17 Kasım 2025 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

gezintisi 9 saıkm 2025 4 Kafka’yla Prag Karlsbrucke p rag aat 12’ye 5 var. İnsanlar, nehre yakın havasız ve rutubetli iki odalı bir eve 11 numaradaki birahane, Wenzel alanına yakın. Café l ouvre Ahmet Arp Ad eski belediye binasının taşınır. İşte o yıllarda hastalığı ilerler. Belki de Hafiften bir yağmur başlıyor. Prag’a gelip de U önünde toplanmış, küçük ilk kez terk eder Prag’ı, uzun süre için. Viyana Fleku’ya uğramamak olmaz. heykellerle süslü kuledeki yakınlarındaki Kierling’e tedaviye yollanır. 1924 Na Bojisti Caddesi’ndeki U Kalicha’nın Kafka’nın S 400 yıllık Astronomik yılında, 41 yaşında orada ölür. Prag’ın Zelivskeho önünde insanlar yine kuyruk olmuş “Aslan Asker anıtı Saat’in çalmasını bekliyorlar. Az Mahallesi’ndeki Yeni Yahudi Mezarlığı’nda Şvayk”ın birahanesinin önünde. Yazar Jaroslav sonra küçük pencereler açılacak, yatıyor. Haşek buranın devamlı müşterilerindendi. çanlar çalacak, tarihi figürler peşpeşe Birkaç adım sonra eski gettonun tam Dostu yazar Egon Ewin Kirsch’le U Kalicha’da geçecek. Fotoğraf makineleri, akıllı ortasındayız. Sokakları dar, karmakarışık, bakacağını şaşırıyor. Birkaç adım çekerlerdi kafayı. Ünlü tiyatro oyununda köpek telefonlar ayarlanmış. Kulenin düzensiz. Bir Kafka heykeli. Heykeltraş Jaroslav sonra Paris Caddesi’ndeyiz. Geniş bir satıcısı Şvayk (Türkiye’de ilk kez 1963’te Genco karşısındaki lokanta, bar ve kafelerin Rona onu yaratırken “Bir Savaşın Tasviri” bulvar, ağaçlıklı. Burası yüzlerce yıl Erkal, İstanbul Arena Tiyatrosu’nda oynamıştı) masaları da dolu. Birden Arnavut öyküsünden esinlenmiş. Üç buçuk metre varlıklı Yahudilerin yaşamış olduğu Avusturya ordusunda savaşmak üzere askere kaldırımı yolda nal sesleri. Kara bir yüksekliğindeki kara heykelin içi boş, kafasız bir semt. Prag, insana Budapeşte ile alındığında, yakın dostu Voditska’ya, “Savaştan fayton görünüyor. Üstü açık. Atlar giysi. Omuzlarında bir insan oturuyor. Ayaklarının Viyana’yı anımsatıyor. Ne de olsa sonra saat altıda burada buluşmak üzere” diye veda kara, melon şapkalı faytoncu da. dibinde, çiçekleri çoktan solmuş bir çelenk. Az üçünün de geçmişi aynı monarşi. Paris eder U Kalicha’da! Yalnızca yolcuları beyazlar içinde. ötede eski ve yeni sinagoglar, iki saatli belediye Caddesi ve çevresindeki kocaman, Bira su gibi akıyor. Yarım litrelik kadehi Gelinle damat, ellerinde çiçekler, iki tarihi, süslü, yüzyıllık yapıların binası, 600 yıllık bir mezarlık. 1439-1787 boşalanın önüne garson sormadan bir dolusunu de küçük kız. Fayton kulenin önünde hemen hemen tamamı elden geçmiş, arasında buraya on binler gömülmüş. Mezarlık hemen sürüyor. Tezgâhtaki musluklardan aralıksız duruyor. Yakışıklı damat güzel gelinin bakımlı. Altlarındaki mağazalar Paris’i enine büyüyemediği için ölüler üst üste. 12 bin bira boşalıyor. Dikkat ediyorum, yedi saniyede inmesine yardımcı oluyor. Aynı anda aratmıyor. taş saymışlar. Tam bir karmaşa var dünyanın bir kadeh doluyor. Her akşam binlerce litre sert çanlar başlıyor çalmaya. Saat tam Az sonra sokaklar daralıyor. Franz bu en eski Yahudi mezarlığında. Gettodan bira susuzluk gideriyor. Az sonra dışarı çıkıyoruz. 12, insanlar heyecanlanıyor. Kafka’nın dünyasına çıkıp nehre doğru hızlı adımlarla yürüyoruz. Az Adımlarımız bizi IV. Charles Köprüsü’ne Eminim yüzlerce insan o anda giriyoruz. Güney sonra Karl Köprüsü’nün girişindeyiz, turistten götürüyor. Köprü her zamanki gibi dolu. yağmur birkaç bin fotoğraf çekiyor. Bohemya’dan gelip Prag’ın geçilmiyor. Beyaz denizci üniformaları giymiş kimseyi kaçırmamış. Tezgâhlarda eski Prag’dan Faytoncu elinde kocaman bir eski Yahudi mahallesine Afrikalılar el ilanları dağıtıyor. Vitava Nehri’nde küçük tablolar, kartpostallar, siyah- kafes, yanlarına yaklaşıyor. yerleşen Hermann Kafka’nın akşama yapılacak yemekli- beyaz fotoğraflar. oğlu Franz, tüm yaşamını Yeni evliler, kafesin kapısını müzikli geziye müşteri Yağmur yine hafiften çiselemeye bu Moldau kentinde geçirir. açıyor. Üç beyaz güvercin topluyorlar. Prag’da. Güneş başlıyor. Kartpostalcılarla ressamlar Hukuk öğreniminin ardından havalanıyor. Yükseliyorlar bir batmaya hazırlanıyor, karşı naylonları atıyor tezgâhlarının bir sigorta şirketinde çalışır. arada. Sivri kulelerden birine tepede yükselen Aziz Veit üzerine. Caz ve folklor müziği Babası bu arada Kinski tüneyip aşağıda olup biteni Katedrali’nin sivri kuleleri Kafka’nın yapanlar ise coşkuyla devam ediyor. Palas’ta kocaman bir kumaşçı seyrediyorlar. Bu işi daha önce arasında kıpkırmızı. Köprüde evi Kara saçlı, hafif kambur bir adam dükkânı açmıştır. Yahudilerin pek sık yapmışlar gibi. Belki satıcılar, ressamlar, müzisyenler, bütün gücüyle üfürüyor zurnasına. gettosu Josefov’un sokakları az sonra evlerine dönecekler. caz müziği ile dans eden Genç turistler hoplayıp zıplıyor. Kafka’nın dünyasıdır. Praglı yazarlar Yaroslav Yarın başka bir çifti mutlu etmek için yine buraya turistler... ş vayk Köprünün altından akıp gidiyor Haşek ve Yahudi Egon Erwin Kisch dostlarıdır. gelecekler! Çanlar susuyor. İnsanlar yavaş yavaş ‘ASLAN ASKER ŞVAYK’ Vitava köpüre köpüre. Max Brod’la da Café Louvre’da sık sık buluşur, dalıyor Prag’ın tarihi sokaklarına. Az sonra Wenzel alanındaki sohbet eder. Ancak Kafka hep bu çevrede kalmaz, Gün bitiyor, gece yarısına az KAFKA’NIN DÜNYASINDA Grand Hotel Europe’un kapısından içeri giriyoruz. Prag’ın başka semtlerinde, sokaklarında da yaşar. kaldı. İç avlular, arka bahçeler, kemerli salonlar, Büyük alana yürüyoruz, burası da kalabalık. Kafka burada okuma akşamları düzenlermiş. Yaşlı 1916 ve 1917 yıllarını Prag Kalesi’nin gölgesinde uzun koridorlar insan dolu. Çoğu tahta masalara piyanist Viyana ezgileri çalıyor. Barmenin uzattığı, Sıra sıra faytonlar, üstü açık tarihi otomobiller uzanan Simyacılar Sokağı, 22 numarada geçirir. oturmuş, yer bulamayanlar ayakta. Konuşuyorlar, gezdirecek müşteri bekliyor. Kocaman binalar, Elinizi uzattınız mı Ortaçağ’dan kalma “cüce” gülüyorlar. Herkes neşeli, kafayı çoktan bulmuşlar 13 bitkiden yapılan “Becherovka”ları bir dikişte boy boy yüksek sivri kuleler. İnsan nereye evlerin damına dokunuyorsunuz. Kafka, oradan fakat bağırıp çağıran yok. Kremecova Sokak içiveriyoruz... oyuncaklara göre eylemin sonucunu dediğimiz şey merkeze yaklaşmaktı ve bebe101 görmek için uzun bir zaman merkeze yaklaştıkça hızlanıyorduk. Sonunda gerekse de her seferinde hipnotize tıpkı o bilye gibi kara delikte yitip gidecektik. Merkezin hızı edercesine kendisine kilitliyor Zaman algımızın giderek hızlanması gözümü en artık çok koşturuyorum. Her Hatta alternatif olarak sunduğumuz kara delik. Öyle ki bilye delikte korkutmaz oldu bu fikir aklıma gelince. Belki şeye koşuyorum ve ancak bir hiçbir şeyi önemsemeden hep bilim yitip gidene kadar hayran hayran sadece algımız değil de hızlanan o bilye gibi ihtimal kuyruğundan yakalıyorum. merkezini seçiyor. Orada en sevdiği izliyorsunuz. biz de hızlanıyor ve merkeze yaklaştıkça adeta Genellikle sadece tozu kalıyor şey ise bizim “kara delik” diye heyecandan çıldırıyorduk. Yeterince hızlanırsam GÖĞE BAKMAK B avuçlarımın içinde, kovaladığım adlandırdığımız ortasında boşluk belki ben de sonunda yavaşlayabilirdim. Geçenlerde yüzerken bilim uçup gidiyor. Hep böyle miydi yoksa anne olan kocaman siyah bir yuvarlak. Suyun içinde akıp gittim, zamanın hiçbir müzesindeki o “kara delik” d ilş Ad olduktan sonra mı zaman beyaz tavşan, Bilim müzesindeki diğer çoğu şey şeye yetmemesi önemsizleşti. Bir daha bilim oyuncağını düşünüyordum. ben de Alice oldum? Oğlum da inadına gibi bu da sanat ve bilimin kesişim Çelebi müzesine gittiğimizde, (herhalde bir iki hafta Daha doğrusu önce zamanı yavaş sanki. Öylesine yavaş ki... Giyinmesi, kümesindeki o maviyle boyanmış içinde yine gideriz) “kara delik” oyuncağıyla düşünüyordum, sonra o oyuncağa uyuması, okula gitmesi... Her eylemimiz alana ait. oynarken Uzay’a bu fikrimden söz etsem mi? vardım. Göğe bakıyordum ve ağır çekimde oynatılıyormuş gibi. Belki de Umarım kendimi tutarım da bir şey söylemem. BİLİM VE SANAT zamanın yaşlandıkça nasıl da hızlandığını sadece bana öyle geliyordur. Hızın göreceliliği Kendi halindeyken de ışıl ışıl parlayan Bilim müzesinde nereye dönseniz aynı his: düşünüyordum. Benim “göğe bakma durağım” kanunu işte. Yolda bir an trenle yan yana nöronlarını gereksiz yere yakmak istemem. “Bu bir sanat mı yoksa sadece basite indirgenmiş sırt üstü yüzmek çünkü. Başka zaman durup gelirsiniz ve aynı hızda olduğunuz için sanki Bırakayım da o, yörüngenin en dışındaki halkada bilim mi? Nasıl bu kadar estetik görünebilir uzun uzun göğe bakacağım yok ama sırtüstü trenin penceresinden görünen yolcular size usulca salınsın. Nasıl olsa zamanı gelince o da ve neden duygularımı tetikliyor?” Belki de yüzerken buna mecburum. İyi ki mecburum. duruyormuş gibi gelir. Oysa hep beraber gidiş merkeze yaklaşıp hızlanacak. bilim ve sanat, sadece balosuna göre maske Kışları göğüm yarı olimpik yüzme halindesinizdir. Sonra ritim bozulur ve tren değiştiren bir Külkedisi’dir. En azından benim havuzunun tavanı oluyor gerçi ama hızlanır, içinde bulunduğunuz aracı geçer gider. için öyledir. Boşuna Arthur C. Clarke, Stanislaw “tavana bakma durağı” Turgut Uyar’ı Belki ben de hızımı oğluma göre ayarlasaydım Lem, İtalo Calvino, Phillip K. Dick, Douglas bile ağlatır. O yüzden hâlâ mevsim ve yavaşlayabilseydim hep yan yana giden Adams hayranı değilimdir belki. Bach’ın uzay yazmış varsayalım ve gökyüzüyle pencerelerden birbirimize bakar gülümserdik. mekiğinde şans eseri duyduğu ezgileri dünyaya devam edelim hikâyemize. Yüzmeyi Zamanın durduğunu sanırdık ama o bizim ileten bir astronot olması fikrinin bunaldığımda çok seviyorum. Nasıl bedenim bir süre dışımızda akar giderdi. O zaman oğlumun bu gökyüzüne bakıp huzur bulmamı sağlaması sonra suda olduğunu unutup kendi akışını yavaşlığı da beni rahatsız etmezdi. Ama olmuyor rastlantı olamaz. buluyor, düşüncelerim de kendi akışına işte. Okulun saati var, uykunun saati var, ilacın “Kara delik” diye adlandırdığımız oyuncak giriyor yüzerken. Geçenlerde işte yine saati var, kursların saati var… Var da var. Sanki ortasında küçük bir boşluk olan dev, siyah, hafif yüzüyordum ve zamanı düşünüyordum: onun aracı bozulmuş ben de çekiciymişim eğimli ve pürüzsüz bir yüzey. Bir bilye atıp Zamanın çocukken nasıl da geçmek gibi sürüklüyorum Uzay’ı durmadan. Oysa onun o boşlukta yitip gitmesini izliyorsunuz. bilmediğini ama artık, hele anne olduktan onun aracı o kadar tıkırında gidiyor ki. Hiç Bilyeyi yörüngeye paralel fırlatırsanız en sonra ardından atlı koşturur gibi nereye aksamadan... Sadece yavaş, bana göre. Yıllar dış çemberi tamamlaması uzun sürüyor ama yetişeceğini bilemediğini. Sonra yine önce “Sanki yaşlandıkça zaman daha hızlı merkeze yaklaştıkça yavaş yavaş hızlanıyor. bilim merkezindeki o “kara delik” akıyor” demiştim ablama, o da “Sen bir de Ve bu eylemince bir ses çıkarıyor bilye. Hem oyuncağı geldi aklıma. Nasıl da bilye çocuğun olunca gör” demişti. Haklıymış. endüstriyel hem de melodik. En dış yörüngede yörüngenin en dışındayken yavaş gidiyor, Geçenlerde Uzay’la yine bilim müzesine sessizce dönerken merkezdeki deliğe yaklaştıkça merkeze yaklaştıkça ivmeleniyordu. gittik. Sanırım bu 15. gidişimiz olmalı. Yine de hem hızı hem de sesi yükseliyor. Müzedeki diğer Belki biz de o bilye gibiydik, yaşlanmak her seferinde yeni bir heyecanla gitmek istiyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear