24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 Ülkeye futbolu yeniden sevdirdi Güneş: Tüm Türkiye yanımızda “Önümüzdeki 4 sene için benim de hayallerim var. Birbirini tamamlayan, futbol adına doğruları uygulayan bir ekip oluşturmak istiyoruz” diyerek yola çıkmıştı Şenol Güneş, 2019 Martı’nda. 2004’te bıraktığı Milli Takım’a geri dönüyordu, Seoul, Trabzonspor, Bursaspor, Beşiktaş deneyimlerinin ardından. Aslında işinin zor olduğunu biliyordu, çünkü Mircea Lucescu ile tükenmiş, “dibi görmüş”, savunmacısı ve golcüsü olmayan bir milli takımı devralacak, aralarında son Dünya Şampiyonu Fransa, finallerin gediklisi İzlanda ve grupta her zaman birilerinin başına iş açan Arnavutluk’la “final” için yarışacaktı. Artık, spor mağazalarında milli forma bile satılmaz olmuştu. Bedava dağıtılan milli maç biletleri, stat civarında çoluğun çocuğun eline düşmüştü. ‘TÜM ÜLKE YANIMIZDA’ Bir anlamda riskti, Şenol Güneş için. Ancak o bir dakika bile düşünmeden teklifi kabul edecek, 2002’deki dünya üçüncülüğünün de getirdiği özgüvenle, yaklaşık 15 yıl arasından sonra yeniden giyecekti “Milli Takımlar Teknik Direktörü” gömleğini... 9 aylık dar zaman dönemi geride kalırken, Türk futbolunda “Güneş” açıverdi; sis, pus, dargınlık yüklü bulutlar dağıldı, ülke KırmızıBeyazla barıştı. Bekliyor muydu Güneş bu başarıyı? Dibi gördükten sonra, kendi sahasında gol yemeden, rekor puanla EURO 2020 vizesini almayı? Sorduk, yanıtı netti: “Ülke bizi kutsal bir göreve hizmet etmek için getirdi. Gurur duyduğumuz, ülkece gurur duyulacak bir milli takım olsun istiyorduk. Avrupa Şampiyonası finallerine katılma hakkını elde ederek, ilk hedefimizi gerçekleştirmiş olduk. Artık tüm ülkenin milli takımıyız, herkesin sevdiği ve saygı duyduğu bir ekip olduk. Tüm ülke bizim yanımızda. Milli takım olgusu, taraftarı olan bir milli takım. Tüm takımları tutan taraftarların, piramitin tepesinde birleşmesini istiyoruz. Oyuncularımızla konuşuyoruz, sadece sahada değil, saha dışında da örnek olmalarını istiyoruz. Şimdi, Avrupa Futbol Şampiyonası’nda oynayabileceğimiz en iyi oyunu ve performansı fairplay içinde göstermek istiyoruz. Şampiyonadaki performansımız ve grupta alacağımız sonuçlarla Dünya Kupası için de tecrübe edineceğiz. Kendi insanımıza imkân verdiğimizde, sabırlı olduğumuzda, çalıştığımızda başarılı olabiliriz. Daha önce de yeteneği olan isimler geldi, önemli olan bunların sürdürülebilir olması. Yarınların ne olacağını bilemiyoruz. Şu anda memnunuz. Oyuncuların hepsi iyi niyetlli, takım olgusu içinde gerekeni yapıyorlar.” HAYALİMİZ ÇOK... Peki, nasıl bir kadro seçecek Şenol Güneş? Açıkçası kafasında 40 kişilik bir ha vuz var, sakat oyuncular var. Öncelikle 2020 yılının ortalarına doğru geniş bir kadro belirleyecek, aday kadro ile kampa ARİF KIZILYALIN girecek ve takım listeleri UEFA’ya tes lim edilirken, “23 kişiyi” seçecek. “En iyi kadromuzla gitmek istiyoruz. Bu ço cuklar 23 turnuva geçirebilirler. Reka bet kaliteyi, başarıyı getirir. Burada bu oyuncu, şu oyuncu diye değil takıma gö NE DEMİŞTİ, re oyuncularımızın randımanına bakacağız. Takımı büyüten her oyuncunun yeri başımızın üstündedir. Türkiye Cumhuriyeti pasaportu olan yenisi ve eskisi herkese kapımız açık. Başarı ve sonuç bekleniyor, yapmaya çalışacağız” diyor. Türk futbolunun şu sıralar yabancı sayısı veya kamuoyundaki ifadesiyle yabancı sınırı sorunu çözülmesi gereken meselelerden; keza altyapılar da öyle. Altyapıdan sınırlı sayıda ismin üstyapıya çıkışı, neredeyse yarım as rını futbola harcamış biri olarak onu fazlasıyla üzüyor. Peki yarınlar için ne yapacak Şenol Hoca? Öncelikle, geniş bir konsensüs oluşturacak. Teknik adamlar, futbolcular, yöneticiler, sorunun kaynağına inmeyi planlıyor; sivrisineği öldür NE OLDU? u Fransa: Üreten ve yarışan bir takım Fransa. Onlar gibi olmalıyız. Bir maçı alabilirsek, çok şey farklı olur, bütün bu takımları geçeriz. (1 galibiyet, 1 beraberlik aldık) u İzlanda: Çok farklı boyuttalar, zorlu geçecek. (İlk maçı kaybettik, rövanş 00 bitti) u Arnavutluk: Kıran kırana oynarız, ilk maçı iyi sonuçla geçersek ikinci maç da iyi olur. (İki maçı da kazandık) meden, bataklığın kurutulmasından ya na: “Evrensel düşünüyoruz, yabancı ya karşı değiliz ama biz de üretebili yoruz. Yurtdışına giden oyuncuları mız bunun örneği. Yeter mi, yetmez. Sorunlarımız var evet ama çözümleri miz de var. Önce futbolun sorunlarını konuşacağız. Biz ürettiğimiz çocukları önce kendi ülkemizde değerlendirme liyiz, sonra dünyaya sunmalıyız. Bu fizik gücüne karşı yetenekleri mizi nasıl daha iyi kullanabilece ğimizi konuşacağız. Futbolun yeni stilini dizayn etmek gerekiyor. Hayalimiz çok ama belki de ömrüm yetmez. Yeni nesillerin önünü açacağız.” Milli Takım, Şenol Güneş yönetiminde 44’ü resmi, 18’i özel 62 maç Peki son sözü ne Şenol oynadı. Güneş ile Güneş’in? “Hayalim çok ama hepsini tek başıma hayata geçirmem mümkün değil. Umarım hep beraber çıktığı 62 maçta, 32 galibiyet, 15 beraberlik ve 15 yaparız.” yenilgi yaşadı. Bu sözlerde aslında, uzun bir zaman sonra milli takımda yarattığı birlik ve beraberlik havasının, futbolun yeniden düzenlenmesi Türkiye, Güneş yönetiminde 94 gol attı, kalesinde 54 sırasında izlenmesi gereken yolun gole engel olamadı. şifresi de var! 24 KASIM 2019 Erkan Karaca’nın sıra dışı öyküsü Çıldır’dan Fenerbahçe’ye Sanatçı olma hayaliyle evden kaçtı, mezarcılık dahil birçok işte çalıştı, Fenerbahçe’nin malzemecisi Erkan Karaca... “Sigarayı bırak efsane ol” kampanyasını yürütüyor. En son kulüp başkanı Ali Koç’a bağlama çalmasıyla konuşuldu. NEBAHAT KOÇ H erkesin bir hikâyesi vardır. Ama kimilerinin hikâyesi sıra dışı, inişli çıkışlıdır... Fenerbahçe Beko Erkek Basketbol Takımı malzemecisi Erkan Karaca gibi... Tahsin Kaya’nın kulüp başkanlığında Fenerbahçe’ye adım atmış. Ali Koç, yedinci kulüp başkanı. Fenerbahçe erkek basketbolunun da en eski çalışanı. 59 yaşındaki Karaca, “kara sevdalıyım” dediği mesleğinde 32 yılı geride bırakmış. Basketbol dünyasının önemli birçok olayına tanıklık etmiş... Karaca’ya hikâyesini sorduk. u Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Çıldır’ın (Ardahan) Yukarıcambaz köyündenim. Sekizi kız, beşi erkek 13 kardeşiz. Ailenin beşinci çocuğuyum. Toprak evimizden içeri girince, bir yanda ahır diğer yanda odalar vardı. Bir amcam ve ailesiyle, 20 kişi aynı evde yaşadık. Hatta Tuncel Kurtiz’in yer aldığı İnat Hikâyeleri filminin kısa bir bölümü de 225 yılık bu evimizde çekildi. Filmde annem Pamuk Karaca, abim, yeğenlerim ile köylülerimiz de yer alıyor. ÜÇ GECEDE İSTANBUL u Eğitim yaşamınız... İlkokul köyümüzdeydi. Ortaokula da yedi kilometre uzaklıktaki başka bir köye gidiyorduk. Yürüyerek 15 kilometre... Kışın, bir metre kar, yolda kurtlarla göz göze gelmişliğim de olmuştur. Ortaokul birinci sınıfta İstanbul’a kaçtım. u Neden? Öğretmenim Şükrü Akgün’ün bağlama çaldığını görünce yanına gittim. Tellere dokunmak çok hoşuma gitmişti. Bana öğretmesini istedim. İstanbul’da saz çalıp ünlü olurum diye düşündüm. Sahnelere çıkma hayalim vardı. Arkadaşım babama haber vermiş. Tabii köye döndük. Sabaha karşı saat 03.05 civarında bu kez dağlardan üç saat yürüyerek Doğruyol köyüne indim. Minibüsle Kars’a geldim. Bu kez de yanlış trene (posta treni) binmişim. İki gün üç gecede İstanbul’daydım. u İstanbul nasıldı? Kartal Cevizli’de oturan amcalarımın yanına gittim. Önce ekmek fırınında çalıştım. Ondan bundan para bularak bir hafta Arif Sağ’ın kursuna gittim. Sonra köye döndüm. Ortaokula devam ettim. Sonrasında birkaç kez daha İstanbul’a kaçtım... Lise ikiye kadar okudum... İstanbul’da amelelik, ayakkabı boyacılığı yaptım, simit sattım. Maltepe Gülsuyu’ndaki mezarlıkta çalıştım. Sağcı solcu birbirini öldürmüş gençleri ellerimle toprağa koymuşluğum var... u Fenerbahçe’yle buluşma nasıl oldu? Askerden sonra konfeksiyonda çalışıyordum. Pazarlamacılık yapıyordum. Bir kahvede tencere kataloglarını açarken içeriye bir komiserle iki polis girdi. Komiser “Memuruz, ucuz bir şey var mı” dedi. Sonra o komiserle iletişimimiz devam etti. İşyerim kapanınca komiserin yanına gittim. O gün, Fenerbahçe’nin futbol maçı vardı. O da Fenerliydi. Dönemin Kulüp Müdürü Serkan Acar’ın köylüsüymüş. Acar’ı aradı. 1987’de Fikirtepe tesisinde gece bekçisi olarak başladım. Sonra basketbol salonuna alındım. Baktım, malzemeciyi göndermişler. Önce İbrahim Kutluay, Cenk Gürsoy gibi genç takım oyuncularının malzemelerini yıkayayım dedim. Malzemeleri güzel katlıyor, öyle özene bezene hazırlıyorum... Baba Necdet, “Malzemeleri yıkıyor musun” deyince “malzemeciyim” dedim. u Mesleğinizden yoruldunuz mu? Yıllar önce otellerin küvetlerinde ayaklarımla malzemeleri yıkayıp kaloriferlerin üstünde ya da odaya astığım iplerin üzerinde kurutmuşluğum da olmuştur. Hatta çoraplar kalın olduğu için havlunun içine koyup sularını sıkar, sonra da saç kurutma makinesiyle kuruturdum. Ama ne bıktım ne yoruldum. u İlginç anılarınız vardır... Menajerimiz Cenk Renda’nın düğününde Aydın Örs’le aynı masadaydık. Eşim, Örs’e, “Babası öldü, o kadar hoca gitti bir damla yaş dökmedi. Sizin arkanızdan ağladı” dedi. Benim için Örs, hocalar arasında tektir. (Gözleri doluyor) Fotoğraf: Kurtuluş ARI Kimi formasını öper u Neden? İnanılmayacak bir değer ve sevgi verdi. Ben de aynı şekilde. Her sabah saat 06.30’da spor yapardı. Malzemesini özenle koyardım, göz güzelliği için... u Hiç aksilik yaşadığınız oldu mu? Aydın Örs döneminde, İtalya’daki Milan maçında, Marko Tomas’ın iki formasını da unutmuşum. Genç oyuncu Berkay Candan’ın 32 numaralı formasını alıp, lobide görevli kıza “forma yapan kimse var mı” diye sordum. “Abim yapıyor” demesin mi? Berkay’ın 32 numarasını 33 yapıp Marko yazdırdık. Maça 20 dakika kala formayı yetiştirdik. u Oyuncuların uğurları var mı? Sloukas, devre arasında değiştireceği formasını askıdan alır, güzelce katlayarak bench’te oturduğu yere koyar. Sıfır numara forma giyen eski oyunculardan Nikos Zisis çeşit çeşit nazar boncukları alır, birini bench’e, birini yedek ayakkabısının içine, bazılarını da yukarı yerlere asardı. Kimileri formasını öper, kimisi ayakkabılarını uğur yapar, “Dokunma” der. u Baskonia maçında 39 sayıyla yıldızlaşan Nando De Colo nasıl? Çok profesyonel. Çok da farklı. Konuşmayı çok sevmeyen birisi. u Ali Koç’a bağlama çaldınız... Ülker Sports Arena’da Candan Erçetin şarkı söyleyecekti. Sazım masadaydı. Erçetin’i davet ederek sigarayı bırakma kampanyama video çekecektim. O sırada başkanımız odamın önünden geçerken misafirlerini içeri davet etti. Masadaki sazı görünce de, “Kim çalıyor” dedi. “Ben” dedim. Çalabilir misin diye sorunca ben de çaldım.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear