23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 MART 2021 5 Reha Erdem kariyeri ve de Türk sineması adına bir ilke imza attı ve Zoom uygulaması üzerinden bir film çekti Bir pandemi komedisi Güçlü bir oyuncu kadrosunun yer aldığı (Reha Erdem filmleri başka türlü olmuyor zaten pek), mizahı ve entrikası olan, dansı ve müziği de içeren dört başı mamur bir pandemi komedisi “Seni Buldum Ya!”. İnternet üzerinden ufak tefek işler çeviren bir adamın ve onun çevrimiçi olarak bağlandığı birbirinden farklı karakterlerin hikâyelerini anlatıyor. Oyunculardan Serkan Keskin, Nihal Yalçın, Taner Birsel, Tilbe Saran ve Tansu Biçer ile tıpkı filmde olduğu gibi Zoom üzerinden bir araya geldik. u Serkan seninle başlayalım istersen... Filmin hemen her sahnesinde varsın... Kameraya oynamaktan bir farkı var mı? Örneğin sen oynarken senin partnerin sana oyun veriyor muydu, nasıl oldu? SERKAN KESKIN: Oynadığım herkes, yıllardır izlediğim, sahnede de izlediğim, beraber de oynadığım, o kadar iyi tanıdığım insanlar ki... İki tanesi hocam, Tilbe hocam ve Bülent Abi... Sanki onlarla oynuyormuşum gibi bir hissim vardı, eminim herkeste de o his vardı. Yani hem çok enteresandı, çünkü karşınızda yönetmen var, kendinizi bırakıyorsunuz ve o size böyle yapalım şöyle yapalım Serkancığım diyor, hem karşınızdaki oyuncu oluyor hem yönetmen... Çok eğlenceliydi ya, çok farklıydı... Zaten böyle kötü bir dönemde evdeydik, o yüzden çok eğlenceli çok zevkliydi. KARANLIĞIN İÇİNDE OYUN u Peki, nasıl çalıştınız? TANER BIRSEL: Önce projeden söz etti Reha; senaryo geldi... Hakikaten naçar bir dönemdeydik, yani yaprak kıpırdamıyordu hayatımızda ve sağlık endişelerinin falan pik yaptığı bir dönemdi... Böyle bir can simidi gibi önüme attı diyeyim, böyle hemen yapıyoruz falan dedi... Bir de Reha’yı özlemişim çok. Senaryoyu ben yerlere düşerek okudum yani, çok çok güldüm. İyi bir pandemi parodisi kokusu vardı, bir de Reha’nın o keskin zekâsını, arkasına sakladığı gizli niyetlerini görüyorum ben orada, biraz onunla ahbaplığım olduğu için belki... Çok hoşuma gitti. Bir de kadroyu da görünce, üff, balıklama atladım. Bazen gülmekten çekemediğimiz anlar oldu. Eşim İlknur da asistanlık yaptı burada, mobilyaların yerlerinin değiştirilmesi, yeni ışık kaynakları bulunması falan, sinema zaten ışık demek diye bilirdik, ama hakikaten sinema yapmak için bunların hiçbirine ihtiyaç yokmuş aslında. İyi bir fikrin, iyi bir hikâyen varsa, iyi bir yönetmen ve oyuncun varsa her yer bir oyun alanı, sinema için bir plato gibi... Bu fikri belki de canlı tutuyor bu proje. O bakımdan çok eğlendik ve sonuçtan da çok memnun kaldım. Kahkahalarla izledim filmi. Peki, sizde de öyle miydi, bana oyun verirken karanlığın içine gömülmüş... TANSU BIÇER: Evet, aynen... TANER BIRSEL: Ben (gülüyor) o kadar yalnız hissettim ki... Reha’nın işi de çok zor, hem oyun veriyor hem eksikleri görmeye çalışıyor... Dolayısıyla ben orada kaptırıyorum, Serkan’ı gözümün önüne getirmeye çalışarak, o oyunu öyle sürdürmeye çalışarak, bayağı mücadele ettik yani Reha’yla. Karanlığın içinde replik veriyor birisi falan; o Reha’ydı işte. NIHAL YALÇIN: Ben korkunç bir espri yapmak istiyorum; sette çok eğlendik, aile gibi olduk. (herkes gülüyor) SERKAN KESKIN: Yalnız şunu itiraf edeyim, Reha Abi herkesi o kadar iyi oynadı ki... Ben bazen... TILBE SARAN: Reha’yı tercih ettin yani? SERKAN KESKİN.: Hayır ama gerçekten o kadar iyi oynadı ki herkesi, böyle, ağzım açık bazen dalıp onu izliyordum, aa falan! TILBE SARAN: Ya ben hiç görmedim Reha’yı biliyor musunuz? Taner’in söylediği gibi karanlıkta sadece sesti. Tilbe Saran LABORATUVAR GIBIYDI Serkan Keskin Reha Erdem’in MUBI’de izleyiciyle buluşan son filmi “Seni Buldum Ya!” dünya sinemasında da çok fazla benzeri yok doğrusu, varsa da tek tük... Yaşadığımız bu tuhaf zamanlara dair tarihsel niteliği de olacak bir filme imza atan Erdem, sinemanın sınırlarını zorluyor. EMRAH KOLUKISA Taner Birsel, “Reha’nın filmlerinde hınzır bir yan var bence. Çok parodik gibi görünse de arkada karanlık bir şeyler hep olur. Burada da bizi öyle çıkmazın içine soktu ki çekim mekânı kurgusal değil kendi evimiz...” diyor. Serkan Keskin’in sanal olmayan tek sahnesi, Levent’te çekilen çiçekçi sahnesi. “O kadar enteresan bir gündü ki o... Bir kamera, Reha Abi, ben, sokakta bir yerde kostümleri giyip, bir 15 dakika elimde çiçekle yürüdük. Çok komikti.” u Çok da güzel danslar vardı filmde. Bunlar için ayrıca çalıştınız mı? Bir koreografi var mıydı yoksa müzik nasıl hissettiriyorsa gibi bir şey mi? Serkan Keskin: Evet, oradan da anlaşılacağı gibi çalışmadık. (gülüşmeler) Nihal Yalçın: Tabii, bir üç ay kursa gittik. Ben şöyle bir şey söylemek istiyorum, MUBİ’de bir Reha Erdem filmi giriyor diye herkes çok heyecanlı ama şunu bence belirtmemiz gerekiyor; ben bir kere başından beri hep bir laboratuvar olarak baktım bu işe. Hayran olduğum bir yönetmenle, bu koşullarda nasıl olacak, aklım hiç almadı... Ve ben üç gün çalıştım sadece, hem çok enteresan bir tecrübeydi hem de ben hayatımda bu kadar yorulduğumu hatırlamıyorum. Hiçbir şey yapmayıp bilgisayarın önünde otururken gerçekten omuzlarım falan tutuldu ve bunu Reha’ya uzun bir süre söyleyemedim. Bir kahve mi içsem acaba falan oldum... O anladı beni ‘Nihal, ara verelim, git kahve iç gel lütfen, ne yapıyorsun?’ dedi. ‘Reha ben çok yoruluyorum bu normal mi?’ dedim, o da dedi ki ‘Evet’, yani herkes aynı durumda... Bir kere Reha Erdem gibi bir ustanın böyle bir dönemde bir şey yazması, bunu yönetmesi ve kurgulaması ve bir film ortaya çıkarması bence çok kıymetli, çünkü bu ustalıkta, yani onun mertebesine ulaşmış biri için, böyle bir şey yapmak bana o kadar kıymetli geliyor ki... Yani kendini bence yok ederek neredeyse, bence müthiş bir risk alarak... Çünkü iddiasız görünen iddialı bir iş aynı zamanda. Bir yandan da doküman niteliğinde. Oyuncu olarak ben Reha’yla yaşadığım tecrübeyi başka bir şekilde