23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

SAYFA 6 EŞİK CİNİ Mİne Söğüt OSMAN ELBEK 15 TEMMUZ 2018, PAZAR So?al?sğ?ul?ınk Vazgeçmediğiniz şeyler Etrafınıza bakın ve vazgeçmediğiniz şeylerin listesini yapın. Uzatabildiğiniz kadar uzatın o listeyi. İçinde eski çaydanlıklarınız da olsun, yıllardır giymediğiniz kıyafetleriniz de... Huylarınız da olsun, alışkanlıklarınız da... Bir daha asla kapağını açmayacağınız kitaplarınız olsun ve ısrarla görüştüğünüz ve her seferinde de mutsuz olduğunuz arkadaşlarınız olsun. İstemeye istemeye ziyaret ettiğiniz aile bireylerini de koyun o listeye. Midenizi yaktığını bildiğiniz ama yine de yediğiniz yiyecekler de olsun listede. Elinizden bırakamadığınız telefonunuz, aramadan duramadığınız numaralar, ardı ardına içtiğiniz sigaralar... Çocuklarınızı koyun listeye, sevgililerinizi, yaşadığınız mahalleyi, uyuduğunuz yatağı, sorduğunuz soruları, çabucak ikna olduğunuz cevapları... Uzatın listeyi. Duygularınızı koyun. Boşu boşuna yaşadığınız pişmanlıkları, öğrenilmiş kıskançlıkları, tekrar tekrar gördüğünüz kabusları... Sonra... Sonra tutuşturun o listeyi ucundan, yansın gitsin, kül olsun, yok olsun. Liste yanarken çaydanlık da, giysi de, yemekler de, aile de, arkadaşlar da, sevgililer de , çocuklar da, huylar da, kabuslar da yansın. Alışkanlıklar eksilince özgürlük gelir Farz edin ki kaybettiniz hepsini. Aniden beliren bir ateşin müdanasız sıcağında eridiler, kül oldular, yok oldular. Hayatınızdan ne eksilir? Çaydanlık mı? Giysi mi? Yemekler mi? Aile mi? Arkadaşlar mı? Çocuklar mı? Aşklar mı? Huylar mı? Hiçbiri. Sadece alışkanlıklar eksilir ve yerine muhteşem bir özgürlük duygusu gelir. Her zaman yaptığınız şeyleri yapmamaya başladığınız zaman bambaşka bir hayata sahip olursunuz. O hayat da eskisinden daha iyi ya da daha kötü olmaz. Sadece başka olur. Ve tercihlerle, bilinçli bir şekilde, merak edilmiş o başkalık içinde, tekrarlardan örülmüş heyecansız bir döngünün kısırlığına kurban verdiğiniz hayat enerjiniz ve varoluş bilinciniz geri gelir. Alışkanlıklar gözleri görmeyen, ruhu hissetmeyen ve tüm güdüleri korkularla körelen kalabalıkların can simidir. Kalabalıklar alışkanlıklara tutunarak yaşarlar. Ve alışkanlıklardan arınmış başıboş bir özgürlüğü de tehlikeli bir şey sanarlar. Kaybederseniz öleceğinizi, mahvolacağınızı sandığınız yığınla yükün altında ezile ezile yaşadığınızı fark etmeden biriktirdiğiniz hayatın ağırlığıdır alışkanlıklar. Sistem sizi, aynı şeyleri yemediğiniz, aynı giysileri giymediğiniz, aynı yerlere gitmediğiniz, aynı insanları sevmediğiniz zaman her şeyin altüst olacağına inandırır. Oysa gitmek iyidir. Vazgeçmek ferahlıktır. Başka şeyleri merak etmek, denemek zenginliktir. Bir ömürde birden fazla hayat deneyimleyebilmek bilgeliktir. Farklılaşarak kurtulmak Köhnemiş ruhların rehavetinden faydalanan düzen, sizi kaçınılmazlığına ikna ettiği alışkanlıklarla, kendi niyetinin etkisiz, pasif neferi olmayı öğretir; düzenin izin verdiği ölçüde özgürsünüzdür ve onun çizdiği sınırlar içinde güvendesinizdir. Farklı olmayı aklınız almaz. Onaylanmamaktan ölesiye korkarsınız. Yalnız kalmaktan ödünüz patlar. Tüm bunlar kendinize güveninizle birlikte kendinize sevginizi de yerle bir eder. Yaşadığınız dünyayı sevmiyorsanız, bu düzen değişsin istiyorsanız, daha iyi bir hayata dair hayalleriniz varsa, neden sorusu aklınızı kurcalıyorsa, önce alışkanlıklarınızdan vazgeçin. Hayatınızda olmazsa ya da yapmazsanız öleceğinizi, mahvolacağınızı zannettiğiniz şeyleri tekrar gözden geçirin. Bu hayatta azalarak çoğalmak, farklılaşarak kurtulmak, başkalarının değil kendi isteklerinin peşinden giderek var olmak diye bir şey de var. Ama bunun için önce vazgeçmeyi öğrenmek gerekiyor. Sonra da istemeyi... Gerçekten ne istediğini bilmeyi. Vazgeçmek kolay, ama ne istediğini bilmek zor. Yaşadığınız hayat emin olun yığınla lüzumsuz teferruat dolu. Cesaretinizi toplayın ve bir karıştırın o hayatı... Göreceksiniz, yok olduğunu zannettiğiniz gerçek istekleriniz sadece o teferruatların arasında kayboldu. Dünyanın hangi ülkesinde, hem de bir seçim mitinginde orta yere ip atılır? İngiliz sicimi “Diş fırçasını da iç cebine saklamıştı. nin de deneyimleyemeyeceği bir sınır. Ne de ol Kim? sa bu dünyadaki canlılara ölümü deneyimlemek Ölüme giden biri.” yasaklanmıştır. Yannis Ritsos  Yaşayan bir insanın ellerinizin arasında ölüme İdama hayır! kaydığı anı hiç yaşadınız mı? Kalbine yüzlerce volt Peki, ya idam... elektrik vermenize rağmen kalbin bir daha atmama Suçları önlemede etkisi olmayan, bir kişiyi öl sının acısını hissettiniz mi? Az önce göğsü inip kal dürerek topluma had bildirme ve toplumu baskı kan bir kişinin an gelip nefes almadığını gördünüz altına almaktan başka bir amacı olmayan bu şid mü? Parmak uçlarından başlayan soğuk bir mor det, aslında devlet aygıtı tarafından inceden ince rengin yavaş yavaş her yeri işgal ettiğine hiç tanık ye planlanmış bir cinayet değil midir?   lık ettiniz mi? İnsan yaşamına en yüksek saygıyı gösterme Etmediyseniz susun. Susun ki ölüm “vadesi gel si gereken, ettikleri yemin gereğince tıbbi bilgileri diğinde” yaşansın. Öyle ya her ni insanlık yasalarına aykırı biçim ölüm erkendir bu dünyada. Kaybettiği her hastanın arka sından kendisine yöneltir okları Her insan, her hekim bilir ölümlü bir canlı de kullanmayacağına söz veren hekimler her ne gerekçe ile olursa olsunlar idamı savunabilirler mi? nı hekim. Sorar yüzlerce kez kendisine başka neler yapabileceğini. Çoğu kez aslında bilir elinden olduğunu. Ama bilmek kabullenmek değildir. Böylesi bir vahşetin pasif izleyicisi olabilir mi?  Kuşkusuz hayır. Milyon kere ha başka bir şeyin gelmediğini. Ama İnsan kabullenemez yır! kolay değil ölüm çıkıp gelmiştir. Oysa kendisi yaşam hakkını korumakla yükümlüdür.  ölümü. Çünkü ölüm sınırdır. Hiç kimsenin Tarih yazmış ve kaydetmiştir: 1985’in 4 Kasım’ında idam cezasının kaldırılmasını istedikleri için Süreğen hastalıklar nedeniyle bir insanı kaybetmek nispeten kabullenilebilir bir durumdur. Öyle ya geri dönüşümsüzdür hasta kaçamayacağı ama hiç kimsenin de deneyimleyemeyeceği hekimlerin meslek örgütü olan Türk Tabipleri Birliği’nin yöneticilerinin görevden alınması istenmiştir bu ülkede. lık. Zaten uzun bir süredir hasta da yakınları da zor günler yaşamaktadır... Ama ani ölümler çok büyük bir sınır. Dünyadaki canlılara ölümü deneyimlemek Ancak 12 Eylül faşizminin yaşandığı o karanlık günlerde hekimlik meslek etiğini onurlarıyla savunan Nusret Fişek ve arkadaşla travmadır. Çünkü beklenmedik bir anda, birdenbire, hiç hesapta yasaklanmıştır. rı vardır bu ülkede. Memleketin yüz akı olan bu hekimler, 28 Ey yokken çıkıp gelmiştir ölüm. Da lül 1985 tarihinde “Son zamanlar hası ölmek için ortada bir neden de yoktur. Ağrılar, da kamuoyunda yoğun bir biçimde tartışılan “idam sızılar, nefessiz kalışlar, elkol hareket ettirememe cezası”nın hekimler açısından onaylanmasının ola ler yaşanmamıştır. nak dışı olduğu görüşü”nü 72 numaralı kararlarıyla O halde neden ölüm kapıyı çalmıştır? tüm dünyaya ilan etmişlerdir. Kuşkusuz her insan, her hekim bilir ölümlü bir Gelin görün ki, o gün de bugün olduğu gibi in canlı olduğunu. Ama bilmek kabullenmek değildir. sanlığın sesine tercüman olan hekimlerin görüşleri İnsan kabullenemez ölümü. İster yok olmak, ister ne uymak yerine onlara dava açılmıştır. Ama hey öte dünyada ölümsüzlükle anlamlandırmaya çalış hat... Bu topraklarda çoğu zaman iktidarların göl sın ölümü, nafile anlamlandıramaz. Çünkü ölüm sı gesinin düştüğü hukuk sistemi dahi hekimleri idam nırdır. Hiç kimsenin kaçamayacağı ama hiç kimse konusunda cezalandıramamıştır. İpte sallanan, insanlığımız olacak Nusret Fişek ve arkadaşlarının talebinden 19 yıl sonra idam cezası kaldırıldı Türkiye’de. Ancak cezanın kaldırılmasının üzerinden 14 yıl geçmişken bugünlerde bir kez daha karanlık bir girdaba çekilmek isteniyor bu ülke. Hekimlik meslek etiği açısından 1985’ten beri değişen bir şey yok. Aynı inanç ve kararlılıkla ölüm cezasına karşı çıkacağız. Ama daha önemlisi Türkiye toplumu bugün bir şeyleri samimiyetle düşünmeli: Dünyanın bizden başka hangi ülkesinde hem de bir seçim mitinginde orta yere ip atılır! Hani sehpanın yerden yüksekliğinin insanın boyundan fazla olması sayesinde boynun kırılmasını garanti altına alan o sağlam İngiliz sicimi, bizden başka hangi ülkede siyaset meydanında orta yere atılır? Vereceğimiz karar hayati. Çünkü ipte sallanan insanlığımız olacak... (osmanelbek@gmail.com) Barbaros Şansal Onluk banknot! Dikişe nakışa dalmıştım. Ütünün buharı atölyeyi kaplamış olduğundan olsa gerek, açık pencerenin önündeki sarman kedi, çalıştığım masamda beni izliyordu. Provalar, yeni müşteri randevusu, telefonlar… Başkaları için cafcaflı görünen moda dünyasının öteki yüzünün Terzihane’deki sıradan ama yoğun bir yaz günüydü. Öğlen suları bir dostum ziyarete geldi. Personel, yoğurtlu makarna pişirmiş, bir tabak da bana getirmişti. Bizde müdür yemekhanesi falan olmadığından herkes eşitti. Konuğumuza da bir tabak ikram etmeden olmazdı ama o da herkes gibi rejimdeydi!.. Moda söz konusu oldu mu herkes diyete girerdi. Ben kaşığımı bir yandan tabağa daldırırken bir yandan da hararetle onu bunu çekiştiriyorduk. Çekiştirme dediysem kimse hakkında dedikodu değil, kendisi de oldukça tanınan ve deneyimli bir danışman olduğundan medyadaki ortak arkadaşlarımızın Ayaspaşa garsoniyerlerindeki maceralarını konuşup kıkırdaşıyorduk! Malum bizimki küçük semt ve malum tüm apartman görevlileri bir birini tanıyor ve yine malum, bizim semtte hiçbir şey gizli kapaklı kalmıyor. Çünkü geceleri işyerleri kapalı. Şunun şurası ikamette kalan kaç kişiyiz ki?.. ^¡^ Aşk meşk işi bitince, kimin eli kimin cebinde, hangi köşe tutmuş köşe yazarı ihale peşindeyi depreştiriyoruz. Londra’da ev alandan tutun da, güya solcu olup yandaş kanala gizli gizli danışmanlık yapanlara dek!.. Puro ve şarap yazandan girip hasta yatağından hâlâ sağa sola bulaşana dek… Banknot banknot rüşvetler çantalarda Bebek sırtlarında manşetlere düşmediğinden sizler ne olup bittiğini pek bilemezsiniz tabii ki. Her neyse... Laf lafı açıp , kahveler içilip söz tükendiğinde danışman dostum gitmek üzere toparlanıyor. Ay rılmak üzere ayağa kalktığımızda gülerek “Bana bir 100’lük banknot fişeklesene” diyor. Şaka mı ciddi Çalıntı zaman mi olduğunu anlamaya çalışıyorum. Aklıma daha önce kaleme aldığım yazıda, Amerika’da yaşayan marjinal bir gazetecinin, beni evde ziyaret ettiğinde, ayrılırken istediği güya borç taksi parası geliveriyor. Derhal elimi gömlek cebime atıp bir önceki akşamdan oraya koyduğum banknotu alıp ona uzatıyorum. “Yetmezse daha verebilirim” diyerek... “Aşk olsun, bana 10 lira mı layık gördün” dediğinde, uzattığım katlı banknotu kontrol ediyorum. Pembe kırmızı banknot tam tamına 200’lük… “Ama bu 200 lira, 10 lirayı nereden çıkardın? Lazımsa daha verebilirim. Üzerimde şu an başka nakit yok. İstersen hesabına aktarayım. Sonra ödersin” diyerek şaşkınlığımı kapatmaya çalışıyorum. O ise gülerek “Ne bileyim, benim cebimde pek 200’lük banknot olmaz, maaşımı bankamatik üzerinden aldığım için; orası da en fazla yüzlük banknot veriyor. Onlar da mavi… Yani 10’luk ve 200’lük banknotlar uzaktan aynı görünüyor.’’ ^¡^ Daha sonra, aslında 100 lira taksi parası borç isteyen, ama Amerika’da yaşayıp parasız olup Türkiye’de gazetecilik yapmaya çalışan ve lüks markalara meraklı marjinal gazeteci ile ilgili yazıyı okuduğunu söyleyip sadece şaka yapmak istediğini belirtiyor. Gülüşüyoruz. Kıssadan hisse, kimi namusu ile çalışıp namussuzlar konusunda taşı gediğe koyabiliyor; kimi de taşıma suya değirmen olup rezilliği dillere dolanıyor. Ya sizin cebinizdeki banknotlar ne renk?.. Bandista ‘halleri’ Haftanın albümü Ülkemizde kökleri 2006’ya kadar uzanan ve son yılların en kendine has müziğini yapan grubu Bandista, son albümü “Buhal”i dijital platformlardan dinleyiciye sundu. “Satışa çıkardı” demiyorum çünkü onların böyle bir derdi yok. Bandista kimi zaman 35 kişiyle 3040 kişiye, kimi zaman da 15 kişilik farklı ülkelerden katılımcılarının da olduğu müzisyenlerle binlerce kişiye çalan bir grup… Aslında grup yerine “kolektif bir müzik hareketi” demek daha uygun olur. Yo la çıkarkenki hedeflerini, “Çok basit bir tercihimiz vardı bu yola girerken, bundan sonra başka şeylerin yanında artık müzikle de muhalefet etme tercihi...” olarak açıklayan grup üyeleri, son albümlerinde de hedeflerinden şaşmadıklarını gösteriyorlar. Yedi şarkıdan oluşan albümlerinde, ağırlıklı olarak Balkan, Ska, Reggae, AfroBeat’e ve elbette vazgeçmedikleri bu toprakların seslerine yer vermişler. Sözlerde ise düzene karşı kafa tutan; hayallerin, hayal değil, yaşanması gereken şeyler olması gerektiğini savunan ifadeler kullanılmış. Her ne kadar içinde bulunduğumuz duruma parmak bassalar da “Es Rüzgâr”, “Güzel Günler” gibi şarkılarda umut dolu bir geleceğin güzel günlerini de sevdayla yanlarına çağırıyor grup üyeleri… Sözlerin yerli yerinde ve uygun şarkılarla beraber kullanılması da hedef tutturduklarının bir diğer göstergesi. Bandista gibi gruplara ihtiyacımız olduğu aşikâr. Onların istediği, “basit mi basit”: Basit, âdil ve coşkulu bir yaşam… Bunun için de en önemli şeyin sanat olduğuna vurgularını es geçmeden, sizleri Bandista’nın son albümüyle baş başa bırakalım!.. BURAK SOYER Sarah Williamson C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear