Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 14 MART 2021 Zoraki Kral filmi. Dünyada yaklaşık 70 milyon insanda var Kekemeler: Dilde takıldılar başarıda değil Yani herkes bilir mutlaka da sanki kekemelikle ilgili asıl farkındalığı Oscar ödüllerinde 12 dalğiyle konuşarak yendi. En acı geçirenlerden biri de aktör Samuel l Jackson’dır. Çok zorbalığa uğramıştır çocukken, o nedenda aday gösterilen, En le bir yıl hiç ama hiç kimseyle İyi Film, En İyi Yönetmen dal konuşmamıştır. “Anne”, “baba” ları başta olmak üzere 4 ödül ka kelimelerini tekrarlayarak üstezanan Zoraki Kral (The King’s sinden çoğunlukla gelebilmiştir Speech) filmi sağladı sanki. Adı sorunun ama hâlâ bugün kekenı da kafamıza göre koyduğuler zaman zaman. Aktris Emily muz (neden Zoraki Kral?) bu Brunt da kekemeydi. Oyuncufilm sayesinde İngiltere Kralı lukla yendi. VI. George’un kekemelikten neler çektiğini gördük. Özellikle K harfinde sorun yaşardı Kral. Yaşamı boyunca da sürdü bu. Nörolojik bir aksama tabii bu kekemelik dedikleri. ÖzelEZOP: DİLİ TAKILSA DA Benim en çok ilgimi çeken kekeme Yunan öykücü Ezop’tur. Yaşadığı dönemin sınıfsal farklılıklarını, çatışmalarını olağalikle çocuk yaşta, şu lanet “akran zorbalığı”nın hedeflerinden nüstü güzel yansıttığı öykülerine bakınca, “dile getiremediği” ne de biridir, dilinde rekâket yaşayan. Ne sancılı, ne acı bir süreçvarsa kalemiyle yazmış diye düşünürüm. Hem bir görmez hem tir kim bilir! Bu tür sorun yaşamamış biri olarak yine de dilinde “aksama” olanları anlayabildiğimi düşünmüşümdür. Oysa hayatta hiçbir başarıya engel dede kekeme olmak asla başarıya engel değildir; aklınıza hemen Jorge Luis Borges gelsin ki pek sevdiklerimden değildir. Konuşmak hem de etkili bir ğildir bu küçük aksaklık. Başkan bile olunakonuşmacı olmak siyasette en olmazBİ DÜNYA İNSAN biliyor, Joe Biden hatırı sayılır bir kekemesa olmaz özellik. Bunu kekeme oldir, bilmem fark edildi mi? Yıllarca Yeats ile Emerson’u okuyarak kekemeliğiyle mücadele ettiğini söylerler. duğu halde başaran bir politikacı olarak akla eski Romanya Cumhurbaşkanı Nikolay Çavuşesku BAŞARILARI ÇOK Oturup hesabıMUSTAFA K. ERDEMOL gelmeli. Dilinin çoğu zaman takılması, esprileriyle dünnı yapmışlar. Dünyayayı kırıp geçirmeda yaklaşık 70 milyon insan konuşurken kekeliyor. İnsanBenim en çok ilgimi sine engel olamadı örneğin Winston Churchill’in. ların yaklaşık yüzde 4’ü için kekemelik bir çocukluk duruçeken kekeme Yunan öykücü ABD başkanlarından Thomas Jefferson’u konumudur. Ama yaklaşık yüzde 1’i için yaşam boyu süren bir aksaklık. Yapılması istenen Ezop’tur. Yaşadığı dönemin şurken dinlemeyi çok isterdim, ne kadar takıldığını, hangi kelimelehiçbir şeye engel değil elbette. Alice Harikalar Diyarı’nın yazasınıfsal farklılıklarını, ri söylemekte zorlandığını anlamak için. Roma İmparı Lewis Carroll ömür boyu yakasına yapışmış olan kekemelikten kaçmak için o güzel çatışmalarını olağanüstü güzel yansıttığı ratoru Cladius’un ağır kekemeliğiyle Senato’da insanları nasıl ikfantastik kitaplarını yazdı. Bizim için böyle bir yararı da olmuş öykülerine bakınca, “dile na ettiğini öğrenince, hayranlık duyuyor insan. Birindemek ki Carroll’un kekemeliğinin. Müthiş bir zekâsı olduğu kabul edilen, “sagetiremediği” ne varsa kalemiyle ci Napolyon’un büyük askeri dehası kekemeliğinin görülmesini önlerışın ama aptal” (kadınlar için ne büyük bir saldırı) kalıbını kıyazmış diye düşünürüm. miş belli ki. Sürekli düşünüp araştıran, yazan biri olarıp atan Marlyn Monrak kekeme Charreo da uzun yıllar keles Darwin’in pek kemelikle boğuştu. de konuşmaya ihtiO büyük zekâ, Nazilerin meşyacı olmamıştır belki de. hur Enigma Kodu’nu kıran deHayır, şöyle oldu; ablamla koha Alan Turin de kekemeydi ör nuşuyordum, bir ara bir kelimeneğin. Gençliğinde “W”, “İ” ile yi söyleyemedim. Takıldı dilim. başlayan sözcükleri hiç de kolay Olur zaman zaman böyle herkesöyleyemeyen Elvis Presley de se. Ya bu sürekli bir hal olsaybir başka örnektir. dı ne yapardım deyip panikleHepimizin bayıldığı büyük dim bir ara. Sonra, olsaydım, tek Bules’çu BB King’le çocukken ben değilimdir tabii deyip, bakaçok alay etti arkadaşları kekeme yım istedim kim bu tür bir sorunliği yüzünden. Müzikle kurtulla karşılaşmış. muştur. Çocukken bir kelimeyi Kekeme olmanın başarıya ensöylemesi üç dakika kadar uzun gel bir tarafı yok yani. Söyleyebir süre alan aktör Bruce Willis cek bir iki kelimesi, aktaracak iyi de aktris Nicole Kidman da ke kötü bir fikri olmayanlar düşünkemeydiler. Golf dünyasının bü sün. Asıl sessizlik, asıl takılma yük yıldızı Tiger Woods, çocuk budur elbette. ken yaşadığı kekemeliği köpeİyiyim, şimdi. Kadınları tek bir kalıba sokmaktan vazgeçin Yeni bir hikâye şart “Hikâyeler insanları gerçekten değiştirir...” diyor 83 yaşındaki iki Oscar’lı efsanevi oyuncu, siyasi eylemci, hayırsever, yaşam uzmanı, yazar... Jane Fonda. “Hikâyelerin birbirimize farklı açılardan bakmamızı sağlama ve empatiyi artırma gücü var...” ASLIHAN DAĞISTANLI AYSEV Fonda, Holywood’u belirli hikâyeleri anlatıp farklı olanları görmezden geldiği için eleştiriyor. Elinde Cecile B. Demille Ödülü, hem sözleri hem görüntüsü zımba gibi. 65 yaş üstünü koca bir sene boyunca eve hapsettiğimiz, seslerini kıstığımız, “yaşlı” damgası ile morallerini, otobüse binme yasağı ile özgüvenlerini çaldığımız günlerde, 90’ına merdiven dayamış Fonda’nın maşallahı var. Ne de olsa çocukluğumuzun pembe mayo altına mor taytlı egzersiz idolü. Vücudu aerobikten, ruhu aktivistliğinden dinç. Cesareti yaşanmışKadınlar; narin, zarif kurbanlar, tek idealleri lığından geliyor. “MeToo” hareketine kadar hasır altı edilen Holywood’un kirli, beyaz, maço yüzüne, “kapsayıcılık” ayarı çekiyor. Fonda’nın sözleri geçen haftalarda çok konuşuldu. Çünkü sinema ve dizilerde anlatılan hikâyelerin zengin bir patron tavlamak olanlar veya eksenleri hakikaten süper güçleri var: 7 den 70’e algımızı yönetme ve “normal”i kafasına göre şekillendirme gücü. KADINLAR ‘ÇITIR’ ERKEKLER OLGUN Eskiden ağzı var dili yok kadınlarla, ayyaş Kızılderililerin olduğu ırkçı, seksist kovboy filmleri bir normdu. Elimizde patlamış mısır, ailecek seyrederbir erkek etrafında şekillenenlerden ibaret değil. Tuhaf ama dik. Neyse ki devirleri bitti. Bond kızlarının rolleri de çok şükür yatak dışına taşındı. StarWars’da iki cümleden başka repliği olmayan Prenses Leia evrildi, serinin kadın kahramanı savaşçı Jedi Rey oldu. Wonder Woman dünyayı kurtarıyor. Ancak bu ilerlemeler olsa da kutsal üçlü değişmiyor. Baş kadın hep genç, güzel bir dişi. Popüler filmlerdeki “konuşan karakterlegerçek: Kadınların fedakârlık, fettanlık ve saflıktan re” bakarsak, erkekler kadınların hâlâ iki misli. Çünkü filmleri erkekler yönetiyor. Hikâyeleri de oyuncuları da onlar seçiyor. Dizi sektöründe dünya ikincisi olan Türkiye’de de senaryo farklı değil. TÜSİAD’ın 2018’de yayımladığı Televizyon Dizilerinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi’ne gögayri sıfatları da var! Anne ve eş olmanın re ekranda kadının cismi var, ama rolünün derinliği ve çeşitliliği dar. 10 kadından 7’si 1639 yaş aralığında. Erkekler genellikle 2664 yaşlarında. Yani dizilerimiz kadını çıtır, erkeği olgun seviyor. Obezitede Avrupa lideriyiz ama dizilerdeki kadınların yüzde 65’i zayıf ve narin. Hemen itiraz etmeyin. Kilolu kadın rolleri de var elbette. Ancak nedense hepsi aynı dışında tarzda: Orta yaşlı, anaç ve cinsellikten uzak. kimlikleri de. DRAM DA VAR BILIMKURGU DA Davranışlarında da ortak özellik bulunuyor. Yüzde 64’ü çekingen, yüzde 77’si hayalperest. Gerçek hayatta bu oran: Yüzde 33 çekingen, yüzde 22 hayalperest. Senaryo yazılırken dizi kadınlarının frontal lobları beyinlerinden tıraşlanıyor olmalı. Rapora göre normalden daha az zeki ve daha az mantıklılar. Öte yandan erkekler ise olduklarından ya daha komik ve daha kaba. Demek kabalığın reytingi yüksek. Liste uzaaar gider. TÜSİAD inandırmadıysa Allah inandırsın: Kadın hikâyesi bir tane değil. Kadını tek tipleştiren, erkek maçoluğunu dolaylı veya dolaysız idolleştiren senaryoların dışına çıkma vakti gelmedi mi? Her gün bir erkeğin bir kadını öldürdüğü ülkemizde, şiddeti kınadığını göstermek için kadını ekranda döven hikâyelere ne demeli? Peki, ekranlarda kapsayıcı alternatif hikâyelerin yeri yok mu? İçinde şiddet olmadan kan, ter ve güç olan sporcularımızın hikâyelerini neden kimse anlatmıyor? Dünya şampiyonu güreşçimiz Yasemin Adar’dan tut, tarih yazan cimnastikci kızlarımıza, voleybol milli takımımıza. Dizi de çıkar film de. Engelsizliğin sembolü olan Şafak Pavey var misal. Onun hayatında her şey var: Dram, politika, yarı yolda bırakan bir koca, eksik bir kol ve eksik bir bacak. Ama Cristiano Ronaldo tüm bunlara rağmen asla kurban olmayan, dünyaya örnek olmuş cesur bir kadın da var. Çalıkuşu’nun günÜmmiye Koçak cel versiyonunu istersen o da hazır: Enfes Karadeniz yaylalarındaki bir Ümmiye Koçak, Mersin Arslanköy’de kurduğu tiyatroyla dünyaya sesini duyurdu. Koçak, 2017 yılında kendi yönettiği bir reklam filminde ünlü futbolcu Cristiano Ronaldo ile rol aldı. köy. Ve köyün kaderini değiştiren idealist öğret men Dilek Livaneli. Peki, Ümmiye Koçak gibi eğlenceli ve akıllı Jane Fonda Jane Fonda, törende “Hikâyeler, onlar gerçekten insanları değiştirebilir. Ama bu sektörde kendimiz hakkında görmeye ve duymaya korktuğumuz bir hikâye var. Hangi seslere saygı duyduğumuz ve yücelttiğimiz ve hangilerini ayarladığımız hakkında bir hikâye. Öyleyse, kimin işe alınacağına ve neyin yapılacağına ve kimin ödül kazanacağına karar veren tüm gruplar da dahil olmak üzere hepimiz bu çadırı genişletmek için çaba sarf edelim ki herkes ayağa kalksın ve herkesin hikâyesinin görülme ve duyulma şansı olsun” demişti. Türkiye’nin ilk Avrupa Şampiyonu Ritmik Cimnastik Grup Milli Takımı. bir karakter ekranda ilgi çekmez mi? Köydeki tarlasından tiyatro sahnelerine, daha sonra futbol starı Ronaldo ile reklam filmine uzanan olağanüstü bir seSelma Rıza naryo olmaz mi? Macera yazacaksan, Halet Çambel’in hikâyesi de olur. Tifüslü, hastalıklı bir kızdan, Hitler’e meydan okuyan bir olimpiyat sporcusuna dönüşen bir yaşam enteresan değil mi? Dünyanın sayılı arkeologlarından ve çevrecilerinden olduğunu da eklersen, bu gerçek hikâye şu andaki dizilerin yanında bilimkurgu gibi. Siyasi polisiye istiyorsan, Selma Rıza Feraceli’yi anlatabilirsin. 18 yaşında bir karanlık gecede, İstanbul’dan binbir zorlukla Paris’e kaçan bu kızın padişah karşıtı devrimciliğinden başlar, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ilk ve tek kadın üyesi oluşunu anlatırsın. İlk Türk kadın gazeteci olarak, herkesin pıstığı bir zamanda mandacılığa karşı verdiği cesur savaş ekranlarda izlenmez mi? Geçen yüzyılın başında ona “kadınlığın tacı” demelerinin sebebinin “zarif, narin, dişi” bedeni yerine, cesur yüreği olduğunu bilsen, bence kadınlara farklı yaklaşırsın. Ve belki de 65 yaş üstünde de muazzam olunacağını hatırlamak için Muazzez İlmiye Çığ’a bakarsın. Sonra da yaşı ruha göre değil, nüfus kâğıdına göre tanımlayan pandemiyi, “Dışlananalar” diye filmleştirebilirsin. Al sana dram. Jane Fonda, Hollywood’a “Anlattığınız kadar anlatmadığınız hikâyelerden de sorumlusunuz” diyor. O zaman tüm Türk Jane Fonda’ları adına soruyorum: Bize anlatılan senaryoların değişme vakti gelmedi mi?