Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 TEMMUZ 2011 / SAYI 1320 3 Oyuncunun emeklisi olmaz 70 yıllık sanat çınarı Ergin Orbey, Hababam ZÜLAL KALKANDELEN Sınıfı’ndaki müfettiş rolüyle hafızalara kazınsa da o aslında tiyatroya adanmış bir yaşamın tanığı. Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin bu yılki “Onur Ödülü”nü alan Ergin Orbey yeniden sahnelere döneceği günü bekliyor. SELDA GÜNEYSU 4 Günlüğüne Hippi N “Neden herkes inekler gelene kadar burada kalmak istiyor?” The Observer’ın Glastonbury Festivali için yayımladığı özel ekte bu başlık kullanılmıştı. 1970’ten bu yana düzenlenen ünlü festivalin bu yılki 177 bin konuğundan birisi de bendim ve şimdi bu soruyu yanıtlamaya çalışacağım. ngiltere’nin Somerset bölgesindeki Glastonbury kasabasında, aslında üzerinde ineklerin otladığı, Worthy Farm adlı bir süt ürünleri çiftliğinde dört gün yaşadım. Yağmurun toprağı balçığa çevirdiği bir zeminde çadırda kalmak hiç de kolay değilmiş. Gece başlayan rüzgârın da etkisiyle şiddetle titreyen çadırla birlikte uçacağımı düşünmedim değil. Havalandırma penceresinden içeri giren sular da cabası... ki gün sonra güneş açtığında balçıktan biraz olsun kurtulacağımızı düşünerek sevindik. Çünkü ayağımızdaki plastik çizmelerin her biri, çamura bata çıka yürürken herhalde 5 kilo ağırlığa ulaşıyordu. Bu arada yapışkan balçığın içine saplanıp yerinden oynatılmaz hale gelen çizmeler konusunda taktikler geliştirdim. Öyle bir durumda kalmamak için kesinlikle adımlarınızı hızlı atmalısınız; bir an durursanız tamamen yapışıyor. Ayrıca ağırlığınızı tabana değil, mümkün olduğunca parmaklarınıza doğru vermelisiniz. Bunları yapmayanların çizmelerini balçığın içine terk etmekten başka çaresinin olmadığına tanık olduk. Worthy Farm’daki bir başka sorun, insanı bir anda hayattan bezdirebilecek nitelikteki portatif tuvaletlerdi. Öncelikle içine girebilmek için, burnunuzdan değil ağzınızdan nefes almalısınız. çerde ağzınız açık bir haldeyken olabildiğince etrafa dokunmadan çabucak işinizi bitirmelisiniz. Dışarı çıktığınızda elinizi yıkamayı mı düşünüyorsunuz? Ne yazık ki her tuvalette akan su yok. Şanslıysanız mikrop öldürücü jellerden bulursunuz, ama onlar da kısa sürede tükendiğinden en iyisi yanınızda taşımanız. Bütün gün bir sahneden diğerine koşturup yoruldunuz değil mi? Çadıra gidip uyuma hayaliniz, yandaki çadırda büyük bir gürültüyle horlayan adam yüzünden yıkılır. Ayrıca dans sahnelerine yakın bir yerde kalıyorsanız, zaten uyuyamayacağınız için sessizliği rüyanızda bile bulamazsınız. O pisliğin içinde dört gün yaşayıp duş almamak olur mu? Olmaz! Ancak duş olanağı sınırlı. Greenpeace sağ olsun; kendisine ait bölgeye sıcak sulu duşlar koymuş. Yanınıza bir tek havlunuzu alıp gidiyorsunuz. Kenarları çevrili, üstü açık bir alanda herkes aynı yerde duşunu alıyor. Bir tür hamam gibi. Kadınlar kısmına girdiğinizde emziren kadın da görüyorsunuz, sanki saunadaymış gibi yayılıp işin keyfini çıkarmaya çalışan da. Temizlendiğiniz için rahatlayarak dışarı çıkıyorsunuz. Fakat bu üzün sürmüyor; çünkü gününüze yine balçığın içinde devam ediyorsunuz. Bütün bunları anlatmamın nedeni, The Observer’ın sorusuna yanıt bulmak. Festivalde tanıştığım bazı kişilerin eski festivallere de katıldıklarını gösteren güvenlik bilekliklerini hâlâ taktıklarını gördüm. C Tam on tane bileklik taşıyan bir Hollandalıya nedenini sordum: “Canım sıkılınca onlara bakıp mutlu oluyorum” dedi. Bir başkası, “Gurur G duyuyorum da ondan” dedi. Bir tanesi, bilekliklerin “kendisi gibi olanların k onu tanıması için bir işaret” olduğunu söyledi. Gördüm ki, Glastonbury’de bunca zorluğa karşın, benim gibi titiz ve düzen hastası bir insanı bile çeken bir şey var. 50’den fazla sahnede 2000’i aşkın performansı izlemek olağanüstü bir duygu. Yaşanan zorluklarsa bunun karşılığında ödediğiniz bedel gibi. Bir şeyi elde etmek için zorlandığınızda o daha değerli olur ya, öyle bir durum var. nsanlar herkesin müzik ve sanat konuşup eğlendiği bu fantastik dünya deneyimini yaşamak için 4 günlüğüne hippi oluyor Glastonbury’de. www.zulalkalkandelen.com / [email protected] E ski Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürü, aktör, yönetmen, oyuncu, tiyatro sanatına gönül vermiş herkesin deyimiyle “70 yıllık sanat çınarı” Ergin Orbey’i tanımayan var mı? “Adı hiç yabancı gelmiyor, ancak çıkaramadık” diyenleriniz varsa; bir anımsatma yapalım. Rıfat Ilgaz’ın ölümsüz eserinden sinemaya uyarlanan, Türk sinema tarihinde “efsane” sayılan “Hababam Sınıfı” filmini izlemeyen yoktur. Hani o PEK ÇOK ÜNLÜ S MA ÖĞRENC S OLDU filmde bir müfettiş vardı; “Şaban” rolündeki Kemal Sunal’a sorular soran... Hüseyin Şefki 19741975 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda Tiyatro Topuz... şte, o rolle hafızalara kazınan Ergin Orbey, sinema filmlerinden öte tiyatroya bir Bölüm Başkanı olarak görev yaptı Ergin Orbey. Yıllarca dersler verdi hem ömür adamış biri aslında. Bugün 75 yaşında. Rahatsızlığı nedeniyle bir süredir Başkent konservatuvarda, hem de Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde. “O Gönül Orbey, onu bir dakika dönemdeki öğrencilerinizi anımsıyor musunuz? Kimler geldi, kimler geçti?” diye sorduk. Hastanesi’nde tedavi görüyor. Kendisi gibi oyuncu olan eşi bile yalnız bırakmıyor. Tebessüm ederek, yanıtladı Orbey: “Haluk Bilginer, Zuhal Olcay, Serap Sağlar, Cihan Canova, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB) bu yılki “Onur Ödülü”nün Ergin Orbey’e verilmesini kararlaştırdı. Orbey Mehmet Ali Erbil, Derya Baykal, Selçuk için tedavi gördüğü Başkent Yöntem, Levent Ökten, Nesrin Üniversitesi’nde tören düzenlendi. Kazankaya gibi, bugün hemen hemen herkesin bildiği pek çok isim Törende, Fikri Sağlar, Lemi Bilgin, öğrencim oldu. DT Genel Müdürü Sevda Şener, Atila Sav, Ayşegül Yüksel, olduğum dönemde de derslere Tamer Levent, Serap Sağlar, Türel Ezici, gidiyordum konservatuvara. O Filiz Elmas, Gülçin Üstüntaş, Yaşar zamanlarda da Şakir Gürzumar, Erdal Hoştan, Erol pekli ve Ümit Aydoğdu gibi tiyatro sanatına gönül vermiş pek çok Küçükkömürcü, Şebnem Dilligil, isim, Orbey’le ilgili anılarını anlattı. Orbey Nurseli diz öğrencim oldu. Çok güzel isimler geçti ömrümden.” bu anıları yüzünde gülümsemeyle dinledi, sessiz... Sonra, törene katılan öğrencilerine ve oyuncu arkadaşlarına dönerek, “Bu ‘KIŞLALI NE MÜTH Ş kadar sevildiğimi ve mesleğime bu kadar iyi B R NSANDI’ hizmet ettiğimi, faydalı olduğumu Orbey, DT Genel Müdürlüğü yaptığı bilmiyordum. Demek ki boşuna sırada Kültür Bakanı’nın, 1999 yılında yaşamamışım” dedi. Törenden bir süre sonra bombalı suikast sonucu yitirdiğimiz da biz, Cumhuriyet ailesi olarak, tiyatro yazarımız Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı eleştirmeni, öğrencisi Gülşen Karakadıoğlu ile olduğuna vurgu yapıyor. Kışlalı ile ilgili birlikte, hem Orbey’e geçmiş olsun anılarını da şu sözlerle aktarıyor: dileklerimizi iletmek hem de onun tiyatro “Kışlalı, ne müthiş bir bakan, ne müthiş Ergin Orbey, Bakhalar (solda) ve Dereye Vuran Gölge oyunlarında. sanatına olan katkılarını konuşmak üzere bir insandı. Sanata ve sanatçıya derin saygı soluğu Başkent Üniversitesi’nde aldık. O gün duyardı. Ben daha onun gibi birini de bizi kendisine en çok yakıştığına inandığı kırmızı sweat’iyle karşıladı Orbey, hastanenin tanımadım. Bir gün ‘Hizmetçiler’ adlı oyun oynanıyordu. Ahmet Taner Kışlalı da oyunu bahçesinde eşi Gönül Orbey’le birlikte... Önce çaylar ikram edildi, ardından sohbete izleyenler arasındaydı. Bir haber geldi oyun sırasında ve anında irkildi. Arayı bekledi. başladık. lk olarak Orbey’e, “Bugün tiyatro sanatının geldiği noktayı nasıl Arada, ‘Abdi pekçi öldürülmüş. Tiyatroyu tatil edelim’ dedi. ‘Olamaz efendim, bu çok değerlendiriyorsunuz?” sorusunu yönelttik. Orbey, “Ne yazık ki bugün rahatsızlığım yanlış olur. Oyun oynansın, sonra gereği neyse yapılır’ dedim. Sonra bana hak verdi ve nedeniyle çok yakından takip edemiyorum tiyatroyu... Hangi oyunlar oynanıyor, bunlar oyun kaldığı yerden devam etti. Peki ondan sonra ne oldu? Kışlalı’dan sonra Tevfik nasıl bir reji anlayışıyla sahneye taşınıyor? Bu nedenle bu soruyu yanıtlamayayım ben” Koraltan bakanlık koltuğuna oturdu. O dönemde, ‘Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’, diyor. Sonra, “Benim tiyatroda aktif çalıştığım dönemleri anlatayım size isterseniz... ‘Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti’ ile ‘5. Frank’ isimli oyunlar sahneleniyordu. Bu Gençler o dönemi pek bilmezler. Bu nedenle onlara da anlatmış oluruz Türk oyunların, ‘Milli ruh ve birlikteliğe uygun olmadığına’ karar verilerek, hakkımda tiyatrosunun hangi dönemlerden geçtiğini...” Bu sözlerin ardından Orbey bizi kendi soruşturma başlatıldı. Oyunların kaldırılması istendi. zin vermedim, görevden alındım. O dönemindeki tiyatronun yolculuğuna çıkarıyor: arada oyunlarda rol alan arkadaşlar sonuna dek direndiler bu duruma. Ancak birkaç “Genel müdür olduğum dönemde, kurumda dramaturji sınavı yapmıştık. Kimler arkadaş rapor aldı. Bunun üzerine Işık Yenersu ve diğer arkadaşlar merak etti, bu yoktu ki bu sınava giren... Murathan Mungan, Firuzan Tercan, Sıtkı Tekmen, Gülşen arkadaşlar gerçekten hasta mı diye, durum sonra anlaşıldı tabii!..” Karakadıoğlu... Seçici kurul üyeleri de Vedat Günyol, Cevat Çapan, Sevda Şener gibi Ergin Orbey’in tanıklıkları, Türk tiyatrosuna katkıları bunlarla da sınırlı değil. O genel isimlerden oluşuyordu. Çok iyi sınav verdi bu isimler... Pek çok kişi arasından kuruma müdür olmadan önce de gerek Ankara Sanat Tiyatrosu’nda, gerekse diğer tiyatrolarda girmeye hak kazandılar. Murathan Mungan uzun yıllar çalıştı DT’de... Sonra da çok kapısında uzun kuyruklar oluşturan çeşitli oyunları yönetti. 19892010 yılları arasında başarılı bir yazar oldu zaten...” Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Oyunculuğu Bölümü’nde uzman Turgut Savaş, Semra Savaş, Fisun Günuğur... Mazhar Alanson, Ergin görevden alınınca bıraktı zaten tiyatroyu. Biz de o gün Ergin’le bir kokteyle katılacaktık. Ergin’i bekâr zannediyorlardı o zaman. Hatta rahmetli Ali Dinçer, (Ankara Belediye Başkanı’ydı) kalede eski evlerden birinde oturuyordu. Ergin’e de ‘Gel beraber kalalım’ demiş bir gün. Ergin de, ‘Yahu ben evliyim, nasıl olacak o iş?’ deyince, Dinçer çok şaşırmış. şte o dönemler... Ben toplantıya gittim, kimse yok. Kerim Afşar’la konuşuyorlar. Oyunda hiç sözü olmayan bir rol vardı. Savaş Barış kovalıyor, kız ‘ayy’ deyip, gidiyor, hepsi bu. Kimse bu rolde oynamak istememiş. Ergin Orbey eşi Gönül ile. Kerim’e döndüm, ‘Ben oynarım’ dedim. Kerim’in gözleri açıldı bir anda. ‘Sahi mi’ dedi. ‘Evet’ dedim. Bence tiyatro mütevazı olmayı gerektirir.” ‘T YARO MÜTEVAZI OLMAYI GEREKT R R’ 19781979 yılları arasında DT’nin genel müdürü olduğu dönemden söz açılınca, eşi Gönül Orbey bir anısını paylaşmak istiyor bizimle: “O yıllarda Kerim Afşar, ki çok başarılı bir tiyatrocuydu, ‘Güneşin Çocukları’ oyununu sahneleyecekti. Bu oyun için DT’nin tüm oyuncuları toplandı. Kimler yoktu ki o dönem kadroda. Çetin Tekindor, Savaş Başar, Mazhar Alanson, Beyhan Hürol, Ferdi Merter, eğitimci, 19932000 yılları arasında Anadolu Üniversitesi Tiyatro Anadolu Genel Sanat Yönetmenliği, 20002003 yılları arasında da Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği gibi pek çok görevde bulundu. Pek çok tiyatronun açılmasına da öncülük etti. Orbey’in Türk sinemasına olan katkısı da yadsınmayacak derece önemli. Şimdi, sağlığına bir an önce kavuşup, yeniden tiyatroya hizmet edeceği günleri bekliyor. Çünkü ona göre, “Oyuncunun, sanatçının emeklisi olmaz! Onların yeri sahnedir her daim...” G ÜYELER M Z SONUNA KADAR KORUYACAĞIZ Bilgi Üniversitesi’nde öğretim üyelerine uygulanan baskıyla ilgili durumun değerlendirmesini yapabilir misiniz? Bilgi’de akademisyenlere yönelik iki temel baskı alanı var. Biri, katılımcı olmayan yönetim anlayışını kabul etmeyen ve eleştiren akademisyenler üzerinde somutlaşmaktadır. Örneğin bazı programlar, kâr getirmedikleri gerekçesiyle kapatılmakta, birçok akademisyen bölümleriyle ilgili tasarruflardan haberdar edilmeye bile gerek görülmemekte. kincisiyse iş güvencesiyle birlikte hakların korunarak güvence altına alınması amacıyla sendikaya üye olmak isteyen çalışanlar üzerinde kurulmaya çalışılan baskı ve korkutmalardır. Öğretim üyelerinden Chris Stephenson hakkında soruşturma açılması işi farklı bir noktaya taşıyacak gibi görünüyor. Chris Hoca’ya açılan soruşturma Bilgi’nin içine Mahsun Turan/ düştüğü durumu anlamak bakımından öğretici. Sosyal ş Sendikası Soruşturma, “Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Örgütlenme Uzmanı Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği”‘ne dayanılarak açılmıştır. 12 Eylül zihniyetinin üniversiteleri kontrol altına almak için oluşturduğu baskı araçlarından biri olan söz konusu yönetmelik aracılığıyla bir öğretim elemanının soruşturulması “özgürlükçülük” anlayışının ne anlama geldiğini göstermektedir. Sendikamızın bu konudaki tutumu, elimizdeki yasal araçlarla, üyemiz Chris Stephenson’un her türlü hak ve çıkarını koruma konusunda kararlılık sergilemek olacak. Görevden alınan öğretim üyeleri için işleyen yasal prosedür nedir? Mevcut yönetim, YÖK mevzuatının ve çalışma ilişkileri mevzuatının en geri hükümleriyle hareket ediyor. Biz de mevzuat çerçevesinde, tüm vakıf üniversitelerini yakından ilgilendiren kapsamlı bir hukuksal sürecin başlatıcısı ve takipçisi olacağız. G Bilgi’de kıyım devam ediyor DEN Z ÜLKÜTEK N arkadaşlarımızı da odalara çekip küfreden, kampuslar arası sürgüne yollayan amirler var. Tüm çalışanları tedirgin eden, iş barışını yok eden bir yıl geçirdik. Bu tedirginlik nedeniyle ilgi Üniversitesi çalışanlarının sendikalaşma çabalarına hâlâ sendikalı olduğunu söyleyemeyen arkadaşlarımız var. karşı üniversite yönetiminin yaptığı baskılar öğretim Ancak biz de sendikamızla mücadeleye devam edeceğiz. üyelerinden Chris Stepheson hakkında Yönetiminin bu baskılardan hiç mi haberi olmadı? meslektaşlarına gönderdiği bir eposta nedeniyle açılan Yönetim baskıların tamamından haberdardı. Öte yandan soruşturmayla yeniden gündeme geldi. Stephenson sendikamızla yaptıkları görüşmelerde ilk defa duyuyormuş soruşturma sürecinde olduğu için bizimle konuşmak gibi davrandılar. Okul içinde de sendikal özgürlüğümüze istemedi fakat onun yolladığı epostanın altına saygı gösterileceğine dair taahhütte bulundular imza atan meslektaşları da soruşturmayla karşı ama sözlerini tutmadılar. Medyada “sendikal karşıya. Üniversiteden bir öğretim görevlisi ismini özgürlüğe” duydukları saygıyı anlata anlata vermeden konuşmayı kabul etti. smini bitiremeyen idarecilerimiz, bizzat kendileri bu vermemek için de gayet makul gerekçeleri var. baskıları yaptı ya da yapılanlara göz yumdu. Bilgi Üniversitesi’nde yaşanan sendikalaşma Yönetimin tutumunu neye bağlıyorsunuz? sürecinde yönetimle öğretim üyeleri arasında Üniversitemiz, birkaç yıl önce Laureate adlı diyalog nasıl gelişti? şirket tarafından satın alındı. Kâğıt üzerinde bu Röportajı ismimi vermeden yapıyor olmamız bir satın alma işlemi olmayabilir ama pratikte zaten yönetimle aramızdaki şeyin “diyalog” yaşanan bu. Özerk bir yapı olan üniversitelerin olmadığının göstergesidir. Hepimiz, birbirimiz için rektör ve Üniversite Yönetim Kurulu tarafından endişeliyiz. Chris Stephenson’ın attığı maili idare edilmesi gerekirken karmakarışık bir nedeniyle hakkında soruşturma açılması da yapıda mücadele ediyoruz. Baskılar sırf iş ispatı. Üniversite yönetimi sendikal güvencesi değil, ifade özgürlüğü ve akademik örgütlenmemiz başladığından beri bu duruma özgürlük konusunda da engellendiğimizi tepkisini sert şekilde gösterdi. Bu baskı çeşitli gösteriyor. Üniversite yönetimi bu hafta, yıllardır ölçeklerde hep devam etti. Özel alanlarımız olan binlerce iş yükü altında kendi akademik ofis kapılarından sendikayla ilgili afişler söküldü. kariyerini de geliştiren araştırma görevlilerini de Okulun akademik kadrosuna gönderilen işten çıkarmaya başladı. Araştırma görevlilerinin maillerimiz engellendi ya da tehdit içeren iş akitleri gerekçesiz biçimde feshediliyor. Bütün karşılıklar buldu. Okulda asistanlarına, bu yaşadıklarımız, Laureate’in kâr odaklı “sendikaya üye olun da bakalım neler oluyor” yaklaşımını ve yönetimin de kabullenmiş diyen birim yöneticileri, “doktora tezini hiçbir Bilgi Üniversitesi çalışanları baskılara karşın hakları için mücadele etmeyi sürdürüyor. olduğunu gösteriyor. G B yerde bitirtmem” diyen hocalar var. Bir hocamıza “ya sendikal kariyerine devam et ya da Bilgi kariyerine” tehdit yapıldı. Tehdidi yapan akademisyenle ilgili soruşturma açılması için dilekçe verildi. Ancak dilekçe işleme bile konmadığı gibi dilekçeye imza atan dokuz akademisyen de işten çıkarıldı. Geçen hafta üniversiteye YÖK’ten sendikal haklarla ilgili bir denetçi geldi. Dilekçenin işleme konmadığı onun yaptığı görüşmelerde ortaya çıktı. Destek ve idari personeldeyse durum daha da şiddetli. Personelden C MY B C MY B