anlatırım ama çok enteresandı... Şu anda benim için hem travmatik hem de heyecan verici. Seyrederken de laboratuvar seyrediyormuş gibi seyrettim. Kendi tecrübemi hatırlayıp bütün oyuncular aynı şeyi yaşadı mı diye düşündüm. Daha karanlık bir şey anlatıyorum ama... Enteresandı benim içi, ve hiç Serkan’ı falan oynamadı bana Reha. Serkan dedi ya, hepimizi oynadı diye... Serkan seni zor buldu galiba, hiç oynamadı... (gülüşmeler) Reha belge oluşturdu u Taner Birsel: Evimde, kendi gerçekliğim, hayatımın gerçekliği içinde bir kurgusal karakteri canlandırıyorum... Bu da karmaşık bir psikolojik süreci başlatıyor insanın beyninde; acaba orada mıyım değil miyim, bu gerçek mi değil mi? Burası benim evim mi, değil mi? Bu karmaşık duygular belki de daha önce öngörmediğimiz yerlere kapı açtı, bilmiyorum. Belki de benim endişeyle güldüğüm, bu yanım... Kendi evimdeyim, tapu memuru Cemil diye bir karakteri görüyorum karşımda, dekor benim dekor, eşim burada, kamerayı, bilgisayarı döndürüyor falan... Çok ilginç bir deneyimdi. Ben hiçbir filmde kendime böyle gülmedim. (kahkahalar.) Reha çok güzel kesip biçmiş, montaj ve editing konusunda bir uzman, bilirkişi... PANDEM I NASIL ETKILEDI? Tilbe Saran: Pandemiye doğanın ortasında yakalandım. İstanbul’a gelince büyük bir panik atak yaşayıp yaklaşık üç saat sonra tamamen adaya taşındım, ikametgâhımı falan da alarak. Adadayım ve her gün de düşünüyorum, galiba ben inemeyeceğim artık şehre. Bir kurgunun içinde olduğumu zannediyorum, bir türlü inanamıyorum. Burası bir köy, 20 dakika ötede yürüyerek gidebileceğim bir köy bakkalı var, başka da bir şey yok. Ama şeyi anlıyorsun, hiçbir şeye ihtiyacın yok.... u Nihal Yalçın: Bu işi Reha Erdem gibi yapabilecek bir başka yönetmen yok. Yani delirirler... “O ışık oraya konur mu!!!!” Reha ama orada durup “Nihalcim azıcık o ışığı şey yapsana”... Bir an gözü Nihal Yalçın kızarmadı, bir an, hani bir yükselirsin, bir gıcık olursun, ya yok... Böyle durdu ve “Ya onu biraz çevirsene, şimdi şuradan gelsene...” Hayatta başka biri yapamaz bunu bu rahatlıkla. Taner Birsel u Bazılarınız Reha Erdem ile daha önce çalıştı. Zaten Reha Erdem’in sinemasını bilmeyen yok Türkiye’de, ama ilk kez çalışanlara soralım, böyle bir sistemle çalışmak garip geldi mi? NIHAL YALÇIN: Ben ilk kez çalıştım... TANSU BIÇER: Ben de... NIHAL YALÇIN.: Yani o kadar talihsiz hissediyorum ki bir taraftan kendimi, hayranı olduğum bir yönetmen, senaryo geldi, film çekeceğiz, fiziksel olarak görmedim bile adamı. Açılsa sarılacağım gidip. ÇOK YALNIZ HİSSETTİĞİM OLDU u Travmatik duygular yaşayan oldu mu peki? SERKAN KESKIN: Sabah uyanıyorsun yatakta, normalde bir ritüeli vardır ya onun, kalkarsın, kahve içersin... Sete gidersin, arkadaşlarınla karavanda bir iki geyik çevirirsin, oturursun, sonra gidip giyinirsin... Bu hiç yok, sabah uyanıyorsun, zaten kostümler yatağının yanında... Hatta filmde de var, ben baksırlayım, onlar aslında hazırlık yaptığımız sahneler. Reha Abi onları kullanmış. (gülüşmeler) Enteresen oldu, kostümü çıkarıyorsun, oraya koyuyorsun... Bir gün bir konser teklifi geldi, online konser... En korktuğumuz dönemde... Dedik ki benim evin bahçesinde yapalım, üç kişi çalacağız akustik... Salonun ortasında bir masa, yanında bir dolap, arkasında afiş var... Sabah Reha Abi’yle çekim yaptık, sonra kamera ekibi geldi, konseri çaldık, bir buçuk saat falan, akşam bitti, müzisyen arkadaşlarım da gitti, o kadar kötü bir histi ki, yani böyle evde tek başıma kaldım... Bir sonrası vardır ya... Nasıl geçti, iyi miydik, bir kutlaması bir şeyi, böyle kostümlere baktım...Yani o anı hiç unutamıyorum. Biz ne yapıyoruz, bize ihtiyaç var mı gerçekten? Meslekle ilgili çok sorgulama yaptığım bir andı, çok yalnız hissettiğim bir andı. Ama Reha abi arkadaş gibi bir yerden gittiği için, en azından sabah yine buluşacağız, bir şeyler çekeceğiz diye bir duygu olmuştu. Tansu Biçer Tansu Biçer: Güzel mi böyle yaşamak onu bilmiyorum. En çok herhalde yine şirketler faydalandı bu işten, bir sürü ofisler kapatıldı, bir sürü masraftan kurtulunuldu, bir sürü insandan kurtulunuldu, bir sürü insanın 810 saatlik çalışmaları çıktı 20 saatlere... Gecenin köründe istedikleri gibi davranır oldular... Bizim kendi kurduğumuz hayatımız, bir çalışma saatimizin olması, akşam eve geliyor olmamız falan önemli yani. Sadece masrafları azaltıyor bir sürü insan için. BU, BİR ARŞİV TANSU BIÇER. Benim sahnelerimi de bizim salonda çektik. Oraya yerleştik, orası öyle kaldı, set oldu ve ben bitene kadar salona bir daha salon gibi giremedim mesela. Salon ayrıldı bizim evden, kapsül... Sete dönüştü. Ondan sonra eşyalar yerlerine kondu falan, bir gün sonra, “tamam ya” dedik, “eski ev burası.” Güzel bir deneyimdi, ama benim hoşuma gitti yani. Nihal, sen az önce laboratuvar dedin ya, bence Reha Abi de öyle düşünüyordu kendi için bence, nasıl olacak acaba diye... Yani bildiği bir şeyi tekrar etmek gibi değil, bayağı yeni bir şey deneyimliyorum şu anda dedi ve kendine o özgürlüğü, o alanı tanıdı bence. Oradan o rahatlığı geldi ve bence hepimize de sirayet etmiş zaten. Filmde görünüyor, herkesin keyfi çok yerinde. TILBE SARAN: Ben de kendi adıma Reha’nın çok değerli bir belge oluşturmuş olduğunu düşünüyorum, özellikle o sokakları, İstanbul’u o şekilde görmek... Hem filmden çok ayrı hem de başka türlü olamayacak bir akışta görmüş olmak ve onun o kadar iyi kurgulanmış olması sahiden heyecanlandırdı beni de. Ben de herkese ayrı ayrı çok güldüm ve herkesin kendi hazırlığını nasıl yaptığını düşünmek, onlar da eğlenceli geldi bana. SERKAN KESKIN: Bence de bu, bir arşiv... Yani gençlerin yerinde olmak isterdim, 10 sene sonra açıp bu filme baktıklarında, burada bir tarih görecekler. O yüzden çok teşekkür ederim herkese. TANSU BIÇER: Ve burada öpüşmemiz lazım bence. (kahkahalar) O an oluştu bir an ama ben öpücük atmayayım şimdi buradan dedim.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear