24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

24 MART 2019 5 Bir buçuk, iki saat dizi olur mu kurban olayım? 20 dakikaya, yarım saate inse, televizyon kabaresi olsa ne güzel olurdu diye düşünürüm. Ders vererek hizmet ettiğim inancındayım, bir kabare tiyatrosu çıkarabilirsem mutlu ölürüm. İstanbul müthiş bir şehirdir, ne yazık ki iyi yönetilmiyor. Avrupa’yı gezdim, orada mesela en genç kaldırım taşı 200 seneliktir, bizde en yaşlısı 15 seneliktir. Bir şehir kazılıyorsa daha medeni olmamış demektir, biz kazılıyoruz hâlâ... Derdim kabare müzesi açmak. 25 senede birikenler depoda. Çok şehit verdik. Onlara müzede bir cennet odası düşünüyorum. Haldun Taner, Zeki Alasya, Selim Abi, Nezih... Hologramları arada sırada içeride dolaşsa güzel olur... Metin Akpınar’la Devekuşu Kabare Tiyatrosu, hakkındaki soruşturma ve sanata dair... Benim hayatım kabare “Kabare tiyatroları en müstebit yönetimlerde de söyleyecek söz bulmuş, böyle bir tiyatro...” İstaİnstbanbuul’dla... doğdum büyüdüm ama bugün bıraksan kaybolurum. Aksaray’da doğdum. 34 yaşına kadar Aksaray’da ailemle kaldım. Konakta doğdum, 12 sene konakta yaşadık. İbrahim Ethem Ulagay Kimya Evi’nin çalışanlara verdiği lojmandı orası. Babam da orada çalışıyordu. Konaktan baktığımda bir yangın yeri ve orada bir tek ev görünüyordu. O evi sonradan babam aldı. Naboland şilebinin çarpıp batırdığı Dumlupınar denizaltısına dalan dalgıç amcanın eviydi. Sonra Fenerbahçe’de bir eve geçtik. 86’dan beri Suadiye’deyim. İstanbul bir kültür kentidir. Doğu Roma’dır, Osmanlı’dır, Cumhuriyet’tir. Kadın gibidir, kendini özletir. Okahredici sabah hâlâ aklımda. Türkiye’nin simge ismi, bilge ismi kendisini bekleyen polislere doğru yürüyor. Savcılık çağırmış, Türkiye’nin sanatçısı adliyeye götürülüyor. O gün onun nezdinde milyonlarca insan “sorguya çekildi...” Demokrasi özlemi taşıyan herkesin hafızasına o fotoğraf kareleri yazıldı. Çok değil üç ay önce yaşandı bunlar. Hepimizin gözleri önünde... Tiyatro dünyamızın dev ismiyle buluştuk. Bir buçuk saate yakın Türkiye’yi, hayatı konuştuk. Söyleşimizin ardından öğrencileri onu bekliyordu. Bir an “1920’li yaşlarda olmak” istedim. onun vereceği dersi dinlemek için. Ama söyleşimizde bir ders gibiydi. Biz sorduk, o “özgürlüğü” anlattı. Biz sorduk o “sanatı, sanatçıyı” anlattı. Biz sorduk o “İstanbul’u” anlattı. Biz sorduk bizi gülmekten ağlattı!.. ‘Sanatçı özgür olmalıdır...’ u Metin Abi, sanatçının büyüklüğünü, yaşadığınız o büyük ayıpta gördük. Siz neler gördünüz o süreçte? Sanatçı meramını mutlaka anlatmalıdır. Ama genel kural sanatçı özgür olmalıdır. Biz kabare tiyatrosu sanatçısıyız. Kabarenin ana hedefi faşizmin ayak seslerine karşı başkaldıran, bir başkaldırı tiyatrosu. Shakespeare, tiyatroyu, ‘dünyanın aynası’ diye tarif eder. Kabare tiyatrosu da bir ayna ama dev aynası. Biraz abartıyor. Yanlışı abartarak gösteriyor ki yanlışa düşmeyin. Pis kokuyu burnunuza burnunuza üflüyor ki koklamayın reddedin. Gürültüyü kulağınıza kulağınıza basıyor ki rahatsız olun değiştirin. Böyle bir tiyatro. u Sizin kabare tiyatrosunda yer almanız nasıl olmuştu? Ulvi Uraz Tiyatrosu’ndan ayrıldıktan sonra özel bir tiyatro kurduk, İstanbul’da yaşayamadık. Üç buçuk aylık bir kış turnesi yaptık. Dönüşte Haldun Taner’e gittik, ‘bize bir oyun verir misiniz’ diye. 6566 yılları. Haldun Bey ‘gelin sizinle yeni bir şey yapalım, adı da kabare tiyatrosu olsun’ dedi. Ben itiraz ettim. ‘Hocam adını bile sizden duyduk şimdi. Nasıl yapacağız?’ diye, beni ikna etti. 1967’de kurulduk, 1992’ye kadar da hep zirvede, ciddi işler yaptık. Demek ki özgürlük ortamıydı, düşünün 65’le 92’yi. Kabare tiyatroları en müstebit yönetimlerde de söyleyecek söz bulmuş, en liberal ortamlarda da eleştirecek yan bulmuş. Böyle bir tiyatro. Ne yazık ki bizde 92’den beri yok. Bunun da bir sebebi olsa gerek. u Özgürlük mü yok? Özgürlük zaten tartışmalıdır. Ben uçsuz bucaksız bir özgürlükten yana değilim. Ama özgürlüklerin ne kadar kısıtlanacağı konusunda da toplumla siyasi otorite arasında konsensüs kurulmalı. Çok özgür bırakırsanız uçar, biraz frenlemek lazım, çok basarsanız da patlar, o kadar da sıkmamak lazım diye düşünüyorum. u Sanatçıları özgür olmayan bir toplum da ilerlemez... Bizim ana unsurumuz Cumhuriyet diye bakıyorum ben. Nedir Cumhuriyet? Cumhurun kendi kendini yönetimi. Güzel mi? Güzel. Yeterli mi? Hayır. Takviyeler lazım. Mutlaka laik olmalı. Demokrasi de gelecek. Eleştirel aklı kullanacaksın. Bunların hepsi özgürlüğe bağlı. Bir toplumun sanat damarları kesilirse o toplumda sıkıntıya girileceği kaçınılmazdır. u Toplumda bu anlamda bir geriye gidiş görüyoruz... Tabii... (İhtilalleri sıraladıktan sonra) En kötüsü 80 ihtilaliydi. Çok can yandı…Ama şunu söyleyebilirim ki biz 67’den 92’ye kadar tüm siyasi çalkalanmalara rağmen oynadık ve ful oynadık. Bizim tiyatromuz kapatılmadı. Genco’yu (Erkal) kapattılar, bize haber geldi biz tatile girdik. Ama bugün, bu ülkede hür düşüncenin, ifade özgürlüğünün var olduğu söylenemez. Davalara bakıyorsunuz, partili Cumhurbaşkanı’na hakaretten açılan davaların çoğu bu yıl açılmış. u Halk sizi sahiplendi... Bu beni ayakta tuttu. Beni zinde tutan odur. Mutlu oldum. 78 yaşındayım. 60 senedir kamu yararına bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Televizyon programında söylediklerim benim düşüncelerim, silah zoruyla söyletmediler ama aşırı, abartılı, uç yorumlara gidilmesi benim kabahatim değil. Uyarı görevi yapıyor, yararlanalım da denilebilirdi… Bir de bizim toplumumuz sanatçının imgeyle, simgeyle, metaforla konuşmasına çok alışık değil. Ben gene umutsuz olmamaya çalışıyorum. u Şimdinin tiyatro izleyicisi nasıl? Tiyatronun bugün aktif olduğu söylenemez. Biz o gü Zeki Z Alasya...eki ile yaşamak bir keyifti. Biz beraber büyüdük. Söylemiştim, Zeki Metin ilişkisi adeta bir yazgı gi bidir. Ben Aksaray’da doğdum büyüdüm. Zeki Laleli’de doğ du. Aynı folklorla beslendik. Babalarımız da İbrahim Et hem Kimya Evi’nde çalışıyor du. Annelerimiz bile rahmet li olunca aynı camiden kaldı rıldı, imamlarımız bile aynıydı. Biz İstanbul Milli Türk Talebe Birliği’nde 1962’de karşılaş tık. Nâzım Usta’nın dediği gibi yârin yanağından gayri her şeyde ortaktık. Annem ba bam benim rüyama gir mez, Zeki girer. On la uğraşıyorum yani. Nurda yatsın yav rum, güzel adam dı, iyi adamdı. zel işleri yaptığımız dönemde nüfusun yüzde 70’i kırsalda yaşıyordu. Göçenlere kızmıyorum ben. Büyük göç aldığınız zaman çağdaş ve dinamik kent kültürü yerine yoz kent kültürü oluşuyor, o zaman da bunun hem siyasi otoriteden, hem de sanattan talebi maalesef seviye kaybediyor. Bugün bir seviyesizliğimiz varsa bu yüzdendir. u Az önce ‘umutsuz değilim’ dediniz... Türkiye’nin geneline bakınca umutlu olmak olası değil... İlgi yok diye sanat tüketicisini de kötülemek istemiyorum. Ama sanat tüketicisinin eğitiminin çok önemli olduğunu da söylemek istiyorum. Bütün bunları düzeltmek için bize maalesef bir kültür ihtilali lazım, bir paradigma değişikliği lazım. Bizim zihin haritasını artık değiştirmemiz lazım. Bu da böyle küçük kımıldanışlarla olmaz, devrim lazım. ÖPÜŞEN BALIKLAR u Zeki Alasya ile film yıkama maceranız olmuş... Rahmetli Zeki fotoğrafçılığı çok severdi. Turnelere gittiğimizde karanlık oda yapardı. Biz karanlık odada beraber resim basardık. Üç banyodur, gümüş nitratlı… Hatta karaciğer hastalığına da oradan yakalandığını düşünüyorum. 1. banyo, 2. banyo, 3. banyo... Onların terminolojisi de her anlama gelebilen garip terminolojilerdir. Bas, koy, geliyooor, bas, amaaan, dur, bir parmak at, çok iyi oldu, Allaaah çok iyi, aman geldi, geldi, geldi gibi. Ankara’da otelde kalıyoruz, hava da sıcak, biz de atlet donuz, aşağıdan da içecek bir şeyler söyledik, çocuk geldi, kapıyı tıkladığında, bu aşama devam ediyordu, bunların hepsini dinledi. Kapıyı açınca, ZekiMetin’i, kan ter içinde, atlet donla görünce, çok fena bir şok geçirmişti yavrum, herhalde bizi yanlış anladı. (gülüyor) Sağ olsun, ortağım müthiş bir adamdı. Turnelere biz akvaryum da götürürdük. u Akvaryum da mı? Tabii akvaryum merakı vardı Zekiciğimin. Bitmeyen bir enerjisi vardı. Kendine ne alıyorsa, bana da getirirdi, o unuturdu, bırakırdı, ben devam ederdim. Bir gün geldi, ‘balkona çık’ dedi, karşıda iki tane araba duruyor. ‘Biri senin seç’ dedi, kendi de seçmiyor. Ben Skylark’ı seçtim, o Reno Station’u seçti. Böyle bir adamdı. Akvaryum alırsa, benim de akvaryumum olurdu. Ne balıklar besledik. Öpüşen guramiler vardı. Ender öpüşürler. Öpüşecekler diye saatlerce onlara bakardık... Fotoğraf: Vedat Arık AYKUT KÜÇÜKKAYA “Otobüse, metrobüse binemez olunca, arabanız oluyor. Biraz kopuyorsunuz. Toplumun içinde, onla beraber olmak, terini, kokusunu, mikrobunu falan yaşamak, insanı insan yapan unsurlar bunlar. Bence her ortamda sanatçı yetişir. Hatta çamurda daha iyi yetişir, orada bir zambak olurlar, yani kıymetleri de iyi olur. Sahnede ölmek bir sanatçının özenidir. Keşke öyle olsaydı... Bir de biz huysuzlaştık, aç olsaydık her şeyi kabul ederdik, çok şükür aç değiliz diye direniyoruz.” CTucaommmha.utmrr’iıdyeet “Tiyatronun, hele hele kabare tiyatrosunun, ülkenin vazgeçilmezi olduğu inancı kamuoyuna yerleştirilmeli.” tiyatro... Empati kültürünün mabedidir. Empati tiyatroda öğrenilir. Empati, beraber yaşamayı amaçlayacak bir şey ki benim demokrasi tarifi diye anlattığım odur. Bütün mesele genel eğitim sistemini düzeltmekten geçiyor. Beni kahreden, Türkiye öyle bir kolaj ki ama kültürümüzle evrensel olduğumuz bir dalımız yok. İKİ ŞEYE... Çok üzülürüm. Birincisi Muhsin Ertuğrul’un bölge tiyatroları projesi olmadı. Diğeri de rahmetli Ecevit’in köy kalkınması. Terzi Fikri’ler, Ovacık, daha çok olsaydı, başka bir ülke haline gelebilirdik. Ama yine de çok şey yapılabilir. Bazı üniversitelerimizde yapay zekâcı var çok şükür. Ders vermeye... 64 yaşımda başladım. Son dört senedir buradayım. Kabare oyunculuğu dersi bir tek bizim üniversitemizde var. Ben de kıvançla veriyorum. Bir ben kaldım, bir de Ahmet Gülhan var. Bizim de özel çalışmalarımızla akademik platforma aktarıldı kabare tiyatrosu. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear