24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 EYLÜL 2019 7 Seksenleri bir de benden dinleyin 1 Birol Güven iyi koku alıp “Seksenler” dizisini yaptı. Yapımcılık başarısı dizileri ucuza satıp, uzun erimli sürdürebilmesinde saklı! Öyle bir taktiği var ki, suyunu çıkarana dek tekrar yayımlatıyor dizileri, farklı kanallara veriyor, daima gündemde kalıyor. İşin burası ticari, izleyicinin zevksizliği deyip geçeriz, ancak “Seksenler” tamamen ideolojik çarpıtmalarla dolu. Çok tehlikeli bir iş yapıyor Güven ve arkadaşları, hakikati çarpıtıp 12 Eylül’ü aklıyorlar. RTE iktidarının düşünce kökünü gizleyip, bir de sevimli kılıyorlar. Şimdi TRT’de yayımlanacak dizi. Saray sanatçıları geçidinde Güven ve ekibini gördük. Peki, ama çocuklarının yüzüne nasıl bakacak acaba? 2 Birol’un eşi Burcu Ataköy’den gençlik arkadaşım. Şahane bir müzisyen oldu. İki çocukları var, onlar da son derece yetenekli sanatçı oluyor. Geçen gün Nisan’ı “Seksenler” izlerken gördüm. Hayli keyif alıyordu. Belli ki oradaki aile ilişkileri, mahalle duygusu hoşuna gitti kızımın. Biz “geçmişe özlem” duyuyoruz, çocuklarımız şaşkınlıkla o dönemi anlamaya çalışıyor. Siyah beyaz televizyon, dama çıkarak çevrilen antenlerle boğuşan insanlar, kablolu telefonlara yabancı yeni kuşak. Bunları görünce gülümsüyorlar. Artık ergenlik çağına girdikleri için, hayli utangaç aşklara da ilgiyle bakıyorlar. Yaşamlarında ilk kez “mektup” görüyor çocuklar. Almancıların nasıl algılandığı, bir lastik pabucun nasıl mutlu ettiği gençleri şaşırtıyor elbette. Dönemi böyle anlatmak ne kadar masum... Oysa o günlerde zindanlarda insanlar inliyor, gericiliğin önü açılıyor, hayali ihracatla ülke soyuluyordu. 3 Dizide yaratılan “sağcı”, “solcu” algısı öylesine tehlikeli ki, izleyen çocuk “iki eşit siyasal grup var, aralarında kavga ediyorlar ve bu kanlı oluyor, sevimli dede Evren geldi ve herkesi “Bugün kadınların ne giyeceğine, nasıl davranacağına, nasıl doğuracağına karışan RTE’den önce Turgut vardı..” Ferhangi Şeyler kurtardı” diye algılayacaktır dönemi. Dahası babacan Özal, toplumu onaran, refaha taşıyan önder alt metni sürekli vurgulanıyor. Oysa hakikat bu mu? Türkeş ne dedi: “Biz hapisteyiz, düşüncemiz iktidarda!” Yani? Irkçılar devrimcileri devlet teşvikiyle katlettiler, sandılar ki darbe sonrası sırtları sıvazlanacak, iktidara ortak olacaklar. Esasen oldu da, ama zaman aldı. İşte kullanılan dil öylesine incelikli ortaya konmuş ki, ucuz bir “geçmişe özlem” tınısıyla geçiştirilecek gibi değil. Binlerce devrimci işkence gördü. İdam edilenler oldu. Kaçmak zorunda kalanlar vardı. Sanatçılar sürgüne gitti. Gazeteler kapandı. İmam hatiplerin önü iyice açıldı. Zorunlu din dersi kondu. Yani AKP’ye giden yol ustaca TSK, TÜSİAD, basın işbirliğiyle düzenlendi. 4 Ö zal ailesi darbenin mimarlarındandı. Kardeş Özal’lar her tür tarikat, cemaat ilişkisi içindeydi. Turgut olan MSP’den, Erbakan partisinden vekil adayıydı. Aslında bir ölçüde “siyasal İslam” iktidara gelmişti. Gerici ordu, başındaki faşist ahmakla yolu açmıştı. Farkında değildi elbette. Sanıyordu ki Musta fa Kemal’den sonra yurdu ikinci kez kurtarıyor! Özal zeki bir adam olduğu için Evren’le ustaca oynadı. Basını iyi kullandı. Zaafı olan gazetecilerle sıkı fıkı ilişki kurdu. Patronlar zaten için içindeydi. Arazi temizlenmişti. Ülke “Ahlaksızlık Cenneti” haline getirildi. Tüm bunları elbette Birol bilir. Dizilerin gücünü herkesten iyi bilir ayrıca. Nadir Nadi’nin “Ben Atatürkçü Değilim” dediği yıllar. O darbe ile “antiemperyalist” Mustafa Kemal öldürüldü. Katilleri biliyoruz. 5 Bugün kadınların ne giyeceğine, nasıl davranacağına, nasıl doğuracağına karışan RTE’den önce Turgut vardı. “Muzır Neşriyat Yasası” ile toplumun ahlakını bozacağı yayınları poşete soktu. Ferhan Şensoy durur mu, hemen keskin zekâsıyla “Muzır Müzikal”i yazdı, Şan Tiyatrosu’nda sahneledi. Halk büyük ilgi gösterdi, yer bulmak hayli güçtü, ben talihli olanlardandım. Hemen gerici basın saldırıya geçti, derken tehditler geldi, sahneye saldıranlar oldu ve sonunda bir gece adına “elektrik kontağı” denen suikastla yakıldı tiyatro. O gün bir tiyatro şehidimiz oldu. O gün tiyatro yakan lar, Sivas’ta aydınları, güzel insanları katledeceklerdi. Özal’ın adamları: “kaza” dedi önce, “hemen tiyatroyu inşa edeceğiz yeniden” diye salladılar. Tiyatro kül oldu, bu cinayet faili meçhul olarak kaldı tarihte. 6 Oyangından Orta Oyuncular ağır yara aldı. Ferhan Şensoy izleyicisini ortada bırakmamak için hazırlıksız sahneye çıktı, adı “Ferhangi Şeyler”oldu. Yıllardır “Ferhangi Şeyler” devam ediyor, inadına! Orta Oyuncular’ın kadrosunda Rasim Öztekin vardı. Müzikalin önemli oyuncusuydu. Ne yaşandığını en iyi o bilir, acıların tanığıdır, tarafıdır. Şimdi “Seksenler”in başrolünde. Çok da önemli bir görevi var artık. Ferhan Abi’nin Münir Özkul’dan devraldığı kavuğun sahibi Öztekin. Özkul’a Dümbüllü usta vermiş. Kavuğun önemi şu: Bağımsız tiyatro yapacaksın, her zalime, iktidara karşı duracaksın. Halkın komiği olacaksın! Yani hiciv edeceksin, eleştireceksin. Yıllarca bekledi Ferhan Şensoy, belli ki Öztekin’e güvenmiş ki verdi. Şimdi usta oyuncu Rasim Öztekin’de görev... Saraya gidip bağlılığını bildirenlere karşı “bir dakika” deyip, “Seksenler” gerçeği için kolu sıvayacak mı bakalım! 7 Dizide gençler de oynuyor, elbet Öztekin usta o tatlı sohbetiyle dönemi anlatıyordur onlara. Ancak milyonlar var ekran başında, toplumun en büyük sorunu belleksizlik, üstelik ülke son derece kırılgan bir dönemden geçerken bir dizinin propaganda aracına dönmesi dikkatini çekmiyor mu kimsenin? Eğer yandaş kanallar ve doğrudan AKP yayın organı TRT, eğer hakikat anlatılsa izin verir miydi seksenlerin görünmesine? Tiyatro cinayetinde öldürülen emekçiye sorumluluğumuz yok mu? Çocuklarımıza hakikati anlatmak görev değil mi? Birol’la görüştüğümüz günlerde, haklı olarak, “Gençlerin rol modelleri, kahramanları olması gerekir. Bizim için bu Mustafa Kemal’dir” demişti. Birol’un bir dizisinde “Fethullah Gülen” kitabı görününce kıyamet koptu, anımsıyorum. Belli ki birileri ustaca tezgâh kurmuş, Güven: “Bize aptal deyin ama FETÖ’cü demeyin” diye haykırdı. Elbette Fetöcü demiyorum. Sen kapat diyorsam bir sebebi var... Uzun zamandır kullandığım bir cep telefonum var. En az 34 yıldır aynı telefon. Aldığım zamanın iyilerindendi ama tabii teknolojinin gelişme hızı karşısında artık bocalıyor. Yine de benim gibi malına çok da düşkün olmayan birine çok iyi dayandı. Defalarca kafa üstü yere düştü, suyun içine balıklama daldı... Ama hâlâ çalışıyor işte. Çalışıyor da nasıl çalışıyor, o da başka bir soru tabii. Mesela arama yaptığım andan itibaren ekran karardığı ve arıza nedeniyle arama bitene kadar geri gelmediği için bazen arama bitmiyor. Çünkü ekran görünmediğinden telefonu kapatamıyorum. Karşı taraf biraz dikkatsiz biriyse ve telefon nasıl olsa kapanır diyerek cebine ya da çantasına koyduysa al başına belayı. KARŞImdaki MEŞGULSE SIKINTI Bir ara karşı taraf belki duyar diye “Alooo, alooo, açık kaldı telefon, kapayamıyorum” diye bağırmışlığım, karşıdakine sesimi duyurmaya çalışmışlığım var. Ama başarıya ulaşamadım tabii. Bu gibi durumlar için son zamanlarda bulduğum teknik biraz da şansa dayanıyor. Ekranın bazı noktalarına parmakla baskı uygulayınca görüntü anlık da olsa geri gelebiliyor. Ama bu konuda belli bir nokta yok, tamamen denk gelmesi ile ilgili. Bir de görüntü geri geldiğinde sadece 12 saniyelik zamanın var. O arada “kapat” ikonuna bastın bastın, yoksa yine ekranın orasını burasını denk gelene kadar parmaklamaya devam. Ancak en sevmediğim durum karşı taraf meşgulse ortaya çıkıyor. Karşı tarafın meşgul olduğunu duya duya ve ona, “Bak ben arıyorum haa, sen açana kadar kapatmayacağım” dercesine sapık gibi çaldırıyorsun telefonu. Kapatamıyorsun çünkü. Bana yapılsa sinir olurum. Hatta biriyle konuşurken sanki çok önemli bir şey varmış gibi meşgul olduğumu bile bile çaldırıp sonunda “Ne oldu acaba diye” geri aradığımda “Eee ne haber” diyen tanıdıklarım var. Hoş değil tabii. Yapmasınlar böyle. Ben de yapıyorum ama benimki mecburiyet. TELEFON SAPIĞI DEĞİLİM ASLINDA... Bir de son zamanlarda bu kapanmama durumuna karşı konuştuğum kişiye “Sen kapat” diyorum ki bu bazen son derece ciddi bir konuşmanın sonunda da olabiliyor. Mesela işle ilgili bir konuda samimi de olmadığın biriyle konuşuyorsun, konuşmanın sonunda da “Siz kapatın” diyorsun. Hâlâ karşıma “Yaaa şapşi iik, sen kapat” diyen biri çıkmadı neyse ki. “Siz kapatın” deyince biraz şaşırma yaşanıyor tabii ki karşı tarafta ama eğer beni tanıyorsa “Vardır bir bildiği” deyip kapatan olduğu gibi içinden “Deli galiba” diyen de oluyordur eminim. Neyse, artık buradan okuyan arkadaşlar durumu biliyor. Numaram varsa ve ararsanız ona göre davranın. Sizi aradığımda meşgulseniz kapatmama nedenim ya da konuştuktan sonra “Sen kapat” demem telefon sapığı olmamdan ileri gelmiyor. Tamamen teknik sıkıntılardan kaynaklanıyor. Dur bakalım, belki bir ara uygun bir şey bulursam değiştiririm telefonu. Ama acelesi yok. Böyle de idare eder. Sonuçta zor da olsa çözüm var. 8 EYLÜL 2019 SAYI: 1539 pazar.dergi@cumhuriyet.com.tr İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut KüçükkayA Sorumlu Müdür OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA n Yayın Koordinatörü hilal köse ÖZTÜRK n Görsel Yönetmen münevver oskay n Editör deniz ülkütekin n Sayfa Tasarım EMİNE BİLGET n Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/ İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 6 eposta: posta@ cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Yaygın süreli yayın
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear