18 Haziran 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

24 HAZİRAN 2018, PAZAR SAYFA 5 Güncel gürer mut Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu Deney Hayvanları Kurulu Temsilcisi Fırat Ahmet Yıldız: Bağış için hayvan kesiyorlar Sakarya’da yaşanan vahşet sonrası, Türkiye’de sahipsiz hayvanların durumunu, sokak hayvanlarının deneylerde kullanılmasını, Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu, Deney Hayvanları Kurulu Temsilcisi Fırat Ahmet Yıldız ile konuştuk. ? Sahipsiz sokak hayvanlarının deneylerde kullanılmasını kim denetliyor? Bugünkü mevcut yönetmelik, 2014 yılında deney hayvanlarına yönelik çıktı. Bu yönetmeliğe istinaden, Hayvan Deneyleri Merkezi Etik Kurulu (HADMEK) kuruldu. Bu yapının önemi şudur, Üniversitelerde kurulu bütün yerel etik kurullarındaki (HADYEK), çalışmaları denetleme, gerekiyorsa ceza kesme, çalışma lisanslarını iptal etme hakkına sahiptir. Kurul, Orman ve Su işleri Bakanlığının altında kurulmuştur. 21 tane üyesinin 5’i Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın zorunlu üyeleri, geri kalan 16 üyenin 15’i deney yapan insanlardan oluşur. Sadece bir tane hayvanları korumaya yönelik STK üyesi olması gerekir. ? Toplanan sahipsiz sokak hayvanlarının üniversitelere satıldığı doğru mu? Satılma falan yok, üniversiteler barınaklardan bedavaya alıyorlar ya da sokaklardan topluyorlar. HADMEK’e Laboratuvar Hayvanları Bilimi Derneği (LHBD) diye bütün üyeleri deney hayvanı üretip satan, deney hayvanı kullanan ve bunun üzerinden para kazanan bir derneğin yöneticisini aldılar. Hayvanları korumaya yönelik dernek yerine, o hayvanları deneylerde kullanıp öldüren derneği tercih ettiler. Siyami Karahan dernek başkanı aynı zamanda Kırıkkale Üniversitesi Deney Hayvanları Bölümü Başkanı, Genel Sekreteri Gonca Kavacı, Erciyes Üniversitesi Laboratuvar Hayvanları sorumlusu ki, Erciyes Üniversitesi 2018 yılında köpekler üzerinde deney yapmak için Orman Bakanlığı’ndan açıkça izin aldı. Bizim bütün itirazlarımıza rağmen direkt bakan Veysel Eroğlu’nun bilgisi ve bir müsteşarın torpiliyle bu derneğin yöneticisi olan Eylül Üniversitesi Veteriner hekimlerinden Osman Yılmaz denen, Türkiye’de şu anda gelmiş geçmiş en azılı hayvan deneycisini kurula aldılar. Bizim aslında bunun gibi insanlardan hayvanları korumamız lazım. Yasadışı deney yapıyorlar ve bu yasadışı deneyleri de, HADMEK üzerinden aklıyorlar. ? Yasadışı deneyler dediniz nedir onlar? Kediköpekler üzerinde deney yapan kurumlar var mı? Sakarya’da bacakları ve kuyruğu kesilen yavru köpek vahşeti, toplumda büyük dehşet ve öfkeye sebep oldu. Biz HayKonfed olarak, bu insanların yaptığı usulsüz deneyleri belgeleriyle Orman Su İşleri Bakanlığı Doğa koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü olan Nurettin Taş’a sunduk. Belgelerin hepsi bu çete tarafından hasır altı edildi. Yaptıkları deneyler tamamen sokaktan toplanan kediköpekler üzerinde yapılmış deneylerdir. Nurettin Taş bize, “Biz bu derneği kuruldan uzaklaştıracağız” diye söz verdi. 2018 yılında Bilken, Erciyes, Uludağ Üniversiteleri, sokaklar ve barınaklardan topladıkları hayvanlar üzerinde deney yapmak için devletten izin aldılar. Sokak hayvanları deneye açıldı ? Bu hayvanlar üzerinde nasıl deneyler yapılıyor? Bir üniversitede tanık olduğum bir şeyi anlatayım: bir tane sağlıklı köpeği alıyorlar, öğrencilere Ampute dersi vermek için hayvanı bayıltıp bir derste bir ayağını kesiyorlar. Dört tane ayrı sunumda bu hayvanın dört bacağı kesildikten sonra hayvanı çöpe atıyorlar. Bu rutin bir işlem haline gelmiş. Eğitim deneyi diyorlar, bunun için yerel etik kuruldan dahi izin almıyorlar. Bu sene 4050 tane köpeğe yapıldı. Bakın, 2014 yılında çıkan yönetmelikle sokak hayvanlarını deneye açtılar. Bir profesöre, “Deney hangi hayvanlar üzerinde yapılır?” diye sorun, size “Deney sokak hayvanları üzerinde yapılmaz, bu deney de kabul edilmez” diyecektir. Elimde 2014 yılında 2 bin 225 kediköpeği bu deneylerde öldürdüklerinin belgeleri var. Uludağ Üniversitesi 1386 tane hayvan öldürdü. Orada bir veteriner var, adam sadistçe deneyler yapıyor. Ama bu adamın deney yapıp yapılmayacağına karar verecek yerel etik kurulun başkanı kim? Yine kendisi. ? Türkiye’de deney amaçlı kediköpek üretiliyor mu? Deney Hayvanları Üretim Merkezlerinde kediköpek üretilmiyor. Ama Ankara Üniversitesi res mi belgede Deney Hayvanları Üretim Merkezlerinden kediköpek aldığını belirtiyor. Bu şekilde belgelemelerinin sebebi, yurtdışındaki akademik yayınlar, sokaktan toplanmış hayvanlar üzerinde yapılan deneyleri kabul etmemesi. Ankara Üniversitesi rektörü imzasıyla, üretimi yapılmayan bir hayvanı sokaktan toplayıp üzerinde deney yapmak ve bunu akademik makalede göstermek alenen uluslararası dolandırıcılıktır. ? Yeni hazırlanan kanun tasarısında bu insanlar mı dinleniyor? Bir defa kanun tasarısı falan yok. O tamamen bir yalan. Bu suçlar zaten devlet eliyle işleniyor. Bu katliamları görmezden geliyor. Şimdi siz varsayın ki, en acımasız hayvan kanunu çıktı. Sistem suçu işleyen kişiyi cezayı hak edicek pozisyona sokmuyor ki! Kim yargılanacak? Bu siyah yavru köpeğin başına gelenleri, bir senede 2 bin 658 kere yapıldığını düşünün. Erciyes Üniversitesi’nin Deney Hayvanları Bölününün başında, Laboratuvar Hayvanları Bilimi Derneği’nin genel sekreteri Gonca var. Bu kadın yasayı ihlal etti, şimdi ona cezayı verecek kim? Kendi derneğinin yönetim kurulu üyeleri. Sizce bu kadın ceza alır mı? Orman Bakanlığı’ndakilere HADMEK’e sokulan Osman Yılmaz’ın sicilinin ne olduğunu zabıt tutturarak verdik. O belgelerden sonra bu şahsın Türkiye’de hiçbir hayvana dokundurulmaması lazım. Sen bunu bilerek bu adama destek çıkıyorsan, burada normal olmayan bir durum vardır. LHBD’i, HADMEK’e alarak ne denilmek isteniyor? Bakın İlhan Bozyiğit LHBD’nin yönetim kurulu üyesi aynı zamanda HADMEK üyesi. ? Sakarya’da yaşananı nasıl değerlendiriyorsunuz? İçinde bulunduğum HayKonfed’den bağımsız olarak bu konuya dair benim şahsi görüşüm, bu olayın kepçe operatörüyle falan alakası yok. O hayvanı birileri bağış toplamak için o hale soktu. O hayva Fırat Ahmet Yıldız nın üzerinden bazı dernekler büyük bağışlar topladı. Zaten bu ilk de değil. Ben size 6 ay içinde buna benzer 1520 vaka gösterebilirim. Sırf bağış toplamak için köpeklerin bacaklarını kırıyorlar, kesiyorlar, hatta asit döküp yakıyorlar. Devlet olayı kapatmak istiyor ? Bu kişiler hayvan severler değil öyle değil mi? Hayvan sever kisvesi altındaki kişiler bunlar. Hepsi bir derneğin başkanı. Elimizde bir belge olmadan kimseyi suçlayamayız ama gelin bu olayı sorgulayalım: Bu köpeğin ilk bulunma videosu, ilk bulunduğu yerden veterinere gitme, ilk veterinerden gelip teslim alan adamın çektiği görüntüler nerede? Yok. Ataşehir’deki veterinerden servis edilen fotoğraflar var ortada. Bu kadar önemli bir olayda böyle bir şey olamaz. Sorduk niye görüntüsü yok diye, şoka girdiğimiz için hayvanın videosunu çekemedik dediler. Şoka girdiysen, o hayvanı almaya giderken, İBAN numarasını koyup yardım nasıl topladınız? O yavru köpek uyutuldu bir yerde iyi de oldu çünkü o hayvanı dilendireceklerdi. Bakın şu yavru köpek üzerinden toplanan parayı ben hayal edemiyorum. Belki de 500 bin TL toplandı, bilmiyoruz. Devlet bu olayın üstünü kapatmak istiyor. Biz suçluyu bulup hapse attık diyorlar. Kepçe operatörü o büyük araçla minicik hayvanın bacaklarını sonrada kuyruğunu nasıl kopartacak? Zaten o garibanı da büyük ihtimalle seçimden sonra bırakacaklar. Adamın suçu yok. Bildiklerimizi Sakarya’daki savcıya gidip analatacağız. Ama araştırırlar mı bunu sanmıyorum. İnsan ne Allah’ın yarattığı en şerefli varlık, ne de doğanın seçilmiş canlısı ‘Eşrefi Mahlukât’ şapkasını çıkarın! TAYFUN ATAY Antropolog Adam Kuper, insanın biyolojik varlık alanı ile kültürel varlık alanını birbiriyle ilişkili olarak ve evrimsel çerçevede tartışmaya açtığı meşhur kitabına çarpıcı bir isim vermiştir: “The Chosen Primate” (1994), yani “seçilmiş primat (maymun)”. Bir “çıplak maymun” olan insanı hayvanlar âleminde eşsizleştirdiği söylenebilecek bu ifade, aslına bakılırsa dinsel dünya görüşünün insanı eşsiz kılan “eşrefi mahlukât” deyişinden çok da farklı bir duyarlılık yansıtmaz. İnsanbilim (antropoloji) alanına 40 yılını vermiş biri olarak, insanın içerisinde yer aldığı doğal çevre ve parçası olduğu canlılar dünyasıyla kurduğu ilişkinin mahiyetine baktığımda ben Kuper’ın “seçilmiş primat” tabirinin çok karşılıksız, dolayısıyla talihsiz olduğunu düşünmekten yanayım. İnsan, seçilmiş değil bozulmuş (“distorted”) primattır. İnsan doğallık ve canlılık kategorisinden sapmış, doğaya da başka canlılara da zararlı, kötünün kötüsü, baş belası, Osmanlıca “eşerr” bir yaratıktır. İnsan, “eşrefi mahlukât” değil, “eşerri mahlukât”tır: Yaratılmışların en şereflisi değil, yaratılmışların en “şer”, en kötü olanı… Doğaya başkaldıran insan Haftalardır içerisinde bunaldığımız seçim gündemini bile mumla aratacak derecede hepimizi dehşete düşüren o ayakları kuyruğu kesilmiş yavru köpek görüntüsünün ve art arda gelen benzeri hayvankıyımlarının nasıl “olabildiği”ni anlama yolunda işe şu ‘Eşrefi mahlukât’ şapkasını çıkarıp önümüze koyarak başlamak gerekiyor. İnsanı ne Allah’ın yarattığı en “şerefli” varlık, ne de doğanın “seçilmiş” canlısı sayarak bu işin üstesinden gelinebilir. İnsandan daha değerli varlık yok Hepimizi dehşete düşüren o ayakları kuyruğu kesilmiş yavru köpek görüntüsünün nasıl olabildiğini anlama yolunda işe ‘Eşrefi mahlukât’ şapkasını çıkarıp önümüze koyarak başlamak gerekiyor. dedikçe bu tür acımasızlıklar, gaddarlıklar, kıyımlar artmaktan öteye gitmez. İnsandaki yıkıcılığı görmeden ve bunun “doğainsan” ilişkisinin bozulmasıyla bağını kurmadan bu problemin üstesinden gelinemez. İnsan ‘eşrefi mahlukât’ değil Köpek, insanın en eski ve sadık dostu ve 10 bin yılı aşkın zamandır süren bu dostluğa o hiçbir zaman ihanet etmedi. İnsan ise sadece köpeğe değil diğer hayvanlara da, “nebatat”, yani bitkilere, ağaçlara, ormanlara da, nihayet topluca bir parçası, bağımlısı olduğu tabiata da ihanet etti. Bu ihanetin itici gücü, “homosantrizm”, yani insanmerkezcilik; dini tabirle söylemek gerekirse de işte “eşrefi mahlukat” telakkisi… İnsan, “eşrefi mahlukât” falan değil; Kur’ân’da hiçbir yerde bu ifade geçmiyor (“Yarattıklarımızın birçoğuna onları üstün kıldık” ayeti de bu ifadeye karşılık gelmiyor). Ama Tîn Suresi’nde, “İnsanları en güzel kıvamda yaratmışızdır. Sonra alçakların en alçağına döndürmüşüzdür” denmekte. Yani bu ayete bakılırsa, dinde bile insan, iyilik kadar kötülüğe, güzellik kadar çirkinliğe, doğrulukdürüstlük kadar yalandolana ve üstünlük kadar alçaklığa da yatkın bir varlık olarak önümüze konmakta. Evet, çoğu zaman “ke diköpek sever, ağaçböcek sever diye küçümsenip aşağılanan insanlar karşısında “insanlık” adına betonseverliği bile dinen caiz kılabilen insana atfen “eşrefi mahlukat” diye bir tabir, dinin özünde yok. Bu tabirle aynı doğrultuda ha bire önümüze servis edilen, “Her şey insan için; insandan daha değerlisi var mı” gibi ifadelerle yıllardır orman, dağ, tepe, bayır demeden her yeri insana mesken kılma yolunda izlenen bu yıkıcı insanmerkezciliğin (ho mosantrizm) bedelini diğer canlılar ödüyor. En tazesinden bir örnek olarak, “Kanal İstanbul”un ne kadar canlıyı yok edeceğini bir düşünün!.. Yaşadığımız mahalleler, çalıştığımız mekânlar, dinlenip tatil yaptığımız beldeler, hep diğer canlılar hilafına, bir bakıma o hayvanlardan “çalınarak” insana mahsus kılınıyor. ‘Türcülük’ sorunu Ama işte sokakta, apartmanda, çalıştığı kampüste, kimin yanlış yerde olduğunu hiç düşünmeksizin “kedi köpek tantanası” istemeyen “insan”lardan geçilmiyor ortalıkta. Ve de işte onlardan sadece derece farkına sahip işkenceci hayvan katillerinden… Irkçılığın bir ileri istasyonu olan “türcülük”le ilişkilendirilmesi gereken tutum ve eylemler bunlar. Irkçılık nasıl kendi dışımızda kalan öteki insan topluluklarını renginden, dilinden, dininden, vb. farklılıklarından dolayı aşağı ve her şeye müstahak görmekse; “türcülük” de “öteki” (insandışı) hayvanları insandan aşağı ve dolayısıyla her şeye müstahak görmek; bir başka türe mensup oldukları için onlara zarar vermek (Richard Ryder, “Türcülük”, Birikim, Sayı: 195, 2005). “Zarar”ın sınırı hayvanları yiyeceğegiyeceğe dönüştürmek gibi hayli masum pratiklerimizden başlıyor. Ama asıl, onları zevk için avlamaktan deneylerde kullanmaya, at yarışı, rodeo, horoz dövüşü, boğa güreşi gibi acımasızlıklara ve sirklerde eğlence unsuru yapma vicdansızlığına kadar varıyor. Tüm bunları son derece olağan, sıradan ve “doğal” olarak yapıyoruz. Ama oradan, bacakları, kuyruğu budanıp ormana atılan köpeklere vardığımızda dehşet içinde öfkeleniyor, lanetler yağdırıyoruz. Lânetlediğimiz tablo bizim eserimiz ve adında “Eşrefi Mahlukât” yazmakta!.. İşe tablonun adını “Eşerri Mahlukât” olarak değiştirmekle başlamak gerekiyor. Sonra da “homosantrizm”den “ekosantrizm”e yürümek gerekiyor; bu memlekette çevre konusundaki çalışmaların öncülerinden Güneş Gürseler’e kulak vererek ifadelendirmek gerekirse şöyle: “İnsan, çevrenin bir parçası. Hem de rastgele bir parçası. Doğal denge bizim dışımızda, bizim hiçbir davranışımıza gereksinimi olmadan da sürmekte. Bizim tek yaptığımızsa tüketmek, doğal halkayı kesmek, kırmak, koparmak ya da bozmak. Çevre, insan olmadan da varlığını sürdürebilir ama çevre olmadan insanın varlığını sürdürmesi olanaksız. Bu nedenle çevreye bakışımızı artık değiştirmeliyiz. Çevreye bakışımızda insanı çevrenin merkezinden [homosantrizm] çıkarmalıyız. Bakışımızın ‘çevre merkezli’, EKOSANTRİK olmasını sağlamalıyız” (“Dikkat Dünya Tektir”, 1992, s. 1415). C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear