Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 EK M 2011 / SAYI 1332 3 Sen misin işini layıkıyla yapan! Sadık Çayan Mulamahmutoğlu, tıp eğitimi boyunca öğrendiği bir kuralı uyguladı, hasta mahkumu muayene etmek için jandarmalardan dışarı çıkmasını istedi. Şimdi bu yüzden yargılanıyor, hakkında üç yıla yakın ceza isteniyor. Davası, 2 Kasım’da görülecek... ATAOL BEHRAMOĞLU Türk şiiri mucizesi irinci Türk Dil Kurultayı’nın toplandığı 26 Eylül 1932 tarihi her yıl Dil Bayramı olarak kutlanıyor. Bu yıl 79’uncusu kutlanan Dil Bayramı nedeniyle, Dil Derneği, Çankaya Belediyesi ve Cumhuriyet gazetesince geçen hafta pazar günü Ankara’da düzenlenen toplantının konuşmacılarından biri de bendim. “Sanat ve Kültür Dili Olarak Türkçe” başlıklı konuşmama çalışırken belki herkesçe bilinen ama nedense üzerinde sanki pek durulmamış bir düşünce, zihnimde bir “buluş” gibi ışıldadı… Konuşmamda da dile getirdiğim bu düşünce, özetle, çağdaş (modern) şiirimizin bir mucize oluşudur. Bununla ne demek istediğimi şimdi bu yazıda da yine özetle açıklamaya çalışacağım… *** ta kimliği taşıyan iki kişi geliyor ve birisinde askerler çıkıyor, diğerinde ise çıkmıyor. Çok can sıkıcı bir durum. Hem de öğleden sonra gelen hastanın makattan kanaması vardı, mutlaka yalnız muayene edilmesi gerekiyordu. Hakkınızda dava açıldığını öğrendiğinizde ne hissettiniz, düşündünüz? Dava bir anda açılmadı, uzun süre sonra açılabildi. Çünkü ben doğru olanı yaptım ve bunu hem başhekim hem de kaymakam biliyordu. Cezaevi savcısının, ısrarla başhekimlik ve kaymakamlık üzerinden bana soruşturma açma çabası, onlar izin vermeyince bölge idare mahkemesinden karar alması beni oldukça şaşırttı, o kadar. Savcının bu kadar uğraşmasının nedeni ne sizce? Olayın olduğu hafta hastanede poliklinik yaparken savcılık kalemi beni arayarak ifade vermem gerektiğini söyledi. Gittim. fade esnasında savcıya neden soruşturma açıldı, bundan bir şey çıkar mı, diye sordum. Savcı, “Görevi kötüye kullanma nedeni” ile soruşturma açıldığını ve mahkumun ifadesinde şikâyetçi olmadığı için bir şey çıkmayacağını söyledi. fademi verdikten sonra çıkmak üzereyken savcının bir daha olmasın, diye bir telkini oldu. Ben de bir daha olsa yine aynı şekilde davranırım, demiştim. Bir şey çıkmaz sözünden sonra bu kadar uğraşması yine aynı şekilde davranacağımı söylememden dolayı olabilir, diye düşünüyorum. Dava 2 Kasım’a ertelenmiş. Nasıl sonuçlanacağını düşünüyorsunuz? Daha önce Muğla’dan doktor Naki Bulut’un ve şimdi benim davam nedeniyle hem TTB’nin hem de Sağlık Emekçileri Sendikası’nın katkılarıyla gündemleşen 3’lü protokol geçen haftalarda değişti. Onun için aslında davamın düşmesi gerekiyor ama benim yine de ne olacağı hakkında hiçbir fikrim yok. G Bildiğim kadarıyla, Batı şiirlerinin hiçbirinde, bu ülkelerin çağdaş şiiriyle geçen yüzyıllardaki şiiri arasında bir dil kopukluğu yaşanmamıştır… Bu ülkelerin hiçbirinde, bir 20. yy. şairinin, şair adayının, kendi dilinin geçmiş yüzyıllardaki şairlerini okuyup anlayamaması ya da ancak sözlükler yardımıyla anlayabilmesi gibi bir sorunu söz konusu olmamıştır... Tersine, çağdaşlığın, modernliğin temelleri, önceki yüzyılların buluşlarındadır… Dante, Shakespeare, Goethe, Villon, Puşkin, Petöfi, Marti vb... 1319. yüzyıllarda talyan, ngiliz, Alman, Fransız, Rus, Macar, spanyol vb... dillerinde ürünlerini vermiş şairlerin yapıtları, yazdıkları dilde, sanki bugün yazılmışlarcasına, önemli bir dil güçlüğü çıkarmaksızın okunabilmektedir… Cumhuriyet dönemi Türk şairinin böyle bir şansı olmadı… Buna karşılık bu dönemde Türk şiirinin, Yahya Kemal’den ve Nâzım Hikmet’ten başlayarak modern dünya şirine büyük şairler kazandırmasını nasıl açıklayacağız? *** Yahya Kemal örneği üzerinde duralım... Bence çağdaş Türk şiiri dilinin omurgasını oluşturan başlıca yapıtlardan “Kendi Gök Kubbemiz”deki şiirlerin yanında Osmanlıcayla yazılmış “Eski Şiirin Rüzgârıyla”, divan şiirine son noktayı koyan kitaptır ve bu tür şiirin sona erişinin ilanıdır. Osmanlıca artık çağdaş Türk şiirinin dili olamaz… Gençliğinde, belki çocukluğunda Osmanlıca ve divan şiiri eğitimi almış olan Yahya Kemal’in sentezini anlayabiliriz… B çok da dikkat etmiyor. Sizin için bu kuralın adık Çayan Mulamahmutoğlu her anlamı nedir? doktor gibi okulunu bitirmek için çok çalıştı. Bitirdi, Hakkâri’de, Ankara’da Bu sorunun cevabını mahkemede de verçalıştı. Şimdi de Mardin Devlet Hastanesi’nde. dim. Doktorun hastasıyla ilişkisinde mahreşini iyi yapmak istiyordu. Dolayısıyla 29 miyet kuralı olmazsa olmazdır. Bu hastanın Aralık 2010’da odasına dört asker bir hasta hem hastalığını anlatabilmesi hem de rahat getirdiğinde onlardan çıkmasını istedi muayene edilebilmesi için zorunludur. AldıMulamahmutoğlu. Üniversite eğitimi boğım tıp eğitiminde ve meslek etiğinde bunu yunca ona söylendiği, dünyanın her yerinde gördüm. O gün de sadece işimi yaptım ve buuygulandığı gibi. Sonuçta, doktorhasta mahna uygun davrandım. Ama bu size pahalıya patladı. Bu kurala remiyeti korunmalıydı. Ancak bu ona pahauyduğunuz, makatından rahatsız bir hastalıya patladı. Hakkında dava açıldı; hem de göryı askersiz ortamda muayene etmek istedievini kötüye kullanmaktan! Üstelik de ne hasğiniz için hakkınızda görevi kötüye kullanmak tane başhekimi ne de kaymakamlık buna izin suçlamasıyla bir dava açıldı. O vermediği halde, cezaevi savcıgünü biraz anlatır mısınız? sı idare mahkemesine başvurarak dava açılmasını sağladı. 3’lü O günü anlatmayı çok isteprotokole uymadığı için hakkınmiyorum. Çünkü hastanede geda üç yıla yakın ceza isteniyor. lk çen sıradan günlerden farkı yokduruşması 27 Temmuz’daydı, 2 tu. Bir sürü hastanın kapıda bekKasım’a ertelendi. 3’lü protokol lediği bir anda böyle gerginlik yakaldırıldı ancak malum burası şadığım için canım çok sıkıldı, o Türkiye, ne olacağı belli olmaz. kadar... Açıkçası meslek etiği O nedenle, Türk Tabipler Birliği açısından en basit ve en tartışESRA bu hukuksuzluğa dur demek, masız kural olan hasta mahredoktorların görevlerini yapmasımiyetini savunmak durumunda AÇIKGÖZ na izin verilsin diye dayanışmakalmak beni üzdü. Sabah saatya başladı bile, siz de bu tarihi lerinde biri komutanları olmak not edin... üzere dört asker eşliğinde bir mahkum içe Önce biraz sizi tanıyabilir miyiz; nerede, ri girdi, askerlere dışarı çıkmalarını söyledim. kaç yılında doğdunuz, doktor olmaya ne zaOnlar çıktıktan sonra hastayı muayene edip man karar verdiniz, nerelerde çalıştınız? tedavisini düzenledim. Öğleden sonra da fark 1978’de Hakkâri’de doğdum. Sınav kâlı bir hasta eşliğinde aynı dört asker geldi. Yine ğıdında tıp fakültesi yazdığında doktor olmaya hastayı muayene etmek için askerlerin çıkkarar vermiş oldum. 2002’de tıp fakültesinmalarını istediğimde bu sefer 3’lü protokol geden mezun oldum. Üç yıl Hakkâri’de sağlık reği çıkmayacaklarını belirttiler. Ben de sağeğitim merkezinde çalıştım, ardından beş yıl lıklı muayene yapmam için ısrarla çıkmaları Ankara tıpta iç hastalıkları asistanlığı yaptım. gerektiğini ifade ettim ancak çıkmadılar. Bir yıldan fazladır, Mardin Midyat Devlet Mahkum da yalnız muayene olmak istediğini Hastanesi’nde iç hastalıkları uzmanı olarak söyledi. Çıkmamakta diretince başhekimle çalışıyorum. görüşüp durumu bildiren bir tutanak tuttuk Ne yazık ki doktorlar, hastaların polis ve tan sonra muayeneyi tamamlamadan sonlanjandarma olmadan kontrol edilmesi kuralına dırdım. Üzücü olan benim için sadece has S Fakat hececileri ve onların arasından da genç Nâzım Hikmet’in sıçrayışını açıklamak daha güçtür. Burada, şiirsel içeriklerden çok şiir dilinden söz ediyorum… Türk halk şiirinin varlığı kuşkusuz ki büyük bir kaynaktı. Fakat modern bir şiir dilinin oluşmasını sadece bununla açıklayamayız. 19. yüzyıl şiirimizde Türkçe örnekler, Mehmet Emin Yurdakul’un “Türkçe Şiirler”inden, divan şiirinde (özellikle Nedim’de) stanbul Türkçesi yönelişlerinden çok fazla öteye geçmiyor. Tevfik Fikret gibi büyük bir şairin dilini ancak sözcükler yardımıyla sökebiliyoruz. Fikret, kuşkusuz, içeriğiyle bugünün şairi için de bir örnektir. Fakat şiir dili bakımından (bazı şiirlerindeki ses, vurgu, metafor özellikleri dışında) bunu söyleyebilmek olanaksız. Öyleyse 20. yüzyıl şiirimizi, bu şiirin dilini, Yahya Kemal ve Nâzım Hikmet’ten (ve belli ölçülerde kuşkusuz N. Fazıl vb. şairlerden) hız alarak modern dünya şiirinin ön sıralarına yükselten mucizenin gizi nerededir? Ben bu mucizenin, Türk dilinin büyük yaratıcı potansiyelinde ve Cumhuriyet devriminin enerjisinde bulunduğunu düşünüyorum… *** Türkçe bütün bir Osmanlı divan şiirince küçümsenip kullanılmamış olsa da bu dil halk yaratıcılığında varlığını ve gelişimini sürdürmesinin yanı sıra, günlük konuşma dili olarak da köylerde kentlerde, capcanlı, taptaze var olmaya devam etti… O dili konuşan halkın kendisi gibi Türkçe de sanki bir sıçrama yapmanın birikimlerine sahipti ve o anın gelmesini bekliyordu… Nitekim Cumhuriyet devrimi ve öncesinde bu devrimi hazırlayan birikimler, halkın ve dilin önündeki engelleri kaldırarak başkaca mucizelerin yanı sıra 20 yüzyıl Türk şiiri mucizesinin de gerçekleşmesini sağladı… Cumhuriyet değerlerinin aşağıya çekilip Osmanlıcılığın yükseltilmeye çalışıldığı günümüzde ise asıl sorun, Türk insanınca (ve konumuz bakımından Türk şairince), bu mucizelerin ve yaşanmakta olan tehlikenin ne ölçüde farkında olunduğudur… G ataolb@cumhuriyet.com.tr www.ataolbehramoglu.com.tr Belki artık klasik bir üçüncü sayfa haberi; polis terörü! Terör Taksim’de iş başındaydı Polis devletine bir kurban daha DEN Z ÜLKÜTEK N caba fark ettiniz mi, uzun süredir gündemimizi işgal eden terör haberlerinde vicdansızlık üzerine yapılan vurgu, acı çekenlerin acılarının Türk halkı tarafından paylaşılıyor olması tüm bu haberlerin ortak noktasını oluşturuyor. Oysa bir başka terör biçimi Türk halkının üzerinde durdurulamaz bir baskı aracı olarak yer buluyor. Polis terörü! Totaliter rejimlere özgü yetkilerle donatılmış polisler yurdun dört bir yanında tipini beğenmediklerini darp ediyor. şte size stanbul’un göbeğinde yaşanan bir polis şiddeti hikâyesi. Aydın Eriş uzun süredir Taksim’deki Süren Apartmanı’nda apartman görevlisi olarak çalışıyor. Bir gün kapısının önünden arabası çekiliyor. Bu birkaç kez daha devam ediyor. Sonuncusunda polisin “Bana mı sordun arabayı alırken o. çocuğu” tarzı küfürleri ve “Seni öldüreceğim” gibi tehditlerine dayanamayan Eriş “Sen kimsin bana küfrediyorsun” diye cevap verince polisle gırtlak gırtlağa geliyorlar. Karşılıklı vuruşmadan sonra polisin arkadaşları birden arkadan beliriyor, çekicinin şoförü de “polise saldırıyorlar” ihbarını merkeze A geçince sayıları daha da artıyor. Biri demir sopayla Eriş’in sırtına vuruyor. Kısa süreli boğuşmadan sonra Eriş’in elleri sonradan adının lyas olduğunu öğrendiği polis tarafından kelepçeleniyor. Eriş bundan sonra polisle kavga ettiklerini ve merkeze gidip ifade vereceğini düşünüyor ama bir hayli yanılıyor. Aydın Eriş ayağa kalkarken bile zorlanıyor. Polisler Eriş’e vurmaya başlıyor. Yan binadan bir çalışan olayı görüyor ama komşusunu Ancak bir sonraki durak Beyoğlu Karakolu, tanıyamıyor. Çünkü Eriş’in yüzü kan “komiserim” diye hitap edilen bir şahıs “Bu içinde. Komşu “ nsandır bu, yeter artık” mu polise saldıran o. çocuğu” diyerek deyince onu da küfürler eşliğinde Eriş’e tekme atıyor. Bu kez Güven Timi apartmanın içine gönderiyorlar. olarak adlandırılan gruptan sarışın bir polis Eriş bu noktaya kadar olanları gayet net geliyor. Eriş “Artık sen de vur da öleyim, hatırladığını söylüyor. Ancak şiddet burada rahat edersiniz” diyor. bitmiyor. Aynı memur boğazını sıkarak Neyse ki bu memur diğerleri gibi değil, Eriş’i boğmaya çalışıyor. Eriş’in nefesi “Abi merak etme ben aldım, sana artık kesiliyor, öldüğünü zannederek kendini kimse bir şey yapamaz” diyor. Eriş’e bırakıyor. Sonrasını hayal meyal hatırlıyor uygulanan şiddet burada bitiyor. Ancak o artık. Sürükleyerek Eriş’i Hyundai marka bir hakkını aramakta kararlı. Ailesi perişan araca götürüyorlar. Arabaya girdiğinde olmuş. Kaburgasında üç kırık var, yatılı kapının dışından bir başkası ağzına yumruk okuyan oğluna haber vermemişler. Son atmaya devam ediyor. Yola çıktıklarında olarak “Ben Türk polisine bu saatten Eriş artık hastaneye gideceğini düşünüyor. sonra güvenmiyorum” diyebiliyor. G C M Y B C MY B