24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

15 ARALIK 2013 / SAYI 1447 5 Müzik yapmak için cesarete ihtiyacım vardı Fallulah tam anlamıyla çok kültürlü bir müzisyen, Danimarkalı anne ve Romen babanın kızı olarak başladığı müzik yaşamında Balkan köklerini Indie Pop’la harmanlamış. İlk albümüyle de oldukça ses getirmiş. Önümüzdeki hafta İKSV Salon’da sahne alacak Fallulah’la müzik kariyerinde kesitleri konuştuk. ESRA AÇIKGÖZ yazma tarzıma kadar yine pek çok alanda etkiledi. Aslında herhangi bir kurala uyarak ilerlemiyorum; doğru olduğunu hissettiğim şeyleri yapıyorum diyebiliriz. 21 yaşınıza kadar New York’ta Broadway Dance Center’da eğitim aldınız. Sonra ne oldu da dansı bırakıp müziğe yoğunlaşmaya karar verdiniz? Küçüklüğümden beri dans ediyordum fakat bu yine de her zaman bir hobi seviyesindeydi benim için. Sadece biraz daha büyüdükten sonra antrenmanlarıma çok daha fazla önem verip dansı daha ciddiye almaya başladım. Danimarka’daki çeşitli tiyatrolar ve televizyon şovlarında dans ettikten sonra, 21 yaşındayken New York’a gidip beş ay boyunca dans eğitimi alarak çalışmalarıma devam ettim. Gerçekten çok yoğun bir programdı ve ben bu süre zarfında kendim hakkında pek çok şey öğrendim. New York gibi inanılmaz büyük bir şehirde tek başıma yaşamayı deneyimlemekse gerçek ve esas hayallerimin neler olduğunu fark etmemi sağladı. Küçüklüğümden beri birtakım şiirler ve şarkılar zaten yazıyordum fakat onları uzun yıllar boyunca kendime saklamayı tercih etmiştim. Müzik her zaman orada bir yerlerdeydi. Peşinden gitmem ve üzerine düşmem için sadece biraz cesarete ihtiyacım vardı. Bu kadar uzun süreli dans eğitimine rağmen kliplerinizde ve konserlerinizde sade bir sahne şovunuz var. Neden? Dansın müziğin önüne geçmesinden mi kaygılanıyorsunuz? İ ndiepop müzisyeni, şarkı yazarı Fallulah, İstanbul’daki ilk konserini 19 ve 20 Aralık’ta Salon İKSV’de verecek. Eğlenceli, enerjik ve özellikle de samimi bir konser vaat ediyor bize, Fallulah. Zaten o da müzik yaparken doğru olduğunu hissettiği şeylerin peşine düşüyor. Bu kolay olmamış tabii. Ilk albümü ”The Black Cat Neighborhood” ile Danimarka Grammy Ödülleri’nde altı ödüle aday oldu Fallulah, ikisini de kazandı. Danimarka’da yayımlanan yeni albümü Escapism de çok olumlu eleştiriler aldı. Biz de gelmeden önce Fallulah’la hayatı, müziği ve İstanbul’da vereceği konseri konuştuk... Danimarkalı bir anne ve Romanyalı bir babanın kızı olarak dünyaya geldiniz. Aileniz Balkan dansları grubu Crihalma’da olduğu için çocukluğunuz turnelerle ve dansla geçmiş. O günlerin sizi nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz? Bu doğru; Balkan danslarının ve müziğinin, ailemin hayatında çok önemli bir yeri vardı. Dolayısıyla küçüklüğümde Balkanlar ve hatta İskandinavya’ya pek çok yolculuk yaptık. Sanırım karakterimin bir kısmı da bu deneyimlerle şekillendi; biraz durduğu yerde rahatsız olan bir tipim ve sürekli oradan oraya gidip yeni şeyler tecrübe etmek, yaşamak isterim; yoksa çok fazla sıkılıyorum. Müzikal anlamdaysa bu küçüklük hatıralarım beni ritimleri duyma şeklimden şarkılarımı Dans etmeyi hâlâ çok seviyorum. Sahnede de, müzik videolarımda da mümkün olduğu kadar çok dans etmeye çalışıyorum. Sahnedeyken karşımdaki izleyicileri dans ettirmeyi de aynı oranda çok seviyorum. Mesele “cool” görünmek değil, mesele bir şey hissedip çekingenliğinizi üzerinizden atmakta... İlk albümünüz “The Black Cat Neighborhood” ile Danimarka Grammy Ödülleri’nde altı ödüle aday oldunuz, ikisini de kazandınız. Bu yıl çıkardığınız albümünüz Escapism (Gerçeklerden Kaçış) de çok olumlu eleştiriler aldı... Bu gerçekten bana çok gerçeküstü görünüyor. Zira her şey kafamda küçük fikirlerin oluşmasıyla başladı. Sonra aniden bir şey oluyor, albümler çıkarıp bir de üstüne insanlar tarafından ödüllendirilmeye başlıyorsunuz. Bu gerçekten çılgınca ve kendimi çok şanslı hissediyorum. Peki neden bu adı seçtiniz albüm için, neyden kaçıyorsunuz? Albümün adını ”Escapism” koydum, çünkü şarkılarımın genel temasının sürekli bu yönde olduğunu fark ettim. Hem fiziksel ve mental olarak başka yerde olmak isteyen kendimle hem de aynı zamanda topluma yönelik gözlemlerimle alakalı şarkılarım. Türkiye hakkında bir fikrim yok ama kendi ülkemdeki televizyon ve medyada kendimizi sürekli uyuşturduğumuz bir sürü saçma sapan şey var. Bu konuda ben de suçluyum; ben de bir sürü ”reality show” programı izliyorum ve bu konuda biraz utanıyorum da... Bu duygu, aklımızı dolduran ve ele geçiren bu tür şeylere neden ihtiyacımız olduğu konusunda düşünmeye sevk ediyor beni. Neyden kaçıyoruz ki? Ben çoğu zaman, aslında kendimizden kaçtığımızı düşünüyorum. 1920 Aralık’ta İKSV Salon’da konseriniz olacak. Bu Türkiye’ye ilk gelişiniz. Konserin nasıl geçeceğini düşünüyorsunuz? Sahne şovlarım enerjik ve gürültülü olduğu kadar samimi de... Gelenlerle birlikte çok eğleneceğiz! İstanbul’a ve aslında Türkiye’ye ilk gelişim olacak. Bu büyüleyici şehir hakkında çok fazla şey duydum ve dolayısıyla orada bulanacağım için çok heyecanlıyım. Aynı zamanda bana Twitter ve Facebook’tan yazan, çok tatlı bir sürü Türk hayranım var. Umarım konserlerimde bazılarıyla tanışma fırsatını da bulurum. Öte yandan, yemeği çok sevdiğim için, İstanbul’da en iyi nerelerde yemek yenilebileceğini de araştıracağım. Lütfen bana bu konuda tavsiyelerde bulunun. l DJ kabini çift katlı bir otobüsün direksiyonuna benziyor N adir Duman’ı pek çok yerden tanıyabilirsiniz. Organizasyon ve prodüksiyon işlerinde her taşın altında o vardır. Duman, sanatçı rehberliğinden, kulis ve sahne amirliğine, festival yöneticiliğine kadar sahada her işi yaptı. Ama son dönemlerde onu dinlemek için mekânlara gidiyor insanlar. Çünkü şimdi DJ kabinine geçti. Nadir Duman’ı farklı tanıdık. Dev konserlerin vazgeçilmez organizatör ve prodüksiyon yöneticilerinden, Söyleşiler: her taşın altından ALİ DENİZ çıkıyordu. Peki sonra USLU neler oldu, nasıl DJ kabinine geçtiniz? Aslında konserler ve organizasyonlardan önce DJ’likle başladı hikâyem. Yıl 1993’tü, Türkiye’de ilk özel radyolar kurulduğu yıllar. Sonrasında hem radyo hem yazlık kulüplerde DJ’lik yapmıştım. Konser organizasyonları da o dönemde başlamıştı. Evet, uzun bir süre çalmadım. Bundan iki yıl önce özellikle hafta sonları çalmaya yeniden başlamıştım. Bu yaz da çalıştığım şirketin Türkiye şubesi kapanınca bir hayli boş zamanım oldu, ben de gelen tekliflere kayıtsız kalamadım. “Tektekçi” ile anılıyor adınız bir yandan. Peki, nasıldır Nadir Duman’ın playlisti? Tektekçi ilk açıldığı zamandan beri çaldığım mekânlardan biri. Özellikle hafta sonları bir hayli kalabalık oluyoruz. Playlistim çaldığım mekân ve güne göre değişebiliyor. Belli bir tarza ve kalıba takılmıyorum. Michael Jackson da var Rihanna da, Placebo da var David Gueatta da... Buna party DJ’liği de diyebiliriz. Amaç ve sonuç gelen herkesin olabildiğince eğlenmesi. Tektekçi Beyoğlu ve Bebek dışında çaldığım mekânlar arasında çarşamba geceleri Fosil Karaköy, perşembe geceleri Yan Gastrobar, cumaları ise yeniden açılan Sefahathane’de #goldfriday geceleri var. Bu işi yaşayarak öğrenenlerdensiniz, nasıl bir süreç, sizin vazgeçilmezleriniz neler? Müziği sevmek işin başı. Sonrası da kendiliğinden geliyor zaten. Özelikle çıkan yeni müzikleri takip ediyorum. Günümüzde bu artık çok rahat. Bir sürü site var. Dünyayla aynı anda her şeyi online takip edebiliyorsunuz. “DJ kabini” dediğimiz yerin farklı ruhu var mı, nedir oradaki hikâye? DJ kabini’ni ben büyük iki katlı bir otobüsün direksiyonuna benzetiyorum. Otobüsün içi tıklım tıklım ve sen direksiyonun başındasın. Hep beraber güzel bir yolculuk yaşıyorsun. O kadar yolcu varken elbette dikkatli kullanmak gerekiyor! Bir de şu var. Mutsuz bir gününde veya hasta da olsan o an insanları eğlendirmen gerekiyor. Bu durumda birkaç saatliğine özel hayatınla ilgili deyim yerindeyse kontağı kapatman gerekiyor tabii kapat kapatabilirsen... Sahadan sahneye geçmek nasıl bir tecrübe? Gerçek işimde bugüne kadar neredeyse her şeyi yaptım. Kulis amirliğinden, sahne amirliğine, sanatçı rehberliğinden, festival yöneticiliğine kadar olabilecek her noktada tecrübem oldu. İşin tüm detaylarını ve risklerini bildiğim için sahne tarafında olmak çok daha keyifli. Bunca iş yaptınız. Bir sonrakine dümeni bambaşka bir uğraşa kırmanız da mümkün. Ne dersiniz? Evet mümkün neden olmasın! Özellikle gastronomiye çok ilgim var. Bu konuda eğitim alıp bir şeyler yapabilirim. Tabii kısa bir süre daha DJ’lik konusuna devam edip sonra yeni ufuklara yelken açabilirim. Bu arada söylemeden geçmemek gerekli; Van’daki deprem felaketinin ardından çok hızlı refleks gösterip Van için Rock’ı organize edenlerin başında geliyordunuz. Bu çok önemli bir oluşumdu. Okul da bu yıl başında açıldı. “Van için Rock” organizasyonu emeği geçen herkes açısından unutulmaz bir yardım konseri oldu. Depremin olduğu gün karar verilip 40 grup ve sanatçının katılımıyla gerçekleşti, belki de bu alanda tek örnek. Toplanan parayla kalıcı bir yardım yapılmasına karar verildi. Gürpınar ilçesinin Üçgen köyündeki okulumuz bu yıl faaliyete girdi. Yardım etmenin ne kadar önemli olduğunu hepimiz tekrar tekrar deneyimlemiş olduk. Maalesef aradan iki yıl geçmesine rağmen bölgede hâlâ çok ciddi eksikler ve kapanmayan yaralar var. Hâlâ çadırda yaşıyor aileler, hatta sokakta kalmaya mahkum ediliyorlar. Umuyorum ki bir an önce oradaki hayat normale döner. l Müziksiz hayat olmaz diyenlerin Frekans’ı! M üziğin paylaşımının ve sunumunun magazin sosuyla servis edildiği son yıllarda iyi bir müzik programının eksikliğini epey hissediyorduk ve neyse ki geçmişten gelen Frekans bu boşluğu doldurdu. Programın yaratıcısı Şafak Ongan, özel röportajlar, özel performanslar ile “müziksiz hayat olmaz” diyenlere şifa olacak güncellenmiş formatıyla geri dönmenin heyecanını yaşıyor. Frekans zaten az olan müzik programlarının amiral gemisiydi. Sonra epey ara verdiniz. Şimdi ise efsane geri döndü. Neler oldu bu sürede? Evet beş yıl ara verdim. “Ba(ğ)zı” sebepler yüzünden program yayından kalkmıştı sonra da benim Dream TV ve Dream Türk işlerim yoğunlaşınca uzunca bir süre askıya alınmış oldu. Program yapmadığım beş yıl boyunca müzikseverlerin “Frekans ne zaman başlayacak?” sorusunu duymak buruk bir mutluluk veriyordu. Bir de programın da hiç alternatifi çıkamadı ve işte bu sene geri döndük! Frekans’ın içeriği zengin, hem alternatif hem de ana akımı sunuyor seyirciye. Peki, kafanızda farklı şeyler var mı? Eski programlara göre öyle çok radikal değişiklik yok. Yine hem dünyadan hem ülkemizden müzik haberleri ve ayrıntılar olacak. Ama asıl ana malzeme her programdaki özel röportajlar. Şebnem Ferah’la başlayıp Duman’la devam ettim. Sonra da Hayko Cepkin geldi. Her konuğumuzla bize özel canlı performanslar çekmeye çalışıyoruz. Sohbetse müzik ve hayat ekseninde dönüyor. Bu arada asıl önemli olan konuğumuzun çok meşhur ve popüler olması değil, kendi müziğini yapması ve anlatacak derdinin olması. Eski dönemde (2001 2007 arası) şu anda çok sevilen bir çok alternatif isim seslerini ilk kez frekans aracılığıyla duyurmuştur mesela. Yine öyle olacak. Müzik dinlemeyi seven, “müziksiz hayat olmaz” diyen izleyicilerin hiç sıkılmayacağı dolu dolu bir müzik programı yapacağız. Frekans’a çok önemli isimleri konuk ettiniz ama “keşke” dediğiniz ya da uğraşıp da konuk alamadığınız kimler oldu? Tarkan’dan, Mazhar Alanson’a, Kenan Doğulu’dan Pentagram’a, Ceza’dan Şebnem Ferah’a yüzlerce isim konuk oldu. İsteyip de yapamadığım bir Sezen Aksu var. Onca yıldır müzik âleminin içindesiniz. Var mı gerçekten bir “müzik medyası” diyebileceğimiz bir oluşum? Öyle bir oluşum var ama bu oluşumun sektör ve okuyucu üzerinde pek belirleyici, yol gösterici olduğunu düşünmüyorum. Tanıdığım müzik yazarlarının hemen hepsi müziği çok iyi bilen kendi beğenileri oturmuş ve fikri olan kişiler. Onlar da genel akım müziklerinden artık sıkıldıkları için daha çok alternatif ve indie müzikleri daha çok seviyorlar. Bu yazıları da müzik konusunda kafa patlatan arkadaşların ilgiyle okuduğunu düşünüyorum. Şu anda ne yazık ki yerli müzik sektörünü de magazin medyası forse ediyor. Zaten plak şirketleri de artık bir müzik yazarı veya işin içindeki birinden daha çok magazin ve “lifestyle” yazarları tercih ediyor. Hiç müzik yapmayı düşündünüz mü? Evet, hep düşüyorum da sadece düşüncede kalıyor! Biraz kendi çapımda gitar çalıyorum. Birkaç defa biraz da şımarıklık yapıp sahnede gitar çalıp şarkı da söyledim… Bence harika bir his ve sırf onu yaşamak bile bende başka bir şeyle karşılaştıramayacağım duyguları yaşamama sebep oldu. Bazen o kadar kötü, (tamam emeğe saygımız sonsuz ama bazı albümler o kadar kötü ki) şarkılar dinliyorum ki “ulan ben bundan iyisini yaparım!” diye gaza geliyorum. Tabii sonra öyle kalıyor... Doğuştan extra bir müzisyenlik yeteneğim olmadığı için çok çalışarak belki ortaya bir şeyler çıkarabilirim ama ona önümdeki beş yıl buna zaman ayırabileceğimizi sanmıyorum. Peki, son olarak şu sıralar en çok neler dinliyorsunuz? Dram ev de neler çalıyorsa onlar… Bir de Duman’ın albümü nefis, sıkılmamak için biraz ara verdim ona. Tabii bir de Aft Punç! l C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear