28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 26 TEMMUZ PAZAR Çocuklarla yollarda Suyun izinde M atematik öğretmenleri Barış ve İpek Şen, çocukları 11 yaşındaki Duru ve 3 yaşındaki Deniz’le birlikte bir süre önce hayatlarını yavaşlatmaya karar vermişler. Önce şehir merkezinden ilçeye taşınmışlar, hepsi okullarına yürüyerek gitmeye ve öğlen yemeklerinde dahi bir arada olmaya başlamışlar. Deniz dünyaya geldiğinde, hem sağlıklı kalıp hem de birlikte gezebilecekleri bir hayat tarzı üzerine düşünürken, bisiklette karar kılmışlar. Kendilerine “Hepşenler ailesi” diyorlar. “Kızlarımızla birlikte barış içinde tüm dünyayı sonsuza kadar gezmek için... Hepşenler hep yolda” mottosuyla yol alıyorlar. YOK OLAN DEĞERLER Bu sene 80 gün sürecek 2 bin kilometresi bisikletle gezilecek bir rotayı izliyorlar. Yolculukları sırasında doğal güzelliklerin yanında sayısız yol hikâyesi biriktiren ve yaptıkları söyleşilerle geçtikleri bölgelerdeki sorunlara da dikkat çeken Hepşenler’in rotası Türkiye’nin her biri ayrı güzellik taşıyan gölleri olacak. Son olarak Burdur, Eğirdir ve Eber göllerinden geçtiler. Eğirdir için şöyle diyorlar: “Eğirdir’in dili olsa ne der acaba. Kovada ile bağlanıp hidroelektrik santralına su aktarıldığından beri bir metre su seviyesi azalmış, geri gelmemek üzere... Isparta’ya içme suyu, çevresindeki tüm tarlalara can suyu, yöre halkına da denizlik görevini layıkıyla yapıyor. Eğirdir yavaşşehir seçilmiş ama yeşil adayı araçlara teslim etmiş, bu özelliğini yitirmiş gibi gördük. Üzüldük…” Ailenin gezi notlarını @hepsenler İnstagram hesabından takip edebilirsiniz. u Cumhuriyet Pazar 4 büyüklerin yarışa havlu atmaları Başakşehir’in önünü açtı Çiçeği burnunda birinci! ARİF KIZILYALIN Okan Buruk yönetimindeki Medipol Başakşehir aslında bu sezon ilk 8 hafta bağlamında lige çok kötü başlasa da sonradan toparlandı ve toplamda 69 puana ulaştı. Geçen üç sezonun ilk yarılarını zirvede tamamlayan Medipol Başakşehir, bu sezonun devre arasına, Demir Grup Sivasspor’un 4 puan gerisinde ikinci sırada girse de özellikle pandemi sonrası tarihinin en iyi ikinci yarı performansına da ulaştı. F utbolumuzun genç şampiyonu, “Yeni Türkiye’nin ‘Yeni’ şampiyonu.” Kuruluşunun 6. yılında Türkiye’nin şampiyonluk yaşayan 6. takımı olan Başakşehir Futbol Kulübü A.Ş’den söz ediyoruz; üstelik Trabzonspor, Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Sivasspor’un arasından sıyrıldılar. Peki, yüz yıllık köklü çınarlar şampiyonluğun yakınına erişemez, Ankaragücü, Eskişehirspor gibi camialar küme düşerken henüz 6 yaşındaki bir kulüp nasıl şampiyon oldu? Elbette bu başarıda kulübün maliidari açıdan profesyonelce yönetilmesi, teknik direktör Okan Buruk ve futbolcuların döktüğü alın teri var. Ancak spor dünyasının bir bölümünün bildiği halde seslendiremediği bir bölümünün ise sadece ima ettiği bir iddia söz konusu: “Başakşehirspor bir AKP projesiydi...” GERÇEKTEN ÖYLE MI? Aslında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçenlerde, “Ben kurdum, gayet de iyi gidiyorlar” ifadesini kullanmasa, Süper Lig’in 6. şampiyonu Başakşehir Futbol Kulübü için, “Proje takımı” lakabı, sosyal medya ‘esprisi’ olarak kalabilirdi. Ancak, Cumhurbaşkanı Erdoğan, belki bile isteye, belki istemeyerek, Başakşehir’in iktidar bağlantısını resmileştirdi, Başakşehir de Türk spor tarihine, “İktidarın takımı” olarak geçti.. Evet, Başakşehir bir proje takımı. Artık bu gerçeği, Kulüp Başkanı İBB Meclis üyesi ve Cumhurbaşkanı’nın aile yakını Göksel Gümüşdağ da reddetmiyor. Şampiyonluk gecesi, AKP’nin seçimlerde kullandığı “Beraber yürüdük biz yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda” şarkı sözleri ile bu gerçeği ima etti ve ardından son noktayı koydu: “Kurucumuz Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verdiğimiz sözü tuttuğumuz için mutluyuz...” ASLINDA SÖZEN KURDU Süper Lig şampiyonu Başakşehir’i aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan kurmadı ve bu ekip 6 yıllık bir kulüp değil. 1990’lı yıllarda İBB Spor adıyla, dönemin İBB Başkanı Prof. Dr. Nurettin Sözen tarafından İstanbul amatör liglerinde mücadele eden İETT, İTFAİYE ve İSKİ Spor’un “aynı çatı” altında birleşmesiyle kuruluyor. Kulübün adı ise İBBSK olarak tescil ediliyor. Sonrasında atletizm, voleybol, güreş, tekvando, judo, basketbol derken kulüp büyüyor. 1994 yılında Recep Tayyip Erdoğan’ın İBB Başkanı olması ise işi biraz daha profesyonelleştiriyor. Futbolda asansör gibi Süper Lig’e çıkış, küme düşüş derken, 2014’te şimdiki şampiyonluğu getiren değişim yaşanıyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Spor Kulübü, İBB’nin etkili ismi Göksel Gümüşdağ ve dönemin kulüp başkanı Çağatay Kalkancı’nın kararı ile olağanüstü genel kurula gidiyor ve kulübün Süper Lig’de oynama hakkı, 15 milyon 700 bin TL gibi komik bir bedelle Başakşehir Futbol Kulübü A.Ş diye bir şirkete devrediliyor! İşte iktidar desteği hikâyesi aslında burada başlıyor Başakşehir için. Kurucuları arasında şimdiki Başkan İBB Meclis Başkanvekili Göksel Gümüşdağ, Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ve AKP’nin önde gelenleri var. İşin püf noktası Başakşehir FK Süper Lig’de oyna ma hakkını alırken, vergi borcu dahil her türlü giderin de eski kulüp İBBSK’ye bırakılmış olması, üstüne üstlük AKP’li Başakşehir Belediyesi de kulübe içinde 20 bin kişilik stat, kamp tesisi, SPA ve antrenman sahasının bulunduğu bir spor kompleksi hediye ediyor o günlerde. Sonra Başakşehir FK’nin başına talih kuşu konuyor. Şimdiki Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya ait Medipol Hastaneleri isim sponsorluğu, 2019’da Ekrem İmamoğlu Belediye Başkanı seçilene kadar da İGDAŞ, Halk Ekmek vb belediye iştiraklerinin, ‘maddi’ desteği, kulübü büyütüyor. Kalyon İnşaat başta olmak üzere AKP müteahhitlerinin sponsorlukları da işin cabası! Kısaca iktidarın ‘Başakşehir’e bir el de sen at’ kampanyası zaten iyi yönetilenkulübün merhemi oldu yıllardır! ALIN TERİ DE VAR İktidar rüzgârı, maddi rahatlık, Kulüp Başkanı Göksel Gümüşdağ’ın TFF üzerindeki etkisi kadar alın teri de rol oynadı. Borçsuz yapılanmanın getirdiği rahatlık, 2014’te İBBSK adı altındayken oluşan kurumsal yapı, önceki teknik direktör Abdullah Avcı’nın istikrarı, Okan Buruk’un, geçen yıllarda yapılan hatalardan çıkardığı dersler Başakşehir’i şampiyon yaptı. Elbette 4 büyüklerin yarışa havlu atmaları Başakşehir’in önünü açtı. Mert, Mehmet Tekdemir, İrfan Can, Clichy, Caicara, Eprianu’nun oluşturduğu iskelet ve transferlerin takıma sağladığı katkı Okan Buruk ile şampiyonluğa dönüştü. PARALAR GELSİN! Bu sezonki Süper Lig, Avrupa Ligi ve önümüzdeki sezonun Şampiyonlar Ligi gelirleriyle yaklaşık 420 milyon TL kazanacak. Kasımpaşa’yı da yenerse Süper Lig geliri 145 milyon TL olacak. Şampiyonlar Ligi’nden ilk planda gelecek para yaklaşık 20 milyon Avro. 2500 SEYİRCİYLE ŞAMPİYON Başakşehir şampiyonluğunu ilan ettikten sonra her ne kadar başarısını camiasına hediye etse de passolig kayıtlarına göre pandemiye kadar Başakşehir ortalama 2500 seyirciye oynadı. Camiadan kastedilen ise AKP’ye gönül veren, futbolla pek arası olmayan kesim. Bu tarafın da büyük bölümünün kartlarına bilet tanımlandığı iddiaları ise ayyuka çıkmış durumda. Tribüne pankart açan 1453 ve Bozbakuş grubu ise Başakşehir ilçesindeki gençlerle AKP ilçe teşkilatlarındaki futbol tutkunlarından oluşuyor. ZİRVE İSTİKRARI Başakşehir, ligde 6 yıldır gerçek bir istikrar abidesi. İlk kurulduğu yıl olan 20142015 sezonunu 59 puanla eski şampiyonlar Trabzonspor ve Bursaspor’un önünde 4. sırada tamamladılar. Bir sezon sonra aynı puan ve sıralamayı alan Medipol Başakşehir, 20162017 sezonuyla birlikte zirveyi zorlamaya başladı. Şampiyonluk yolunda Beşiktaş ile çekişen turunculacivertli ekip, kulüp puan rekorunu (73) da kırdığı sezonu, siyahbeyazlı ekibin 4 puan gerisinde ikinci sırada bitirdi. Sonraki iki sezonda Galatasaray ile zirve mücadelesi veren Başakşehir, 20172018 sezonunu 72 puan ve averajla Fenerbahçe’nin ardında 3. olarak tamamladı. Turunculacivertliler, geçen sezon ise 33. haftaya Galatasaray ile puan puana girse de rakibine yenilerek şampiyonluk şansını kaçırdı ve sezonu 67 puanla ikinci sırada tamamladı. Gül kokulu mürekkebin izinden inatla gitmek ENVER AYSEVER KURŞUNKALEM Kimse bulunduğu zamanda ve yerde değil. Günümüz böyle. Yemeğe gidiyorsun, herkes elinde telefon, bir başka yerde olmak arzusuyla ve de merakı diyelim, birlikte vakit geçiriyor. 1 “ Bellek” bir virüs tarafından bize armağan edilmiş olabilir; bir yerde okudum, bilim bu türden rastlantıları açıklamak konusunda gayretli, lakin ben nasıl oluştuğuna değil, ne işe yaradığına, bana ne getirip götürdüğüne bakıyorum! Rüyalarımın kavurucu, iç sıkıntımı artıran karmaşasından yorgunum yine. Yazlar, boğulma hissini sürekli yaşadığım dönem demek, sıcakları sevmiyorum ve geceleri, ne derece önlem alırsam alayım, bir el boğazımda uyuyorum. Rüyalarımı sabah anımsamaya çalışırken, anlaşılan o ki belleğimden süzüp çok ilginç görüntüler, imgeler yaratıyorum. Sonuç: Tamamlanmamış hesaplaşmalar insanın peşini bırakmıyor. Örnek: Lojman evi ve anneanne figürü! Yeni romanda bunlardan söz etmeliyim belki. 2 R oman yazmak için gösterdiğim çaba, verdiğim mesai okuru ilgilendirmez. “Roman kim için yazılır” sorusu şöyle dursun; yeni bir kavramla karşılaştım “yaz romanları”! Popçuların bu mevsime denk getirdikleri şarkılar yaptığını işitmiştim de bu yazlık romanlar ne ola ki? Popçunun şarkısında gerdan kırıp kıvırtarak plaj zamanını bayağı bir eğlenceye döndürmek mümkün de roman ne iş görüyor sıcaklarda! Bol aşk, aldatma, sevişme, ayrılık, ağdalı sözler arasından tatilci ne tür sevinç yaşar, yarar sağlar, anlamış değilim! Romancı, sere serpe uzanmış birinin elinde, güneşlenirken ve de eli telefonda oynaş halinde, okuru görse ne hisseder acaba? Sahi romancı ile okurun aynı plajda olması olasılığı nedir? 3 K imse bulunduğu zamanda ve yerde değil! Günümüz böyle! Yemeğe gidiyorsun, herkes elinde telefon, bir başka yerde olmak arzusuyla ve de merakı diyelim, birlikte vakit geçiriyor! Son bir araştırma, ekran karşısında günde iki saatten fazla zaman geçiren kişinin ömrünün azaldığını belirlemiş. Herkes vaktinden önce ölmeye talip! Bir romancı ve psikanalist arasındaki süreci anlatan yarı kurmaca kitap okuyorum. Doksanlarda geçiyor, henüz telefon bunca baskın biçimde yaşamlarda yok. Daha çok konuşuyor insanlar; yerlerinden memnun değilseler de, orada olarak yaşam sürüyorlar. Çağın hakikati: Ya hep geç kalıyorsun ya hep erkenden oradasın! Kıçında çıkan ve acı veren çıbandan mustarip Beckett, üstelik ruhunu da etkiliyor bu durum 4 A nalistler için güç dönemler. Teknoloji yeni sorunlar ve de durumlar doğuruyor. İnternette çöpçatan siteleri var. Sadece seks yapmak isteyen kariyerli insanlar kendilerine özel yazılım geliştirmişler. Dil bilmek, okuryazar olmak gibi sınavlardan geçerek hedefe varılıyor. Sevişmek için de sınava giriyorlar, soruları yazılım yöneltiyor, puanına göre tasnif ediyor! İlk bakışta tuhaf görünen bu durum, bir zaman sonra yeniçağın hakikatlerinden biri olarak önümüze dikiliyor. Analist “ayna” görevi üstleniyor madem, o halde bu ortamları da tanıması gerekmez mi? Güzin Abla’ya dert yanan kuşağın işi zor. Gazetelere rumuzlu mektup gönderip yanıt bekleyenler meğer ne sabırlı, değerli kimselermiş. Şipşakçılık çağı!. 5 Converse diye bir ayakkabı gençliğimde herkesin ayağındaydı, ulaşmak zordu. Sahi o vakit Alamancılar bize çukulata (!), pabuç getirince ne mutlu olurduk; Mercedes’leriyle girdiklerinde mahalleye kalabalık alkış tutar, sonra önleri saygıyla açılır, halkı selamlayarak yerlerini alırlardı. Sanırım bu görüntüleri filmlerden arakladım, benim oturduğum muhitlerde bu türden kimselere pek rastlanmazdı, lakin her ailenin bir Alamancısı vardır Bu biçimsiz ayakkabının eskitilmiş tasarımı 600 TL’ye satılıyormuş. Anneler eskileri toplar, torbaya doldurur kapı önüne kordu, şimdi kıymete binmiş. Gerçi yırtılmış jean modasını biliyordum da böylesine şaştım kaldım. Mesela bu sorunu analiste nasıl anlatır insan! 6 A yasofya namazından bir gece önce mahallede cereyanlar kesildi. Baktım ahali hemen cep telefonlarına koştu, ne kadar şarjım var, diye kontrol etti hemen. Balkondan ağustosböcekleri gibi ışıkları belirdi telefonların. Bazısı peşin satan bakkal misali gülerek yayıldı koltuğuna, o depolama aygıtı olan kurnaz kişiydi, belli. Sabaha dek karanlıkta kalsa da çevrimiçi olmanın ayrıcalığını yaşayacağını gösterdi hepimize. Kimi arabaya inip doldurdu telefonunu, kimi bilgisayara taktı da kendine getirdi aleti. Ben elimdeki aygıtın yavaşça sönmesini, iktidarını yitirmesini izledim. Önce ekran silikleşti, sonra tamamen karardı. Gökyüzünde ceplerimizdekinden çok daha parlak, sınırsız yıldız olduğunu yeniden fark ettim... 7 Ü st üste yığdığım kitapların arasında, bana özel bu kalede, yaşamak istiyorum. Elde değil günlük yazılar, televizyon yayınları var. Telefondan taşan dertlerden bıktım. Kolay ulaşılmak mütevazılık mı, ahmaklık mı, karar veremedim. Eşitlik isterken, hadsizlik mağduru olmak çelişki! Psikanalize gitsem, muhtemelen “uzan” diyecek, pek de güven duyup da kendimi bırakamam sanırım. Bellek ağırlığıyla başıma vuruyor bazen. Yazarın tüm duyguları, düşünceleri, çelişkileri, öfkesi, kavgası kaleminin ucundadır. Eskiler mürekkebe “nar suyu”, “gül suyu” korlarmış; bir de “bal” katarlarmış. Mürekkep hem tatlı, hem güzel kokulu olduğu için çocuklar yalarmış... “Mürekkep yalamak” deyimi buradan gelirmiş...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear