18 Haziran 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

SAYFA 4 ÇOCUK sesİ Bekİr Onur Çocuk ve kent Freiburg Üniversitesi Sosyoloji Enstitüsü’nden B. Blinkert ilginç bir saptamayla başlıyor: “Yetişkinler çoğu zaman çocukların kamu düzenini rahatsız ettiği kanısındadır ama ben aksini düşünüyorum: Çoğu zaman kamu düzeni çocukları rahatsız eder.” Blinkert, çocukların toplumsal deneyimleri konusunda çok araştırma olduğunu, buna karşılık çocukluğun “mekânsal” koşullarının nasıl değiştiğini, bunun da nasıl yeni bir çocuk tipi yarattığını gösteren çok az araştırma bulunduğunu belirtiyor. Oysa modern kentlerdeki çocuklar çevrenin değişiminden ciddi biçimde etkilenir, hareket alanlarını gitgide kaybederler. Bir “hareket alanı” evin dışında bir bölgedir. Bu bölgenin dört özelliği olması gerekir: Ulaşılabilirlik, güvenlik, esneklik, diğer çocuklarla etkileşim. Bu hareket alanlarının günümüzde gitgide kaybedilmesinin nedenleri bellidir: Kent mekânının yerleşime, ticarete, üretime, eğlenceye ayrılması; trafiğin artması vb. ‘Dramatize çocukluk’ Bunun suçlusu çocuklar değil rant ve haz peşinde koşan yetişkinlerdir. Bu sürecin sonucu, çocukların gitgide daha tehlikeli ve sıkıcı bir çevrede yaşamalarıdır. Çocuklar evin dışında oynayamaz, kamu alanlarından dışlanır, sürekli kontrol altında tutulurlar. Serüven ihtiyacını televizyon ya da bilgisayarda sanal yollarla giderirler. Blinkert bu gelişmeyi bir tür “dramatize çocukluk” olarak adlandırıyor. Ana babaların, eğitimcilerin, terapistlerin ve pazarın yarattığı yeni ve farklı bir çocukluk. Blinkert, sorunun çözümü için motorlu trafiğin azaltıldığı tehlikeden arınmış alanlar düzenlemenin yeterli olmadığını, çocuklar için çekici alanlar yaratmak gerektiğini belirtiyor. Yazara göre bunun iki yolu var: Doğanın önemini tanımak, düzen ile kaos arasında denge kurmak. Çocuklar için çekici bir mekân zorunlu olarak “doğa ile dolu” olacaktır. Kentlerde böyle bir şey olanaksızdır çünkü kent tanımı gereği yapaydır. Çocuklar da kentlerde çok az doğası olan –patene, futbola, bisiklete uygun alanlar isterler. Bunları da tehlikeden uzak, çocukların varlığını kabul eden kamusal alanlarda bulabilirler. Hans Lachmann, Anaokulunda oyun (Almanya, 1948). Modern kent, bir ‘kurallar cangılı’ Düzenkaos ilişkisine gelince, bu olgu çocuklar için neyin çekici olduğunu, geleneksel alanlarının nasıl tasarımlandığını anlamayı sağlar. Blinkert’e göre II. Dünya Savaşı’ndan beri Alman kentlerinde düzenin derecesi büyük ölçüde artmıştır. Bunun iki belirtisi var: Kent mekânının standartlaşmasının artması; kuralların artması. Yerleşim, üretim, tüketim ve eğlence alanları aynı zamanda çocuklar içindir (bizde AVM’lerin çocuklar için de olması gibi). Bu tasarımlanmış çocuk alanlarında oyun olanakları ekipman ve düzen aracılığıyla son derecede standardize edilmiştir. Çocuklar gitgide daha fazla kuralla karşılaşırlar: Oyunda güvenlik ekipmanı kuralı, oyun için belirli zaman kuralı vb. Çocuklar açısından bakıldığında modern kentler bir “kurallar cangılı”dır. Blinkert, modern kentlerdeki çocukların yaşam kalitesini aşırı kaosun değil aşırı düzenin tehdit ettiği kanısında. Blinkert, çözüm olarak, çocuklar için geleneksel ve düzenli oyun alanlarını; işlevsel olarak spesifik olmayan, oyun için hazır fikirler sunmayan ama çocukları bir şeyler icat etmeye zorlayan alanlarla değiştirmeyi öneriyor. Yani düzenin yerine kaosu koymayı. Yazar, yeni tür yaratıcı ve serüvenci oyun alanı önerilerinin Frieburg ve diğer kent yöneticilerince kabul edildiğini belirtiyor. Bence bizim belediyecilerimiz kent için yaratıcı çözümler bulamamaktan yargılanmalı. * Blinkert, B. (2004). Quality of the city for children: Chaos and order. Children, Youth and Environment, 14(2), 99112. 24 HAZİRAN 2018, PAZAR Şeker gibi yazılar Hİlal Bebek Kargaşa, kaos, düzensizlik ve dengesizlik belli oranlarda gereklidir Termodinamik kişiliklerden misiniz? Depresyonu, kaygısı, kaybı, acısı, yalnızlığı, çatışmaları, entropisidir insanın… Çatışma onun içinde devamlı kalalım diye belirmez. Bir sonraki daha “gelişkin” çatışmaya geçebilince anlamlıdır. Çatışmaların bitmesi değil, git gide daha “ileri” olanlarına terfi edilebilmesidir önemli olan. “Makineler, onlara başlangıçta verilen enerjiyi kullanırlar. Eğer sürtünme ya da ısınmaya bağlı bir sorun yoksa teorik olarak sonsuza kadar çalışabilirler. Buna karşın termodinamik (örneğin, buharlı) makinelerin çalışması, sistemlerinde oluşan sıcaklık farkına dayanır. Diğer makinelere kıyasla daha fazla iş üretirler ama başlangıçtaki enerjilerini yavaş yavaş tüketirler. ‘Soğuk’ toplumlar, buharlı makinelerden ziyade duvar saati gibidir. Çok az kargaşaentropi görülür içlerinde. Sonsuza dek ilk hallerini muhafaza etmeye çalışırlar ve ilerlemeden yoksundurlar. ‘Sıcak’ toplumlarda kargaşa da vardır çatışma da. Karşıtlıklar ve “ısı değişimleri” görülür yapılarında. Daha çok düzen ve daha çok düzensizlik mevcuttur. İşlemelerini sağlayan potansiyel farklılıklarıdır.” Fransız yapısal antropolojisinin dev ismi Claude LéviStrauss’un insan toplumsal gerçekliğini değerlendirirken yaptığı bu çarpıcı metaforik “sıcak toplum” ve “soğuk toplum” ayrımı (“Modern Toplum ve Sorunları Karşısında Antropoloji”, Metis, 2014) bireysel bağlamda da geçerli. Çatışma ve içsel kutupların varlığı, gelişim için elzem. Hiç çatışma olmaması, sürekli çatışma ortasında kalmak kadar tehlikeli olabilir. Hatta çatışmasızlık; düzenli, stabil ve yolunda bir görüntü vermesi bakımından dezavantajlıdır. Radara, “sorunlu” olarak takılmaz ve gelişim için gerekli bağışıklık tepkisini oluşturmaz. Su kabarcıklarınız var mı? Sürekli benzer duygu durumunda kalıp hiçbir öğretisinden asla sapmamış insan, yaşamı boyunca “hanım hanımcık” ve “efendi” yaşamış kişi, iç tutarlılığı ve dengesinden hiç taviz vermemiş birey, dışarıdan ve hatta kendi içerisinden oldukça “yolunda” işliyor gözükebilir. Peki, “yolundalık” nedir? Kurulmuş bir duvar saati gibi “teklemeden” çalışmak mı? Gelişim olmayan daralmış bir aralıkta soluk almak mı? Hiçbir “sapma” olmaksızın dümdüz yaşama, hiç sarsılmama, dengesizleşmeme, sıçramama, bozulmama, bozmama mı? Pür tutarlı, “tam mantıklı” ve hep homojen kalmak mı?.. Oysa “entropi” önemlidir aynılığını muhafaza eden kurulmuş bir duvar saatine dönüşmemek için. Kargaşa, çatışma, kaos, düzensizlik, tutarsızlık ve dengesizlik belli oranlarda gereklidir. Denge kadar gereklidir, dengenin bozulması da. Rutin içindeki uyuşmuşluğunu ve ölülüğünü sezdirebilecek kadar çatışma ve sapma gerekir insana. Balığa suda olduğunu fark ettirebilecek olan, içinde düzenden saparak oluşan su kabarcıkları yani “anomali”lerdir. Depresyonu, kaygısı, kaybı, acısı, yalnızlığı, çatışmaları, entropisidir insanın… Çatışma onun içinde devamlı kalalım diye belirmez. Bir sonraki daha “gelişkin” çatışmaya geçebilince anlamlıdır. Çatışmaların bitmesi değil, git gide daha “ileri” olanlarına terfi edilebilmesidir önemli olan. Psikolojik sıkıntı ve ça tışmalar, su damlacıklarıdır insanın kendini tanımasına yardım eden. Ruhsal gelişim; çatışma ve uzlaşma, karmaşa ve düzen, dengesizlik ve homeostasis, zıtlık ve tutarlılık arasındaki dengede ürer. İç içe geçmiş halkalardan oluşan bir çemberin merkezinden başlar insan çatışmalarını çözümlemeye. Her çözülen çatışma, genişleyen bir sonraki halkaya geçiş yapmak demektir. Halkalar bitmez fakat bir sonrakine geçmek; büyümek ve kainat gibi genişlemek anlamına gelir. İstikrar ve düzen yanılsaması “7’sinde neyse 70’inde o” olanlara ölü denir. İnsan yapısı, her zaman değişmeye kaim ve taliptir. Durulmanın, donuklaşmanın, saat gibi kurulmuş ve duvara asılmış olmanın adına “karakter”, “düzen” ya da “istikrar” denmiş sistemler, mutlak sıfır noktasında duran entropisiz makineler gibidir. Gelişen toplumlar gibi gelişen insanın da zikzakları, düzen ve entropi arasında sallanmak zorundadır. İnişleri, çıkışları, dağları ve ovaları olmalıdır. “İlkellik”, sanıldığı gibi çıplaklık, davul çalmak, totem yapmak ya da büyülerle uğraşmak anlamına gelmez. “İlkel toplumlar, düzenli, istikrarlı ve durağan olanlardır. İlkel olmak, tarihin mutlak sıfır derecesinde kalmak ve tarihsiz olmaktır” diyor LéviStrauss... Kaostan kozmosa insan: Tarihi olan insan, hem düzen, hem entropi üretendir. Tükenişi de vardır, üretimi de. Kaosu da vardır, kozmosu da. “Sorunsuz” çalı şan makineler kadar sonsuz ve mutlak değildir mutluluğu. Ölümlüdür. Bu yüzden yaşamlıdır. Bitişi vardır bu yüzden başlangıçlıdır. Kötüsü vardır, bu sayede de iyisi… Toplumun ve insanın yekpare yaşamaya değil, benzerlikler etrafında toplanarak farklılıklarını koruyabilmeye ihtiyacı var. Bir tarihi olsun isteyen toplum, hem kaosu hem kozmosu barındırmalı içinde. Bir tarihi olsun isteyen insan da öyle. Ayrıksı gözüken taraflarını budamadan kemiğe kaynatabilmeli ve özünü koruya koruya şeklini değiştirebilmeli. Her daim… [email protected]; www.hilalbebek.com.tr Yurttan Sesler İstanbul’da 2,5 yıl sonra mezar yeri kalmayacakmış. Başka deyişle sevgili Yurttan Sesler okurları, lütfen kararınızı verin, ya bu 2,5 yılda öleceksiniz, ya da belki 25 yıl daha ölmeden dayanmanız gerekiyor ki bu sorun çözülsün. Samsun’da cezaevinden izinli çıkan iki şahıs, cezaevinde birlikte kaldıkları arkadaşlarının marketinden çelik para kasasını çaldı. Kötülüğün kitabı olsa bu cümleyle başlar herhalde. Erzincan’ın Kemaliye ilçesinde yapılan “base jump” atlayışlarındaki sporcular, 500 metre yüksekten aşağıya doğru düştükleri esnada taş, kâğıt, makas oynayarak, paraşütlerini açtı. Şaşırtma potansiyeli çok yüksek topraklarda yaşıyoruz aslında!.. Tokat’ta Garipler Camisi müezzini, terli çoraplarla namaz kılmaya gelenler olduğunu belirterek daha hijyenik bir ortamda namaz kılınabilmesi için camiye gelenlere yeni çorap hediye ediyor. İnovasyon kavramının ilk teorisyenlerinden Everett Rogers’a göre inovasyon, bireyler tarafından yeni olarak algılanan fikir, uygulama veya nesnedir. İşte o nesne bazen robot, bazen de çorap olabilmekte. Son zamanlarda mesleğine saygı konusunda bu kadar güzel bir örnek görmemiştim. Kırıkkale Üniversitesi Veteriner Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesine ayağı kırılan horozunun tedavisi için gelen bir kadın, hayvanları çok sevdiğini ifade ederek gözyaşlarını tutamadı. Aynı gün İstanbul’da yavru kediye tecavüz ettiği iddiasıyla 55 yaşında bir kişi Kırıkkale’de, ayağı kırılan horozunu Veteriner Fakültesi Hastanesi’ne getiren kadın, göz yaşlarını tutamıyordu. Azmi Karaveli tutuklandı. Hasan Hüseyin Korkmazgil’in “Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe” dizesindeki gibi insanın içini ısıtan ve diğer yandan insan olduğumuza utandıran bu iki örneğin aynı gün yaşanmış olması, yaşadığımız şizoid dönemin somut yansıması olsa gerek. İstanbul Beyoğlu’da narkotimler, bir mezar taşının altında kâğıt parçalarına sarılarak gizlenmiş çok miktarda uyuşturucu madde ele geçirdi. Malumunuz antik dönemde ölenlerin ağızlarına, alt ve üst çene arasına bir para yerleştirilir ve öyle lahit içine konulurdu. Yunan mitolojisine göre, ölüler ülkesi “Hades”e ulaşmak için Arkadia bölgesinde bir nehri geçmek gerekirdi. Bunun için de Kharon isimli “iskelet bir kayıkçı” görevlidir. Karşıya geçmek, yani Hades’e gitmek için, kayıkçıya tabiri caizse rüşvet vermek zorunluluktu ve o para işte bu nedenle konurdu. “Ee ne yani, bize ne şimdi bundan?” der gibisiniz. Bu haber, “öteki dünyaya kafalar dumanlı gidersek belki göreceklerimizden etkilenmeyiz” zihniyetinin bir ürünü olabilir mi acaba diye düşünürken aklıma işte o Hades parası geldi, olur mu olur. 24 HAZİRAN 2018 SAYI: 25 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Faruk Eren Yayın Yönetmeni TAYFUN ATAY Yayın Koordinatörü Gürer mut Görsel Yönetmen Ulaş ERYAVUz Sayfa Uygulama İLKNUR FİLİZ BAHADIR AKTAŞ Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın. Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. Baskı: Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Demirören Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear