Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 EYLÜL 2012 / SAYI 1380 7 Kiremitte alabalık Kırmızı tabak SELÇUK EREZ Bizden olanlar... Eskiden de söylerdi: En üst belirleyici İslamın ilkeleridir. Her şey ona göre belirlenir. Referansım İslamdır! Geçenlerde de söyledi: Arakan Bölgesi’nde yaşanan insanlık dramına sessiz kalamayız. Müslümanların katledilmesine, tehcirine uluslararası toplum seyirci kalmamalı! Referansımız belli bir inanç sistemi olarak tanımlanınca, kimin yardımına koşacağımız, kimlerin felaketine “geçmiş olsun!” demekle yetineceğimiz de belirlenmiş olur; böylece, sadece sınırların ötesinde değil, yurtiçinde de kimin bizden olduğu, kimin de olmadığı da saptanmış olur. Bizden olmayanı kim, nasıl tanımlar? Bizden olmayanı aslında biz tanımlarız, kendimizi tarif ederek tanımlarız: “Gülliver’in Seyahatleri” romanında Liliputlular, katı yumurtaların, kalın uçlarından kırılması gerektiğini savunurlar. Böylece, bunun tersini, yani yumurtaların, sivri uçlarından kırılması gerektiğini savunan “Blefuscu”lar, hemen “öteki” oluverirler. İnsan gruplarını kim, neden birbirlerinden ayırmak, uzaklaştırmak ister? İnsanlar değil, onları bir arada, güdümlerinde tutmak isteyen güçlüler, cemaatlerini yitirmemek, ardından gidenlere fire verdirmemek için yapar bunu. İktidarda olan, kendisini tanımladığında, bize, “Bana bak, işte böyle olmalı” mesajını her gün, felakete uğrayanlara yardım ederken üniversitelere cami yapılmasını önerirken, yılbaşı kutlamalarına karşı olduğunu açıklarken vb. değişik şekillerde tekrar ettiğinde halkın önemli bir bölümünün kendi ülkelerinde yabancılaşmasına, ötekileşmesine yol açar! Ortaçağda ve öncesinde belki yararlı olan bu ayrışım, bugün ne sağlar? Zarar verir. Bu, çağımızda iyice kavranmış, yönetenlerin laik davranmaları, topluma durmadan “ben böyleyim, böyle olunmalı!” mesajı verilmemesi, farklı olanın öteye itilmemesi gerektiği sonucuna varılmıştır. “Hem laik, hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın, ya laik. İkisi bir arada olunca ters mıknatıslanma yapar. Mümkün değil, ikisi bir arada olamaz” diyen bunu pek anlamış sayılmaz. Bu şekilde konuşuldukça, kendini böyle tanımlamayı sürdürdükçe “Ben sadece bana oy verenlerin değil hepsini temsil ediyorum” sözleri lafta kalır, şu farklı gruba, değişik inanç sahiplerine davulla, zurnayla açılımlar düzenlemek de gösteriden öteye geçmez, yurttaşlarının önemli bir bölümünü giderek yabancılaştırmış olursun. Bu demokrasi ile bağdaşmaz, bugün tarifine uymayanların, yarın böyle tariflerin ne kadar yanlış olduğunu anlayacakların senden uzaklaşmalarına yol açar. Bu da aslında memleket için pek fena olmaz! www.selcukerez.com A ğır ağır gıcırdayarak ilerleyen gemi Akdeniz’i kuzeyden güneye adeta yararak geçiyordu. Zaman zaman dalgaların etkisiyle sağa sola savruldukça deposundaki yük hafif yerinden oynar gibi oluyor ama her seferinde ustaca istiflenmiş toprak kaplar adeta daha da bir yerine yerleşiyordu. Toros sedirinden elde edilmiş katran ile perdahlanmış gemi tıka basa mal doluydu. Çam ve sedir ağacı kütükleri, şarap, ve zeytinyağı dolu amforalar gemi tabanına sıra sıra dizilmiş, amforalar kıpırdamasın diye aralara yassı tabaklar, mataralar dizi dizi yerleştirilmişti. Tabakların işlevi sanki geminin kıymetli yükü amforaları sabitlemek içindi. O denli çoktular. Kızıl astarlı seramik tabaklar Toros tepelerinin iç yamaçlarında bulunan özel killi bir topraktan yapılmıştı. Hepsi de çok şık ve albeniliydi. Gören de Kleopatra ziyafet için özel set ısmarlamış Latrina’dan topladığı balık kılçıklarının bazıları bir türlü bildiği balık türleri ile eşleşmiyordu. Side, Antalya, Finike kıyılarında bulunan Akdeniz balıkları, Ağlasun pınarlarının buz gibi sularındaki dere balıkları, Burdur göllerinin tatlı su balıkları, hepsine bakmış ama bu balık türünü bir türlü saptayamamıştı. Besbelli ki tümüyle AYLİN ÖNEY TAN Sagalassos’un kırmızı tabakları üzerinde Nil Deltası’nın nadide balıkları yenmiş. Bugün de civarda en aranan lezzetlerden biri kiremitte alabalık. Roma uygarlığının yaşamış olduğu her coğrafyada kiremitte veya toprak tabakta pişmiş yemekler hâlâ yapılıyor. Eski Roma kiremitlerinin alaturka kiremit benzeri kayık tabak gibi olduğu düşünülürse fırında balık pişirmek için ideal bir kap oluşturuyor. Adambaşı: 1 kiremit, 1 alabalık, 1 ufak salkım koruk, 1 sap taze soğan, 3 yaprak defne, havanda ezilmiş pembe karabiber, deniz tuzu, sızma zeytinyağı Balığı boydan kılçık boyunca yarın. Balığın içini dışını tuz, biber ve zeytinyağı ile sıvayın. Soğanı ve korukları doğrayın, tuz ve biber ile harmanlayın ve defne yaprakları ile balığın içine boylu boyunca döşeyin. Balığı kiremite yerleştirin ve kızgın fırında pişirin. zannedecekti. Gemi ağır ağır Side kıyılarından İskenderiye limanına doğru süzüldü gitti. Aradan neredeyse iki bin yıl geçti. Kahire müzesinin köhne tozlu vitrinlerine adeta yükmüşcesine konmuş bin bir eser önünde kanıksamış bir şekilde dolanan arkeolog birden ufak bir çığlık attı: Bu bizim mataramız! Kahire Müzesi’ndeki kırmızı astarlı seramikler “menşei belirsiz” diye etiketlenmişti. Sonradan Sagalassos Seramikleri olarak ün kazanacak olan bu kırmızı tabaklar Burdur’un Ağlasun kasabasına yakın görkemli Sagalassos antik kentinden geliyordu. Kahire müzesinde çığlık yankılanırken Belçika’da Leuven Üniversite Laboratuvarı’nda çalışan zoolog ise saçını başını yoluyordu. farklı bir tür ile karşı karşıyaydı. Kimbilir belki de kaybolmuş bir türün izini sürüyordu. Oysa sır binlerce yıl öncesinin gemi yükünde gizliydi. Gemi ağır yükünü atmış, bu arada yüzlerce kırmızı tabağı da geride bırakmış olarak Perge ve Side limanlarına geri dönerken bu kez Roma kentlerine getirdiği kölelerle birlikte Nil Deltası’ndan nadide lüks yiyecekler taşımaktaydı. Torosların Burdur Ovası’na tepeden bakan yamaçlarına kurulmuş, çağlayan pınarlardan akan suların görkemli çeşmelerle serinlettiği güzel kente giden bu yiyecekler keyfine düşkün insanların sofrasını süsleyecekti. Dünyada sadece Nil Deltası’nda yaşayan özel balıklar tuzlanarak kurutulmuş ve tütsülenmiş olarak Sagalassos kentinin şikemperver insanlarının sofralarında muhabbet konusu olacaktı. “Azizim Marcus, bu Nil sularının verdiği nefaset de başka oluyor değil mi? Biraz daha garum alır mıydınız? Bunu Hadrian üstadımız pek severdi!”... Masala benzeyen bu hikâye aslında gerçeklere dayanıyor. Burdur il sınırları içinde Antalya’nın 115 kilometre kadar kuzeyinde yer alan antik Sagalassos kenti son yıllarda Marcus Aurelius ve Hadrian heykeli gibi çok önemli buluntular ve restorasyon çalışmalarıyla gündemde. Bir zamanlar latif yayla havası ve serin çeşmeleriyle önemli bir keyif ve eğlence kenti haline gelen Sagalassos 1990’dan beri Belçika Leuven Katolik Üniversitesi tarafından kazılmakta. Son derece sistemli bir çalışma ve farklı disiplinlerden gelen geniş bir uzmanlar kadrosuyla çalışan kazı ekibi kısa sürede çok önemli buluntulara erişti, çok sıkı bir çalışmayla başta Heroon ve Antonin çeşmesi olmak üzere birçok eseri ayağa kaldırdı, pek çok araştırmayı gerçekleştirdi. Çalışmalar kırmızı seramikler kadar yiyecek türlerini de kapsadı, keyif kentinde yenmiş tam 72 tür balık tespit edildi. Kazı grubu aynı zamanda Ağlasun ve çevresi için sürdürülebilir kalkınma çalışmaları sürdürüyor. Çalışmalar kapsamında Ağlasun’un kaybolmaya yüz tutan lezzetlerini ortaya çıkartmak da yer alıyor. Kimbilir, Ağlasunlu ninelerin hafızasında kırmızı tabaklar gibi yüzyılların ötesinden bugüne uzanan ve keşfedilmeyi bekleyen nice lezzet var! aylinoneytan@yahoo.com Çocuğunuz okula hazır mı? 5.5 yaşında çocuğu olan annebabalar, bu günlerde zor bir karar verme arifesindeler. “İlkokula yollasak mı, yollamasak mı?'', ''rapor alırsak, ilerde kötü etkilenir mi?, “yaşıtlarından geri kalır mı?'', ''okula yollasak yemeğini kendi başına yiyebilir mi, tuvalete gidebilir mi?'' vb. vb. Bilfen Anaokulları Eğitim Koordinatörü uzman Mihrap Divrengi, ''okula başlama, zihinsel, bedensel, duygusal ve sosyal açıdan bir 'hazırlıklı oluşu' gerektirir'' diyor. ''Okul olgunluğu'', çocuğun bedensel, duygusal, zihinsel ve sosyal anlamda okula hazırlıklı FİGEN olması anlamına geliyor. ATALAY Yaşları aynı olsa da gelişme hızları, zihin seviyeleri, sosyoekonomik ve kültürel olanakları farklı olan çocukların, ilköğretimin isteklerini cevap vermedeki başarıları da birbirinden farklı oluyor. Önce sağlık muayenesi Divrengi'ye göre, çocuklar, okula başlamadan önce sağlık muayenesinden geçirilmeli, çocuğun işitme ya da görme probleminin olup olmadığı tespit edilmeli. Bu tür problemi olan çocuklar doğal olarak öğrenme güçlüğü çekerler. Gerek nörolojik gerekse görmeişitme gibi fiziksel faktörler çocuğun hazır oluşunda önemli rol oynar. Aile ortamı ve sosyal çevre; hem zekâ hem de öğrenme yeteneğinin gelişmesinde, dolayısıyla okula hazırlıklı olmada son derece önemli bir rol oynar. Anne ve babanın “okul”a verdiği önem, değer ve buna bağlı olarak geliştirdiği tutum kadar çocuğa sunduğu olanaklar da büyük önem taşır. Çocuğa erken gelişim yıllarından itibaren kitap okunması, tiyatro, sinema, konser, resim sergisi ve müzeye götürülerek, onunla bunlar hakkında tartışılması, okula hazırlık adına çocuğa sunulan önemli olanaklardır. Er ya da geç her çocuğun bağcıklı bir ayakkabısı olacaktır ve bağcıklarla başa çıkmayı sağlayacak beceri çocuğa kazandırılmalıdır. Öncelikle bağcık atmayı veya fiyong yapmayı öğrenmesi gereklidir. Çocuğunun sahip olduğu eşyalara onun ismini yazmak kendi eşyalarını tanıması açısından önemlidir. Eşyalarının üzerine etiketler yapıştırarak, giysilerinin üzerine resimli amblemler dikerek, beslenme çantalarının üstüne kâğıtlar yapıştırarak çocuğa yardımcı olunmalıdır. Çocuk okula başladığında tek başına tuvalete gidebiliyor ve sonra da ellerini yıkayabiliyor olmalıdır. Tuvalete gitme konusunda okulun ilk günlerinde yardımcı olmaktan kaçınmak, istenmeyen durumların yaşanmasına neden olabilecektir. Çocuğun çatalı ve bıçağı iyi bir şekilde kullanıyor olması, beslenme çantasını ve termosunu açıp kapayabilmesi de olgunluk işareti olarak kabul edilebilecek önemli becerilerindendir. Ona özellikle okulun ilk günlerini anlatan kitaplar, bir fikir edinmesine sebep olacağı için kaygısını azaltacaktır. Okula nasıl gidip geleceğini açıklayın. Onu okula siz götürecekseniz önceden birlikte bir kez gidip gelin. Servis kullanacaksa servise nereden bineceğini önceden görmesini sağlayın. Uzaysentır Misafir şair GÜNEŞ ÇİZGİSİ Gün geçiyor işte Bugün de geçiyor işte Günün geçiyor işte Bak Duvarda güneşin çizgisine NECATİ CUMALI Utandırma servisi Selamlar yandaşımızı tanımak için döndü parolaya, giysiler benzedi üniformaya. KEMAL ATEŞ Bunları becermeli: Okul çağına gelen çocuğun ceketini giyip çıkarabilecek ve tüm düğmeleri ilikleyip fermuarları çekebilecek durumda olması gerekir. Etiketlerin giysilerin iç kasımlarında olduğunu; hatta tişörtlerin veya süveterlerin ön yüzlerine bir işaret veya yapışkan tutturularak çocukların giyinirken doğru yüzü bulması sağlanabilir. Düğmelerde yardıma ihtiyaç duyuyorsa değişik renklerde düğmelerin geçeceği iliklerin çevresini düğmeye uyan renkte ipliklerle dikerek çocuğun işini kolaylaştırmak gerekebilir. Eğer çocuk sağı ve solu karıştırıyorsa ondan en çok sevdiği ayağını söylemesi, hatta bu ayağa bir isim vermesi ve bu ayağa giyilen ayakkabıyı işaretlemesi istenebilir. Fırsat..Fırsat.. H H aa ft fa ta nn ın ınss aa nn aa t tçç iz iz ee lg lg ee ss ii Sınırlı sayıda, az bakılmış, az bulutlu günbatımı devren kiralıktır. EMEKLİ ROMANTİK Yok yok hayatta ben hep mağlubum.. Yoksa başak değil, haşat burcu muyum? İBRAHİM ORMANCI 1Heykele kafa atılacak. 2Öz ve biçime eşzamanlı operasyon düzenlenecek. Miniklere Boyama Atölyesi STABILO'nun sponsorluğunda Kağıt vs. Alaçatı Hobi Evi'nde düzenlenen “STABILO Boyama Atölyesi”, Eylül ayından itibaren Kağıt vs. İstanbul Suadiye Hobi Evi'nde devam edecek. Atölye çalışmalarına, 35 yaş arası çocuklar katılabiliyor. Lav sıtori ben, geceden kalma yıldız'ım sen, gündüzden kalma güneş.. ikimizi toplasak bir GÜN eder mi? MEHMET TUNCER Petşop Misafir çizer: Ali Aksan C M Y B C MY B