıyordu. Bu taşıma için inşa edilmiş
Çamlı Kahve
Bergama’nın tarihinden günümüze kalan tek aynı zamanda dönemin mühendislik
bir su kemeri bugün de hâlâ görülebiliyor.
Selçuklu eseri olan minare, diğer camilerin ve mimari becerilerini de gözler önüne
Akropol’deki arasında dolaşabildiğiniz,
minareleri kadar yüksek değil ama mimari seriyor. Kalıntıların açıklamalarının yer
tarihi yapıları arasında Athena tapınağı,
açıdan farkını hissettiriyor. O civarlarda aldığı yazılarda bu mühendislik ve mimari
Trajan tapınağı, kraliyet sarayları ve agorayla
bir ara sokaktan uzağa baktığınızda bu kez detaylardan da söz ediliyor.
birlikte bugün Almanya’da bulunan Zeus
tarihte daha geriye gidiyorsunuz, yine sadece Akropol, Hellenistik dönemde özellikle
sunağının temeli yer alıyor. Akropol, hem
kalıntı halinde olsa da bir kapı... Bu kapı Attalos hanedanı zamanında büyük
Hellenistik hem de Roma mimarisinin en
Bergama’nın en önemli tarihi yapılarından bir gelişim göstermiş ve daha sonra
güzel örneklerini bir arada barındırmasıyla,
biri olan Asklepion’un girişini oluşturuyor. Roma döneminde de önemli yapılarla
tarihe meraklı herkes için mutlaka görülmesi
“Ölümün giremediği yer” diye anılan zenginleştirilmiş. Buradaki yapılar,
gereken bir yer. İzmir’in geçmişindeki en
Asklepion, en başta bahsettiğimiz tepede şehrin hem siyasi gücünü hem de kültürel
önemli kentlerden biri. Bugün daha fazla
yer alan Akropol’le birlikte Bergama’da
zenginliğini simgeliyor.
ilgi görmeyi ve bakım yapılmayı bekliyor.
görülmesi gereken yerlerden. Dönemin
Burası da devasa bir kompleks, tahta yolları
Gelecekte tarihe daha fazla değer verilmesiyle
Dünyanın en dik, 10 bin kişilik Akropol tiyatrosu.
en önemli sağlık ve şifa merkezi. Adını,
takip ederseniz Akropol’ün çevresinde tam
daha fazla parlayacağı kesin.