24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 31 MART 2013 / SAYI 1410 Herkes popüler dünyanın ılımlı tarafında C eren Gündoğdu tiyatro oyuncusu, müzisyen. Serüveni çocuk yaşlarından başlıyor. Müziğin içine doğanlardan; evde bir yanda piyano, bir yanda saz, tambur ve de keman. Böyle olunca da hayata farklı pencerelerden bakabiliyor. İşte Ceren Gündoğdu’nun hikâyesi... Bize biraz kendinizden bahseder misiniz, kimdir Ceren Gündoğdu? Şanslı bir çocuktum, müziğin içine doğdum. Evde hep çok seslilik söz konusuydu. Babam TRT’te Türk Halk Müziği koro şefi, annem de ALİ DENİZ Cumhurbaşkanlığı USLU Klasik Müzik Korosu’nda ses sanatçısıydı. Evde bir yanda piyano bir yanda saz durur hâlâ. Çocukluğum AKM’de annemi izlerken geçti. Teyzelerim, dayılarım hepsi konservatuvarlıydı. Evimizden tambur, keman, saz eksik olmazdı. Müzik beni büyüttü. Hani DoğuBatı sentezi meselesi derler ve yüzeysel kalır, zorlama olur ya, bende farklıydı bu. Ben Batı eğitimi aldım ama evde halk ve sanat müziği ile yoğruldum. Sanata ve hayata pek çok pencereden bakmayı da bu şekilde öğrendim. Caz müzik ne zaman girdi kanınıza? Lise yıllarında kanıma girdi. Cazın ne olduğunu tam bilmiyordum. Benim derdim piyano ile şarkı söylemekti. Klasiklere şarkı sözü yazıp caz söylüyordum. Sonradan ufkum genişledi. Müzik yarışmalarına katıldım, ses birincilikleri aldım. Asıl yapmak istediğim hep kendi şarkılarım oldu. Ailem hiçbir zaman “doktor ya da mühendis ol” demedi ama ben hep bir garanti aradım. O yüzden de Boğaziçi’nde sosyoloji okudum. Bir bakış açısı kazandım oradan. Zaten ilk yılımda Boğaziçi Caz Korosu’na girdim, cazı orada tanıdım. Festivallere gittik; İKSV Genç Caz, Akbank Caz derken orada da birincilikler geldi. Ya oyunculuk? Sosyoloji okuduğum için tiyatro Ceren Gündoğdu’nun tutkusu müzik, oyunculuk da ondan aşağı kalır değil. Belki de bu yüzden “Sidikli Müzikali”ndeki başarısına şaşırmamalı... “Albüm çıkaracaksın deseler şaşırmazdım ama devlet tiyatrosunda başrol oynayacaksın deselerdi inanmazdım” diyor Gündoğdu. Sidikli Müzikali ise herkesin izlemesi gereken bir oyun, “yapılamayan muhalefet” eleştirisi şapka çıkartılacak türden. Sidikli Müzikali’nden. okuyamıyordum zamanım yoktu. Sonra müzikli tiyatroyu keşfettim. Hem müzik hem oyunculuk! Daha iyisi olamazdı. Hep aklımda müzik varken müzikal beni başka bir yere taşıdı. Öyle ki “albüm çıkaracaksın” deseler şaşırmazdım ama “devlet tiyatrosunda başrol oynayacaksın” deselerdi inanmazdım. Devlet Tiyatroları’nın üzerindeki ölü toprağını dağıtan “Sidikli Kasabası” oyununun hikâyesi nedir? 2010 yılında dört arkadaş başladık bu işe, Şehir Tiyatroları’nın düzenlediği, imkansız genç tiyatrocuların oyunlarına destek veren bir çalışmaya giriştik. Çığ gibi büyüdük, 20 kişi biraraya geldik. Her şeyi kendimiz yaptık. Dekorları bile kendimiz hazırladık. Yönetmen Utku Güneş bu anlamda çok büyük emek harcadı. Sonra oyunun ünü arttı ve Devlet Tiyatroları oyunu kabul etti! Sidikli Kasabası Müzikali, bestesi Mark Hollmann’a, metni Greg Kotis’e, şarkı sözleri ise Hollmann ve Kotis’e ait Broadway kökenli satirik müzikal. Hukuk, kapitalizm, bürokrasi ve holdingleşme gibi konular üzerinden günümüzü anlatıyor. Dünyanın ısınıp suların azalmasıyla birlikte tuvalete girmeyi sınırlayarak özel bir şirketin denetimine verildiği bir yerde geçiyor olayımız. Tuvalet parasını ödeyemeyenlerin gizemli Sidikli Kasabası’na gönderildiği, bir gidenin bir daha geri gelmediği, kimsenin birbirinin gözünün yaşına bakmadığı, tüm genel tuvaletlerin özelleştirildiği bu yere düşen bir aşk ateşi, aynı zamanda süregiden sisteme karşı çıkışın da kıvılcımı oluyor. Ben oyunda iktidarın zengin patronu Cladwell’in kızını oynuyorum. Geçen yıl başladık ve 172 kez sahnelendi. Bu çok önemli bir sayı. “Sidikli Kasabası”nı izlerken bir şey daha fark ediyor izleyici; o da iktidar eleştirisi kadar “yapılamayan muhalefetin” eleştirisi? Geleceğe umutla bakamıyorum, isyanım var ama umudum zayıf. Ülkenin uçurumları hızla büyüyor, sert köşeleri var herkesin. Herkes popüler dünyanın ılımlı tarafında duruyor. Karanlık bir tablo bu. Bu oyun da o anlamda ciddi bir iktidar eleştirisinden fazlası; bu bir muhalefet eleştirisi. Muhalefet yalnızca vicdan rahatlatmak değil, harekete geçmek. Bu benim için de geçerli. Bizdeki muhalefet lafta! Kendi çözümlerimizi kolektif hareketle birleştirmek gerekiyor. Her şeyi normal kabul etmek, olağan karşılamak en büyük tehlike. Hayatı kararan, karartılan onlarca insan var ve bu bize normal geliyor. Ya da en fazla günlük bir sohbette konuşup, üstüne basıp geçiyoruz. Yapılmak istenilen de zaten bu. Ayrıca oyunun sizin için manevi bir değeri de daha var. Sidikli Kasabası Müzikali Güniz Bilge’ye ithafen oynanan bir oyun. Oyunun galasından çok kısa bir süre sonra bir arkadaşımızı kaybettik. Bu yola beraber çıkmıştık, hâlâ da bizimle beraber olduğuna inanıyoruz. İnanmaktan öte hissedebiliyoruz bunu .Güniz Bilge oyunun yoğun prova döneminde dahi kemoterapi görmesine rağmen, kendisine hiçbir ayrıcalık gösterilmesini talep etmeyen, etrafındakilere rahatsızlık vermemek adında sıkıntılarını hiç yansıtmayan, yüzünden gülümsemesini hiç eksiltmeyen son derece disiplinli, yetenekli biriydi. Ama hepsinden öte çok özel, çok düzgün bir insandı. İnsan olabilmek, güzel bir yüreğe sahip olabilmek en elzem yetenek aslında. Bu genç yaşımızda ekipçe böyle acı bir kaybı yaşamanın, sahne üzerinde var olmaya devam ettiğimiz müddetçe hırslarımızdan arınmamıza, kalp kırmaktan korkmamıza ve her şeyin önüne hatta sanatın da önüne insanlığımızı koymamıza sebep olacağına inanıyorum. Önümüzdeki günler için neler var kafanızda? Aslında bir müzik programı yapmak istiyorum, hatta başladık da bu programa; “Sokakta Hayat Var” isminde. Yeni bir oyun da geliyor ama yazın albümüm için kolları sıvayacağım. Küçük bir kız çocuğuyken piyano başına geçip söylediğim caz şarkılarımı insanlarla paylaşacağım. l Tek kişilik bir kalabalık ESRA AÇIKGÖZ Şimdi size bir tiyatro anlatacağım, dekorun ve müziğin hatta neredeyse ışığın bile olmadığı sahnede koca bir dünya yaratılan bir oyun bu. Mimarları Seyyar Sahne’nin oyuncusu Erdem Şenocak ve yönetmeni Celal Mordeniz. Salonda seyirciyi bekleyerek başlıyor oyunlarına Şenocak, bir köşede, sessizce oturmuş. Herkes oturup da sahneye yöneldiğinde başka bir insan çıkıyor içinden, artık her kimse hayat verdiği. Mesela şimdi, Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunları’ndaki “Hikmet Benol” o. Sadece iki salıncakla koca bir dünya kuruyor bize, elleri ayakları, hatta her parmağı bir karakter; Hüsamettin Albay, Sevgi, komşu Naciye Hanım... Tek kişilik koca bir kadro. Diğer oyunu, “Ben, Pierre Riviere...”de, tek bir tebeşirle çıkıyor sahneye ve Michel Foucault’nun ilgisini çekip kaleme aldığı; 1835 Fransa’sında Pierre Rivière adında 20 yaşında bir köylü gencin, babasını kurtarmak adına annesini, kız kardeşini ve erkek kardeşini öldürdükten sonra, hücrede kaleme aldığı “Hatırat”ında dolandırıyor bizi. Deliliğin, iyiliğin ve kötülüğün sınırlarında... Erdem Şenocak’la oyunlarını, Seyyar Sahne’yi ve kurmayı hedefledikleri Tiyatro Medresesi’ni konuştuk. Önce İzmirlilere bir müjde, Tehlikeli Oyunlar ve Çocukluğun Soğuk Geceleri 5 Nisan’da Narlıdere AKM’de. Seyyar Sahne’nin oluşumuyla başlayalım mı? İTÜ Mezunlar Tiyatrosu ve Seyyar Sahne’nin birleşmesiyle oluştu grup. Seyyar Sahne’nin o zaman üyeleri daha akademikti, kendi metinlerini yazmak isteyen, entelektüel İki salıncak ve birazcık da ışık; hepsi bu. Erdem Şenocak’ın Oğuz Atay’ın unutulmaz romanı Tehlikeli Oyunlar’daki karakterleri sahneye dökmesi için başka bir şeye ihtiyacı yok. “Ben, Pierre Riviere...”de de, bir tebeşirle çıkıyor sahneye. Seyyar Sahne’nin iki yeni oyun müjdesi daha var. Tehlikeli Oyunlar’dan. “Seyirciyle nasıl bir diyalog sağlayabiliriz” konusuna kafa yorduk. Çünkü tiyatronun en önemli özelliği diyalog imkânı, sağlanmıyor artık. Yönetmenle oyuncunun diyaloğu nasılsa, oyuncunun seyirciyle diyaloğu da öyle oluyor. Yönetmen oyuncuyu kuklası gibi görüyorsa, oyuncu da seyirciyle ilişki kuramıyor. Oysa ki oyuncu da yönetmen de bir fail, eyleyen olarak durabilirse, seyirci de bir eyleyen olabiliyor. Şimdilik seyirciyle rahat ilişkilenmenin yollarından biri tek kişilik oyun. Ayrıca, tek kişilik oyunlarımızda kendini okuyucunun, seyircinin önünde analiz eden, parçalara ayıran bir karakter var. Bu trajik bir karakter, ölümüne, düşüşe doğru gidiyor. Bu çok teatrel de. Hepimize benzeyen, komplekslerimizi, hırslarımızı kapsayan, bu yüzden seyirciye “Aynı ben dedirten”, sonunda bir sağaltım da sağlayan, onun aracılığıyla komplekslerimize gülebildiğimiz karakterler bunlar. Oyunları neye göre seçiyorsunuz? Rüzgârın bizi savurmasına izin veriyoruz, ama her savrulduğumuz yere de gitmiyoruz. “Ben, Pierre Riviere...”yi, 98’de yönetmenim görmüş ve aklının bir köşesine koymuş. 2005’te işten ayrılıp tiyatro yapmaya karar verdiğimde bunu yapalım dedik. Tehlikeli Oyunlar, daha tesadüfi oldu. Yıllardır tiyatro kampları yapıyoruz, son çalışmada da arkası yarın şeklinde roman okuyoruz. Birinde, katılımcılar Oğuz Atay’ı tanısın diye Tehlikeli Oyunlar’ı seçtik. Okurken, yerlere yattık. Yönetmenim bunu çalışalım dedi. Nesrin Uçarlar’ın oynadığı “Çocukluğun Soğuk Geceleri”ni de bir arkadaş önerdi. Biri yedi, diğeri dört yıldır oynadığınız oyunlar. Bir bıkkınlık getirmedi mi? Henüz getirmedi, getirme olasılığı her zaman var bence, uyanık olmalı. Orada biraz yönetmenime güveniyorum, seyirciye de. Tehlikeli Oyunlar romanı o kadar güzel ki, hâlâ okuduğumda “Aa, burayı böyle yapmalı” diyorum. Eylemleri detaylandırdıkça da hevesim ölmüyor. “Ben, Pierre Riviere...”yi aslında bitirmiştik, ama Tehlikeli Oyunlar’ın seyircisi onu da izlesin istedik. O hikâye, Pierre’in, kurbanların anısına duyulsun istiyoruz. Yeni oyun var mı? Seyyar Sahne’den arkadaşlar yapıyor. Beckett’in Malone Ölüyor, diye bir hikâyesi yine tek kişilik oynananacak. Muhtemelen bahar ayında çıkacak. Bir yıldır çalışılıyor. Nisanda Yeraltından Notlar’ı da Nadir Sarıbacak oynayacak. Genelde karanlık bilinir ya o roman, daha aydınlık, komik vereceğiz. l http://www.seyyarsahne.com/index.php http://www.tiyatromedresesi.org/TR/ Ben, Pierre Riviere...’den. tarafı ağır basan bir gruptu. İTÜ grubuysa oyunbazdı; çıkıp sahneye hızlıca hareket ediyordu. Yıllar içerisinde iki grup birleşti. Bu planlı olmadı, zaten yönetmenimiz ortaktı, Celal Mordeniz. 2006’da dağılacağımızı, kendimizden sıkılacağımızı fark edince bir ustalaşma dönemine girdik. Oyuncu tekniği üzerine yoğunlaştık. Oyun çıkarmasak da bir iki sene, dörtbeş saat düzenli prova yaptık. Ustalaşmaya yönelik bir iki adım atabilmek bizi daha fazla araştırmaya sevk etti, ediyor. Neden tek kişilik oyunları tercih ediyorsunuz? Aslında Seyyar Sahne ilk döneminde kendi oyunlarını yazmaya, Shakespeare gibi klasikleri oynamaya çalıştı. Araştırma sürecinde, İmece usulü Tiyatro Medresesi Seyyar Sahne’nin önemli bir projesi var, Tiyatro Medresesi... Yıllardan beri kurduğumuz bir hayaldi, yavaş yavaş somutlaşıyor. Yurtdışından hayran olduğumuz, esinlendiğimiz ustaların küçük bir yerden koz halinde yayıldıklarını gördük. Minik bir örneğini yapalım, dedik. Oyun paralarının, aidatların aktığı bir havuzumuz var, onu boşaltan iki delik sadece yönetmen ve bendeniz. Diğer herkes çalışıyor ve yıllardır yıllık izinlerini aynı tarihe denk getirerek çalışma kampları yapıyorduk. Kamplar kulaktan kulağa yayılınca genişledi. Havuz da biraz dolunca, acaba tiyatro için tasarlanmış bir yer yapabilir miyiz, diye düşündük. Neler olacak? Bir ustanın etrafında geceli, gündüzlü çalışmaların yapılacağı eğitim programları olacak. Geçen yaz yaklaşık 100 kişi katıldı eğitimlere. İsteyenler, oyun çalışmaları yapabilecek. Geçen sene Boş Sahne provalarını burada yaptı, para almadık, oyunu yapınca ödersiniz, dedik. Bu sene de belki beğendiğimiz projelere gelin çalışın, çok az ödeyin ya da oyundan ödersiniz diyeceğiz. Kitap, tez yazmak, resim yapmak istiyorum diyen, yaratıcı çalışma yapacak herkese açık olacak. Pek çok sanatçıdan destek de var medrese için... Bugüne kadar 27 grup bizim için oynamış, söylemiş. Bu bizi çok duygulandırıyor. Çok imece usulü yapılıyor. Annebabamızdan başlayıp yavaş yavaş yayılan bir bağış kampanyası oldu. Mesela Adalet Ağaoğlu, çok sıkışık olduğumuz bir dönemde 50 bin lira bağışladı, sağolsun. 24 Nisan’da Gevende, Oyun Atölyesi’nde konser verecek. Tiyatrocular da oynuyor bizim için. Şimdiye kadar 1 milyon harcamışız. İyimser bir hesapla 300400 bin lira daha isteyecek. İnşaata ufak ufak devam ediyoruz, ilk hedef 260 bin liralık bir borcumuz var, onu ödemek. l C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear