28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 15 ARALIK 2013 / SAYI 1447 Apartheid rejiminde şarkılar bile yasaktı... ÖZGÜR ULUSOY Gümüşlük Akademisi artık İstanbul’da DENİZ ÜLKÜTEKİN M asuda Sayed Tomanbay, annesi Hint Alman karışımı, babası Arap Burma karışımı, Güney Afrika asıllı bir Türkiyeli. Güney Afrika’da öğrenciyken, apartheid rejimine karşı mücadelede yer almış. Yalnızca Masuda değil, kardeşleri, kuzenleri, annesi, babası, hepsi ırkçı rejime karşı savaşmış. Kardeşler ve kuzenler birer birer gözaltına alınmaya başlanınca ailesi Masuda’yı Karaçi’ye yollamış. Masuda Sayed, sonradan eşi olacak Nuri Tomanbay’ı da burada üniversite okurken tanımış ve birlikte Kalkan’a yerleşmişler. Kalkan’da eşi, oğulları Aşkınay ve Dolunay’la birlikte işlettiği butik otelde, bir düğün koşturmacısının ardından, Güney Afrikalı akrabalarla son gece yemekte yaptığım görüşmede öğrendim bunları. Masuda ile söyleşi için ilk fırsatta Kalkan’a dönmeye karar vermiştim... Nelson Mandela’nın ölüm haberi daha önce gelince, telefona sarıldım. Bütün gün televizyonun başında olduğunu söylüyor. Bütün ruhu Capetown’da o an. Anlatırken sesi çok uzaklardan geliyor: “1974 yılında öğrenci hareketlerinin içindeydim. Capetown’ın batı kesiminde, Alexander Sinton Lisesi’nde. İlk olarak “colored”ların (açık siyahiler) gittiği okullarda başladı eylemler. Her şey birden başladı. Öğrenci temsilci konseyi kuruldu. Okul yönetimini de yanımıza alarak eylemlere başladık. Her şey çok bilinçliydi, yıkmak dökmek gibi şeyler yoktu. Okulumuza polisler gelip bizi dağıttılar, dövdüler... Ama baş edemediler, aileler de birlik oldu. Okullarda toplantılar yapıyor, apartheid’in kötülüğünü anlatıyorduk. İnsanlar niye birlikte okuyamıyor, niye birlikte olamıyor diye soruyorduk. Siyahların (Bantu) yaşadığı mahallelere gidiyorduk. Onlarla konuşuyorduk, böylece onları da dahil ettik.” “Special Branch (Apartheid rejimi döneminde en korkulan polis birimi.) çok güçlüydü. Mossad, KGB gibi. Birçok arkadaşlarımız kayboldu” diyen Masuda, o dönemki sebepsiz tutuklamaları şimdiki Türkiye ile de kıyaslıyor: “Bir akrabamın matbaası vardı, birkaç şarkı sözü verdim kendisine bassın diye, örgüte üye olmaktan tutuklandı. Örgüt diyorlardı ama örgüt değildi, sadece halkın birleşmesiydi. Öğrencilerle başladı. Madiba (Nelson Mandela), Masuda Sayed Tomanbay’ın babası Rashid Ahmed Sayed’e bizzat teşekkür etmiş. Şimdi, nasıl Türkiye’de her şeyi teröre bağlıyorlarsa, o zaman Güney Afrika’da da doğrudan siyah beyaz diye bağlamak istemiyorlardı olayı, terör diyorlardı. Polisler zaten faşistti, çok kötüydü. Gezi Parkı hiçbir şey değildi.” İzin kâğıtları olmayan siyahların (Bantu) kendi mahallerinden çıkamadıklarını, eğitim sisteminin onları hizmetçi olarak yetiştirmek üzere tasarlandığını kaydeden Masuda, colored’ların durumunun farklı olduğunu, üniversiteye 100 tane colored öğrenci alınırken sadece bir siyah alınabildiğini, eğitim sisteminin ayrımcılık üzerine kurulu olduğunu vurguluyor. Siyahlar, colored’lar, beyazlar ve Hindular için 4 ayrı okul... “Bize yine daha iyi davranıyorlardı, bizim okullarımıza girip copla dövüyorlardı, siyahların okullarındaki gibi pat pat silahla vurmuyorlardı” diyen Masuda, Capetown’da colored kiltesi daha fazla olduğundan colored okullarda eylemlerin ilk başladığını anımsıyor. Capetown’dakti büyük yürüyüşün bir günde ağızdan ağıza nasıl örgütlendiğini de şöyle anlatıyor: “Herkes Capetown’a gidiyor, yürüyüş var dedik, okulun dışını polisler çevirmişti. Müdür polisi okula sokmadı. Arka kapıdan kaçtık. Biz yandaki okula haber verdik, onlar başka okullara. 42 bin kişi toplandık o gün. Ne sınavlara girildi, ne derslere. Bütün okul trenlere bindik. Paramız, biletimiz yoktu. Sadece şunu hatırlıyorum. Beyazların kompartımanına gidin dendi. Çünkü beyazların yanında polis bir şey yapmıyordu. O gün sonradan bütün ulaşım durdurulmuştu.” “Bir gerçek var ki öğrencilerin örgütlenmesi çok büyük bir adımdı. Her şey çok dağınıktı. Üç kişi bir araya gelemiyordu. Şarkılar yasaktı... Şarkı sözlerine kavonozlara saklayıp bahçeye gömüyorduk, kasetleri de öyle. Her şey yasaktı. O gizlilikte toplanmayı başardık.” Masuda, öğrencilerin 70’lerin ikinci yarısında eğitim sistemi değişsin diye ayaklandığını, ardından örgütlenmeyi öğrenmeleriyle birlikte apartheid’in dökülmeye başladığını söylüyor. “Çünkü, örgütlenme süreciyle birlikte tek tek insanlarla değil, büyük kitlelerle uğraşmak zorunda kaldılar.” Kimsenin kimseye güvenmediği bir ortamda babası Rashid Ahmed Sayed’in, Muslim News adında bir gazete kurarak, bu gazete aracılığıyla da örgütlenmeye katkıda bulunduğunu anlatıyor Masuda. Bir dönem apartheid rejimine karşı mücadelenin içinde yer alan Masuda Sayed Tomanbay, anılarını Cumhuriyet’e anlatırken Nelson Mandela’nın bağışlayıcı, kin tutmayan kişiliğiyle Güney Afrika’nın geçiş dönemini kansız atlattığını vurguladı. Dini değerlerin önem taşıdığını, polisin camiye girip baskın yapmadığını, camilerde çok toplantı yaptıklarını söylüyor. Yürüyüş lafını duyunca, çocukları okullarda olan ailelerin de sokaklara döküldüğünü, hem desteklemek hem korumak için arkalarından geldiklerini anlatan Masuda’nın ailesinde gözaltına alınmayan kimse kalmamış. “Kuzenler, kardeşler, hatta bizim peşimizden koşturdukları için annem tutuklandılar. Türkiye’deki tutuklamalardan farklı değildi, her bahaneyle tutukluyorlardı” diyor. Konuşurken annesi Najmonisa’nın kucağında bebekle gözaltına alındığı fotoğraf geliyor gözlerinin önüne... “Bir an çok duygulandım” diyor. Rashed Ahmed Sayed, apartheid rejiminin yıkılmasından sonra 20 yıl yaşadağı, Boland bölgesindeki Ashton’da iki dönem valilik yapmış. İlk beyaz olmayan vali olarak hem de. Beyaz çiftçilerin insanları köle gibi kullandığı Boland bölgesinde Afrikaaner çiftçiler çok güçlü olduğundan ayaklanma çıkacak en son yer diye düşünürmüş herkes. Ancak özgürlük mücadelesinde önemli rol oynamış Ashton. Mandela da bizzat gelişmeleri görmeye ve teşekkür etmeye gitmiş Ashton’a... Siyahların mahalleri için yaptığı altyapı çalışmaları o kadar memnuniyet yaratmış ki, ANC şehir planlamasını öğrenmek için sık sık bulundukları şehre temsilci göndermeye başlamış. Ashton’da bir dönem beyaz fanatiklerin AWB (Afrikaner Resistance Movement) peşine düştüğü babası, daha sonra yeterince siyah bulunmadığı için ANC tarafından aday gösterilmemiş... Son olarak Nelson Mandela Masuda’ya ne ifade ediyor, bunu soruyorum. “Benim evimde Mandela’nın mahkemesinin kaseti vardı. O kaseti bir yere gömdüm nerededir hâlâ bilemem, onun sesiyle mahkeme kaydı, davasının bir kaydıydı. Herkese dinletirdik, gerçekten büyük bir adamdı. Bu kadar yıllar bir şeyler çekip, hâlâ içinde bu kadar bağışlayıcılık bulunması... Bizim düşmanımız zaten utanmışlar yaptıklarından dolayı, onların utançlarını yüzlerine vurmamamız lazım, onu kullanmamız lazım diyordu. Hapisaneden çıktıktan sonra felsefesini bunun üzerine kurdu. Bu yüzden Güney Afrika’da hiç kan dökülmeden geçiş sürecini yaşadı.” Mandela’nın “aşırı uzlaşmacı olduğu eleştirileri”ni toptan reddeden Masuda sözlerini şöyle noktalıyor: “Onun felsefinin temeli buydu: İnsanlar değişebiliyor. Biz çok kin duyabiliriz, hakkımız var, bize çok haksızlık yapıldı ama o kinle ne yapabilirsin, bir şey yapamıyorsun, öbür türlü, sevgiyle yaklaşırsan, anlayışla karşılarsan sonuç alabiliyorsun. Hapisteyken mesela beyazların tarihini okumuş, sadece düşman olarak karşılarına çıkmadı. Onun için de bunu anlayıp beraber çözüm bulabiliriz inancıydı, onu o yapan şey budur. Güney Afrika çok karışık olmasına rağmen kan dökülmedi. Mandela, yaşadıklarıyla öğretti, inandığını yaşadığını için örnek olabildi.” l B odrum’da henüz Gümüşlük, yaz aylarının favori mekânı değilken bir dağın tepesinde kuruldu Gümüşlük Akademisi, zaman içinde çalışmalarıyla kendinden çok söz ettirdi. Şimdi Akademi, İstanbul yollarına düştü. Biz de Haydar Ergülen’le (altta) bu yolculuğu konuştuk. Öncelikle Gümüşlük Akademisi’nin geçmişinden kısaca söz eder misiniz? Gümüşlük Akademisi Vakfı öncelikle bir bahçe. Latife Tekin öncülüğünde açılan ve bir akademi gibi evrensel düşünceyle, bir vakıf gibi toplumsal sorumluluklarla dopdolu bir bahçe. Her şeyi bağışlardan oluşan bu bağımsız bahçenin, açıldığı 1995’ten bu yana amacı hiç değişmedi: Bahçenin varlığı, anlamı ve işlevi, meşe ağaçlarının gölgesinde buluşmuş ve karşılaşmış insanların ortak üretimlerinde gizli. Bahçe kurulduğu coğrafyada kadim Ege uygarlıklarındaki düşünce okullarına benzer bir içerik gözetir; insana ve doğaya ilişkin hiçbir şey bu bahçenin ilgi alanının dışında değildir. İnsana, topluma, doğaya, sanata ilişkin yeni düşünceleri buluşturmak, yeni bir dünyanın olanaklarını araştırmak, çeşitli deneyimler ve duyarlılıkların aktarılması ve paylaşılmasına olanak sağlamak başlıca varlık nedenidir. Bu bahçe resimden heykele, bilimden edebiyata, tiyatrodan müziğe çeşitli etkinliklerin buluşma mekânıdır. Akademi şimdi İstanbul’da. Bunun sebepleri nelerdir? Kalıcı bir ziyaret mi bu? Kalıcı olmasını öngördüğümüz bir buluşma bu. İstanbul’un enerjisi, genç seslerin çoğalmaya ve yükselmeye başlaması, bu seslere kulak vermek ve onu duyurmak isteyen Gümüşlük Akademisi’nin kuruluş felsefesiyle de örtüşüyor. Biz de Gümüşlük’te topladığımız enerjiyi, tazeliği, coşkuyu bu seslerle buluşturmak, birlikte üretmek ve ürettiklerimizi paylaşmak üzere İstanbul Arnavutköy’deki evimize taşıdık. Her zaman önce ev kurulmaz ya, bu kez bahçe ev açmış oldu. Ne gibi etkinlikleriniz olacak? Etkinliklerde yer alıp, ders veren isimlerin hepsi Gümüşlük’te bağlantılı olduğunuz kişiler mi? İstanbul’da aranıza katılanlar oldu mu? Etkinliklerimiz 16 Kasım’da Müge İplikçi’nin öykü atölyesiyle başladı, benim yazı alıştırmalarımla sürdü. Sırada küçük İskender’in şiir, Mario Levi’nin roman, Harun Tekin’in şarkı yazma, Ümit Ünal’ın senaryo, İsmail Gezgin’in arkeoloji atölyeleri var. Haftanın hemen her günü bir atölyemiz var. İdil Akoğlu bir reklam atölyesi oluşturuyor, reklam yazmak, tasarlamak ve dijital reklamcılık bölümleri olacak. Bu ilk buluşmaların hemen ardından Nalan Barbarosoğlu ile kitaplar üstüne ilginç bir atölye, Türker Armaner’le felsefe atölyesi de mevcut atölyelere eklenecek. Naim Dilmener’le Türk Pop Müziği etkinliği gerçekleştirilecek. Yerli, yabancı şairler, yazarlar, sanatçıların da söyleşi, sunum, dinleti, gösteri yapacakları bir ev burası. Atölye yürütücülerinin hemen hepsi yazları Gümüşlük’te de benzer etkinlikler yapan arkadaşlarımız. Ben de orada iki yazdır şiir atölyeleri yapıyorum. Şimdiyse burada hem yönetici hem de eğitmen olarak çalışıyorum. l SELÇUK EREZ Ülke senin biz misafiriz “Biliyoruz bu ülke senin Biz sadece misafiriz yüzünü görebilmektir tek tesellimiz” Ülkesindeki diktatörlere böyle seslenen Mısırlı halk ozanı Ahmad Fuad Negm bu ayın başında, seksen dört yaşında öldü: Negm önce Nasır, sonra Enver Sedat, ardından Mübarek, bütün diktatörleri yerden yere vuran şiirler yazarak ülkesinde haksızlığa, hukuksuzluğa  direnenleri yüreklendirmişti. Ahmad Fuad, Mursi’yi de Müslüman Kardeşleri de eleştirmişti. Çok fakir bir ailenin çocuğu olan bu ozan, devlet büyüklerini hicvettiğinden, onları iğneleyip küçük düşürdüğünden yaşamının 18 yılını hapishanelerde geçirmiştir. Tutukevinde tanıştığı Şeyh İmam adlı bir müzisyen, onun şiirlerini bestelemiş, İmam’la Ahmed Fuad bu tanışmayı izleyen yıllarda beraber çalışmış, Mısır’ın fakir halkının ve gençliğinin, düzen bozukluğuna direnirken severek söyledikleri türküleri yaratmışlardır. Bu halk ozanı, hicvi yanında özgün dili ve şiire getirdiği değişik formlar nedeniyle ebediyatçılarca da önemsenir: Lorca, Gorki ve Nâzım Hikmet’ten etkilendiği bilinir. Dili, yaşadığı ortamın, çalışanların, işçi sınıfının diliydi; gerektiğinde argoyu da kullanırdı.  Ölümünden iki ay önce, Danimarka’nın Prens Klaus Ödülü’nü almıştı. Bu ödül, ona, üç kuşak boyunca Mısır ve aslında tüm Arap gençliğine esin kaynağı olduğu için verilmişti. Mısır’da, Ahmad Fuad Negm’in şiirlerinde yer alan şu bölümler iyi bilinir: Anayasa mı? Ne anayasası? Artık kim takar? ..Yozlaşmanın emeğimizi çiğneyip geçmesi, burada yuvalanması / dalbudak salması yetmez mi? / Bu çöküntü bizi eziyorsa / felaketler, skandallar ve rüşvet, birbirini kovalıyorsa ne gam! Biz sadece kahvede oturur Veliahtının gelmesini bekleriz. Sonra, “Sana bağlılık yemini ederiz. Oğluna ve onun oğluna da doğal olarak!”  Mısır’la sadece rabia işareti yaparak ilgilenmek yetmez; bu ülkeyi gereğince bilmek, yıllarca diktatörlerin yönetimi altında ezilmiş olan halkının gerçek sözcülerini de tanımak gerekir. Yaşamının son gününe kadar yurtdaşlarının ezilmesine, özgün şiirleriyle karşı çıkmış, bu uğurda yıllarca hapis yatmış ama ödün vermemiş olan bu onurlu ve değerli halk ozanının yitimini üzüntüyle karşılar, Mısır halkına başsağlığı dileriz. l www.selcukerez.com İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi:?Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir / Yerel süreli yayın cumdergi@cumhuriyet.com.tr C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear