Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
31 TEMMUZ 2011 / SAYI 1323 3 Daha iyi bir dünya için mücadeleye devam... ülen yüzü, ilgiyle dinleyen gözleri ve iri olmayan bedeniyle, kelimeleri özenle seçerek konuşuyor. Ben ona soruyorum, o hep insanlık ve mücadele üzerinden yanıtlıyor soruları. Başka türlüsünü bilmiyor ki, 53 yıllık ömrünün neredeyse tamamını mücadele ederek geçirmiş, geçiriyor. Üstelik 22 yılı da yılanlı, fareli hücrelerde geçmiş. Bunları, “İnancın Sınandığı Zor Mekânlar: Hücreler” kitabında anlatıyor Nevin Berktaş. Üstelik kitabı yüzünden de yargılanıp, altı ay yattı. On yıl sonra Yediveren ve Belge Yayınları ortaklığıyla yeniden basılan kitap ona bir de ödül getirdi: PEN Duygu Asena Ödülü. Söz onda... 53 yılınızın 22'sini cezaevlerinde geçirdiniz. Yaşadıklarınızı anlattığınız kitabınız aslında on yıl önce basıldı, yargılandı ve şimdi yeniden yargılanıyor... Biliyorsunuz ülkemizde duruşmalar çok uzun sürüyor. Aslında kitap çıkar çıkmaz hemen yasaklandı, toplatıldı ve dört dava açıldı, üçü para cezalarıyla kapandı. Yayın yoluyla “yasadışı örgüt” propagandası yapmak suçuyla açılan davada ise, o zamanki yasalara göre, 3.5 yıl istendi. 2005'te yasa değişikliği olunca avukatım davanın yeniden görülmesini istedi. Böylece infaz durduruldu. 2007'de tahliye olduğumda dava sürüyordu. Bir buçuk yıl sonra sonuçlandı. On ay ceza verdiler. Altı yıl fazladan yatırılmıştım, ESRA avukatım ona sayılması için başvurdu. Ancak görüşmesi bitmeden, 2010'un AÇIKGÖZ Kasım'ında aldılar beni. 7.5 ay yatmam gerekiyordu, altı ay sonra aniden bıraktılar. Bu ani bırakılışı neye bağladınız? Resmi açıklamada, dava görülürken dışarıda da olabilir, deniyordu. Oysa içeri almadan da bunu yapabilirlerdi. Bence kamuoyu yüzünden bıraktılar... Mesai bitmişti çıkardıklarında, o yüzden ne paramı, ne de kimliğimi verebildiler. Kimliksiz ve parasız kalakaldım. Telefon kartıyla avukatımı aradım, onun bile haberi yoktu, çok şaşırdı. ZÜLAL KALKANDELEN G Nevin Berktaş, bir devrimci. 53 yıllık ömrünün 22 yılını cezaevlerinde geçirdi. Filistin askısı, falaka, buza yatırma, hücreler... Bütün bunları anlattığı “İnancın Sınandığı Zor Mekânlar: Hücreler” kitabı yüzünden de yargılandı, altı ay yattı. Kitap ona bir de ödül getirdi, PEN Duygu Asena Ödülü'nün onun için anlamı büyük, bu düşünce ve değerlerinin de doğrulanması demek. 21. Yüzyıl Emperyalizmi Aynı anda altı ülke bombalanıyor. Afganistan... Pakistan... Irak... Yemen... Somali... Libya... Hepsi, içinde yaşadığımız dönemde Amerika tarafından bombalanıyor. İnsansız savaş uçaklarıyla yapıyorlar bunu. Basıyorlar düğmeye, havalanıyor uçaklar, bırakıyor bombaları belirlenen hedeflere ve işini bitirip dönüyor. Onlara göre temiz iş. Aldığı canları düşünerek depresyona girmiyor görevliler. Göz görmeyince gönül katlanıyor mu bu tür öldürmeye? Bana göreyse alçakça bir iş. Havalanan uçaklar sadece binaları vurmuyor; masum insanları da katlediyor. Daha geçen haftalarda gece geç saatlerde Somali’ye bir saldırı düzenledi Amerikan uçakları. Hedefleri, El Kaide ile bağlantılı olduğunu iddia ettikleri El Şebab örgütü üyeleriydi. Saldırı sonunda iki üst düzey örgüt yöneticisini öldürdüler... Ve onlarla birlikte onlarca kişi de hayatını kaybetti. Bir diğer haber de Afganistan’dan geldi aynı günlerde. Afganistan’ın doğusunda hedef alınan bir bölgede 8’i çocuk 2’si kadın 13 sivil katledildi. Aynı gün NATO güçleri tarafından yine Afganistan’da düzenlenen başka bir saldırıda ise 2 çocuk daha öldürüldü... Benzeri örnekler adı geçen ülkelerin her birinde neredeyse her gün yaşanıyor. Gerçek şu ki, Amerika, insansız savaş uçaklarıyla Ortadoğu ve Afrika’da sivilleri vuruyor! Bu şekilde insan haklarını hiçe sayarak yapılan saldırıları da bütün dünya sessizce izliyor. Amerika’nın kendince bahaneleri de yok değil; İslami terörle mücadele ettiklerini ve ulusal güvenliklerini sağlamaya çalıştıklarını söylüyorlar. Amerika’nın bir başka ülkeyi bombalaması için, o ülkenin El Kaide ile bir bağlantısının bulunduğuna inanması yeterli. Saldırıları gerçekleştirdiği ülkelerin hepsinde de iç savaş sürüyor. Bu iç savaşlar Amerika’ya askeri müdahale için imkân tanıyor. Terörle mücadele adı altında bu ülkelere kolayca girip istediği yönlendirmeleri yapıyor ABD. Geçtiğimiz günlerde The Nation dergisi, CIA’nın Somali’de kullandığı gizli tesisleri ortaya çıkardı. Dünya medyasında da yankı uyandıran habere göre, CIA, Mogadişu’da büyük koruma duvarlarının ardına gizlenmiş 10 kadar binadan oluşan kapalı bir komplekse sahip. Mogadişu Havaalanı’nın kenarında yer alan kompleksi Somalili askerler korusa da, girişleri Amerikalı askerler kontrol ediyor. Neden böyle bir tesisi orada kurar CIA? The Nation, “El Şebab örgütüne karşı gizli saldırılar düzenleyebilecek ve muharebe operasyonlarında hedef gözetebilecek yetenekte yerli bir saldırı gücü” oluşturulmaya çalışıldığını yazdı. Demek ki, ülkedeki iç savaşı kullanan Amerika, kolaylıkla orada böyle bir örgütlenmeye gidebiliyor. Gerçi ABD istihbaratına yakın kaynaklar, bu iddiaları yalanladı ama kabullenmelerini de beklemiyordum doğrusu... Amerika’nın başını çektiği devletlerin Libya’da da Kaddafi muhaliflerine para, silah vb. her türlü desteği verdiği biliniyor. Irak’ta yıllardır yaşananlar çok yazıldı, çizildi. Ülkedeki mezhep çatışmalarını körükleyerek iç savaşı kızdıran ve sonra da bu karışıklıktan faydalan hep Amerika’ydı. İster istemez Naomi Klein’ın “Şok Doktrini” teorisini bir kez daha anacağım. Ortadoğu ve Afrika’da yaşanan siyasi karışıklıklar Amerika’nın işine gelmekte, bunları kullanıp ülkeleri bombalarken istediği sonuçları elde etmektedir. Burada asıl amacın bu ülkelere demokrasi ihraç etmek olmadığı kesindir; amaç, bu bahanenin arkasına sığınıp dünyanın enerji ve maden kaynakları açısından zengin bölgelerinde egemenlik kurmaktır. Emperyalizmin 21. yüzyıldaki yöntemi budur. www.zulalkalkandelen.com / [email protected] HER ŞEY ÖĞRENİLMELİYDİ Kitap size bir de ödül getirdi: PEN Duygu Asena Ödülü. Ne hissettiniz? Ödül büyük bir kampanyanın ve dayanışmanın ürünü. PEN özel önem verdi kitaba. Avrupa'daki PEN kulüpleri de onur üyesi seçtiler, hapishanede ziyaretime geldiler, heyet gönderdiler. Bunlar bir bütündü, hepsi birbirinden değerliydi. Çok sevindim tabii. Ancak en önemlisi, bu ödülü aldıranın kitabın içindekiler, değerler olması, onlara takdir gelmesi. Kitabı size yazdıran neydi? Bir zamanlar yaşanmış, gizlenmeye, unutturulmaya çalışılanlar öğrenilmeliydi. 2000'lerin başında ekonomik ve siyasi olarak yeni bir döneme geçildi, işçilere, emekçilere, yoksullara yoğun baskı yapıldı. Bunun bir parçası olarak hapishaneleri de ele aldılar. Hücre tipine geçilecekti. Bunu aleyhimize kamuoyu oluşturarak yapıyorlardı. Daha önce yaşadıklarımızdan bizi kara ve kötü günlerin beklediğini biliyorduk. Direnecektik. Ben de öyle bir dönemde hücre deneyimi yaşamış biri olarak kitabı yazdım. DİRENMEK ÖYLE BİR ŞEY Kİ... Kitap bir biyografiden öte, 12 Eylül'de ve sonrasında yaşananların belgesi; Filistin askısı, falaka, yılanlı hücreler... Anlatması zor ama yaşadığınız en ağır şey neydi? Bilmiyorum ki... Hepsi çok insanlık dışıydı... Olağan bir yaşantı içinde bunları hiç tahayyül edemiyorsun. İdeolojik birtakım fikirlere sahipsen biraz daha anlaşılır olabiliyor, ama dışarıdan bakanların anlaması zor. Özellikle genç kuşak için... Vahşet öyle ağır ki, insan aklı kabul etmekte zorlanıyor. Acaba abartı mı diye, düşünebiliyor... Doğal. Ben de yaşamadan önce okuduklarıma bu kadarı da olmuş mudur, diyordum. Ancak anlatılanlardan daha ağırının yaşanabildiğini anladım. Peki genç bir kadınken girdiğiniz mücadelede, 22 yılı işkence, baskılarla dolu hapishane hayatıyla geçirebileceğinizi tahayyül ediyor muydunuz? Yoksul bir ailenin çocuğuydum, annebabam işçiydi, yani zaten zorlu bir hayattı. Karakter olarak da inatçı, direngen, onuruma düşkünümdür, ancak böylesini tahmin edemezdim. Örgütlü mücadele çok önemli. Şu anda o yüzden nerede örgütlü bir mücadele görseler şiddetle saldırıyorlar. Çok güzel bir dünya düşlüyor ve bunu herkesin yaşamasını istiyordum. Bu güçlendiriyor insanı. Her direnişimden sonra daha güçlü hissettim. Adana'da 1994'te yakalandığımda buz kalıplarına yatırıp, üzerime de buz koydular. Buna direnmek beni sonradan soğuğa dirençli hale getirdi. Öyle bir şey ki direnmek, vücudun ritmi bile değişiyor. Sadece işkence karşısında direnmekten de bahsetmiyorum, yaşadıklarım bir kadının mücadele içerisinde nasıl özgürleşeceğini de öğretti bana. Kendi gücünü görebilmek güzel. G Sanat gündemi Genç Sanat’ta T ürkiye'de güncel sanat gündemini takip eden nadir yayınlardan olan Genç Sanat dergisi 17. yılında 15. sayısıyla yine Türkiye ve dünyada gerçekleşen sanat olaylarına yer veriyor. Hem eleştiri yönünden hem de görsel kalitesinin gücüyle dikkat çeken dergi, gündemde yer tutan işlerin yanında alternatif sanat çalışmalarını da içeriyor. Temmuz ve ağustos aylarının ortak sayısında yaza damgasını vuran Venedik Bienali ve sanat fuarlarını işleniyor. Dergide bir senedir yazan Leslie Riggs, Basel’de gerçekleşen sanat fuarlarını geniş bir perspektiften değerlendiriyor. Riggs’in dikkat çektiği gibi Basel’de paranın şıkırtısı, VIP’lerin yoğunluğu ve Türk koleksiyonerlerinin hummalı alışverişi söz konusuydu. Bikem İbrahimoğlu ise Venedik’teydi. Epeydir bienal mi sanat fuarı mı gibi bir tartışma sanat gündeminde konu ediliyor, sanat fuarlarının bienalleri geride bıraktığından dem vuruluyor. Bu yılki Venedik Bienali konusunda ise ortak kanı onun Basel Sanat Fuarı’nın gerisinde kaldığı idi. İbrahimoğlu, “Illuminations” (Aydınlanma) başlıklı 54. bienalin nasıl bir havada ve hangi tür sanatsal göstergeler ile gerçekleştiğini okuyucu ile paylaştı. Yine Beral Madra'nın küratörlüğünü üstlendiği Azerbaycan pavyonunda yaşanan sansürün içeriğini de Genç Sanat dergisinde bulabilirsiniz. Art Basel ve Venedik Bienali ile karşılıklı ve belki de karşılaştırmalı bir çağdaş sanat gündemi varken aslında buna büyük ölçüde eşlik eden de kitlesel bir sanat izleyicisi ve koleksiyoner gerçeği konusu olabilirdi. İşte Elif Dastarlı, sanat fuarlarından bienallere sanat etkinliklerine olan bu izdihamsal ilginin aslında bu etkinliklerin bir festival havasına da sokulduğu fikriyle örtüştüğünün altını çizdi. Festivalizm, sanata spot ışıkları altında bakmamızı sağlıyor. Spotların gerisindekini görebiliyor ve gördüğümüzün ayırdına varabiliyorsak ne âlâ… Şener Tansoy eleştirel mesafesini bir Beyaz Müzayede aracılığıyla İstanbul’da gerçekleşen “Yaz Sergisi” üzerinden kurdu ve elbette gündemdeki diğer pek çok sergi ve olay da onun keskin eleştirel bakışından nasibini aldı. G 12 Eylül’ü aklıyorlar, izin vermeyeceğim Cezaevlerinde 32 kişinin öldürüldüğü 19 Aralık'ı da yaşadınız... Gebze'de yaşadım. Hedef olarak seçtikleri hapishanelerin daha arkasında kalıyordu. Bize de vahşice saldırdılar, ancak tesadüfen ölüm olmadı. Elinde bomba, kafasında gaz bombası patlayanlar oldu... Sizin için büyük bir dayanışma başlatıldı. Alman Sol Parti Milletvekili Andrej Hunko, Uluslararası PEN açıklamalar yaptı. Kampanyayı duyduğunuzda ne hissettiniz? Bakırköy Hapishanesi'ndeydim. Kampanyayı medyada çıkan haberlerden ve arkadaşlarımın görüşte anlattıklarından takip ediyordum. Ayrıca çok destek kartı aldım. En yalnız kaldığım zamanlarda bile bir gün yaşanılanların açığa çıkacağını biliyordum. Açığa çıkmasa da her şeyden önce kendim onursuz bir yaşamı kabul etmediğim için direniyordum. Ama bunun ben yaşarken olmasının anlamı büyük. Kitap baskı nedeniyle daha fazla kitleye ulaştı sanırım... İstemeden de olsa buna neden oldular. Kitap 2000'de de tükenmişti. Ancak on yıl sonra okunması ayrı. Bu dönemin gençleri o günleri bilmiyor. 22 yıllık hapislikten sonra dışarıdasınız. Şimdi ne yapacaksınız? Mücadeleye devam... Evren'in ve Şahin'in ifadelerinin alınması, onlara yaklaşımlar, gösterilen kibarlık, tamam yaşlılar, ama bizim yaşlılarımıza hiç kibar davranmadılar hâlâ pişman olmadıklarını söylemeleri, Amerika'ya kahvaltı için gidildiğini anlatmaları... 12 Eylül'ün yargılanmadığını aksine aklanmaya çalışıldığını gösteriyor. Onları daha pervasız konuşturuyor, kitlelerin tepkisini gidermeye çalışıyorlar. İşkencede katledilenler, idam edilenler, sokakta kurşuna dizilenler, bunun da ötesinde toplumsal olarak çok ağır bir bedel ödettirilmesi, her türlü demokratik hakkın gasp edilmesi ve bugün hâlâ kitlelerin en gerekli haklarını almadaki tutukluğu hep 12 Eylül'le geldi. Sorumluları cezasız kalmamalı. Ben de bu mücadelede olacağım, ama bu işin sadece bir parçası, daha iyi bir dünya için mücadeleye de devam. G C MY B C MY B