Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 2 EYLÜL 2012 / SAYI 1380 AYŞE YILDIRIM BİR buluşma Baştarafı 1. Sayfada Ayrıldıklarında çocuktular, 40 yıl sonra karşılaştılar Su Sporları Kulübü’ndeki yemeğe Adalar Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlu, eşi ve yardımcısı Raffi Hermonn ile birlikte katıldı. Sonra Facebook sayfasından çıkıp Burgazada'da buluşmaya karar veriyorlar. Niko, “Gidelim hep beraber aynı yolda yine beraber gezelim” diyor. Bir buçuk yıl boyunca tarihi buluşma için yazışıyorlar. Sonunda 24 Ağustos 2012'de Burgazada Reunion 2012’yi başlatıyorlar. Bir hafta kalmak için geliyorlar Burgaz’a. “Vapurdan inerlerkenki sahneyi görmeliydiniz. Herkes ağlıyordu” diyor adanın eskilerinden Moşe Nahum. Çoğu ayrıldıktan sonra ilk kez ayak basıyordu adaya. Amerika'dan, Avustralya'dan, Fransa'dan, Kanada’dan ve tabii Yunanistan'dan gelmişlerdi. 100 kişiydiler. Onlara Türkiye'nin dört bir yanına dağılmış diğer Burgazadalılar da eklenmişti. Toplam 300 kişiyi buldular. İlk gün büyük bir yemek yediler... Ertesi gün adayı gezdiler, eski evlerini ziyaret ettiler, ardından mezarlıkları... Çok şey değişmişti. Ama ada onların adasıydı yine de... “Hiçbir şey aynı kalmaz, o kadar zaman geçti. Benim şikâyetim yok. Bizim ada yine Burgaz adadır. Yani bunun özlemini çekiyorduk, çekiyoruz da, geldiğimizde bu özlem geçiyor, her şey bitiyor” diyor Aki Çaligis, “Denizimizi gördük, havamızı aldık, dağa çıktık, ormana girdik, mezarlıklara gittik. Hem Rum mezarlığına, hem Türk mezarlığına. Çok tanıdık gördük. Ben Türk mezarlığına gittiğimde deli oldum, eskileri gördüm. Hatırlıyorum o beni denizden kurtardı, o beni bilmem neden kurtardı...” Ufak bir çocukken çok yaramazmış Aki Çaligis. Bütün ada onun yaramazlıklarını bilir, hem kızar hem de korurmuş. İşte o anıları teker teker canlanıyor gözünde. Anlatırken yeniden yaşıyor. “Babam İstanbul'dan 1930'da geldi adaya. Ben 1949 senesinde doğdum burada. 1951'de buradaki evi aldık. O kadar eski adalıyız. Mesela babam anlatıyordu elektrik yokmuş o zamanlar, jeneratör çalışıyormuş. 'Saat 12.00'de biliyorduk ki jeneratör duracak' diyordu babam.” Karakolun karşısındaki evde oturuyorlarmış. Kardeşleriyle evlerini görmeye gitmişler. “O eski tahta, şato gibi evin yerine şimdi bir beton yapılmış. Ama zaten bütün ada böyle yapıldı” diyor. Yine de şikâyet etmiyor. “Biz üç kardeşiz, üçümüz de burada doğduk. İlkin ağabeyim gitti buradan 1978'de. Sonra kardeşim 1982'de. Ben en son gittim 1990'da. İşlerim vardı, onları sıraya koyana kadar bekledim. Annem buradan ayrılacağı zaman evi teslim ederken üzüntüden şeker hastası oldu. Yunanistan'da yaşıyor hâlâ, babamsa Yunanistan'da öldü.” Havalandırma işiyle uğraşıyormuş Aki Çaligis. İşleri nedeniyle ayda bir Türkiye'ye gelip gidiyormuş ama Burgazada'ya hiç uğramamış o günden beri. “Bugünden sonra burada bir evim olsun istiyorum. Hiç değilse İstanbul'da otel odalarında kalacağıma adama gelirim.” “Biz beraber büyüdük, beraber yaptık her şeyi. Aynı aileydik. Aramızda hiçbir fark yoktu. Din, dil, ırk hiçbir şey yoktu. Cebimizde para da yoktu, çok mesuttuk. Gider oynardık birbirimizle. Babama giderdim kahvede oyun oynardı, 'Baba bir tost alayım' derdim. 'Kaç kişisiniz?'. 'Altı'. 'Altı tost yap çocuklara' derdi. Hepimiz birdik burada. Yalnız Burgaz'a aitti bu özellik. Aramızda hiçbir şey yoktu, herkes birbirini koruyordu. Dün akşam 'Ya senin kardeşin bir kere kayboldu, Yassıada'nın orada bulduk tekneyle' diye anlatıyorlar ağabeyime. Mesela İsmail Fındık diye bir arkadaşım 'Bu adam patronlardan gizli beni sigorta yaptı, bugün emekli olmamı bu adama borçluyum' diyor. Anladın? Böyle şeyler...” Gelen herkese evini açmış adalılar. Çaligis ailesi de adalıların evinde kalıyor. “Çok arkadaşım var benim. Bir arkadaşım Elena, ailesiyle dairelerinden çıktılar, alın daire sizin dediler, bize teslim ettiler.” Herkes evini açtı gelenlere Moşe Nahum, 1980'lerde adadan ayrılmış. “Bir sabah kalktığımda en iyi arkadaşımı görmedim, gittiğini de bilmiyordum. Sonradan öğrendim gittiğini” diyor. Söz birliği etmişçesine aynı cümleleri kullanıyor Moşe Nahum da: “Burada doğup büyüyenler bir aile gibiydik. Beraber yer içerdik. Spor kulübü gibiydi burası. Denizle ilgili her şeyi burada yapardık. Sabah sokağa çıkardık, akşam eve yatmaya giderdik. Öyle bir hayatımız vardı. Anneler, babalar, çocuklar herkes birbiriyle iç içe yaşardı. Sonra 74'te o olaylar olduktan sonra mecburen gidenler oldu buradan, her şeylerini bıraktılar, sattılar.” Gençliği Burgaz'da geçmiş Nahum'un. Sonra iş güç derken önce Amerika'ya gitmiş, dönünce de İstanbul'a yerleşmiş. Bir daha da Burgazada'ya gelmemiş. “Çünkü adada kimse kalmadı. Bütün arkadaşlar gittikten sonra kuru bir yer oldu bizim için. Lokantalar filan da azaldı, biz de gelmedik. Sonra bu Reunion olayından sonra ben de organizasyonu üstlendim. Ada birden canlandı. Şu anda ben ilk defa görüyorum adayı böyle. Zaten buraya gelenlerin çoğu 40 sene sonra ilk defa geliyorlar. Herkes evini açtı gelenlere. Ama kimse eski evinde kalmak istemeye cesaret edemedi. Çünkü çok duygusal oluyordu. Evlerini ziyaret edenler oldu, açtılar, karşıladılar, burası senin evin dediler. Hatta bir arkadaşıma kadın anahtarı yollamış Atina'ya. İstediğin zaman gel diye. Bir arkadaş evine gitmiş, ‘bana incir verdi, senin ağacının inciri, kendi incirini yiyorsun’ demişler. Çok hisli şeyler oldu.” Ada 1974 yılına kadar Rum ağırlıklıymış. İkinci ekalliyet Yahudiler, sonra Ermenilermiş. Rumlar gidince Museviler çoğunlukta kalmış. Şu anda adanın hemen hemen yarısının Yahudi kökenli olduğunu söylüyor Nahum. Toplam 20 Rum aile kalmış adada. Giden Museviler ve Ermenilerden de gelenler olmuş Reunion için. Ama yüzde 90'ı Rumlar, diyor Moşe Nahum. Burgazadalıları, vapurdan indikleri anda “Evinize hoş geldiniz” pankartı karşılıyordu. Reunion şarkısı Miryam Şulam, Reunion için bir şarkı da yazmıştı. O gece hep birlikte söylenen şarkı adanın dününü, bugününü ve Reunion grubunun kuruluş hikâyesini isimler üzerinden tek tek anlatıyordu. Hepimizin bildiği şarkıydı aslında “Bak Bir Varmış Bir Yokmuş”. 1961 yılında Fecri Ebcioğlu’nun Bob Azzam’ın ‘C’est ecrit das le Ciel’ şarkısına yazdığı Türkçe sözler ve İlham Gencer’in sesinden tanıdığımız şarkıydı bu. Bu kez sözler Burgazadalıları anlatıyordu. Uzun olduğu için sadece bir kısmını yazabiliyoruz. Bak bir varmış bir yokmuş eski günlerde Burgaz’dan göç başlamış o dönemlerde Yıllardan 2010 Ekim’in 16’sı Niko paylaşmış face’te eski bir fotoğrafı Görenler duygulanmış bir nostalji yaşanmış Yuri grup fikrini böyle ortaya atmış Bak bir varmış bir yokmuş o zamanlarda Burgaz âşığı olan herkes Reunion’da Haydi hayırlı olsun, yazışmalar başlamış İlk günler Atina’ya göç edenler katılmış Daskalamız Marika, muzip Stavro ve Sava Engin, Moshe ve Henri İstanbul’dan atanmış Lay lay lay lay lay lay lay lay Bak bir varmış bir yokmuş eski günlerde Bir araya gelinmiş büyük özlemle Genişlemiş aile, biriktikçe dostluklar Yokluğu paylaşırken birden varlık bulmuşlar Yayılmış Burgaz ruhu, yürekler bir atmışlar Madam Eleni ile komşuluk da yapmışlar İkinci buluşma 4 yıl sonra 26 Ağustos akşamı bu kez Burgazada’daki Su Sporları Kulübü’nde düzenlenen yemekteydiler hep birlikte. Gecenin düzenleyicilerinden Engin Aktel, eski bir gazeteci. Burgazadalıların ağabeyi. Reunion organizasyonunda da komite başkanlığı yapmış. “Bir buçuk yıldır bu organizasyon fikri vardı ve bir bütünlük içinde yaptık. İleriki senelerde bunu bir Burgazada festivali olarak devam ettirmeyi düşünüyoruz. Reunion'u ise dört yılda bir yapalım dedik. Malum Yunanistan'da bir ekonomik kriz var, hepsi feci durumda. Bunun düzelmesi dört yılı alabilir diye düşündük. Çoğu kişi de gelemedi bu yüzden. Fakat biz Türkiye ayağı olarak bunu her sene festival olarak yapalım diyoruz, bir Reunion yeniden buluşma olarak değil çünkü artık buluştuk. Ben elli sene önce oraya göndermiş olduğum arkadaşımla burada kucaklaştım ve iki gün ağladım.” Gözleri doluyor Aktel’in, anlatmaya devam ediyor: “Aynı aile gibiyiz. Çok zorlukları birlikte atlattık. Ben onlarda büyüdüm, onlar bizde büyüdü. Biz yokluğu paylaştık. Ben 1942 doğumluyum. Savaş yıllarının sonu benim çocukluğum ve biz o durumda Burgaz Adalı olarak birbirimize destek olduk. Hiçbir zaman için din, dil, ırk farkı gözetilmedi burada. Gözyaşı sende de berrak damladır, onda da berrak damladır, bende de bir siyahide de. Gözyaşının rengi değişmez ve biz burada kendimizden daha çok onları koruduk. Çünkü ekalliyet dediğin şey daima dışlanan bir gruptur. Onları kendimize mal ettik ve o yüzden bu birliktelik bunca yıl sürdü, geldi.” Aktel’in dediği gibi onlar bir Facebook kuruluşu ve dernekleşmeye de niyetleri yok. Bundan sonraki etkinliklerini de yine Facebook kuruluşu olarak yapmaya kararlılar. “Dernekleşince işin içine başka şeyler giriyor. Biz kim nereden gelecekse ona otel tavsiye ediyoruz, kalacak yer buluyoruz. Burada zaten kendi evlerimizi açtık” diyor Aktel. 27 Ağustos’ta bu kez Burgaz sahilindeydiler. Büyük bir parti yaptılar. Denizden teknelerden yükselen müzikler eşliğinde sahilde dans ettiler. Burgazada ilk defa şahit oldu böylesi bir partiye. Bir hafta boyunca buruk bir sevinç yaşadı Burgazada. Dört yıl sonra yeniden buluşmak için sallandı eller bu kez. Olimpiyat’a denk gelmişti bu yıl buluşmaları. Bundan sonra da olimpiyatla birlikte yol alacaklar ama onların adresi hiç değişmeyecek; Burgazada. Üç kardeş. Aki, Dimo ve Niko Çaligis. Her şey Niko Çaligis’in Facebook sayfası açmasıyla başladı. ZÜLAL KALKANDELEN www.zulalkalkandelen.com / kzulal@yahoo.com C M Y B C MY B Büyük Birader Vatandaşını İzliyor endi ülkemizi demokrasi olarak adlandırmamız, onun hep o şekilde kalacağı anlamına gelmiyor. Gerçek tehlike bu ve insanlar bu konuda hiçbir şey söylemeyebilir. Şu ana kadar da söylemedik.” Bu sözlerin sahibi William Binney. Amerikan Ulusal Güvenlik Teşkilatı’nın (NSA) tarihindeki en iyi matematikçilerden birisi. Kurumda 32 yıl boyunca şifre kırıcı olarak çalıştı, Sovyetler Birliği’ne karşı analizler yaptı. 2001’de 11 Eylül saldırılarının ardından, George W Bush hükümetinin başlattığı Stellar Wind adlı gizli dinleme / izleme programından sonra Binney de NSA’dan istifa etti. Geçenlerde The New York Times’ın internet sitesinde ilginç bir video haber yayımlandı. Belgesel yapımcısı Laura Poitras, Binney’le Washington dışında, Maryland’de bir yerde buluşup konuşmuş. Binney’in anlattığına göre, kendisinin bir zamanlar dış düşmanlara yönelik olarak kurduğu sistem, 11 Eylül’den sonra doğrudan Amerikan vatandaşlarına karşı gizlice yürütülen bir programa dönüştürülmüş. O dönemde başlatılan uygulama, geçen yıl Utah’ta temeli atılan bir merkezle son aşamasına geldi. Şu anda Bluffdale’de ülkenin en büyük veri toplama merkezi inşa ediliyor. Amerika’daki herkesin telefon konuşmalarını, bütün internet trafiğini ve özel yazışmalarını anında “K toplayıp depolayacak bir merkez bu. Dünyada 100 yıl boyunca gerçekleştirilen bütün elektronik iletişimi biriktirebilecek kapasiteye sahip bir sistemden söz ediliyor. Açık ki, Amerika’da devletin “ülkeye yönelik terörist faaliyetleri önlemek” bahanesiyle giriştiği bu operasyon, anayasadaki bireyin özel yaşamının gizliliği ilkesine aykırı. William Binney, ülkede yaşayan herkesin hayatının artık tümüyle adım adım izleneceği tehlikesini dile getirdiği için, 2007’de evi FBI tarafından basılmış. O anı, “Evime aniden dalıp kafama silah dayadıkları sırada duştan çıkıyordum. Gözümü korkutmak istediler ama başaramadılar” diye anlatıyor. FBI görevlileri suç oluşturan faaliyetleri anlatmasını istediklerinde, onlara George W Bush, Dick Cheney, George Tenet ve Michael Hayden’ın destekledikleri soruşturma süreci ile Stellar Wind örneklerini vermiş. Amerika’da gelecek aralık ayında NSA’nın faaliyetlerini belirleyen Yabancı İstihbarat Denetimi Kanunu’nun ilgili maddelerinin yenilenmesi bekleniyor. Demokratik Partili iki senatör, özel hayatın korunması amacıyla, bu maddelerin yeniden gözden geçirilmesi için çalışıyor. Amerikan Sivil Haklar Birliği (ACLU) ve birçok sivil toplum örgütü de uygulamanın anayasaya aykırı olduğu iddiasında ısrarcı. Konu, 29 Ekim’de Amerikan Yüksek Mahkemesi’nde görüşüldüğünde karar ne olur bilinmez ama kesin olan şu ki, Amerika, özellikle 2001’den bu yana adeta George Orwell’ın 1984 adlı romanını gerçek hayatta uygulamaya geçiriyor. *** Olayın bir diğer ürkütücü yanı Laura Poitras ile ilgili. Irak Savaşı’nı konu alan belgesel çektiği için 2006’da şüpheliler listesine alınmış. Bugüne kadar Amerikan sınırında 40 kereden fazla didik didik aranmış. Geçen yıl New York JFK Havaalanı’nda sorgulanırken yaptığı çalışmalar sorulunca, anayasadan kaynaklanan konuşmama hakkını kullanacağını söylemiş. Görevlilerin buna yanıtı, “Sorularımızı yanıtlamazsanız, biz yanıtları elektronik cihazlarınızda buluruz" şeklinde olmuş. Poitras’ın bu noktada şu cümlesinin altını çizmek gerek: “Çalışmalarımı güvencede tutmak için her önlemi alıyorum; ama eğer hedefseniz, NSA’nın teknik olanaklarına karşı savunma yapmanın neredeyse olanaksız olduğunu da biliyorum.” Bütün bunlar çok tanıdık geliyor değil mi?