Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Bağlı ama bağımsız çocuklar Figen Atalay Sayfa 7 Mehtap Meral’in ilk albümünün adı “Aşk”. Meral, tango ağırlıklı şarkılarıyla dokunduğu yerde izini bırakıyor. Çünkü tango ona göre tutku ve cesaret demek. Zaten şarkılarını da ele avuca sığmayan, rüzgâr olan kadınlara adıyor. Ali Deniz Uslu Sayfa 5 Ormanlar rant alanı değildir Meclis’in ilk çalışmalarından biri 2B yani orman vasfını kaybetmiş arazilerle ilgili olacak. Yine “biri”leri büyük rantlar kazanacak. Bize kalansa yeşile veda etmek. Sayfa 3 Faruk Eren annesi Elmas Eren’le. Mehtap Meral ve ilk albümü “Aşk” 12 Eylül, içimde bir abi boşluğu demek, unutamam 31 yıl geçti, onlar hep bekledi. Düğünler oldu, bebekler doğdu, gençler olgun, olgunlar yaşlı oldu. Bir tek içinde kalan boşluk değişmedi Faruk Eren’in. Her 12 Eylül denildiğinde bir abi boşluğuyla acıdı içi, acıyor da. Çünkü abisi Hayrettin Eren, 12 Eylül'ün ilk “kaybedilen”lerindendi, hâlâ kayıp! iliyorum artık onun adını duymaktan bıktınız; yaşanan her şiddetin, nefretin, baskının, toplumsal suskunluğun ona bağlanmasından da. Yine de biri o eski günlerden bahsettiğinde, yaşınız 35’in üstündeyse içinize oturan burukluğu atamıyorsunuz. Üzgünüm, ama ben size yine o günlerden bahsedeceğim. Daha da ileri gidip, o günlerin aslında pek de geçmediğini söyleyeceğim. Hele de kızı, oğlu, kardeşi, anababası, sevdiği elinden alınanlar için... Sevdiğiniz “kaybedildi”yse, onunla son kez vedalaşıp, altında yattığı toprak parçasını bilme hakkınız bile elinizden alındıysa; biber gazına, copa, hakaretlere rağmen yıllardır sadece onun ölüsü için sokaklarda olmaya devam ediyor ve dört yanı “gizli” mezarlarla dolu bir ülkede bir Tacizsiz sokak için Sokak tacizi tüm dünyadaki kadınların problemi. Bununla mücadele için New York’ta kurulan Hollaback kadın dayanışması şimdi de stanbul’da. Kurucusuysa kötü tecrübeler yaşayanlara ses vermek isteyen bir Amerikalı. Deniz Ülkütekin / Sayfa 2 B Esra Açıkgöz / Sayfa 4 C M Y B C MY B mezar sahibi olamıyorsanız; 12 Eylül’ü unutmak zordur. Daha yeni açılmaya başlanan toplu mezarlardaki kulakları kesik, kolları eksik cesetleri görüp de unutmak mümkün mü? Üstelik hâlâ açılmayı bekleyen yüzlerce mezar, kalıntılarına ulaşılmaya çalışılan iki bine yakın insan olduğunu bilerek. şte o yüzden 12 Eylül’ü hiç unutmayacak Faruk Eren. 12 Eylül, onun çalınmış kardeşlik hakkı, “kaybedilmiş” abisi, mezarsız tutturulan ölüm yası… Mademki abisi Hayrettin, 12 Eylül’ün ilk “kaybedilen”lerinden biri olarak geçti tarihe ve hâlâ da “kayıp”; öyleyse 12 Eylül’ü hiç unutmayacak... Yedi yaşındaydı. O yaşları hatırlaması zordur, eğer olağanüstü bir şey yaşamamışsanız. Onun bu yaşı 12 Mart 1971’e denk geliyordu, anıları bundan. Sokağa çıkamadığını; kulakları radyoda, gözleri duvarda gezinen büyükleri hiç unutmadı. Arama yapmaya gelen askerlerin bot sesleri de kulaklarına takılı kaldı. Sonraları çok tekrarlandı bu. Şiddeti daha da artarak. En şiddetlisini 12 Eylül’den sonra yaşadı. O yıllardan Faruk’a kalan koca bir boşluk. Bugün de dolmayan, doldurulamayacak koca bir boşluk… Bir abinin sığacağı kadar büyük bir boşluk... Abisi “kaybedilme”se, “Çocukluğum çok keyifliydi” diye anlatacaktı Faruk: “Hasköy’de büyüdüm. Sıcak, samimi bir işçi mahallesiydi. Babam Kemalettin mezbahada, annem Elmas Cibali Tekel’de işçiydi”. Ancak şimdi bunları burukça hatırlıyor Faruk, her geriye dönüş zihninde abisini canlandırmak demek çünkü, sonra yeniden kaybediş de... Devamı 4. sayfada Nejla Güvenç’in kaleminden moda Sayfa 8