Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
16 MART 2014 / SAYI 1460 5 N Suzan ne istiyorsa onu yapıyorum e İstediniz’de Apo Kaya’nın yarattığı Suzan karakteriyle komşusunun evinde çalan cevapsız telefona kayıtsız kalamayan bir gazeteciyi canlandırıyor Didem Balçın. Kaya’nın kendisi için yazdığı Suzan karakterini oynamaktan oldukça mutlu. Kendi oyunculuk tarzına yakın olduğunu düşünüyor. Haksız da sayılmaz. Oyun ilerledikçe, biz de Suzan’ı daha yakından tanıyoruz ve kendimizi bir odanın içinde sorularla dolu bir gerilimin içinde buluyoruz. Didem Balçın’la Suzan’ı konuştuk, konu konuyu açtı ve Balçın’ın oyunculuk geçmişiyle ilgili her noktaya değindik. Oyunun oldukça zor bir kurgusu var. Komediden gerilime dönüşüyor. Gerçek anlamda bir gerilim diyemeyiz. Vodvil havasında başlıyor. Suzan, çok sıradan bir gün geçirirken, komşusunun telefonu çalmaya başlıyor. Beş gün boyunca telefon çalmaya devam ediyor, artık çok rahatsız oluyor, o eve girmek istiyor. Apartman görevlisiyle birlikte eve giriyorlar. Aslında çok doğal bir istek. Fakat telefonun açılmasıyla beraber işler bambaşka bir noktaya geliyor. Telefondaki kişinin söyledikleri, o evde bir şeyler olduğunu ortaya çıkarıyor. Bir mekân gerilimi diyebiliriz. Merak öğesi çok yüksek bir yere tırmanıyor. İkinci perdede de olayın trajedisi ortaya çıkıyor. Benim için önemli olan tarafı, seksen döneminin etkilerinin olması. O dönemde yaşayan bir babanın yaşadığı zorlukların kendi çocuğuna yansımasını görüyoruz. O yüzden çalışma süreci benim için etkileyiciydi. Bahsettiğiniz olayların gelişmesi açısından en uygun DENİZ karakter bir gazeteci ÜLKÜTEKİN olurdu zaten. Aynen... Araştırmacı yönü... Zaten Suzan her konuda bilgisi olan, sürekli farklı şeyler düşünen ve seksen dönemi etkisini istemsiz de olsa üstünde taşıyan bir karakter. Siz içten dışa bir oyunculuk tarzınızın olduğunu söylüyordunuz. Suzan rolü bu tarza ne kadar uygun? Suzan tam anlamıyla içten dışa yorumlanabilecek, çok içsel bir karakter. İç dünyası yeterince yoğun ve dolu. Çakallarla Dans’ta mesela, tam tersine dıştan içe bir oyunculuk yapmıştım. Fatma da bir karakter ama komedi apayrı bir çalışma gerektiriyor. Komedide bir karakter olabilir mi? Ben komediye şöyle bakıyorum: Ne kadar ciddi olursanız o kadar komik olursunuz. Tiplere gülüyoruz ama o tiplerin de altında bir karakter yatması gerektiğini düşünen bir oyuncuyum. Fatma, biraz tip gibi görünüyor ama ben altını çok dolduruyorum. Seyrederken “böyle kadın mı olur” diyoruz ama ben çok gözlemledim. Herkesten bir şeyler taşıyan bir karakter. O Dila Hanım’ın kimi zaman nefret kimi zaman hayranlıkla izlenen Arzusu. Didem Balçın, bir süre sonra ekrandaki rolüne veda edecek ama araya bir de film sığdırdı. Balçın, Gülyabani filmiyle sinema ekranına geri döndü. Bir yandan da “Ne İstediniz” adlı oyunda Suzan karakterini canlandırıyor. Balçın’a göre Suzan rolü kendisi için biçilmiş kaftan. Korku derken komedi çıktı Peki Gülyabani hakkında konuşursak, dört kadın bir filmi nasıl götürüyor. Zor. Çok filmde oynadım. Film yönetmen işi, kurguda bitiyor. Ben onda da içsel davranıyorum. Gülyabani korku filmi diye merak edip oynadım, ama izledikten sonra öyle olmadığını gördüm. Daha çok komedi ağırlıklı. Yani ben korkmadım en azından, üstelik ben korku filmi seyredemem. Sahneleri çekerken korku filmi gibiydi de, sonradan başka bir şeye mi dönüştü? Evet, tedirgin oldum aslında ama bir korku filmi teklifi daha geldi. Onun senaryosunu tek başıma okuyamadım. Ablamlara gidip okudum. Çünkü çok etkilenip kafamda devamlı kuruyorum. Belki o filmde oynarsam yenerim korkumu. Hep merak ederim, sizin gibi tiyatro geçmişli insanlar kendilerini role katmayı çok severler, ama yönetmen de sinemada rol kendi kafasındaki gibi olsun ister. Yönetmenle diyaoğunuzla ilgili. Çakallarla Dans oyuncuya bırakılması gereken bir film. Orada yönetmen, hissettirmeden, kalp kırmadan kontrol etti. Çünkü oyuncuyu bırakırsanız, o da gider. Sinema, yönetmenin olduğu için onun istediğini yapmaya çalışırım. Çünkü ne yaparsanız yapın, film bittiğinde onun istediğini görüyorsunuz. Onu deneyimleyerek öğrendim. l Dizim yokken de mutluyum Tiyatroda bir seyirci problemi var mı? Orada bir arz talep meselesi var. Seyirci, tiyatroda birşeyler anlayıp hissedip ya da gülüp çıkmak istiyor. Ben de çok anlaşılmaz, deneysel çalışmaları sevmiyorum. Böyle bir çalışma içinde sadece kendim için olurum. Bir de şirketiniz var. Hayatım boyu hep öyleydi, ben dizi bekleyerek hayatımı geçiremem. Hele bu yaşımda böyle üretkenken, sadece görüşmelere gidip yaşayamam. Bu yüzden şirketlere eğitim veriyorum. Diksiyon, drama eğitimi... Ablam kurumsal bir iş kadını, “bunu bir işe çevir, çünkü sen dizin yokken de mutlu olmalısın” dedi. Sanatçılarla ticareti pek yürütemez. Asıl iş kadını olan ablam, ben eğitimlere gidiyorum. Yoksa alakam yok, email atmayı bile bilmem. Bütün şirketi o idare ediyor. Birkaç hocamız var bizimle çalışan. Şirket çalışanlarına oyun yönetirken çok şey öğreniyorum. Büyük paralar kazanmıyoruz ama motive oluyorum. l Mezuniyet teziniz Ay Carmela’ymış. Neden bu karakteri seçtiniz? Çünkü tezim, bir rol çalışma yöntemiydi. Ay Carmela çok özel bir karakterdi. Çok seviyorum, öldükten sonra geçmişe dönen kurguları filan. İspanya İç Savaşı etkileri çok önemliydi. Savaşta bir kadın karakteri oynamanın dışında, “bu karaktere nasıl çalışılır” diye düşündüm ve o yüzden seçtim. Dönem işlerini seviyorsunuz anladığım kadarıyla. Çok fazla yapamadım ama her dönemi seviyorum, Yeşilçamı da, vintage kıyafetleri de. Yeşilçam’la günümüzü ayıran şey nedir? O imkânsızlık içinden çıkan ruh mu? Galiba doğru söylüyorsun. Anlatılanlardan biliyoruz. İnsanların eline kolay ulaşan şeylerin değeri azalıyor. Kısıtlı imkânlar belki iyi yapımlara sebep oldu. Her şey gelişiyor ama popüler kültür bile Yeşilçam filmlerini yok edemiyor. Öte yandan Yeşilçam tarzı filmler de başarılı olamıyor. Bir şeyin aynısını güncelleştirmekten ben de hoşlanmıyorum. Bir kere beğenilmiş bir şeyi tekrar sunup takdir edilmek çok zor. Ben Suzan’ı oynuyorum, yarın benim yerime başkası oynar, ama ben oynamışımdır. İzlerimi silmesi zor olur. Tiyatroda zaten her akşam oynasanız bile her oyun aynı değildir. Siz de her akşam aynı Suzan olmuyorsunuz. Olmuyorum. Suzan aynı şeyleri yapıyor ama ben her oyunun farklı olduğunu hissediyorum. Çok teknik bir oyuncu değilim, onu biliyorum. Mesela ağlıyorum ama her oyun aynı yerde ağlamıyorum. Suzan nerde ağlamak isterse ağlıyorum. Yakınlarınız “standup yapmalısın” diyorlarmış. Evet, eğlenceliyim tamam ama bence standup teknik isteyen bir şey. Benimki çok anlık doğaçlama bir durum. O gün modum düşükse yapamam muhtemelen. l denizulk@gmail.com Aileden tescilli güzel İnsan ünlendikçe gözlem alanı daralıyor mu? Bilmem, bu, ne kadar çok ortamda olduğunuzla alakalı. Televizyondan da birini inceleyebilirsiniz. Yan masaları dinler misiniz? Eğer yükse sesle konuşuluyorsa kulak misafiri olurum. Hayatlarını merak ediyorum. Algılarım da çok açıktır. Birkaç masanın konuşmasını aynı anda duyabilirim. Yüksek ses duyunca karakter çözüyorsunuz. Kısık sesle konuşan biri mesela, belli ki, çekirdek ailede büyümüştür, açık ofiste çalışıyordur. Böyle gözlemler yapıyorum. Aileden bahsetmişken. Anneniz de Türkiye güzeli. Evet, 1975 Türkiye Güzeli. Söylediğimde kimse inanmazdı. Okulda, “benim babam da dünya şampiyonu” diye dalga geçerlerdi. Bu bizim için bir masal gibi. İki yıl sonra da evlenmiş. Oyunculuk ve mankenlik teklifi almış ama istememiş. l Kısık ateş MIM SAVAŞLARI “ GÖSTERİŞ VE KİBRİN AYNALARINI PARÇALADIK ! BÖYLECE YENİDEN YAŞAMAYA BAŞLADIK ” KALLE LASN NEOKLASİK İKTİSADIN YARATICI İMHASI KALLE LASN ADBUSTERS Gel keyfim gel bugün müsaitim. A. Zeki Yeşil Tweetsentır Misafir şair Baharda havanın karardığına kararacağına inanmıyorum Kapak Fotoğrafı: Bülent Özalp, Taksim Gezi, Haziran 2013 *** Itır ile sardunyanın aşkına şahidim Çocuklarını büyütüyorum *** Rüzgâr Dolunay’ı uzak dağlara da gönderiyor Süreyya Berfe Rüyaşop Lav sıtori Ben aşkın YOKlama kaçağıyım... Dataerkil bir aile yapım var. Ben masaüstü bilgisayarda, hanım dizüstü bilgisayarda, oğlan tablette geçinip gidiyoruz işte!.. İbrahim Ormancı Mehmet Tuncer Off the record İnternetin beyni değiştirdiğini biliyo musun? Tıklamam lazım... Gerçek dünyanın sorunları bütün ağırlığıyla hissedilirken, hep aynı Gayrisafi Milli Hasıla, arztalep ve piyasa hurafeleriyle oyalanmaktan usandığınızı biliyoruz. Şimdi artık bütün sosyal bilim öğrencileri için gerçek sorulara gerçek cevaplar arayan alternatif bir iktisat ders kitabı var. Hatta iktisatla hiç ilgilenmemiş ya da iktisattan soğumuş olanların da heyecanla okuyacağı, sanat, aktivizm ve mizahla dopdolu bir kitap bu. Express Dergisi ve Metis Yayınları işbirliğiyle, Albüm Kitap, 19.5 x 25 cm. ebatta, 400 sayfa, Tamamı Renkli Bir söz Algılanan sahtelik tiksinti yaratır. Kemal Sümer metis Misafir çizer: Margareta Chitcatii C M Y B