Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 14 AĞUSTOS 2011 / SAYI 1325 ZÜLAL KALKANDELEN Londra’daki syan Londra’da geçen hafta sonu 29 yaşındaki siyahi taksi şoförü Mark Duggan’ın kentin en yoksul semtlerinden Tottenham’da polis tarafından öldürülmesiyle başlayan olaylar sonunda isyana dönüştü. Olayın nasıl çıktığını izleyemeyenler için kısaca özetliyorum. Dört çocuk babası Duggan, akşam saat 6 dolayında nişanlısını görmek üzere taksisine binmiş gidiyordu. Birden polis tarafından durdurulan araçtan indirildi ve vurularak öldürüldü. Polisler, Duggan’ın ateş ettiğini ve o nedenle kendilerini korumak için onu vurduklarını söylüyor. Görgü tanıkları ise, bunu reddediyor; Duggan’ın önce yere yatırılıp sonra ateş edildiğini söylüyor. Ardından içinde çeşitli etnik grupların yaşadığı, Londra’nın en büyük siyahi nüfusu barındıran semti Tottenham’da protesto düzenlendi; çevredeki dükkânlar, arabalar, evler yakılıp yıkıldı. Karakolun önünde gösteri yapan gruba polisin sert müdahalesiyle olaylar çığrından çıktı; semtten semte yayılarak kenti sardı ve yağmalamaya dönüştü. Bu aşamada ana akım ngiliz medyası ve onun etkisiyle çoğunluk, polisin uyguladığı ölçüsüz şiddeti bir yana bırakıp, yağmalamaya odaklandı. Yağmayı savunacak değilim. Elbette protestoların amacını aşan, kontrolden çıkmış bir grup insanın dükkânlara, mağazalara, bankalara saldırması da şiddettir ve şiddetin her türlüsünü reddeden bir insan olarak bunun da kuşkusuz karşısındayım. Fakat buradan hareketle tüm suçu isyancılara yıkmak, ancak sorunu göz ardı etmeye neden olur. Açıkçası ngiltere’de sonunda isyan çıkacağını tahmin etmek hiç zor değildi. Mark Duggan’ın öldürülmesi fitili ateşledi ama o fitil orada halihazırda duruyordu. şçi Partisi, ngiltere’de geçen yıl yapılan seçimlerden sonra, 13 yıldır tek başına elinde tuttuğu iktidarı kaybetmişti. Muhafazakar Parti Başkanı David Cameron’ın koalisyon arayışlarının sürdüğü sırada, 16 Mayıs 2010 tarihinde bu köşede bir yazı yazmıştım. H Yazının sonu şöyleydi: “Hangi parti kurarsa kursun yeni hükümetin işi zor. Çünkü Danny Dorling’in de işaret ettiği gibi, ülkede bugün ortaya çıkan öfke, Marksist bir işçi sınıfının öfkesi değil; tam yolun ortasında duranların öfkesi. lerlemek isteyenlerin önce o yolu açması gerek...” Adı geçen Danny Dorling, Sheffield Üniversitesi’nde beşeri coğrafya dalında yaptığı çalışmalarla tanınan bir profesör. Geçen yıl Britanya’da uzun süredir yaşanan sınıf mücadelesini ve eşitsizliği anlatan çok önemli bir kitap I yazdı. “Injustice: Why Social Inequality Persists” adlı kitapta şu bilgileri veriyor Dorling: 1 “19902000 arasında Britanya’da toplumun en varlıklı % 10’luk kesiminin paylaştığı servetin oranı, % 47’den % 54’e çıktı. En zengin % 1’lik kesimin aldığı pay ise, % 18’den % 23’e yükseldi. Aynı kritere göre Londra, dünyada eşitsizliğin en fazla olduğu kent. En zengin % 10’luk kesim, en yoksul durumdaki % 10’luk kesimin 273 katı servete sahip.” B Bu ne anlama geliyor? “Britanya’da gelir ve servet dağılımındaki eşitsizliğin bu derece arttığı dönemin, en son 1854’te, Charles Dickens’ın ‘Zor Zamanlar’ı yazdığı Victoria dönemi” olduğu anlamına geliyor. Ne yazık ki Rupert Murdoch’ın sağcı gazetesi The Sun’ın seçim T öncesinde kapaktan “Tek Umudumuz” diye duyurduğu Cameron, ngiltere için umutsuzluğun işaretiydi. Göreve geldiği günden bu yana kamu harcamalarında yaptığı bütün kesintiler, ezilen kesimi daha da çok ezdi, işsizliği artırdı. ngiltere’de bir kangren haline gelen eşitsizlik daha da büyüdü. Bu duruma bir çare bulunmaz, neoliberalizm bütün açgözlülüğüyle yoksul kitleleri ezmeye devam ederse bu tür isyanların olması kaçınılmazdır. www.zulalkalkandelen.com / [email protected] Bu topraklarda biz de varız, ALIŞIN! Öykü Diyarbakır’daki tek trans kadın. sra ise bir gey. Gördükleri şiddete, ölüm tehlikesine, dışlanmaya rağmen “kendi”leri gibi olmayı seçmiş iki kişi onlar. Ataerkil sistemin güçlü, “kaybolma”nın güç olduğu bir şehirde yaşam savaşı veriyor, biz de varız diyorlar. ESRA AÇIKGÖZ NEWROZ B Z M BAYRAMIMIZ Birkaç yıldır Newroz kutlamalarında siz de yer alıyorsunuz. Nereden çıktı bu? Öykü: Bayramımızı kutlamak istedik. Hem bizim varlığımızın farkına varmaları için iyi bir adımdı bu. Nasıl tepkiler aldınız peki? Öykü: lk katılışımızda ne olur, ne olmaz diye diğer şehirlerden arkadaşları çağırmadık. Anarşistlerle yürüdük. Sorun çıkmadı. kinci Newroz’da bize desteğe farklı şehirlerden 20 kişi geldi, LGBT’liler olarak bayrak açıp yürüdük. Kimseden kötü tepki gelmedi. Bunda anlamıyor olmalarının da etkisi var. Kimi elimizden bayrağı alıp bizimle yürüdü. Almanya’dan gelen barış elçileri filan sandılar bizi, hatta yaşlı bir kadın, “Geliyorsunuz, gidiyorsunuz, bir şey halletmiyorsunuz” dedi. Anlayanlardan, “Bunlar top, top” gibi laflar yediğimiz oldu. Ancak fiziksel şiddetle karşılaşmadık. Son Newroz’da 15 bayrak açtık. sra: stanbul’daki BDP’li milletvekilleri seçim sonrası LGBT bireylere teşekkür ettiğinde mutlu olduk. Bütün LGBT örgütleri gerçekten barıştan, özgürlükten, eşitlikten yana. Türkiye’de bir şeylerin değişmesi lazım, biz bunun için Diyarbakır’da mücadelemizi veriyoruz. Öykü: Biz her yerde ötekiyiz, Batı’da Kürt olduğunuzu söylüyorsunuz “Pis terörist” diyorlar. Buraya geliyoruz LGBT’li olduğunuzu söylüyorsunuz, “Bizden çıkmaz abla” diyor. Her yerde ötekiyiz. Nereye gideceğiz? Nereye ait olacağız? Canımız acıyor. G iyarbakır’dayız. Sanat sokağında bir kafede elimizde sıcağı kıracak soğuk bir da işte o zaman başlıyor; dayaklar, eve kapatmalar... Üç kere intihara kalkışıyor, ölümden şeyler, masada kayıt cihazı. Ben soruyorum, onlar anlatıyor. Ancak tedirginler, dönüyor. “Akıllanmayınca”, Hizbullah’la bağlantısı olan abisi, hakkında ölüm emri hem temkini elden bırakmıyor, hem de konuşmak istiyorlar. Anlatacak öyle çok çıkartıyor. Kaçırılıp işkence görüyor. Ancak annesinin araya girmesiyle kurtuluyor. Abisi şeyleri var ki, ama bir o kadar da kimliklerini gizlemeleri gerekiyor. Sohbet bittiğinde saat evlenip yurtdışına gidiyor da, biraz nefes alabiliyor. Öykü: Artık tamamen kadın olmak istiyordum, ruhumu, isteklerimi durduramıyordum, geceyi buluyor. Kafeden çıkıyoruz, ardımız sıra iki adam kalkıyor. Biz önde, onlar arkada, takipteler. Bir köşede bekleyip adamların öne geçmesini beklediğimizde bellerindeki ailemse değişmemi istemiyordu. Ama her dışarı çıktığımda “top”, “oğlan” laflarını silaha takılıyor gözlerimiz. stanbul’dan gelen misafirleri, polisi arayıp ihbarda bulunuyor: dinlemek zorunda kalıyordum. Dışarı çıkmak istemiyordum, eve kapandım. Ancak “Peşimize iki kişi takıldı, bellerinde silah var, lütfen hemen gelin.” yapamadım. Evden kaçtım. Değişimimi stanbul’da tamamladım. Artık bir kadınım. Ailenden yana hâlâ kaygın var mı? Aynı şehirde yaşıyorsunuz, karşılaşırsanız... Diğerleri huzursuz, polis gelse muhtemelen yine onları alacak çünkü. Polise Öykü: stanbul’a kaçınca peşimi bıraktılar. Bağlarımız tamamen koptu. Ancak orada güvenilmez biliyorlar, hele de Diyarbakır’da, hele de trans bir kadınsan, geysen. Zaten Sanat sokağına beş dakikalık mesafedeki karakoldan gelen de yok. ki adam ve biz baş yapamadım, dayanamadım, Diyarbakır’da yaşamaya karar verip, geri döndüm. Ailem başayız. En sonunda köşede bekleyip, adamları kenara çekmeyi öneriyor biri: “S...i çeker, öğrenirse, hele de seks işçiliği yaptığımı öğrenirlerse öldürürler beni, biliyorum. Bu tehlikeye rağmen neden döndün Diyarbakır’a? silahları da çıkarırlarsa kafalarına geçiririz.” Öykü: Burası benim şehrim. Kalmak değil, gitmek zorunda olmak sorun. Bütün Üç gündür ettiğimiz sohbete rağmen en iyi o zaman anlıyorum Öykü ve sra’yı. Var olmak, hayatta kalmak için nasıl bir savaş verdiklerini, ne kadar cesur olmaları gerektiğini. zorluklarına rağmen seviyorum bu toprakları. Suyunu, havasını seviyorum. nsanını zmir, stanbul, Ankara’da yaşanan LGBT cinayetlerini hatırlıyorum. Üstelik Diyarbakır’da, seviyorum. Kötü şeyler yaşasam da. En azından nerede dolaşıp, nerede “kaybolma”nın kolay olmadığı, ataerkil sistemin daha sıkı toprağa sarıldığı bir coğrafyada dolaşamayacağımı, nereye hangi kıyafetle gidebileceğimi çok iyi biliyorum. Bir de ailem LGBT’li olmak daha zor. Öykü ve sra’nın hikâyesi işte bu topraklarda başlıyor, Öykü burada, göremesem de onlara yakın olmak kendimi evimdeymiş gibi hissettiriyor. Hiç bağlantı kurmadın mı? birkaç şehir gezip yine Diyarbakır’a dönüyor, sra kendini bildi bileli burada. O 32 yaşında, Öykü: Yok, bu mesleği yaptığım sürece görüşmem. Bir hayal ama, belki başka iş Öykü ise 26. Bol çocuklu bir ailede büyüyorlar. Kendilerini bildikleri yaştan beri erkek ve kız kardeşlerinden “farklı” olduklarını hissediyor, ancak ad koyamıyorlar buna. nternetin bulabilirsem, o zaman ararım. Umarım geç de kalmam. olduğu, televizyonda LGBT’lilerden bahsedilebildiği dönemlere gelinmemiş daha. O, hep bu “hayal”in peşinde koşuyor. Türkiye’de trans olup da seks işçiliği dışında iş Çevrede kendileri gibi kimse, danışabilecek biri bulabilmek zor. Kadın derneklerinin kapılarını çalıp iş de yok. Geriye kalan yoğun bir yalnızlık ve istiyor. Ancak biyolojik kadın olmadığı için geri bilinmeyenin getirdiği korku... “Ben kimim?, “Neden çevriliyor, “Seni yerleştireceğimiz yerde tacize böyleyim?” soruları arasında debelenirken, daha uğrarsın” diyorlar. Sanki bu tehlike biyolojik kadınlar nsanın kendini, cinsel yönelimlerini anlamasında aşkın da yeri cinselliği bilmedikleri bir zamanda çevrelerinden için geçerli değilmiş gibi... önemli. lk aşkı ne zaman yaşadınız? Öykü: Buradaki tek trans kadınım, beni de “top” diye dalga geçilmesi de cabası. sra: 13 yaşımdaydım, platonikti tabii ki. Yıllarca sürdü. Ben Kendinizi ne zaman, nasıl keşfettiniz? istihdam edemiyorsanız, kapatın gidin. Ben de erkek, o erkek ilişki yaşamamız imkânsızdı, hiç açılmadım da zaten. Öykü: Kimi ergenlikte keşfeder, kimi eşcinsel bir kadınım, beni bir et parçasıyla yargılayamazsın... Şu an olsa açılırdım, bilgiye ulaştıktan sonra açılmak daha kolay. ilişkiye girince. Ben çocuk yaşlarda keşfettim, ancak Aslında insanların kafasında şöyle bir algı var, eğer Ancak o zaman ne olduğunu bile anlayamıyordum ki. adını bilmiyordum. Bedenim erkek, ruhum kadın; geysen, transseksüelsen seni bir sapık, seks objesi Öykü: Bana her yaşadığım haliyle pek çok çelişki yaşadım. Büyük bir boşluğa gibi görüyor, insan olarak görmüyor. Ancak iddia aşk ilk aşk gibi geliyor, ancak düştüm. Ergenliğe girince bu farkındalık arttı... ediyorum, ben bir heteroseksüelden daha bittikten sonra “Âşık Sonradan olma diye bir kaba tabir var ancak namusluyum. değilmişim” diyorum. Belki de sra: Kaldı ki seks işçiliği de bir meslek. gerçekte böyle bir şey yok. Doğuştan gelen bir şey en iyisi hiç âşık olmamak. Sendikalaşması lazım, yurtdışında sendikalaşmış... bu. Yoksa kim, erkek egemen bir toplumda Diyarbakır’da bir gey, Namus denilen kavram çok kaypak. Kime göre, yaşıyorken, iktidarı elinden bırakmak ister. trans olarak aşkı yaşamak zor sra: Beş yaşımdan beri “normal” olmadığımın neyin namusu. Bekârete dayalı bir anlayış var. mu? farkındayım. O zaman bile erkek kardeşlerimle Düşünün düğünlerde halka ilan edilen ne; iki insan Öykü: Aşkı yaşamak herkes oyunlarımız, hoşlandığımız şeyler çok farklıydı. Ama birlikte olacak! Namus’un bir çarşaftan ibaret olması için zor, ama trans için bin kat “Aynalara bakıp evet, gerçek yüzüm bu” diyebilmem, rezilce. Toplumda çok ikiyüzlülük var bu konuda. daha zor. Sadece Diyarbakır’da Öykü: Ben evlenseydim düğün yapmazdım, o tamamen kabullenmem 25’ten sonra oldu. da değil, dünyanın her yerinde Ne değişti de kendinizi kabullendiniz? kadar insanın o gece ne yapacağımı bilmesi beni zor bence. Yaptığın işi sra: Sürekli kendimle savaştığım, kendime utandırırdı. Bu kadar tantanayla bunu ilan etmek de öğrendiğinde senden utanıyor, dürüst olmadığım için hayatımda negatifler fazlaydı. namussuzluk bence. uzaklaşıyor. Onu aşsa, dışarıda Araftaydım, ama neden orada olduğumu bile Öykü ve sra, Türkiye’deki bütün LGBT görüşemiyor, elini tutamıyor, bilmiyordum. Hiçbir şey yapamıyordum. Hayattan örgütlerinin bağlı olduğu Gökkuşağı Koalisyonu için öpemiyorsun. Ya biri görürse, vazgeçtiğim anlar oldu. Sonunda kendimi olduğum Diyarbakır’da gönüllü çalışan üçbeş kişiden. Ancak diye korkuyorsun. gibi kabullendim, hayatı gözden çıkardıysanız daha kendine bile açılmamış öyle çok insan var ki... sra: Toplumda belli başlı kalıplar var, edebiyata bakınca da, kötü ne olabilirdi ki? Kendimle barıştıktan sonra Açılanlar da doğduğu toprakları bırakıp aşkların hep kadın ve erkek arasında geçtiğini görüyoruz; Mem ü hayatımda her şey güzelleşti, üniversite hayatımda “kaybolma”nın kolay olduğu şehirlere göçüyor. Öykü Zin, Romeo ve Juliet. Aşkı da ille bu şablonlarda yaşaman başarım arttı, iş hayatımda, arkadaş çevremde her ve sra’ya “Elimizden geleni yaparız, ancak adımız isteniyor.G şey yoluna girdi. Artık arafta değil, hayattayım! Keşke geçmesin” diyen gönüllüler de cabası. mkânları olsa rehberlik hocalarımız açık fikirli, yol gösterici olsaydı bir LGBT ofisi açmak istiyorlar... Bu çalışmaları burada yapabilmek, da yıllarımı böyle tüketmeseydim. Diyarbakır’da LGBT’li olmak daha zordur... Onlar kabullense de zorluklar bitmiyor tabii. Herkese rolünü daha doğduğunda biçen sra: Aslında durum her yerde aynı. Türkiye’nin her yerinde aynı yasa geçerli sonuçta. toplumsal algıyla uğraşmak gerek bir de. Aileleriyle de. Belki de en zoru bu. Hele de Anayasa’da cinsel kimlikle, yönelimle ilgili bir yasa yok. Bizi yok sayıyorlar. Bir bakan çıkıp erkek egemen sistemin yoğun, slami değerlerin yüksek olduğu bir ailede büyüdüyseniz. sra: Hâlâ ailemle yaşıyorum. Onlara bir şey belli edemiyorum. Cesaretim yok... şin eşcinsellik hastalıktır, diyor. Bir diğeri, aile değerleri LGBT’liler yüzünden korunamıyor, ironik kısmı, aileme göre, ailedeki en mükemmel erkek benim, hepsiyle iyi anlaşıyorum, diyor. Nasıl zor olmasın ki LGBT’li olmak. Öykü: Kadın için Doğu’da yaşamak zor, kadın bir trans için daha da zor. Yine de onları anlıyorum diye. Aslında o mükemmellik bu farklılıktan doğuyor. Erkek bilmediklerinden, buradakilerin aklına kolay kolay gelmiyor trans kadın olduğunuz. Bir de kardeşlerimden farklı olduğumu görüyorlar, ancak yakıştıramıyorlar muhtemelen. Bugüne ben nereye girsem herkesle sohbet tutturuyorum. Bazen anlıyorlar. Anladıklarını kadar açılayım mı, diye çok düşündüm. Ancak açılmamak benim için şu anda daha iyi, bakışlarından hissediyorum, geriliyorlar, ancak muhabbet edince gülüyorlar. Tanıyınca ailem için de. Yaşadığımız coğrafyada, toplumda zor bunu yapabilmek. Olduğundan farklı görünmek de zor olmalı... Nasıl hafifletiyorsun bu yükü? korku, kaygı, öfke kalmıyor. Tabii nahoş durumlar da olmuyor değil. O da karşınızdaki sra: Sürekli rol yapıyorsun. Hafifletmek zor. Hafifletemiyorum da. Bazen psikolojimin insanın karakteriyle, kişiliğiyle alakalı. Hiç böyle bir durum yaşadın mı? çok bozulduğu dönemler oluyor. Sevgilimden ayrıldığım için ağlıyorum mesela, ancak Öykü: Daha önceki evimi burada travesti yaşıyor, fuhuş yapılıyor, diye komşular bastı. bunun nedenini onlara söyleyemiyorum. Buralarda 25’in üstünde olup da hâlâ evlenmemek de sorun ediliyor... Allahtan bir arkadaşıma yemeğe gitmiştim. Ev arkadaşım arayıp haber verdi. Bir hafta sra: Epey evlilik baskısı yapıyorlar. Asi olduğumdan, özgürlüğü sevdiğimden evden çıktığım halimle başkalarında kaldım. Ben evde olsaydım saldırabilirlerdi. sra: Trans kadınları gerçekten çok cesur buluyorum. Bu kadar baskıya rağmen ben evlenmediğimi düşünüyorlar sanırım... Keşke doğar doğmaz kimlik renkleri verilmese, varım demeleri, bence dünyanın en zor işi. Türkiye’de transfobi, homofobi çok. odamızın rengi belirlenmese. Cinayetleri biliyorsun. Benim en büyük hayalim mecliste bir transın çalışması. Artık kabul Öykü’ye gelince... O bütün bu zorlukları bir kenara bırakıp, kendini olduğu gibi açıyor etsinler, bu sonradan olan bir şey değil, bir tercih değil, yönelim. Bir kişinin cinsel organı ailesine, saklanmayı sevmiyor çünkü. Ne ise o olarak sevsin onu ailesi istiyor, o kendini değil, önemli olan karakteri, düşüncesi. Bu insanı insan yapıyor. G öyle sevdi bir kere. Daha 16’sında ailesine “farklı” olduğunu anlatıyor. Cehennem hayatı D AŞKI YAŞAMAK HERKES Ç N ZOR C MY B C MY B