09 Ocak 2025 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

15 TEMMUZ 2018, PAZAR İdman SAYFA 5 BAĞIŞ ERTEN MEHMETCAN DEMİRAY Beynelmilel bir futbol kuralıdır. Güçlü karşısında güçsüz tutulur ‘Igraj Moja Hrvatska!’ Bugün Dünya Kupası’nın en hüzünlü günü. Çünkü bitiyor. Ama nefis bir teselli ihtimali var. Her zaman güçsüzü tutanların gözü parlıyor. Romantizm realizmi, Hırvatistan Fransa’yı devirebilir. Şunu kabullenelim bir kere: Final, Dünya Kupası’nın en kötü maçıdır. En iyisi bile öyledir. Çünkü bitiyor hüznü, asla telafi edilemez. Son düdük çalar ve dört yıllık bekleyiş başlar. Sosyal medyada “Omam Bıyık” müstearlı arkadaş harika yorum yapmıştı: “Dünya Kupası hafta sonu tatili gibidir. Grup maçları cuma, ikinci tura doğru cumartesi. Final maçı tam bir pazar akşamı.” O yüzden, halis futbolseverler için heyecanlı değil kederli bir gün bugün. Mazoşistlere öneri: Bizimkiler dizisi müziğini açın, verin ütü kokusunu, efkâr tamamlansın! Yine de final piyangosunda iyi bir teselli gizli. Çalışmadığımız yerden geldi; çünkü işin içinde Hırvatistan var! Bize özgü zannediyoruz ama değil. Beynelmilel bir futbol kuralıdır. Güçlü karşısında güçsüz tutulur. Hayatta olmayan şey futbolda olsun isteriz. Çünkü olmuşluğu vardır. Herkes onu, şunu, öbürünü favori gösterir, ama çıkar bir dişli takım (ki ekseriyetle Afrikalı ya da Latin Amerikalı olur) şahlanır da şahlanır! Genelde İspanya’yı, Hollanda’yı, Arjantin’i falan yener, olmazı oldurur, gider, gider, gider, … Ama bir yerde durur. Gandalf vurur sopasını ve finale çıkamazsınız der! O güzelim takımlar, o çirkin golleri yer, penaltıları kaçırır; biz de demirin tuncuna, kasap defansların konçuna kalırız. Kamerunlar, Polonyalar, Ganalar, Şililer, İsveçler, Romanyalar, Bulgaristanlar, Belçikalar hep burada takılmıştır. Çünkü final başka bir şeydir. Görüyor musun Hırvat’ın ettiğini! İsterseniz laf ebeliği yapmadan çirkin matematik verilerle de bunu anlatabilirim. Modern futbolun başı sayılan 1960’lardan beri kupa finallerini mutlaka Avrupa ve Latin Amerika’nın Golyatları oynuyor. Kupa alamadan final gören ama hikmetinden sual olunmayan bir Hollanda var. Onlar da üç kez geldiler oralara ve zaten Avrupa şampiyonlukları var. Yani final sürpriz kaldırmaz. Favoriler domine eder. Daha doğrusu kaldırmazdı, ederdi! Görüyor musunuz şu Hırvatistan’ın ettiğini!.. 2018 Dünya Kupası yarı final maçında Hırvatistan İngiltere’yi 21 yenerek finalde Fransa’nın rakibi oldu. Peki şampiyonluk gelir mi? Neden olmasın?! Çok yorulmuş olsalar da hâlâ zeki ve çevikler. Favori değiller. İyi de bu kupada bunun dezavantaj olduğunu kim söyledi? Asıl konu da bu değil zaten. Boş verin futbolun taktiği, tekniği, aritmetiğini. Sahadaki özgül ağırlıkların ötesinde bir şey var. Dünya Kupası finalleri, realizmin romantizmi dilim dilim doğradığı maçlarla dolu. Sadece “küçük takımlar” değil, güzel futbolla finali görmüş büyükler de sürekli ziyan olur. 1950’de Brezilya, Uruguay’a kaybeder. 1954’te tarihin en büyük takımlarından biri sayılan Macarları Almanlar öğütür. 1974’te Almanların “seri katil” olduğu ortaya çıkar ve kurban, Cruyff’un Hollanda’sıdır. Sonra benim küçüklüğüm başlar, 1982 ve 1986’da PlatiniMaradona finali hayalimi, Almanlar yerle bir eder. Yetmez, 1990’da Maradona’yı yerler ve bu böyle sürer. Zidane kazansın deriz, şike skandalından İtalya kazanır. 2010’da kendi kimliğini reddedip katile dönen Hollanda bile belki de tarihin en iyi takımı İspanya’yı son anda elinden kaçırır, güzelim finali berbat etmeyi başararak... Velhasıl, Dünya Kupası futbol dilencilerinin en büyük gönül kapısı olabilir; lakin mutsuz son ihtimali ezicidir. Kabulleniriz biz de. Dilencilik zenginlik değil sonuçta. Olduğu kadar artık. Tito’yu bilir misiniz? Şunu biliyoruz değil mi? Bu Fransa ne 1980’lerin yakışıklı oyununu oynayan Fransa, ne de 1998’in o multikulti takımı. Robotla insan arası bir düzenle, zebella gibi oyuncularla, yetenekleri serbest bırakmak yerine onlara gem vuran bir teknik adamla, kazanmaya programlı bir Terminatör gibiler. Yani romantizmle zerre ilgileri yok. Bizim tarafımız belli. Cruyff kılıklı Modriç önderliğinde Hırvatistan, Golyat karşısında Davut olmak için çıkacak sahaya. Yapabilirler mi? Tito’yu bilirsiniz, değil mi? Onun önderliğinde kardeş kardeş 50 yıla yakın yaşadı Yugoslavya ülkeleri. İşte onları bir arada tutma zamklarından biriydi spor. Çünkü dünyanın belki de en verimli doğal yetenek coğrafyasında yaşıyorlardı ve buna bir sistem giydirince her şey mümkün hale geldi. Yugoslavya dağıldıktan sonra nasıl bir spor kültürü olduğunu o zaman daha net gördük. Futbolda, basketbolda, hentbolda, sutopunda dünya ekolüne sahipler. Yüzme, tenis, atletizm, kayağın pek çok dalında şampiyon çıkarıp duruyorlar. Dünya Kupası’nı alsalar ve Modric Yılın Futbolcusu seçilse bile, onun adı Drazen Petroviç (Basketbol), Ivano Baliç (Hentbol), Mate Parlov (Boks), Ivıca Kostelic (Alp Disiplini), Goran Ivaniseviç (Tenis), Blanka Vlasiç’le (Atletizm) dolu en iyi Hırvat sporcular listesinin ilk üçüne zor girebilir. Yani, Fransız ve Frankofil olmayan tüm dünya vatandaşları gibi, bu akşam tarafımız bellidir. Ve romantizm futbolda en büyük başarıya hiç bu kadar yaklaşmamıştır. Kaldı bir adım! Madem ki sen partizansın, zincirin son halkasısın, Igraj moja Hrvatska (Oyna be Hırvatistanım)! Futbolda teknoloji VAR! Futbol gibi muhafazakâr bir camiaya VAR sayesinde nüfuz eden teknoloji, bu konumuyla yetinir mi, yoksa ileride futbolculara takılan mikroçiplerle ‘geleceğin ayak topu’nu sanal bir boyutta mı izleriz? 16 Haziran’daki ilk grup maçında Avustralya’ya karşı “video yardımcı hakem” (VAR) sayesinde verilen penaltısı verilmese ve 81. dakikadaki golü “çizgi teknolojisi” ile belirlenmese Fransa, belki de Dünya Kupası’na yenilgiyle başlayacak ve gruptan bile çıkamayacaktı!.. “Video assistant referee”, yani kısaca VAR uygulaması, bu ve benzeri kritik kararlarla 2018 Rusya Dünya Kupası’na olumlu yönde damga vurdu. Ama yıllardır süren tartışmaları yine de bitiremedi. Acaba futbol gibi, “insan hatası” üzerine kurulu bir oyuna teknolojinin bu derece dahil edilmesi doğru muydu? Zira insan, yani futbolcu hata yapabildiğine göre, hakemlerin de hata payı olmalıydı. Oysa sayısız kameralarla bu doğal akışa müdahale ediliyor; hem oyunun ruhu, hem de 90 dakika kesintisiz olması gereken maç temposu zarar görüyordu. Hakemin dostu VAR mı? Futbol gibi kadim bir oyunun “geleneksel” kalmasından yana olanlar, VAR uygulamasının hakemleri rehavete sürükleyeceğini de savunuyordu. Zira “Nasılsa arkamda kameralar var” diye düşünen bir hakem, alacağı kararlarda eski özeni göstermeyebilirdi. Ya da tam tersi, hayati bir hatasının VAR tarafından yakalanacağından korkan bir hakem strese girebilir, çok daha mütereddit olabilirdi. Uygulamanın en büyük destekçisi FIFA ise hem teorik olarak VAR’ın arkasındaydı, hem de pratikteki olumlu sonuçları vurguluyordu. FIFA Hakem Komitesi Başkanı Pierluigi Collina, Dünya Kupası’nda VAR ile alınan kararların yüzde 99.3 oranında doğru olduğunu belirtiyor ve sistemi “kusursuza yakın” diye niteliyordu. Kazanmaktan çok daha öğreticidir kaybetmek; futbolda da… Kaybedenlerin kupası Bir dünya kupası daha geride kalıyor bugün. Birileri kuru kuru sevindi, ama esas turnuvaya katılamayan ya da erken elenen ülkeler kazançlı çıktı yine bu işten, insani açıdan kazançlı yani, bir şeyler öğrenerek sonunda. Buna geleceğim de anlatmaya doyamadığım bir edebiyat anekdotu vardır, önce kısaca onu anlatayım. Thomas Mann, Lotte in Weimar (1939) adlı romanında, Goethe’yi bir roman kahramanına dönüştürmüş, bazısını Goethe’nin bizzat söylediği bazısını ise kendisinin uydurduğu epey laf yerleştirmiştir kahramanının ağzına. Nürnberg Mahkemeleri sırasında Amerikalı savcılar Nazi subaylarını yargılarken suçlamalarını Goethe’den yaptıkları bazı alıntılarla kuvvetlendirirler. Ancak daha sonra ortaya çıkar ki, bu alıntılar Goethe’nin herhangi bir kitabından değil, Thomas Mann’ın Goethe’yi konuşturduğu Lotte in Weimar’dan yapılmıştır. Bunun üzerine Mann’a danışılır. Mann, hangi lafların Goethe’nin kendi yapıtlarından alıntı, hangilerinin ise romanında kendisi tarafından Goethe’ye yakıştırılmış olduğunu net olarak açıklayamayacağını ifade ettikten sonra, “Söyledi mi, söylemedi mi, önemli değil, ama söylerdi” tarzı bir iddiada bulunur. Ben de yıllardır futbola dair bir Walter Benjamin yorumu taşırım hafızamda. Benjamin, futbolu düzenli ve dikkatli biçimde izlemenin insana gündelik hayatın acil ihtiyaçlarıyla ilgisi olmayan belirli bir konuyu süreç içinde, gün be gün takip etme yetisini, olup bitenlerden haberdar olma isteği ve alışkanlığı kazandırdığını söyler. Benjamin’e göre futbol taraftarının buradan kazanacağı alışkanlıkları ve merakı başka alanlara taşıması da kuvvetle muhtemeldir. Mealen böyle söylüyor Benjamin. Hangi yazısında geçiyordu bu konu, hatırlamıyorum ama böyle söylemiştir Benjamin, söylemiş olmalı yani, söylemiş olabilirdi. Söylemediyse de söylerdi!.. Hatta bugünkü futbol ortamını görebilse, daha başka şeyler de söylerdi. Bir enternasyonalizm temrini Mesela futbol maçları üzerinden oynanan şu iddia oyunları… Malum; futbol taraftarları arasında milliyetçilik hayli yaygındır, zenofobi, ırkçılık da. Fakat bu adamların ve elbette kadınların da iddia salonuna girer girmez öncesinde bin bir husumet imgesiyle tanıdığı uzak ülkelerdeki kimi takımların başarılarıyla mutlu olması, o ülkenin sadece bir alanında da olsa neler olup bittiğini dikkatle ve gün be gün takip etmesi, kendisininkinden başka milliyetlerden birtakım adamların sakatlanmaması için dua etmesi, bu ultra milliyetçilerin dünya, milli aidiyet algılayımına nasıl etkiyordur acaba? Nasıl bir enternasyonalizm temrinidir bu onlar için? Nasıl değiştiriyordur onları bu?.. Muktedirlerin ve egemen sınıfların salt uyuşturma ya da en azından eğlendirme işlevi bekledikleri popüler kültürün, tüketiciler üzerinde tam tersi olumlu yan etkileri olması kaçınılmazdır. Ben de burada işte diktatörlerin (Franco) halk için dev bir beşik olarak tasarladıkları stadyumlarda servis edilen uyuşturucu eğlenceliğin olumlu yan etkilerinden bahsediyorum ve başta da dediğim gibi futbol Dünya Kupası turnuvaları özellikle erken kaybedenler, kaybetmişler üzerinde epey olumlu etki yapar. Milli kimliğin ‘oyunlaşması’ Eğer turnuva öncesindeki eleme maçlarında turnuvaya katılma hakkını kaybetmiş bir ülkenin üzgün kırgın yurttaşıysanız ve eğer bu parıltılı ve heyecanlı temaşadan yine de keyif almak istiyorsanız, kaçarı yok, turnuva boyunca taşımak üzere yeni bir milli kimlik edineceksinizdir. Hatta turnuvaya katılıp da erken elenmiş bile olsanız. Eğer eleme maçlarında turnuvaya katılma hakkını kaybetmiş bir ülkenin üzgün kırgın yurttaşıysanız ve bu parıltılı ve heyecanlı temaşadan yine de keyif almak istiyorsanız, kaçarı yok, turnuva boyunca taşımak üzere ‘yeni bir milli kimlik’ edineceksinizdir. Birden bire bir deli gömleğinden sıyrılmış, bir iğneli fıçıdan çıkmış, özgürleşmişsinizdir artık. En milliyetçiniz için bile o büyük büyük yaşadığınız, kabardıkça altında ezildiğiniz milli aidiyet birdenbire oyuna dönüşmüş, milliyetlerin her biri turnuva başlarken ya da esnasında yaptığınız hesaplarda bir değişken (“variable”) olmuş, önünüzde seçeneklerle dolu bir beynelmilel cennetin kapıları açılmıştır. Milli kimliğin pek zahmetsiz edinilmiş, kolay da değiştirilebilir olduğunu hissettiğiniz o hafifleme anında ezdikçe ezmek için kullandığınız verili milliyetinizi birkaç haftalığına unuttuğunuz o turnuva sırasında nedense pek de dayanışmacı olacak, özellikle en yoksul, doğulu, güneyli ülkenin milliyetini edinecek, onun kazanmasını arzu edeceksinizdir. Çünkü ne kadar böbürlenmiş olsanız da bir zamanlar, yani kaybetmeden önce takımınız (milliyetiniz) dolayımıyla kaybetmişsinizdir işte, sonra bir kere ve bir kez daha kaybetmeye hazırsınızdır artık. Ve dayanışma da kaybetmiş olmaya hazır olmaktır. Ve kaybetmek, kazanmaktan çok daha öğreticidir. İnsani açıdan... Futbolda da. ahtulgar@gmail.com Ahmet Tulgar Hakemlerin VAR uygulaması için monitöre giderken elleriyle havaya çizdiği dikdörtgen, bugün sona erecek 2018 Rusya Dünya Kupası’nın alametifarikası oldu. Teknolojinin limiti VAR mı? Şimdilik sadece penaltı, gol, direkt kırmızı kart ve yanlış oyuncuya kart gibi dört durumda devreye giren “video yardımcı hakem”in sahaya müdahalesi sınırlı… “Adalet hissi”ni pekiştirmesi ve tartışmalı pozisyonları neredeyse sıfıra indirmesiyle de faydalı gibi duruyor. Ofsayt şüphesinde bayrağın geç kalkması, oyunun akışını olumsuz etkileyen tek faktör gibi… En güzeli de son kararı hâlâ bilgisayar değil, bir “insan”, yani sahadaki hakem veriyor. İyi de bu böyle devam eder mi? Alt tarafı “bedava SMS” diye cep telefonlarına giren WhatsApp; günümüzde ofis içi haberleşme, arkadaşlarla görüntülü sohbet, akrabalarla dedikodu grupları kurma derken insanların tüm hayatını ele geçirdi! Futbol gibi muhafazakâr bir camiaya VAR sayesinde nüfuz etmeyi başaran teknoloji, bu konumuyla yetinir mi? Yoksa ileride saha içine yerleştirilen sensörler, futbolculara takılan mikroçiplerle “geleceğin ayak topu”nu sanal bir boyutta mı izleriz? Bunu yaşayarak göreceğiz. Peki, ‘eyyam’ VAR mı hocam? Geleceği bilemeyiz ama Türkiye’yi iyi kötü kestirebiliriz! Sahi, VAR uygulamasına bu sezon Türkiye Süper Ligi dahil olunca güzide futbol camiamız ne yapacak? TV’de bağırıp çağıran hakem yorumcuları mesela… “Hocaaam, VAR hakeminin baktığı açı yanlış, eyyam (!) yapıyor! Sen bir de bu açıdan oynat!” diye uzmanlıklarını konuşturmaya devam mı edecekler? Kulüp başkanları istenmedik bir sonuçta VAR odasını da basacak mı? Taraftarlar “video hakem” için ne tarz küfürler besteleyecekler?!.. Her biri birer muamma… Çünkü ne demiş eskiler: “Batı’nın teknolojisini al; ahlakını alma!..” Görünen o ki bu sezon bize yine bol bol eğlence VAR! C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear