Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
12 OCAK 2020 7 DEVAMLILIK HATASI Bu hafta vizyona giren film güzel ayarlanmış mizahduygu dengesi ve akıcı diyaloglarıyla dikkat çekiyor EMRAH Sahi, bizKOLUKISA “Bence bir yaştan sonra evlenmeli insan” Bu ilginç (!) saptama tam da “Biz Böyleyiz”in basın gösteriminden çıktıktan sonra yanından geçtiğim bir kafenin önünde oturan bir masadan geliyor. Bakıyorum, genç bir kadın (en fazla 30 görünüyor) karşısında oturan, muhtemelen onun yaşlarındaki erkeğe söylüyor bu son derece özgün fikrini. İster istemez kulak misafiri olduğum ve gördüğüm kadarıyla tek taraflı devam eden bu sohbetin nereye varacağını çok merak etsem de hızımı kesmeden yürüyüp geçiyorum ve içimden kendi çok özgün yanıtımı, bir soru şekline büründürerek veriyorum, sessizce: “Niye ki?” OYUNCU KADROSU GÜÇLÜ Sahi niye evleniriz? Neden bir kadın bir erkekle ya da bir erkek başka bir erkekle (ya da bir kadın başka bir kadınla... uzatmak mümkün tahmin edersiniz ki) hayatını birleştirir? Yıllarını, hem de uzun yıllarını geçirir? Neden? Âşık olduğu için mi? Onsuz yaşayamadığı için mi? Aile kurup, çocuk(lar) yapmak için mi? Maddi birtakım gereklilikler yüzünden mi? Aklıma gelmeyen daha bir sürü makul sebep vardır muhakkak, ama soru yine de tek bir yanıtla geçiştirilemeyecek kadar canlı ve çetrefilli. Doğrusunu isterseniz “Biz Böyleyiz” de bu soruya tatmin edici bir yanıt vermekten uzak görünüyor. Üstelik vermesi de beklenmiyor belki (beklenmemeli ya da), ama öyle bir havası var ki sanki biraz daha sürse neden evlendiğimizi anlayacağız. Şaka bir yana Caner Özyurtlu’nun yönetmenliğini üstlendiği ve başta Hümeyra olmak üzere şöhretli isimlerin yer aldığı oyuncu kadrosuyla dikkat çeken “Biz Böyleyiz” kadınerkek ilişkilerine ve aşka dair söyleyecek cümleleri olan; bir yandan da dostluk, aile, yaşlılık ve ölüm gibi mevzuları da ele alan, son tahlilde iyi niyetli bir çaba, gayretli bir deneme. Çok kısaca anlatırsak; yemek yaparken fenalaşan Neziş (Hümeyra) ailenin ondan uzakta yaşayan gençlerini telaşlandırır ve bir gece içinde kim var kim yoksa etrafına toplanır. Doktorun söylediğine göre Neziş’in çok da fazla ömrü kalmamıştır ve torunlar, onların arkadaşları, eşleri, sevgilileri ve eski sevgililerinden oluşan yaklaşık 10 kişilik bir grup birkaç gün boyunca sayfiyedeki güzel evde, kâh havuza girerek, kâh karaoke bara gidip eğlenerek hoşça vakit geçireceklerdir. Gerçi bu hoşça vakit kısmı bir hayli tartışmalıdır ve çok kısa bir sürede eski hesaplar dökülüp ortalık birbirine girer ama nihayetinde uzun zamandır bir araya gelmemiş olan grup, halinden bir şekilde mutludur. AŞKIN SONUNA MERAK Filmin çok karakterli yapısı tek bir hikâyenin öne çıkmasını engelliyor ama izleyici olarak en çok çocukluklarından bu yana “kanka” olan Gökçe (Berrak Tüzünataç) ile Emre’nin (Engin Öztürk) bir türlü mutlu sona eremeyen aşklarının akıbetini takip ediyoruz. Arkadaşlık aşka engel mi (ya da tam tersi) gibi bir soru bir yanda, acaba olsaydı nasıl olurdu gibi bir başka soru diğer yanda... “Biz Böyleyiz” (bunu da açıklıyor film bir noktada, ne demek yani biz böyleyiz?) bu iki temel sorudan hareketle örüyor ağlarını ama ortaya tam bir hikâye koyamadığı için hedefini de tam anlamıyla tutturamıyor. neden böyleyiz? Şebnem Bozoklu Meriç Aral Özge Özpirinçci Hümeyra, Berrak Tüzünataç, Şebnem Bozoklu, Özge Özpirinçci, Meriç Aral gibi kadın oyuncuların rol aldığı film, aşk, dostluk, aile olmak gibi mevzular üzerinden ilerliyor. Hikâyenin olmadığı yerde devreye karakterler de giremiyor maalesef, zira her birinin kendi hikâyecikleri olsa da çok azı filmde bir yerden bir yere varıyor, büyük bir kısmı ise hiç değişmeden, hiç gelişmeden sönüveriyor. Filmin meziyetleri arasında diyalogların büyük ölçüde yapmacıklıktan uzak oluşu ve sahnelerin genel olarak sıkmadan akıp gidişini sayabiliriz. Oyunculuklar (başta Hümeyra olmak üzere, dediğim gibi) üst düzeyde, mizah dozu güzel ayarlanmış, reji yer yer reklam estetiğine kaysa da ustalıklı... Büyük beklentilere kapılmadan, iki saat boyunca yer yer gülüp, yer yer duygulanarak hoşça vakit geçirmek isteyenler için ilginç bir alternatif olabilir bu hafta sonu. Ama dediğim gibi, fazla bir şey beklememekte yarar var. AKSAK DÜNYA Babamla bir gün çatıya çıktık Anten çevirmek ALPER İZBUL @teorisyen bizim işimiz Rahmetli babamın yükseklik korkusu vardı. Hatta bir keresinde üşütmüş, hasta olarak gittiği ve yolunu çok da bilmediği Assos’ta arabayla antik limana inmeye kalktığında o “korkunç” uçurumlu yol boyunca attığı ter sayesinde aşağı indiğinde iyileşmiş olduğunu anlatırdı. Tabii genetik bilimi ışığında bu korkunun bana geçmesine hiç şaşırmıyorum. Ama yükseklik korkusu denen şey öyle sadece yüksekten korkmakla ilgili değil tam olarak. Mesela uçakta cam kenarına oturup iniş kalkış dahil aşağıyı seyrederken hiçbir korku yaşamıyorum. Daha çok yükseklik ve mekân algısıyla ilgili bir şey. Bazen bir binanın ikinci katında bir balkonda bile korkunun yarattığı sıkıntıyı, kilitlenmeyi yaşayabiliyorsunuz. Yani bu korkuyu etkileyen çok faktör var. Gelelim bununla ilgili öykümüze... ÖYLE BÖYLE DEĞIL! 13 yaşındaydım. Güneşli bir günde babamın Karacabey’deki evinde kahvaltı ediyorduk. Bana çatıya çıkıp antenin yönünü değiştirip değiştiremeyeceğimi sordu. “Tabii ki yaparım ne var ki bunda” dedim. İki buçuk katlı bir evin çatısı. Hem çok yüksek değil hem de epey yatay düzlemde bir çatı. Yani tehlikeli bir durum da yok. Ve en önemlisi ben de o zaman henüz yükseklik korkumdan haberdar değildim. Benim için harika bir ders oldu, kendimi tanımak adına. Neyse… Birlikte çatı arasına çıktık ve ben de kapaktan kiremitlerin üzerine çıktım. Çıktım çıkmasına da, bulunduğum nokta, karşıda görünen küçük dağ, soldaki minare, karşı binanın çatısı falan derken bende yükseklik ve mekân algısı bir garip hal aldı. Bir anda öyle bir korku sardı ki bünyemi, kendimi çatıda, kiremitlerin üzerinde, kollar bacaklar açık, adeta cama yapışmış Garfield gibi yatarken buldum. Babam aşağıdan sesleniyor ama ben sadece, “Kaldım ben burada” diyebiliyordum. Bunun üzerine babam da kafasını delikten çıkardı. Beni ayağımdan tutarak çatı arasına girilen deliğe doğru çekmeye çalıştı ama olma dı. Bir iki sözle cesaret vermek istedi, o da tutmadı. Ben çatıda adeta kiremitlere sarılmak ister gibi öyle yatıyordum. BÜYÜK ÇARESIZLIK Derken babam, oğlunun tüm hayatını çatıda geçirmemesi için harekete geçti ve yanıma kadar geldi. Ancak şimdi de kiremitlerde çaresizce yatan iki Garfield vardı. Tabii o zamanlar cep telefonu da yok ki itfaiyeyi falan arayalım gelip bizi indirsin. Güneş tepemizde, çaresizlik her yanımızı sarmış durumda, baba oğul yatıyoruz kiremitlerin üstünde. Resmen korkunun esiri durumundayız. Neyse ki bu yatışın sonuna doğru babam cesaretini artırdı ve biz el ele geri geri sürünerek kiremitlerin üstünden çatı arasına inen deliğe vardık. Tabii en baştaki hedef olan antenle ilgili bir değişiklik yoktu ama olsun, biz adeta çatıda ölümü beklemekten, güneşin altında kuruyarak, açlık ve susuzluktan ölmekten kurtulmuştuk. Artık çatının dışında sürecek normal bir hayat bizi bekliyordu. İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI n Yayın Koordinatörü HILAL KÖSE ÖZTÜRK adına ALEV COŞKUN n Görsel Yönetmen 12 OCAK 2020 SAYI: 1557 pazar.dergi@cumhuriyet.com.tr Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Sorumlu Müdür OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA MÜNEVVER OSKAY n Editör DENIZ ÜLKÜTEKIN n Sayfa Tasarım EMİNE BİLGET n Reklam Genel Müdürü AYLA ATAMER TÖRÜN Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Yaygın süreli yayın Back on Stage, dijital dergi, hedefse gazetecilik Müzik yayınında ORHUN ATMIŞ çölde Müziğin hayatımızda kapladığı yer hakkında düşününce, Türkiye’deki müzik yayınlarının azlığının farkına varıyorsunuz. 2000’li yıl lara kadar birçok müzik dergisi okuyucusuyla buluşur, özellikle gençler bu dergiler sayesinde bilgilenir ve müzik yelpazelerini genişletirdi. 2010’lara doğru diji tal medyanın yarattığı etki, basılı yayınların bir bir kapanmasına neden olurken, müzik yayınları da bundan nasibini aldı. Müzik hayatımızda hep vardı ama müzik yayıncılığı bir kuraklık yaşadı. Back on Stage ekibi ise cesaretle bu işe soyundu, geçen kasım ayında birinci yıllarını kutla dılar bile. bir BOS’LA MACERA Habertürk gazetesi kapanın ca işsiz kalan Ece Ulusum ve arkadaşlarının çıkardığı dergi, “Back on Stage” veya “Yellow BOS” ismiyle hayatımıza girdi. Alternatif siz kaldığımız bu ortamda internet üze rinden binlerce kişiye ulaşıyorlar. Ulusum’un belirttiğine göre bugüne kadar en az 53 araştırma, 992 sayfa içerik, 260 söyleşi, 11 bin de aylık in dirilme (tiraj) sa yısına ulaşıldı. Ulusum dergi nin çıkış nokta sını “Yayınımız kapanınca elimi ze geçen üç kuruş tazminatla ma Ece Ulusum ceraya atılmak, da ha doğrusu gazeteci lik yapmaya devam et menin bir yolunu aramak istedik” sözleriyle anlatıyor. Ece de her genç gazeteci gibi sek tör değiştirmeye mecbur bırakılan lardan. “Aslında gazete kapandıktan sonra hepimiz bir daha medyaya gir meye tövbe ettik” diyor ve şöyle de vam ediyor: “Çünkü bir gün üstünü ze kepenk kapanıyor. Ertesi güne gazete yapmaya çalışırken gazetenin kapanacağını öğrendik. Hiç haberimiz yoktu. Başımıza yıkıldı. Çalışmalarımızı kim ne kadar takdir eder, etmez bilmiyorum ama biz işimizi çok severek yapıyorduk.” İşsiz kalınca bankacılığı ve halkla ilişkileri deneyen Ece, o sektörlere fazla dayanamamış. Ardından dergi kurma süreci başlıyor: “Fark ettim ki diğer arkadaşlar da zorluk yaşıyor. Biz çok sevmişiz yazı çizi işini. Oturduk, ‘Ne yapacağız’ diye düşündük. Hepimiz çok genciz, en yaşlı benim hatta, 28 yaşındayım. Önce site dedik, ama baktık herkes site yapıyor, biz de yapılmamış bir şey yapalım istedik, dergi mizanpajı olsun. Ama basmadık, çünkü matbaa fiyatları çok uçuk. İlk sayıyı hatıra olsun diye 200 tane bastırmaya kalktığımızda 25 bin vaha lira gibi bir maliyet çıktı.” Ece, ilk zamanlarda kendisini işsiz olarak görmeye devam ettiğini söylüyor. Hatta ilk 6 ay iş aramayı bile düşünmüş. Ama daha sonra alınan ilanlarla birlikte dergi yayın hayatını sürdürmeyi başarmış. BATMAZSAK DEVAM Ece, “Hiç hesaba katmadan hayalperest bir şekilde yola çıktım. Batmazsak devam edeceğiz. Çünkü çok güzel gidiyor, eğleniyoruz. Okurlarımız da arttı. Üç aydır 10 bin barajını yıkıyoruz ve basılı değiliz. Basılı olmamak çok zorlayacak diye düşünmüştüm ama oldu, bir kitle bizi okuyor. Alternatifimiz de yok şu anda” diyor. Back on Stage 15 kişilik bir ekiple çıkıyor. Derginin redaktörü, editörü, fotoğrafçısı ve künyesi var. Herkes bir noktada elini taşın altına koyuyor. Ece, müzik alanında derginin doldurduğu boşluğu ise şu sözlerle açıklıyor: “Bir sürü internet sitesi var, dergi formatında tek biziz. Ama bizi diğerlerinden ayıran şey, bizde müzik yazarı yok. Müzik yazarı, Türkiye’de tartışmalı bir kavram, bu da kapak konularımızdan biriydi. Biz de şöyle bir karar aldık: Bizde müzik yazarı yok, yorumcusu yok. Haber, araştırma var. Gazetecilik yapalım derdindeyiz. Bizde o yüzden albüm puanlama, şarkı kritiği gibi şeyler bulamazsın.” NASIL UMUT VERECEĞİZ? Günümüzde her yayın gibi Back on Stage’in de desteğe ihtiyacı var. Ece, bu konuda da şöyle konuşuyor: “Bizim de amacımız müzikle ilgili olan tüm kişi ve kurumlara destek olmak. Bu gibi yatırımlar yapan markaların içerik üretmemiz için destek olmaları bize yeterli olur. Zengin olalım niyetinde de değiliz. Bir şekilde bu yayın devam etsin niyetimiz. Okunmaz denen dönemde dergi çıkarıyoruz, demek ki mümkün. Gazetecilik okulları var hâlâ. Bu insanlara nasıl umut vereceğiz, bütün gazeteler kapanırken, işten topluca insanlar atılırken. En azından onlara umut olalım.”