Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 BİR spor 30 EYLÜL 2012 / SAYI 1384 AYŞE YILDIRIM Sadece futbol değil “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir”, Simon Kuper’in 1994 yılında yayımlanan kitabının adıydı. Bugün futbol dünyasının kült sözü haline gelen bu kitapta Kuper aslında futbol dünyasının geçirdiği ekonomik değişimi, yani futbol endüstrisinin analizini yapıyordu. İtalya’nın Lecce kentindeki Roma anfi tiyatrosunda bir futbol topuyla şov yapan gençler de Kuper’in kastettiği anlamda olmasa da “futbol sadece futbol değildir” sözünü yineletiyordu binlerce seyirciye. Street Style yani sokak stili ya da serbest stil futbolcuları olarak tanınıyorlar. Yerçekimine, bedenlerine ve birbirlerine meydan okuyorlar. Topu vücutlarının üzerinde adeta dans ettiriyorlar. Futbol, müzik, dans, jimnastik, estetik, stil ve ritimle sokağın dilini taşıyorlar sahneye. İmkânsız görünen en zor hareketleri bile büyük bir yumuşaklık ve kolaylıkla yapıyorlar. Red Bull Street Style’da hemen hiç kural yok. Eğlenceli ve yaratıcı her şey serbest. Fakat yarışmacıların futbolcular gibi ellerini ve kollarını kullanmaları, kapışma sırasında rakiplerini rahatsız etmemeleri gerekiyor. Ayrıca karşılaşma sırasında top 7 metrelik sahnenin içinde kalmak zorunda. Kapışma ya da yarışma ise şöyle gerçekleşiyor: Yarışmacılar iki gruplar halinde sahneye çıkıyor. Müzik eşliğinde 3 dakika boyunca futbol topuyla hünerlerini sergiliyor. Toplam 3 dakikalık performans süresi içinde, 20’şer saniyede bir sıra diğer oyuncuya geçiyor. Jüri yaratıcılık, kontrol ve stil kriterlerine göre değerlendirmesini yapıyor. En artistik hareketleri, çalan müzikle en uyumlu şekilde gerçekleştirip karşılaşmayı kazanan oyuncu bir sonraki tura geçiyor. Üstelik sanıldığı gibi sadece erkekler değil sayıları az olsa da genç kızlar da kendi kategorilerinde yarışıyorlar. Ve bence bazıları erkek sporcuları bile kıskandıran hareketler yapıyor. İlk olarak 2008 yılında Brezilya Sao Paulo’da yapılan Street Style, iki yıl sonra bu kez Cape Town’da gerçekleşti. Bu yılki dünya finali ise geçen hafta İtalya'nın Lecce kentindeydi. 53 ülkeden şampiyonlar dünya şampiyonu olmak için yarıştı. Üstelik futbolun efsane isimleri Filippo Inzaghi, Fabio Cannavaro ve Edgar Davids’in de bulunduğu bir jüri önünde hünerlerini sergilediler. Yarışmanın galibi Japon futbolcu Kotaro Tokuda oldu. Tokuda’ya kupasını Inzaghi ile birlikte veren Cannavaro, “Hayatım boyunca futbol oynadım ama hiç bu kadar iyi top kontrolü görmemiştim” diyerek tüm yarışmacıları kutladı. Türkiye’yi bu yıl yarışmada Türkiye şampiyonu Erkan Yetim temsil etti. Erkan 23 yaşında Haliç Üniversitesi Spor Akademisi öğrencisi bir genç. Yaklaşık 4 yıldır streetstyle yapıyormuş. Spora yatkın, hemen her dalıyla kendi çapında uğraşmış. Ama Brezilyalı futbolcu Ronaldinho’nun yaptığı top hareketlerini görünce, o da denemeye karar vermiş. Üstüne farklı şeyler koymaya başlayınca işin rengi değişmiş. Acun Ilıcalı’nın “Yetenek Sizsiniz” yarışması dahil bir çok şova katılmış. Daha çok AVM’lerdeki açılış ve marka tanıtımları tabii. “Türkiye’de destek gören bir alan değil bu” diyor, “Oysa birçok Street Style, sokakta doğan bir spor. Yapılabilmesi için bir futbol topu yeterli. Hele fonda bir de müzik varsa sporcunun yerçekimine meydan okuduğu hareketlerini hayretle izliyorsunuz. ülkede federasyonu var artık. Bizim çalışacak bir yerimiz bile yok. Sokakta çalışıyoruz, zaten adını da oradan alıyor. Ben Avcılar'da yaşıyorum, parklarda, kimsenin rahatsız edemeyeceği tenha köşelerde çalışıyorum. Ama özellikle kışın yağmur, çamur ve kar nedeniyle çok zor oluyor.” Kendi çabasıyla ilerlemiş Erkan, bu yıl Red Bull’un yarışmasında Türkiye birinciliğini alınca da Lecce’deki dünya şampiyonasına katılmaya hak kazanmış. Lecce’de dereceye giremedi Erkan ama bu onun motivasyonunu kırmadı. “Zaten desteksiz çalışıyoruz, eğer motivasyonumuz kırılırsa bu işi yapamayız. Ben mesela yurtdışındaki birkaç yarışmaya maddi olanağım olmadığı için gidemedim. Oysa gitseydim mutlaka dereceye gireceğimi biliyordum” diyor. Gelecekten de ümitli, Türkiye’de bir şeylerin değişeceğini düşünüyor. Olmazsa da onun alternatif planları hazır. “Okulumu bitireceğim, belki bir spor salonunda hocalık yapabilirim. Bir spor salonu açabilirim. Babam polis, benim de polis olmamı istiyor. Belki polis olurum...” En az 15 streetstyle sporcusu daha olduğunu öğreniyoruz Türkiye’de. Desteklenseler sayılarının daha fazla olacağını söylüyor Erkan. Kimbilir belki yakın bir gelecekte devlet desteği çıkar, onlar da bir federasyona sahip olurlar ve yurt dışında gittikçe gelişen bu alanda kendilerini gösterme şansını bulurlar. Ya da onlar da Erkan gibi “alternatif” planlarını devreye sokmak zorunda kalırlar. ATAOL BEHRAMOĞLU Maksim Gorki müze evinde eçen yıl Eylül ayında G Boldino’daki Puşkin Okumalarına giderken geçtiğim Nijni Novgorod’da Maksim Gorki Müzesi’ni gezmek şansım olmamıştı. Bu yıl aynı tarihte yine Boldino’ya gittiğimde, dönüşte Nijni Novgorod’dan geçerken bu şansı kaçırmadım. Boldino köyle kasaba arası bir yerleşim yeri. Görkemli gökyüzüne ve doğa güzelliklerine karşın burada Puşkin ailesinin yurtlukları bulunmasa, yerli halk dışında kimse için ilginç bir yanı olamazdı. Puşkin’in bu yurtluklarda önemli bazı yapıtlarını yazmış olması Boldino’ya dünya ölçeğinde ün kazandırmış. Burada uzun bir zamandır her yıl Boldino Puşkin Okumaları düzenleniyor. Nijni Novgorod’daki Puşkin Müzesinde buluşan katılımcılar 1950’lerden kalma otobüslerle ve yaklaşık dört saat süren bir yolculukla Boldino’ya ulaştırılıyor ve birkaç günlük sempozyumun sonunda da aynı araçlarla Nijni Novgorod’a getiriliyor. Nijni’ye ise Moskova’dan gece treniyle yaklaşık sekiz saatlik bir yolculukla ulaşılıyor. Bu kez bu yolu üç saatte biraz fazla bir sürede alan “Sapsan” adlı hızlı trenden haberim oldu ve onu tercih ettim. Bu trenlerin modernliği ise, sözünü ettiğim otobüslerin tam tersindeki bir uç noktada. Rusya gerçekten de bir çelişkiler, karşıtlıklar yumağı… *** İçinden Volga nehrinin geçtiği Nijni Novgorod bir milyonu aşkın nüfusuyla Rusya’nın önemli ve tarihi kentlerinden. Adının bir zamanlar Gorki olarak değiştirildiğini, sonra yeniden Nijni Novgorod’a dönüştürüldüğünü biliyordum. Fakat sayısız kez okuduğum Maksim Gorki biyografilerinde onun doğum yerinin de bu kent olduğu dikkatimden kaçmış. Adı Gorki olsun olmasın, Nijni Novgorod kenti Maksim Gorki’nin 1868’de doğduğu ve yaklaşık 25 yıl yaşadığı bir kent olarak da Rusya’nın kültür tarihinde önemli bir yere sahip… *** Gorki’ye birçok okuru onun “Ana” romanı ya da büyük destan romanı “Klim Samgin’in Yaşamı”yla hayranlık duysa da, onların önemini yadsımaksızın benim için o daha çok “Yaşanmış Hikâyeler” adıyla çevirmeni de olduğum ilk romantikgerçekçi öykülerinin ve dilimize “Ayaktakımı Arasında” adıyla çevrilen “Dipte” adlı oyununun yazarıdır... Bir de kuşkusuz benzersiz lezzetteki özyaşam üçlemesinin… Rusçada “Eskizler ve Hikâyeler” adıyla 1898’de yayımlanan “Yaşanmış Hikâyeler”, yazarına kısa sürede büyük bir uluslararası ün kazandırmıştı. Sözünü ettiğim müze evin tanıtım broşüründe, 1902 yılında baron N. F. Kirşbaum’un evinde kiraladığı bu daireye eşi Yelena ve çocukları Maksim ve Katya’yla taşındıklarında, Gorki’nin 16 yabancı dile çevrilmiş büyük popülariteye sahip bir yazar olduğu yazıyor. Yoksulluk içinde geçen bir çocukluk ve gençlikten sonra, otuzlu yaşlarının başlarında kazanılmış bu başarı gerçekten olağanüstüdür. Dünkü yoksul delikanlının çok kısa sürede adı Tolstoy ve Çehov’la anılan bir yazar düzeyine yükselmesi mucize gibi bir şeydir… *** Sevdiğiniz bir yazarın, sanatçının, ya da bir başka kişiliğin müzeleşmiş evini gezerken, onun özel yaşamına bir ucundan katılmanın mutluluğuna bir hüzün de eşlik ediyor… 1903’te annesi babası ve ağabeyi Maksim’le çekilmiş fotoğrafta, babasının bacakları arasında objektife merakla bakan en çok üç yaşındaki Katya’nın iki yıl sonra menenjitten öleceğini öğrenmek insanın içini hüzünle dolduruyor. Kız kardeşinden birkaç yaş büyük Maksim de, otuzlu yaşlarında, babasından daha önce yaşamdan ayrılmış. Maksim Gorki böylece iki kez evlat acısı yaşamış oluyor… Özel yaşamlar sanat yaşamından başka bir yerde duruyor… *** Bir sonraki Pazar yazımda Gorki müzesi ve bu son Rusya yolculuğumun izlenimlerini anlatmayı sürdüreceğim… ataolb@cumhuriyet.com.tr www.ataolbehramoglu.com.tr Pazar Ekinde köşe yazılarımız bir süre on beş günde bir yayımlanacak. C M Y B C MY B