01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 ŞUBAT 2011 / SAYI 1298 7 Nü benim sanat anlayışım Nü fotoğrafın Türkiye’deki önemli isimlerinden Niko Guido, “Çıplak” isimli sergisini Piramid Sanat’ta açtı. Sanatçı insanın bedeniyle ilişkisini sorgularken yalın erotizm ve pornografiye mesafeli duruyor. Çünkü onun fotoğrafları sisteme ve sömürüye bir eleştiri. Elbette bu, izleyicilerin algısıyla sınırlı. Nisan 2006, Tayland Niko Guido “Aspendos” fotoğrafının önünde. Fotoğraf: UĞUR DEMİR Su PerisiAllianoi Sular Altında Kalmasın, 2008 iko Guido nü fotoğrafın öncü isimlerinden. olacaktır ama övgüler kadar eleştiriler de umurumda “Çıplak” isimli sergisi de 26 Şubat’a kadar değil” diyor, “benim derdim kendimle. Bana ve bize Piramid Sanat’ta. Guido yalın bir çıplaklığı rağmen...” yansıtmıyor fotoğraflarına. Çünkü fotoğrafla besleniyor. Evet, çıplaklık toplumdan topluma değişiyor. Bir yerde Sanatındaki derdi kendiyle olsa da eleştirilerinden pek sanatken, bir yerde ayıp ve edepsizlik demek! İşin aslı çok şey payına düşeni alıyor. Kaz Dağları, Allianoi, Tuz bunu görenin gözünde aramak. Guido durumu Gölü ve İzmir Tahtalı Barajı’nda yaptığı fotoğraf “Toplumumuzda bazı tezatlar var. Bundan 2000 yıl önce çekimleriyle de bu yüzden hafızalarımızda. Özellikle dünyanın en önemli çıplak heykelleri bu topraklarda doğanın yıkımına dikkat çeken sanatçı, nü yapıldı. Şehirleri, caddeleri bu heykeller fotoğraflarıyla zihnin dehlizlerinde cinselliğin süsledi. Şimdi geldiğimiz hale bakın! ve erotizmin sınırlarının dışına çıkıyor. Kendi Hoşgörülü değiliz. Git gide koyulaşıyor tek tip özel bir estetik anlayışı var. Işığın insan olmak. Fakat sanatçı kendini farklı şekilde vücuduyla dansının muhteşemliğine inandığı ifade eder. Nü de benim sanat anlayışım” diye için, bu görüntüyü estetiğin doruğunda özetliyor. Peki ya otosansür? Anlatıyor: dondurup geleceğe hediye etmek istiyor. “Çekim sırasında herhangi bir otosansür Elbette işi biraz zor. Çünkü çıplak kadın uygulamıyorum. Çekimleri keyifli ve içimden bedeni görünce tahrik olanlar çok. Yasaklarla geldiği gibi yapıyorum. Sunumda ise ALİ DENİZ ve baskılarla cinselliği tabulayan bu otosansür kaçınılmaz. Buna engel topraklarda kadın bedeni hâlâ kadına ait değil. olamıyorum. Zaten sanatçı kendi için üretir. USLU Düşünsenize; bir sinema filmi için en iyi Yaptığı ile tatmin olur. Keyfi de buradadır. reklam cümlesi hâlâ “cüretkâr sevişme Paylaşanlar bunu arttırır. O yüzden deklanşöre sahneleri!” Ne de olsa izleyiciye zihinsel mastürbasyon bastığım andaki mutlulukla yetiniyorum. Yani süreç ve o yaptırmak günümüzde en iyi pazarlama aracı. Gelecekte tetiğe basma anına kadar verdiğim emektir benim için de öyle olacak gibi. Guido’nun fotoğraf algısı ise bunların fotoğraf.” çok ötesinde. Erotizm, sanatsal nü ve pornografiyi ayıran Niko Guido deprem sonrası Haiti’yi de görüntülemişti. çizgiler ince. Ama o, sınırların farkında. “Ben giyinik birini Bir süredir de Irak’taki vahşetin ardında bıraktıklarını de çeksem o tahrik olan olacaktır. Burada amaç ve fotoğraflıyor. Cumartesi Anneleri ve Bosna’da tecavüze zihniyet önemli. Hem insanlar tahrik oluyorsa çok da uğrayan kadınlarla birlikte de bir proje yürütmek istiyor. kötü bir şey değil bu. Beni ahlaksızlıkla suçlayanlar Guido’nun nü fotoğrafları etkileyici, vurucu. Gerisi de N izleyicinin hayal gücü... Elbette bu fotoğrafları çekmek yorucu. Hem model hem çekim yapan için sıkıntı büyük. Guido bir dönem model bulmakta zorlansa da artık daha rahat olduğunu söylüyor. Amatör modellerle çalışması ise işini kolaylaştırmış. Sohbetimizde bir de anısını anlatıyor; “Aspendos’ta çekim yapmayı kafaya koyduk. Kolay mı? Değil. Çünkü kalabalık ve bekçi var. İki gün müzenin açılış saatinde içeri girdik. Her yeri gezdik ve en uygun çekim alanını bulduk. Sonra da bir cesaret çekim yaptık ama bekçi fark etti. Hemen ayrılmak zorunda kaldık!” Çıplak doğuyoruz ve toprağa da öyle döneceğiz. Bunu bilmemize rağmen bedenle ve tenle kavgamız bitecek gibi değil. Guido göz ardı edilen bu gerçeğe göndermeler yapıyor. Ama sanatındaki eleştiri yalnızca çıplaklığın tabu olmasıyla alakalı değil. O yüzden kendi deyişiyle doğa ve çıplaklığı bir araya getiriyor. Tepkisi çıplak fotoğrafı insanı aşağılamak olarak algılayanlara karşı. Öfkeli; çünkü o, çıplak bedenle insan vücudunun kusursuzluğunu anlattığını düşünüyor. Fotoğraflarında cinselliği nötrleştirmeye çalışması da bundan. Elbette dikkat çekmek, farkındalık yaratmak için öne çıkmak gerekir. Kimi buna aşırılık der, kimi sıradan olana karşı bir tepki. Afrika’da çıplak yaşayan bir kabilede soyunarak yapılan bir protesto ne kadar anlamlı olurdu? Demek istediğim, bakış açımızı kalıplaşmış ahlak anlayışımızdan uzak tutarak durumu yorumlamamız gerektiği. Bu sergi bir başlangıç olabilir. G http://www.piramidsanat.com Seyirlik illüzyonlar DENİZ ÜLKÜTEKİN ahit Tuna’nın Depo’daki “Hep Seyirciyiz Zaten” isimli sergisi seyir kültürünün toplumsal dayatmalarla yüklü illüzyonlarını ve dayatmalarını sorguluyor. Sanatçı 2008’de Hafriyat Karaköy’de yaptığı Egzersiz Sergisi’ndeki dezenformasyon ve ironilerin benzerlerine başvuruyor. Sergi binasının girişinde asılı duran “satılık bina” afişi çevredeki emlak ofislerinin de, esnafın da bir hayli ilgisini çekmiş. Elbette bunda Depo binasının bulunduğu Tophane’de son dönemde yaşanan kültürel çelişkilerin de büyük rolü var. Tuna, Depo’nun arka binasını bir okul girişi olarak tasarlamış. Bu da çok zor Vahit Tuna olmamış zaten, bir okul binasına benzettiği girişe bir büst koyması yetmiş. Bunun ilk bakışta bir Atatürk büstü olduğuna yemin edebilirsiniz. Oysa gerçek hiç de öyle değil. Yakından baktığınızda büstün Anthony Hopkins’e ait V Küresel Isınma, Tahtalı Barajı, İzmir, 2008 olduğunu göreceksiniz. Elbette Hopkins’in seçilmesi de tesadüf değil. Ünlü aktörün farklı karakterlere bürünmekteki başarısı Depo’nun girişindeki Atatürk büstü rolünde de kendisini gösteriyor. İnsanın aklına yine Tophane ve olaylar geliyor. Tüm yaşananlardan sonra devletin kutsal sayılan imgelerinden birinin Depo’nun girişinde yer alması! Buradaki halkı da memnun etmiş olsa gerek. Anthony Hopkins’e Atatürk rolünü vermek aslında ilk Tuna'nın aklına gelmemiş. Doksanlı yıllarda Atatürk’ün bir filmi çekilmesi düşünülürken Tuna da Hopkins’in Atatürk büstü olabileceğini düşünmüş. Usta aktör her ne kadar bir filmde Atatürk rolünde yer alamasa da ilerlemiş yaşına karşın büst olarak Oscar’lık bir performans sergiliyor. Giriş katında izleyiciye yine oyuna katılma şansı doğuyor. Duvara iliştirilmiş, üzerinde açmakapama yazan bir kumandayla karşılaşıyorsunuz. Açma düğmesine basılınca birlikte 20th Century Fox’un kulaklara aşina olan jenerik müziği başlıyor, stor perdeler kapanarak mekâna kırmızı bir renk veriyor ve camlar üç devasa bayrakla kaplanıyor. Depo’daki “Hep Seyirciyiz Zaten” sergisi kısa süre önce kültürel çatışmalarla gündeme gelen Tophane’nin göbeğinde devletin kutsal sayılan imgelerini sorguluyor. Mekânın son katındaysa serginin oluşumuna şahitlik etmiş, eski işlerin ve ileriye yönelik fikirlerin bulunduğu bir masa var. Tuna bu masaya çocukken çizdiği bir karikatürü de iliştirmiş. 1987 isimli çalışmanın görmenin koşullara göre nasıl farklı olabileceği üzerine sorgulatmaya ittiğini söylüyor. Karikatürde bir adamın gözlerini yuvalarından çıkararak top gibi sektirmesi resmediliyor. Tuna çocukluğunda mizah dergilerine gönderdiği bunun gibi karikatürlerde de görsel gerçekle zihnin algısı arasındaki farklara gönderme yapmış. “Hep Seyirciyiz Zaten” sergisi Tophane Tütün Deposu’nda 27 Şubat’a kadar görülebilir. G C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear