25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 NİSAN 2018, PAZAR SAYFA 5 Güncel GÖKSEL AYMAZ Çatlasan da patlasan da olmuyor, olamıyor! Kültürel iktidar derdi Ak Parti’nin hedefi ne dindarlık ne muhafazakârlık; hedef iktidarda kalmak. Yol inşaatında ortadan çatlatılan Mimar Sinan’a ait paha biçilmez Şemsi Paşa Camii’nin önünde 5 liraya ‘Diriliş Ertuğrul’ dizisinden gündelik hayatımıza karışan ‘Kayı Boyu’ amblemli berelerin satıldığı Üsküdar manzarası her şeyi anlatmaya yetiyor. Ak Parti, Türkiye Cumhuriyeti’nin en uzun süre iktidarda kalan partisi. Bu uzun iktidar dönemine rağmen, Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan sıklıkla “kültürel iktidar olunamadığı” gerçeğini dile getiriyor, eleştiri ve önerilerde bulunuyor. En son Taksim Meydanı’ndaki Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkımıyla ilgili tartışma yaratan yorumları, bir taraftan bu eleştiri ve önerilerin niteliğini ve çapını açık biçimde ortaya koyarken bir yandan da kültürel iktidar olamamanın kendileri için ne denli ciddi bir sorun olduğunu iyice anlamamızı sağladı. Öncelikle şunu söylemek gerekiyor ki, parti tüzüğünden sözlü ve yazılı demeçlere kadar her yerde yerli, milli, dindar, mukaddesatçı vurgulamalar yapılmış ve yapılıyor olsa da, Ak Parti’nin kültürel alanda yapıp ettiği hiçbir şeyde ana kaynak, temel amaç ne dindarlık ne de muhafazakârlık.  Ak Parti’nin tek hedefi iktidarda kalmak ve kültürel alana ilişkin bütün söylem ve politikalarının ana kaynağı, temel amacı da bunun ideolojik koşullarını yaratabilmek. Kazıklı yol inşaatında ortadan çatlatılan Mimar Sinan’a ait paha biçilmez Şemsi Paşa Camii’nin önünde 5 liraya “Diriliş Ertuğrul” dizisinden gündelik hayatımıza karışan Kayı Boyu amblemli berelerin satıldığı bir Üsküdar manzarası, her şeyi anlatmaya yetiyor zaten... “Kültürel iktidar olamadık” şikâyeti de söz konusu ideolojik koşulların hâlâ olgunlaştırılamamış olmasına ilişkin. Kültür, insanların içinde yer aldıkları toplumsal ilişkilerin üretimidir. Bu ilişkiler kendi somut sonuçlarını kültürel alanda görülmeye başlayan olgularla ortaya koyar. Bu olgular, gündelik konuşmaya yerleşen “Hayırlı cumalar!” ifadesi de olabilir, bir dizi filmde “şarap” kelimesinin sansürlenmesi de olabilir veya uluslararası başarı elde eden bir sinema filmi de… Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dillendirdiği “Kültürel iktidar olamadık” ifadesi, yatın bütün alanlarında kendini güç gereksini bu çeşitlilikte sinemanın temsil ettiği kısımla ilgili. mi içinde hisseden bireylere bazı imkânlar sundu. Diğer kısımlarda sorun yok, 16 yıllık iktidar süre Kültürel alanda da, politik bir uğraş olarak “zor” since kültürel alanda gayet de “başarılı” olunduğu ile ideolojik bir işlem olarak “rıza”nın dengeli bi nun örnekleriyle dolu oralar. leşimiyle, siyasal iktidara uyum göstermeye açık Entelektüel düşmanlığı kişiler yaratıldı. Hemen akla gelen Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses, Yavuz Bingöl, Hasan Ka çan, Demet Akalın, Seda Sayan, Zerrin Özer ve Sinemanın yanı sıra, tiyatro, mimari, müzik, re benzerleri, bu türden kişiler. Fakat Cumhurbaşka sim, heykel gibi uğraşları kapsayan kültürel alan, nı Erdoğan’ın “kültürel iktidar” dileğini karşıla(ya) bu alanda ürün vermeyi mıyor bunlar. Çünkü bu mümkün kılan eğitim, nü isimler, kültür endüstrisi fuz, sosyal çevre gibi sem nin figürleri ve o endüstri bolik sermayeyle donan içerisinde üretim yapmak mışların, donanmamışlar talar. Oysa Erdoğan, ciddi için üretim yaptığı bir alan. anlamda sanattan, yani yük Kültürel üretim alanı, her sek bir entelektüel üretim şeyden bağımsız bir kendi den; bir başka deyişle (po liğindenliği değil, toplum püler kültürden öte) “yük sal olarak yapılanmış bir sek kültür”den söz ediyor. alanı tanımlar. Bu sebeple, Ve “entelektüel” denildiği kültür üreticilerinin eser Gencebay ve Tatlıses, Erdoğan’ın çağırdığı her yerde. zaman da temeldeki çeliş üretiminde, hem toplum ki ortaya çıkıyor. Zira kari sal alanların bütününde kendini kabul ettirme gü yerleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kariyerine bağ cü taşıyan siyasal iktidar, ideolojik hegemonya lı iktidar seçkinleri ordusunun “kültürel” alandaki ve bunların etkisindeki çıkar ilişkileri ağı; hem de (yukarıda ismi geçenlerden müteşekkil) özel birli üretimlerini gerçekleştirdikleri kendi alanları için ği, kültür adına icraatları ve söylemleriyle, entelek deki değişken ideoloji ve hâkim ilişkiler ağı etki tüel düşmanlığını temsil etmekteler. li olur. Demokrasiye uzak toplumlarda siyasal iktida Uzun iktidar döneminde Ak Parti, toplumsal ha rın ideolojik alana ilişkin pek çok işinin yanında bir de entelektüel düşmanlığının toplumsal üretim, dağıtım ve yaygınlaştırılması işi vardır. Entelektüelin temsil ettiği ne varsa, yaşam tarzı, bilgi, sanat zevki, hepsi itibarsızlaştırılır. Aydınlanma, bilgilenme, ahlâkî sorumluluk ve siyasal bilinç, ideolojik bir proje olarak dışlanır. Öteden beri Türkiye’de bu dışlama, kültür endüstrimiz içinde palazlanmış, sorumsuzluk ve hedonizm (hazcılık) Mekânizmasının birleşimiyle güç bulmuş bir “kolektif” (ortaklık) ile başarılmaktaydı. Kendini vicdani sorumluluk altına sokacak hiçbir amaca ilgi göstermeyen bu kolektif, yalnızca neşelenmek arzusundadır. Bilgilenme, ahlâkî sorumluluk, vicdan ve siyasal bilinci temsil eden entelektüelin “entel” adıyla televizyon dizilerinde, reklamlarda, popüler sinema ve eğlence programlarında artık Laz bakkal, Yahudi sarraf, Kürt amele gibi bir “tip” haline gelmiş parodisi, hep bu “şen” kültür üreticilerinin eseriydi. Zekâ ırkçılığı Türkiye’de kültür endüstrisinin üretim ve dağıtım hattına şimdi iktidar seçkinleri ordusunun kültürel alandaki bu özel “kolektif” birliği çöreklenmiş durumda. Kültür endüstrimiz, entelektüeli damgalayıp toplum önünde itibarsızlaştırmanın koşullarını hazırlayan siyasal ve sosyokültürel bütün oluşumlara eşlik etmeyi sürdürmekte. Bu “rutin”de karşımıza çıkan dönemsel yenilik, realite hakkında sürekli manipülasyona başvuran kültür endüstrisinin kendindeki sorumsuz hedonizmi totaliter rejimlerin vazgeçilmez aygıtı olan propaganda ile birleştirmiş olması. Toplumsal hayat üzerinde tahakküm kurmuş olanların, mevcut varoluşlarını meşrulaştırmanın propagandası bu. İhtiyaç duyduğu ve çekinmeden başvurduğu değişmez yöntem ise güncel sosyolojinin önemli ismi Pierre Bourdieu’nün deyimiyle, “zekâ ırkçılığı”. Zekâ ırkçılığı, kendinden olmayana karşı ayrımcılık yapmak, kendi gibi düşünmeyeni aşağılamak demek. İşte kendi sorumsuz hedonizmini, “totalitaryen” propaganda ile birleştirmiş kültür endüstrisi, angaje olduğu düzenin meşrulaştırılması, onaylanması ve yeniden üretimi için entelektüelliğe karşı saldırgan bir “zekâ ırkçılığı” içinde. Ülkenin kıymetli piyanistleri, mimarları, heykelcileri ve tiyatrocularıyla bu şekilde yolları ayırıp kültür endüstrisinin şöhretleriyle, şarkıcılar ve dizi oyuncularıyla fotoğraf vermek, kültürel alana ilişkin bütün söylem ve politikaların ana kaynağı ve temel amacın esasen kültür olmadığının da en açık delillerinden biri. Tayfun Atay Geçmişe takılıp kaldıkça geleceği göremez oluyorlar Zaman özürlü kültür atölyesi AKP, Cumhuriyet’in kuruluş döneminde “Batılılaşma” adına ne yapıldıysa bunlardan rövanş takıntısıyla sürdürüyor kültürel iktidar arayışını. Sonuç, ‘kültürel körleşme’ oluyor. Fatih Akın’ın geçen hafta gündeme gelen mişin veri ve tecrübeleri doğrultusunda yaşar bu “Türkiye’de film çeksem tutuklanırım” sözünü ta günü. “Modern” toplum ise geçmişi yük sayar, hep mamlayıcı şu cümlesi, AKP’nin “kültürel ikti değişme, yenilik, ilerleme takıntısı eşliğinde gele dar/sızlık” meselesine ışık tutucu mahiyet taşıyor: ceğe bakar. Elbette bu “modern” takıntının da sı “Daha önce eski elitler kasabalıları sömürüyorlar kıntıları vardır ve bundan dolayı bir bedel de öden dı, şimdi kasabalılar iktidarı ele alınca işi intika miştir (“postmodernizm”, bir bakıma bu bedelin fa ma döktüler.” turasıdır). Yazımızı bu ifadeden esinle şekillendirelim!.. Ancak buradan çıkış, geçmişe ricat (sığınma) ve “Kültür” ile uğraşırken AKP’nin iki zaafı var; bi bu doğrultuda kültürel içerik üretimine gitmek de ri sosyolojik, diğeri politikideolojik mahiyette… ğildir. Liderinin sözleriyle, siyaseten iktidar olsa da kül türel olarak bir türlü iktidar olmayı başaramamış bu hareket, sosyolojik olarak “zamanın ruhu”na ters bir motivasyonla kültüre yaklaşıyor ve “geçmiş”i ‘Makine istilası’na karşısında ‘İstanbul’un fethi’ kılavuz alıyor. Bu, birazdan üzerinde duracağımız Hızla somutlaştıralım: Dünya yaşamının bir dolu ikinci zaafla da doğrudan bağlantılı. “modern” yanlışlıkla tükeniş sürecine girdiğini an AKP, bu ülkede hızlı sosyoekonomik değişim latan “kıyamet” hikâyelerinin; ailenin çözülüşü, ev sonucunda ortaya çıkan toplumsal tabloda des liliğin tarihe karışması, bireyin yalnızlığı üzerinden tek bulduğu kesimlerle de bağlantılı olarak; elbette kurgulanmış “anomi” dizilerinin karşısına “Payi “distopik”, yani ümit vaat etmeyen ama gerçeklik taht Abdülhamid”, “Kut’ülAmare”, “Fatih: Bir Ci ten beslenen bir geleceğe değil, “ro han Fatihi” ile çıkarsanız yandaş alkışlar alırsınız. mantiknostaljik” ama gerçek Ama ondan öte ne kalıcı alıcı bulabilirsiniz ne de likten uzak bir geçmişe doğru daha önemlisi “kültürel” anlamda bugüne değen bir işletiyor “kültür atölyesi”ni… katma değer üretebilirsiniz. Çağın, “günahıyla sevabıy Teknolojinin insanı ve kültürü esir aldığı, Ne la” asli kültürel motivasyonu il Postman’dan hareketle adını “Teknopoli” (tek olan geleceğe dönüklüğü de noloji iktidarı) koyabileceğimiz korkunç bir çağ ğil, “kırsalgeleneksel” top da yaşıyoruz. “Terminatör”, “Matrix” gibi filmler lum yapısında geçerli geçmi bu trajik gerçeği kanırta kanırta fanteziye vurarak şe dönük kültürel motivasyo bize makinelerin dünyayı, insanlığı fethini kur nu esas kılıyor ken guluyor. Öte yandan teknolojik yetkin disine. lik, insanlığı yine kurgusal ama ay Bilinen bir sos nı ölçüde de “belgesel” (yani bir ger yolojik kriter çeklik) olarak “Mars’ın fethi”ni ko dir: “Geleneksel” Şu ara Türkiye’de film çekmeyi düşünmeyen Fatih nuşur, tartışır, tasarlar noktaya getir toplumlar, geç Akın, “Çekmeye kalksam tutuklanırım herhalde” dedi. miş durumda. İstanbul’un Fethi’nin yıldönümünde, 1453 hafriyat kamyonu art arda dizilip kortej oluşturarak günün ‘tarihselkültürel’ anlam ve önemini bugünün Türkiye’sinin değerler dünyası üzerinden işaret etti. Bunların karşısına “İstanbul’un Fethi”yle ve fethin yıldönümünde, ekonomik iktidarınızın can simidi inşaat kapitalizminin sembolü hafriyat kamyonlarının 1453 tanesinin art arda dizildiği kortejle çıkmak, tatsız bir komedi olmaktan öteye gitmiyor!.. Geçmişe takıntı, geleceğe körlük AKP’nin kültürel iktidar kurma yolunda geçmişe takılıp kalmasının diğer nedeni politikideolojik demiştik. Bir siyasi modernleşme projesi olarak Kemalizm’le hesaplaşma derdinden bu da… Cumhuriyet’in kuruluş döneminde pozitivistmodernist bir itki ile “Batılılaşma” adına ne yapıldıysa şimdi bunlardan rövanş (Fatih Akın’ın tabiriyle intikam) takıntısıyla sürdürüyorlar “kültürel iktidar” arayışını. Ve bu, 1920/30’larda yapılmış olanların karşısına, o tarihsel bağlamı göz ardı ederek 2010’lar dünyasında kendilerinden yana kültürelpolitik tasarruflarla çıkmak gibi anakronik (za manözürlü) ve çağdışı bir debelenme içine sokuyor onları. (Dikkatle bakıldığında, sözüm ona geleceğe yönelik meşhur “2023”, “2053”, “2071” hedeflerinde bile “rövanşist” bir geçmişe dönüklük içkin değil mi?!) Bağlantılı olarak, laik Cumhuriyet’in yetiştirdiği, dünyada kendini kabul ettirmiş birçok saygın, seçkin sanatçı, yazar, düşünce ve bilim insanını “Batıcı”, ülkesine milletine yabancı diye dışlayıp itiyor kakıyorlar. İktidarlarının haşmeti ile hışmının gelgitinde kalmış bir avuç popüler figürle kültürel iktidar açığını kapatmaya çabalıyorlar. Kültürel iktidar, yakın geçmişle, Cumhuriyet’le, Kemalizm’le hırs ve hınçla kavga ederek, bu yolda Osmanlı’dan malzeme devşirmeye çalışarak kurulmaz. Memleketin yakın geçmişinden nefretle daha uzak geçmişine takılıp kaldıkça geleceği göremez olursunuz. Bunun sonucu da bırakın kültürel iktidarı, koyu bir “kültürel körleşme”den başka bir şey olmaz. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear