Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
12 ŞUBAT 2012 / SAYI 1351 3 BİR albüm 13 yıl sonra Leman Sam AYŞE YILDIRIM Aşk bilinen en eski bağımlılık Dr. Ahmet İnam. Çok ilginç tespitler ve görüşler var kitapta ama ben size biyolojik antropolog Doç. Dr. Helen Fisher’in bazı görüşlerini aktarmakla yetineceğim. Gerisini dilerseniz kitaptan okursunuz. Fisher, dünyada aşkın doğasını ve bağlılığı inceleyen bilim insanlarının önde gelenlerinden. 30 yıldan fazladır aşkı araştırıyor ve bu konuda çok sayıda kitap yazmış bir isim. İşte Fisher’in, Erten’in sorularına verdiği yanıtlar: Aşk ne zamandan beri var? 4.4 milyon yıl önce yaşamış Ardipithecus ramidus'un (insanın atası olduğu iddia edilen fosil) çene ve dişlerinin yapısından belirli bir kişiye âşık olma ve eşleşmenin o zamanlar çoktan başlamış olduğunu anlamış bulunuyoruz. Antropologlar 175 toplumda romantik aşkın kanıtlarını buldular. Aşkın var olmadığı bir topluma hiç rastlamadılar. Tam olarak nedir bu aşk? Aşk esas olarak bir güdü. Aşk, temel çiftleşme güdüsü. Ama bu söylediğim er yerde kırmızı kalp görmekten size de gına gelmedi mi? Neyse birkaç gün sonra bitecek bu çılgınlık. Onun için gelin “ne kadar çok sevdiğin ne kadar çok aldığınla orantılıdır” anlayışına indirgenen Sevgililer Günü’ne başka bir açıdan bakalım. Aşkın tarihi, tarifi, psikolojisine dair bir kitaptan söz edelim. Mira Şeniz Erten’in kaleme aldığı “Göster Yüzünü Ey Aşk”, bilimsel ve felsefi araştırmaya dayalı. Aşk nedirden kime, niye âşık oluruza, aşk ve takıntıdan aşk ve sekse, aşkın köklerinden sufizme uzanan bir kitap. Aşkın büyük resmine baktığını söylüyor Erten, bunun için de görüşleri ve çalışmalarıyla dünyaca tanınan çok saygın on kişinin görüşlerine yer vermiş kitapta: Doç. Dr. Helen Fisher, Prof. Dr. Robert Sternberg, Irvin Yalom, Doç. Dr. Selim Eyüboğlu, Prof. Dr. Zeynep Direk, Swami Vivekananda Saraswati, Premartha ve Svarup, Krishnananda Thomas Trobe ve Amana Gitte Trobe, Svagito R. Liebermeister, Ali Canip Olgunlu, Prof. Dr. Zeynep Sayın, Prof. H 1998’de “İlla” ve “Livaneli Şarkıları” albümlerinden sonra, sadece konserlere çıkan Leman Sam, nihayet yeni bir albümle dinleyicisinin karşısında. Tamamıyla akustik olan ve hazırlıkları iki yıl süren albümün adı “Nereye Kadar.” Düzenlemeleri Vedat Sakman’a ait olan albümde Erkan Oğur, Sarp Maden, Levent Güneş gibi müzisyenler de sanatçıya eşlik ediyor. Uzun bir aradan sonra yeni bir albüm hazırlamasında en büyük etkenin müzisyen kızları Şevval ve Şehnaz’ın ısrarları olduğunu söyleyen sanatçı, o nedenle albümünü kendisini büyüttüğüne inandığı kızlarına ve doğaya ithaf ediyor. Her şeyi şarkı söyleterek anlatan Leman Sam, “Ben bir şarkıcıyım / düşleri paylaşırım aşkı anlatırım / Ağlatabilirim, güldürebilirim/ mutluluğa uçarım şarkımı söylerim” diyor bu albümünde yer alan bir bestesinde de... BİR kitap şey seks güdüsü değil. Farklı. Seks güdüsü sizi dışarı partner aramaya çıkarır. Romantik aşk ise çiftleşme enerjinizi yoğunlaştırmanızı sağlar. Çiftleşme sürecini başladır. Aslında ben aşkın dünya üzerindeki en güçlü beyin sistemlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Birine deli gibi âşık olduğumuzda o kişi adeta kafamızda kamp kurar. Hep onu düşünürüz? Bu neden olur? Beynin tabanına yakın bir yer var: Ventral tegmental bölge. Burası kavramsal düşünme sürecinin, hatta duygularınızın bile altında bir yerdir. İstek, motivasyon, konsantrasyon ve arzu ile ilgisi vardır. Bu bölgede dopamin salgılanır ve dopamin doğal bir uyarıcıdır. Aslında beynin bu bölgesi kokain alımında da etkinleşir. Romantik aşk bir bağımlılık türü yani. Ama kokain sarhoşluğundan daha fazlası. En azından kokainden sonra ayılırsın. Romantik aşkta beyin yolları ve baskın dopamin seviyeleri, bağımlılık yaratan başat uyuşturucuları kullananlarınkiyle benzerlik gösterir. Ve aşık olduğumuzda salgılanan dopamin, hoşlandığımız kişiyi sürekli aklımıza getirip durur. Kısacası karasevda yaşayanlar birine değil, uyuşturucuların getirdiğine benzer bir yükselişe tutkundurlar. Âşık olduğumuz kişiden ayrılınca neden çok acı çekeriz? Terk edildiğimizde etkinleşen beyin bölgeleri ile şiddetli âşık olduğumuzda etkileşen beyin bölgeleri tıpatıp aynıdır. Yani terk edilince yalnızca o insanı unutmak ve hayata devam etmek isteriz ama tersine onu daha çok severiz. Uzun yıllar âşık kalabilen çiftlere rastladınız mı? Evet, 25 yıl sonra bile âşık kalan insanlar var. Üstelik biz uzun süreli ilişkide olan ve hâlâ âşık olduklarını söyleyen bu insanları MR makinesine koyduk. Ve gördük ki aşk ile ilgili beyin bölgeleri 25 yıl sonra bile hâlâ etkin. Yalan söylemiyorlar. Hayvanlar da âşık olur mu? Elbette. Dünyaya hayvanların da âşık olduğunu anlatmak isterim. Yeryüzünde karşısına ne gelirse gelsin bağlanan bir hayvan yoktur. Çok yaşlı, çok pasaklı, çok aptal birini istemezler. 100 hayvan türünü inceledim ve gördüm ki vahşi hayatta hayvanların gözdeleri oluyor. Bütün hayvanların favorileri vardır. Bazıları onlara çekici gelirken diğerleri hiç ilgilerini çekmez. Mesela şempanze kızgınlık döneminde birçok erkekle çiftleşmekten hoşlanmaz. Birkaç favorisi vardır. Ormana gider. Onlardan biriyle iki hafta geçirir. Bir dişi fil araziye geldiğinde, bütün diğer erkek filler ona akın ederler. Ama o hiçbiriyle ilgilenmez. Ne zaman ki gerçekten hoşlandığı birini görür, doğru ona gider.” ATAOL BEHRAMOĞLU Sevgililer evgililer bana Jacques Prévert’in unutulmaz “Barbara”sını anımsatır. “Anımsa Barbara / Yağmur yağıyordu o gün Brest’te durmadan” diye başlayan şiiri… Brest neresi? Barbara kim? Ansiklopedide Brest için Fransa’nın kuzeybatısında, Toulon’dan sonra ikinci büyük liman kenti diye yazıyor... Şair şiirinin kahramanıyla Brest’te karşılaşmış. Daha doğrusu onu uzaktan görmüş… Şiirden okuyalım: “Yürüyordun gülümseyerek yağmur altında / Şaşkın hayran sırılsıklam / Anımsa Barbara / Siam Sokağı’nda rastladım sana / Yağmur yağıyordu Brest’te durmadan / Gülümsüyordun / Gülümsüyordun / Tanımıyordum seni / Sen de beni tanımıyordun / Anımsa gene de anımsa o günü / Unutma / Saçağın altında sığınmış bir adam // Adını ünledi / Barbara / Seğirttin ona doğru yağmur altında / Şaşkın hayran sırılsıklam / Atıldın kollarına / Anımsa bunu Barbara / Sen diyorum diye de bana kızma / Sen diyorum bütün sevdiklerime / Ancak bir kez görmüşsem bile / Sen diyorum bütün sevişenlere / Tanımasam bile…” *** Prévert’in şiirini anımsayışım durup dururken değil. Birkaç gün süren karın, sonraki ilkbahar gününün ardından, İstanbul’a yağmur yağıyor… İstiklal Caddesi’nin bir köşesinde, şiirdeki adam gibi bir saçak altında durmuş, gelip geçenlere bakıyorum… Çoğunluğunu genç kızların ve genç erkeklerin oluşturduğu kalabalığa… Şaşkın, hayran, sırılsıklam olanlar da, yağmurdan korunmak ya da bir yere yetişmek için hızlı hızlı geçip gidenler de var kuşkusuz… Aralarında sevgililer, sevgili adayları, sevgililik beklentisi ya da belki henüz bitmiş bir aşkın hüznü içinde olanlar… “Barbara”nın sonraki dizeleri sözcüğü sözcüğüne değilse de, duygu olarak geçiyor zihnimden… Kitaptan okuyalım: “Anımsa Barbara / Unutma / O yumuşak mutlu yağmuru / Mutlu yüzüne yağan / O mutlu kente yağan / Denize yağan / Tersaneye yağan / Ouessant gemisine yağan yağmuru..” Şiir tam burada, birden, bir senfoni ya da filmde gibi bambaşka ve keskin, beklenmedik, notalar ya da görüntülerle yön değiştiriyor: “Ah Barbara / Ne hırboluktur savaş / N’oldun şimdi sen / O demir o çelik o kan yağmuru altında / Ya o adam n’oldu seni yürekten / Kucaklayan /Öldü mü kaldı mı n’oldu” *** Şiirden bir an ayrılarak ansiklopediye, Brest’e dönüyorum… Deniyor ki: “Brest I. Dünya Savaşı sırasında 1917’de Amerika’dan gelen birliklerin çıkartma limanı olarak kullanıldı. II. Dünya Savaşı sırasında Almanlar Brest’te geniş bir denizaltı üssü kurdular.1944’te Müttefiklerin Normandiya’yı işgalinden sonraki Brest muharebesi sırasında kent ancak birkaç binası ayakta kalmak üzere, tümüyle yerle bir oldu.” Şiir ise geçmişi anımsayıştan şimdiki zamana dönerek, keder dolu dizelerle sonuçlanıyor: “Ah Barbara / Yağmur yağıyor Brest’e durmadan / Eskiden nasıl yağıyorsa öyle /Ama artık bildiğin gibi değil bura yok oldu her şey / Yıkık bitik bir yas yağmuru şimdi yağan…” *** 14 Şubat Sevgililer Günü’ne birkaç gün kala, bir çatının altında, İstiklal Caddesi’ne yağan yağmuru, önümden geçip giden kalabalığı izliyorum… Sevgililer, bir sevgili arayışında olanlar, henüz bitmiş bir aşkın hüznünü yaşayanlar… Büyük çoğunluğu, büyük olasılıkla, dünyada, ülkemizde, bulunduğumuz coğrafyada yaşanmakta olanlardan habersiz, bilgisiz, kaygısız, durmaksızın akmakta olan baş döndürücü bir gençlik anaforu… Zihnimde “Barbara”dan dizeler… Kulaklarımda ve gözlerimde, günlerdir, haftalardır, aylardır, Ortadoğu’yu yeniden bir kan gölüne dönüştürmenin alçakça hırsıyla konuşan, yalanlar söyleyen, tehditler savuran, riya dolu sesler, yazılar, görüntüler, savaş tellalları, cinayet çığırtkanları, okyanus ötesindeki alçaklar ve ülkemizdeki uşakları… ataolb@cumhuriyet.com.tr / www.ataolbehramoglu.com.tr S “Barbara” Teoman Aktürel çevirisidir. C M Y B C MY B