25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

2 24 HAZİRAN 2012 / SAYI 1370 AYŞE YILDIRIM Kimsin sen Siminya BİR kitap Y azarın adı Siminya. Tahmin edebileceğiniz gibi bu takma ismi; gerçek ismini ben de bilmiyorum. eedebiyat serisinden çıkan kitabın adı “Kız Kısmı”. Kendi deyimiyle Siminya, “Pala bıyıklı, karı kız düşkünü, alkolik ve kumarcı bir baba; dini bütün, gözü açılmamış bir anne; onu sürekli dışlayan burnu büyük iki abla; faili meçhul işler yapan bir erkek kardeş ve babası gibi marjinal olmaya çalışırken ayarı tutturamamış dengesiz bir abi”nin olduğu bir evde büyümüş 27 yaşında genç bir kız. Yazdığı olaylar hâlâ yaşadığı Ankara’da orta sınıf bir ailede geçiyor. “Yaşadığım ve düşündüğüm şeyleri anlatırken biraz absürd ve hayal ürünü cümleler kullandığım için anlattıklarım hayal ürünü gibi görünüyor” diyor Siminya. Bana göre ise fazla maskülen ve o bunu kabul etmese de küfürbaz. Siminya, orta ikinci sınıfta memeleri çıktığı için okuldan alınmış, ailesinin evlendirme girişimlerini böyle konuşmazdım. Küfretmek ve argo konuşma dili içinde olağan bir şey. Dilde bu kadar yaygın kullanılırken yazıya dökülünce “ayol n’oluyoruz” diye bir tepki alması, süs ve gösteriş merakımızın, ikiyüzlülüğümüzün yansıması. Bu biraz da edebiyat geleneğimizin “edep”le sınırlanmış olmasıyla ilgili. Bu arada erkek değilim. Gerçek bak. Bilgisayarla kısa süreliğine çalıştığınız bilgisayarcıda mı tanıştınız? Nasıl sonrasında bu derece bir bilgisayar kurdu olmayı başardınız? Hayır, on yıldır bilgisayar kullanıyorum. İlk bilgisayarım Meclis’te çalışan bir yakınımın getirdiği, 4GB diski olan devasa bir hayvandı. İnternetimiz yoktu ben de PC dergileri alıp (yoksullara 2. el dergi satan yerler var) bilgisayarın BİOS’undan, Regeditine ne varsa kurcaladım. Boza yapa, kıra döke öğrendim. Daha önce de karşı karşıya kaldığınız şeyi ben de soracağım. Reklam ya da gazetecilik deneyiminiz var mı? İşte bir kuşkuyla daha bizimle birliktesiniz. Sizinle arkadaş olmamız gerek. Beraber tatile gider, sahilde volta atan güzel kadınların estetikli, pareolarının altının selülitli olduğundan falan kuşkulanırız. Evet dediğiniz gibi yıllardır benim reklamcı, gazeteci, hâkim, travesti, bıyıklı emmi, ergen ve zenci olduğumu Bu fotoğrafın Siminya ile ilgisi yok. Yayınevinin önerdiği düşünenler oldu. siteden yazılarına uygun gördüklerini seçmiş. Blogumda birkaç defa bunun her defasında püskürtmeyi başarmış dalgasını geçtim. Doğrusu ben ne reklamcılık ne de gazetecilik yaptım. (şimdilik tabii). Ortaokulu ve liseyi dışarıdan bitirmiş. Ardından blog yazmaya Gazetecileri kıskanır, reklam işlerinden başlamış. Ve bir gün İnkılap Kitabevi’nden tiksinirim. Neden kendinizi saklama gereği Ahmet Bozkurt ulaşmış kendisine. İşte bu duyuyorsunuz? kitap da böyle doğmuş. Gerçi ben kitabı okur okumaz Siminya’nın erkek bir Saklama gerekliliği değil bu. gazeteci olduğunu ve bunun bir Meydanlara dökülecek, evet o benim hıhı pazarlama taktiği olduğu kuşkusuna hıhı işte karşınızdayım diyecek büyüklükte kapıldım. Haksız da sayılmam; daha önce bir sebep görememe durumu. Epi topu bir de Siminya’nın gazeteci, reklamcı, editör kitap yazdın, düzeni değiştirmedin, bir fark olduğu iddia edilmiş. Ama o ısrarla “ben yaratmadın. Hele bir dur bir soluklan. Ne erkek değilim ve bu mesleklerin hiçbiriyle çok curcuna yaptın…derler adama. Aileniz kitap yazdığınızı duyarsa ne alakam yok” diyorsa, bize de ona inanmak olur? düşer. Başta da yazdığım gibi Siminya kimliğini saklıyor, bu nedenle yüz yüze Hiç iyi karşılamayacaklarını biliyorum. görüşemedik. Sorularıma yazılı yanıt verdi. Çünkü aynı fikirlere sahip değiliz. Diliniz gerçekten çok maskülen, Okuduğum kitaplar, gazeteler, dinlediğim nedense ağır küfürlü bu dil bende şarkılar bile evde “bu şerefsizleri mi cinsiyetiniz konusunda da bazı kuşkular dinliyorsun” diye kavga çıkmasına sebep uyandırdı. Ne dersiniz? oluyor. O şerefsiz kelimeleri yazanlardan Evet, üzerinize afiyet biraz kaba ve biri olduğumu bilmeleri neyle sonuçlanır küfürbazım. Saat başı birbirine racon artık bilmiyorum. Bakalım, kitabı okuyunca siz de benim kesen kabadayılarla dolu çevrenin etkisiyle gibi Siminya’nın kim olduğu konusunda maskülen bir dile sahip olmuş olabilirim. bazı kuşkulara kapılacak mısınız? Bu benim elimde olan bir şey değil. ayse@cumhuriyet.com.tr Herhalde Hülya Koçyiğit’in kızı olsaydım Cem Yılmaz mı daha komik, bakanlar mı? Türkiye siyasi tarihi kavga ve gerginlikler kadar esprili durumlarla da doludur. Ancak AKP iktidarı ve bakanları geldiğinden beri gülemez olduk. Çünkü onların ağzından dökülen her laf, onlara oy vermeyen yüzde 50 “azınlık” için bir tehdide dönüşüyor. Ama belki de suç bizde, onları gereğinden fazla ciddiye almakla hata ediyoruz... ESRA AÇIKGÖZ nlar konuşuyor, biz tartışıyoruz. Bazen öyle şeyler söylüyorlar ki yanlış duyduğumuzu düşünüyor, doğru olduğunu anlayınca hayrete ama çoğunlukla kızgınlığa sürükleniyoruz. Kimlerden mi bahsediyorum, hükümetimizin neferlerinden, bakanlardan ve tabii ki Başbakan’dan. AKP hükümetinin icraatlarının, neoliberalizmin vahşiliğinin ve dolayısıyla tehlikenin farkındayım, ancak bazen, mahallede çocukların birbirlerine laf yetiştirmelerini andıran bu söylemleri ve dolayısıyla iktidarı bu kadar ciddiye alarak yanlış mı yapıyoruz, diye düşünmekten de kendimi alamıyorum. Sonuçta Cem Yılmaz'a taş çıkartacak söylemler bunlar. Okuyun, bakalım hak verecek misiniz? Bağış diyor ki: “Bak oğlum git”. Bağış ve Günay çok eğleniyora benziyor. tatlı bile dağıtılıyormuş; tulumba, baklava, bülbül yuvası… Nasıl ağzı sulanmasın Şahin’in; Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’e “Sayın Başkanım yani biz de bir çadırla burada bir mekân tutalım” demesin de ne yapsın! Ama sadece tatlıya içi gitse iyi, çadırları da kıskanıyor: “Koskocaman sarayda oturuyorsunuz hiç gel dediğiniz yok”. Şahin’in gafları yazmakla bitecek gibi değil. Ne yapsın, öyle “saçma” sorular çıkıyor ki şansına. Hele o “Kürt sorunu” üzerine olanlar yok mu? “Uzaktan Çankaya’dan, Nişantaşı’ndan, Etiler’den boğaza bakarak, denizi seyrederek, yeşilliklere bakarak, gökyüzüne bakarak kâğıdı kalemi eline almış, muhtemelen de saatine göre içeceğini yudumlayarak yazı yazan birileri benim yaşadığım gerçeği, benim gördüğüm Hakkâri’yi, Muş’u oradaki gerçeği farklı yazıyorlar. Kürt sorunu diyorlar. Sorun, sorun diyorlar. Sorun ne? Ben arıyorum sorunu bulamıyorum”. Bakıyor, bakıyor, bulamıyor, ne yapsın? Hem ne zorunuz var ki bakanımızla? Ne olmuş yani, 5 TEDAŞ işçisinin öldüğü Erzurum'daki gölete inceleme gezisine çıkarken kendisini gördüğü için sevindiğini söyleyen bir vatandaşa, “Nereden bileyim sevindiğini, hadi bir takla at, oyna da göreyim” demişse. Herkes sevildiğini bilmek istemez mi? Uzun lafın kısası; “çocuklar gibi şen” bakanlarımız biraz daha çalışırlarsa, dünya siyasi tarihinin “unutulmayan” lafları arasında yer almayı başarabilir. O Özgürlükler: Türkiye’nin AB’ye Köprüsü” konferansındaysa Türkiye’deki gayri Müslimlerin nüfusunun artması için önerisi de evlere şenlikti: “Başbakan’ın üç çocuk yapın önerisine uyun.” Sadece “içeri”ye önerilerde bulunsa iyi, Prens William’a da düğününden sonra fındık gönderdi, kendi deyimiyle “üç çocuğun önemini dünyaya anlatmak” için! Ama durun, asıl bomba şimdi geliyor. “Mesleki Eğitimde Yeni Fırsatlar: Leonardo da Vinci Programı'nın Mesleki Hareketliliğe Katkısı” konulu izleme toplantısında en bomba konuşmasını yaptı: “Geçen gün kamyon sürdüm, Leonardo da vinci”. Bağış kamyon sürdü, Leonardo Vinci Kim bilir kaç kere izledi o videoyu, kuşkusuz hepsinde çok güldü. Sonunda olan oldu, kafasında nasıl bir yer ettiyse, sinirlendiği ilk anda dışa vurdu: “Oğlum bak git”. Kendisine meydan okuyan bir çocuğu bu lafla ikaz edip, sonunda sopasıyla başını yaran bir çöpçünün, sosyal medyada çok tutulan videosuna ait bu sözleri, TürkiyeAB Karma Parlamento Komisyonu toplantısında PVV parlamenteri Barry Madlener’a söyledi, AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış. Bu ilk icraatı değil, geçen yıl da kendisine karikatür veren yine aynı milletvekiline “Al onu müsait bir yere koy” demişti. Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen “Dini Bakıyor, bulamıyor Hava soğuk, sıfır derecenin altında… Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın (solda) “Potansiyelimizi görmek istediğimiz için dışarıdan yardım kabul etmedik” dediği Van depreminden “kendi potansiyelleri”yle kurtulmayı başaranlar, ikinci bir sınavdan geçiyor, donmaktan kurtulmaya çalışıyor. İçişleri Bakanımız İdris Naim Şahin teftişte. Vay, çadırkentte Bülent Arınç Ben Lenin’in ölüsünü sevdim Biz alışsak da Bülent Arınç'ın şakacılığı kimi ülkeleri korkutmuş olabilir. Tokyo Camii'ni ziyaretinde, “Umarım Japonlar da İslamiyeti tanıdıkça, bu camiye gelip ibadet edenleri gördükçe, hak dinini intisap edeceklerdir” demesi mi, resmi ziyaret için bulunduğu Moskova'da Lenin'den “Kendisini ölü görmek çok güzel” diye söz etmesi mi daha korkutucu, bilemedim. Ama benim favorim 23 Nisan resepsiyonu davetiyelerine eşinin adını neden yazdırmadığını soran gazetecilere yanıtı: “Bunun karşılığı, şeyini şey ettiğimin şeyidir. Bunu bana tekrar niye soruyorsunuz”. Tabi, Manisa Dericiler Sitesi Başkanı Hüseyin Akdede'nin “Sayın Başkanım size ağabey olarak hitap etmek isterim” demesi üzerine gösterdiği performansı da atlamayalım: “Bülent Ersoy deme de, ne dersen de.” Acaba Bülent Arınç bu sefer ne anlatıyor? Baş köşe Tayyip Erdoğan’ın Mersin’de bir çiftçi ile arasında geçen diyalog: Mustafa Kemal Öncel: Sayın Başbakan bu çiftçinin hali ne olacak, anamızı ağlattınız be, aşk olsun size... Erdoğan: Böyle bağırılmaz ki, terbiyesizlik yapma. Öncel: Terbiyesizlik yapmıyorum. Lütfen bana hakaret etmeyin. Erdoğan: Artistlik yapma. Öncel: Artistlik yapmıyorum, ben sanatçı değilim. Erdoğan: Lan terbiyesizlik yapma. Öncel: Lan mı? Canın sağolsun. Erdoğan: Şu anda çiftçiye ne verildiğinin farkında mısın? Öncel: Benim mahsulüm öldükten sonra mı? 2 senedir anamız ağlıyor. Başbakan: Hadi, ananı al git buradan. Atıksu arıtma tesisinin temel atma töreni için gittiği Uşak’ta, bir vatandaşın “Satılık böbrek” yazılı döviz açması üzerine, “Kusura bakma, sakatatçı dükkânı değil burası” dedi! “Yatırım için dünyanın tüm girişimcileriyle görüşürüm. Bakanlarıma da her yerde görüşmelerini tavsiye ederim. Çünkü ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim.” Kuşkusuz, iktidarı boyunca en iyi götürdüğü yükümlülük buydu. Sonuç; şehirleri, suları satarak, on binlerce insanı yerinden etti, ediyor. Memurlar, işçiler, sağlıkçılar sokakta. Rize’de “çevrecilerin boş vakitlerini değerlendirmek için bu işi yaptıklarını” savunarak, “Ben çevrecinin daniskasıyım. Asıl çevreci benim” dedi. Balıkesir’de terörle mücadeleye değindiği sırada dinleyicilerden bazılarının “Şehit cenazesi görmek istemiyoruz” tepkisi üzerine “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir canım kardeşim” diye cevap verdi. Hopa'daki olayları protesto etmek için tank üzerine çıkan ve polis tarafından kalçası kırılan Halkevleri üyesi Dilşat Aktaş’ı “O kadın, kız mıdır kadın mıdır?” diye niteledi. İdris Naim Şahin, görev başında. BİR kampanya Fatma Şahin 25 bin kişilik Formula aşlığı yanlış okumadınız, evet 68 Temmuz tarihleri arasında İngiltere’de yapılacakolan British Grand Pix’in bitiş çizgisini 25 bin kişi aynı anda geçecek. Nasıl mı? Baştan anlatayım o halde. Red Bull’un Ceo’su Dietrich Metaschitz’in arkadaşı Heinz Kinigadner’in oğlu bir kaza sonucu omurilik felci olur. Başlarına böyle bir kaza gelen her aile gibi onlar da omurilik felci konusunda araştırma yaparlar. Karşılaştıkları manzaraya inanamazlar; bu konuda dünya çapında araştırmalar oldukça sınırlıdır çünkü gelir getirecek bir pazar değildir! Bunun üzerine iki arkadaş 2004 yılında omurilik felcinin kalıcı tedavisine yönelik araştırmalar yapılması, var olan araştırmalara destek verilmesi için Wings For Life Vakfı’nı kurarlar. Vakıf tüm dünyadan gönüllülerin etkinlikleri ve bağışçıların destekleriyle çalışmalarını sürdürüyor. Haliyle bağış toplamak için Evlenmek hayat kurtarır İlk üç isim kadar iyi olmasalar da, diğer bakanlarımız da “şakacılık”ta sınır tanımıyorlar. Mesela Aile Bakanı Fatma Şahin, kendisine Taner Yıldız. “Dört kez özürlü memurluğu sınavını kazandım ama mülakatlarda elendim. İş istiyorum, Kürtajla ilgili açıklamalarını yazmaya yardım edin” diyen 33 yaşındaki bile değmez, ama maddi yönden yürüme engelli Mehmet Şimşek'e zorlandığını söyleyen, asgari ücretle şaka gibi bir öneride bulundu: çalışan, altı çocuk babası görme Fatma Şahin “Seni evlendirmek gerekir.” engelli Nurullah Mehmetoğlu'na ettiği Ama Enerji ve Tabii Kaynaklar “görmediğin halde sana iş vermişiz” Bakanı Taner Yıldız, Şahin'i sollayacak bir deyişini de es geçmek olmaz. Milli Eğitim Bakanı söylemle karşımızda: Ömer Dinçer'in Zonguldak’taki maden “Bekârlık nükleerden daha riskli.” patlamasında ölen 28 işçi için “Güzel öldüler. O Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'sa, konuda ben acı çekmediklerini ve fiziki olarak da Milas'ta yeni keşfedilmiş tarihi mezarda güzel öldüklerini rahatlıkla söyleyebilirim” deyişini incelemelerde bulunurken, “Arkadaşlara dedim ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı ki” yerine “Hz. Muhammed'e dedim ki” diyerek Binali Yıldırım’ın telefon dinleme eleştirilerine kendini bile şaşırtan bir performans sergilemişti. karşılık, “yasadışı işiniz yoksa, istediğiniz kadar Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ı da unutmadık. konuşun” tavsiyesini de unutmayalım. B çeşitli kampanyalar düzenliyorlar. Bu yıl düzenlenen kampanyanın adı Faces For Charity idi ve 17 Haziran’a kadar vakfa en az 15 Euro bağış yapan herkesin fotoğrafı Formula’da yarışacak iki otomobilin üzerinde yer alacaktı. Hedefe ulaşıldı 25 bini aşkın F1 hayranı, İngiltere’de Sebastian Vettel ve Mark Webber Silverstone’un Red Bull Racing otomobilleriyle zafer kazanmak için mücadele edecek. C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear